Gönderen Konu: İslamda Kardeşlik 1  (Okunma sayısı 479 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

anadolu

  • Ziyaretçi
İslamda Kardeşlik 1
« : Temmuz 01, 2019, 08:34:01 ÖÖ »
İslamda  Kardeşlik  1

A.İslâm Kardeşliğin Gerçekleşmesinin Şartları:

1.Hedef birliği,

1.Yol birliği,

2.Kültür birliği,

3.Anlayış birliği,

5.Davranış birliği.

Hedef birliği olmasına rağmen kardeşliğin gerçekleşmemesi hedef birliğinin kâfi gelmediğini gösterir. Yine aynı şekilde yol birliği de kâfi gelmemektedir. Davranış birliği anlayış birliğine o da kültür birliğine bağlıdır.

Cemaatlerin varlığı zenginliktir. Cemaatlerin ayrı oluşu birbirine düşmanlığı doğurmaz. Düşmanlık ya cehaletten ya da nefse uymaktan kaynaklanır. İslâm kardeşliği üst kimlikte birleşmeye mecburdur.

İslâm kardeşliğinin üst kimliği de icmadır. İcmada birleşmek mecburiyeti vardır. İcma herkesi bağlayıcıdır. İcmaya ters olmamak şartıyla herkes farklı düşünebilir ve farklı davranış sergileyebilir, delili olması şartıyla. Zira kişiler helalı ve haramı belirleme yetkileri yoktur.

Anlayış birliğini sağlayan usûldür. İtikâdî konularda usûl, usûliddîn denilen İslâm Akâidi, amelî konularda usûl, usûl-i fıkıhtır.

B.İslâm Kardeşliğinin Devamı ve Kemâli Kardeşler Arası Şu Şartlara Dikkat Etmekle Elde Edilir:

1.Müslümanların birbirleri üzerindeki haklara uyması gerekir:

Hz.Peygamber (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur: "Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selam almak, hastayı ziyaret etmek, cenazeye katılmak, davete icabet etmek, hapşırana yerhamükallah demek." 1 Başka bir hadiste de altı olduğu belirtilmiştir. Şöyle ki:

a)Selâm vermek,

b) Davete icâbet etmek,

c) Nasihat etmek,

d) Hapşırana yerhamükallah demek,

e)Hastayı ziyaret etmek

f) Cenazeyi uğurlamak.

2. Allah için sevmek:

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Üç özellik vardır ki, bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Rasûlünü, (bu ikisinden başka) herkesten fazla sevmek. Sevdiğini Allah için sevmek. Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi kerih görmek." 2

Başka bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurmuştur: "Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek imandandır." 3

Kıyâmet günü mü'mine fayda verecek olan dünyadaki İslâm kardeşliğidir. Bu durumu şu âyet-i kerîme ortaya koymaktadır:

"Muttakiler dışında dünyadaki bütün dostlar, o gün birbirine düşmandır." 4

Âyette geçen muttakîden maksat dostlukları sırf Allah rızası için olan mü'min ve mü' mini kâmildir. Kıyâmet gününde arşın gölgesinden istifade edecek olanların bir tanesi de birbirlerini Allah için sevenlerdi.

"Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyâmet gününde Allah Teâlâ, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır: Âdil devlet başkanı, Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde büyüyen genç, Kalbi mescitlere bağlı Müslüman, Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan, Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma (zina) isteğine "Ben Allah'tan korkarım" diye yaklaşmayan yiğit, Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse, Tenhada Allah'ı anıp gözyaşı döken kişi." 5

3. Kendisi için sevdiğini kardeşi için de sevmek, sevmediğini kardeşi için de sevmemek.

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

"Sizden biriniz kendisi için sevdiği şeyi kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olmaz." 6

İki türlü kardeş vardır: Birisi din kardeşi diğeri insan kardeşi. Din kardeşi Müslümanlardır, insan kardeşi aynı anababa (Âdem a.s. ve Havva) dan gelme olan kâfirlerdir. Kendimize istediğimiz imanı kâfirler için de istemezsek "küfre rıza küfürdür" kâidesi gereği kâfir oluruz. Yine Kendimize istediğimiz herhangi bir şeyi Müslüman kardeşler için istemezsek kâmil Müslüman olamayız. Birisi imanın temeline ait, diğeri imanın kemâline ait olmuş olur.

İnsanlar birbirlerini üç derecede sever denmiştir:

a)   Kölesi kadar sever, ona malının fazlasını verir,

b) Kendisi kadar sever, malının yarısını verir,

c) Kendisinden fazla sever, kendisi muhtaç iken kardeşini kendisine tercih eder hepsini ona verir.

Eğer biz insanlar birbirimizi kölemiz kadarbu gün işçimiz kadar diyebiliriz sevsek dünya cennet olur. Mü'minlerin birbirlerine olan alakasına dair Hz. Peygamber (s.a.s.): "Mü'min için mü'min birbirini perçinleyen duvar gibidir." 7 buyurmuştur.

4. Müslüman kardeşin başına gelene üzülmek:

"Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerini acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir organı hastalanınca diğer organlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar." 8

5. Müslüman kardeşin ayıbını aramamak:

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kendi ayıbı ile meşgul olması insanların ayıplarıyla meşgul olmasına engel olana ne mutludur." 9

Akıllı adam kendi ayıbını görür, eğer göremez de bir başkası ayıbını kendisine gösterirse ayıbını kabullenir ve o ayıbı terk etmeye çalışır. Başka bir hadiste şudur:

"Allah bir kula hayır murad ederse onu dinde fakîh kılar, dünya hakkında zâhid kılar ve kendisine nefsinin ayıplarını gösterir." 10

Diğer bir hadiste de şöyle buyurulmaktadır: "Kim kardeşini bir günah sebebiyle ayıplarsa o günahı işlemeden ölmez." 11

Müslüman kardeşin ayıbını araştırmak değil gizlemek gerekir. Ayıbı gizleyen hakkında Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur.

Kim bir müslümanın ayıbını örterse Allah da o kimsenin dünya ve âhiretteki ayıplarını örter."12

6. Kardeşlerin arasını islâh etmek:

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Müminler sadece kardeştirler. O halde ihtilaf eden kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allaha karşı gelmekten sakının ki Onun merhametine nail olasınız."13

"Her pazartesi ve Perşembe günü ameller Allah'a arzolunur. Din kardeşi ile arasında düşmanlık bulunan kişi dışında Allah'a şirk koşmayan her kula günahları bağışlanır. (Meleklere) siz şu iki kişiyi birbiriyle barışıncaya kadar tehir edin, buyurulur."14

"Kim, din kardeşini bir yıl terk edip küserse, onun kanını dökmüş (günaha girmiş) gibidir."15

Hz. Peygamber (s.a.s.) bir gün sahabeye:- Oruç, namaz ve sadakadan daha üstün olan bir şeyi haber vereyim mi? buyurdu. Sahabe evet haber ver dediler. Hz. Peygamber (s.a.s.): "İki kişinin arasını bulmaktır. İki kişinin arasının bozuk olması (dini kökünden) kazır." buyurdu. 16

7. Güleryüzlü olmak:

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:"Din kardeşini güleryüzle karşılamaktan ibaret bile olsa hiçbir iyiliği küçümseme!" 17

Başka bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Din kardeşinin yüzüne gülümsemen sadakadır." 18

Diğer bir hadiste de şöyle buyurulmaktadır:"Her ma'rûf sadakadır, din kardeşini güleryüzle karşılaman da ma'rûftandır." 19

Başka bir hadîs-i şerîfte: "Allah Teâlâ mülayim huylu ve güler yüzlü kimseyi sever." buyurmaktadır.
"Şüphe yok ki sizin bütün insanlara mal vermeye gücünüz yetmez, fakat onlara güler yüzünüz ve güzel ahlâkınız şâmil olmalıdır." buyurmaktadır.

8. Kardeşleri ziyaret:

Muaz b. Cebel (r.a.), Rasûlallah (s.a.s.) Efendimizi şöyle buyururken işittim diyor:

"Allah Teâlâ, 'sırf benim için birbirini seven, benim rızam için toplanan, benim rızam uğrunda birbirini ziyaret eden ve sadece benim rızam için sadaka verip iyilik edenler, benim sevgimi hak ederler.'" 20
Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

"Bir adam bir şehirdeki din kardeşini ziyarete gitmiş. Allah Teâlâ da o kimsenin geçtiği yola bir melek çıkarmış ve melek o kimseye: Nereye gidiyorsun? diye sorar. O kimse de: Şu şehirde bir din kardeşim var (onu ziyaret etmek için gidiyorum) diyor. Melek ona tekrar sorar: Onun sende ödeyeceğin bir iyiliği mi var?

O adam: Hayır! Sırf onu Allah rızası için seviyorum (da onun için ziyarete gidiyorum.) diyor. Melek ona şöyle diyor: Ben sana Allah'ın gönderdiği elçisi olan meleğim, şüphesiz senin o kardeşi sevdiğin gibi Allah da seni seviyor."21

Başka bir hadiste de ziyaret âdâbını şöyle buyurarak öğretiyor: "Arasıra ziyaret et ki sevgi artsın!.."22

Başka bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurmuştur: "Allah için ziyaret et! Zira kim Allah için (bir kardeşini) ziyaret ederse yetmişbin melek ona (yerine dönünceye kadar ikram ve değer vermek için) eşlik eder." 23

Ziyaretle ilgili belli âdâba uymak gereklidir: İzin, gidiş, eve giriş, evde oturuş, elbisesi, konuşma vs.

9. Hataları bağışlamak:

İnsanın hata edebileceği gerçeği herkes için geçerlidir. Sadece bizim için değil karşıdaki insanlar için de geçerlidir. Suç işleyen insan affedilmeye layık olmasa bile kişi kendisini affetmeye layık görmeli de affetmelidir.

Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur: "Rabbiniz tarafından bir mağfirete, genişliği göklerle yer kadar olan ve müttakiler için hazırlanmış olan bir cennete doğru yarışırcasına koşuşun! O muttakîler ki bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, kızdıklarında öfkelerini yutar, insanların kusurlarını affederler. Allah da böyle iyi davrananları sever."24

Mevlânâ'nın oğlu Sultan Veled'e, size kötülük ediyorlar sen iyilik ediyorsun, sana zulmediyorlar sen affediyorsun, senden alakayı kesiyorlar sen ise onlardan alakayı kemsiyorsun neden böyle yapıyorsun diye sorduklarında onlara: "Benimle onlar arasında fark olmasın mı?" diye cevap veriyor.

İnsanı yanlışlığa ve kötülüğe iten kişinin nefsidir. Kişinin nefsi kişinin köpeğine benzer. Nasıl ki kişinin köpeğinin yaptığı yanlışlıktan dolayı o kimseye hakaret edilmeyip affedilirse biz de o kimseyi affetmeliyiz. Ancak, köpeğine sahip ol denir. Şu da bir gerçektir ki dostun köpeğinin bile hatırı vardır denir. Nasıl ki o köpeğe dostundan dolayı iyilik edilirse sahibine ise daha fazla iyilik edilmelidir.

Yine Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "İyilikle kötülük bir olmaz, Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur. Buna (bu güzel davranışa) ancak sabredenler kavuşturulur; buna ancak (hayırdan) büyük nasibi olan kimse kavuşturulur. Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işiten, bilendir."25

"Her kim, yerine getirmeye gücü yettiği halde öfkesini yenerse kıyamet günü bütün mahlukâtın önünde Allah onu çağıracak nihayette onu cennet hurilerinden dilediğini almakta muhayyer kılacaktır." 26
10. Büyüklere hürmet ve küçüklere merhamet:

Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

"Küçüklerimize merhamet etmeyen ve büyüklerimizin hakkını bilmeyen bizden değildir." 27

"Saçı sakalı ağarmış müslümana, aşırı gitmeyip ahkâmıyla amel etmekten kaçınmayan Kur'ân hâfızına ve âdil devlet başkanına saygı göstermek, Allah Teâlâ'ya duyulan saygıdandır." 28

"Bir genç, yaşından dolayı bir ihtiyara ikram (ve hürmet) ederse Allah da o kimseye onun yaşına geldiğinde ikram (ve hürmet) edecek kimseyi (halk ve) takdir eder." 29

11. Kimseye eziyet etmemek, eziyetlere tahammül etmek, elin ve dilin eziyetlerinden sakınmak.

Ebû Mûsâ (r.a.) şöyle demiştir:

Ey Allah'ın Rasûlü! Müslümanların hangisi en üstündür? diye sordum. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Dilinden ve elinden Müslümanların emniyette olduğu kimsedir." diye cevap verdi.30

Başka bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyuruştur:

"Dilini tutan kurtuldu." 31

12. Din kardeşine sövmemek. 13. Kötü lakap takmamak. 14. Sui zanda bulunmamak 15. Gıybet etmemek. 16. Nemime yapmamak. 17. İftira etmemek 18. Yalan söylememek. 19. İki yüzlü ve iki dilli olmamak. 20. Tel'în/lanet etmemek. 21. Canına ve malına kasdetmemek. 22. Zulmetmemek. 23. Kibirli olmayıp mütevâzı olmak. 24. Haset etmemek.

Dostla ilgili Hz. Ali (r.a.) şöyle demiştir: "Dost edinin, onlar sizin için dünya ve âhiret sermayesidir."

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle demiştir:

"Ömrüm boyunca oruç tutsam, hiç uyumadan geceyi ibâdetle geçirsem, malımı parça parça Allah yolunda infak etsem ve bu hal üzere ölsem, fakat gönlümde Allah'a itaat edenlere karşı bir sevgi, isyan edenlere karşı da bir nefret duygusu olmasa, bütün bu yaptıklarımdan bir fayda göremem."

KARDEŞLİK

Çeşitli kardeşlikler vardır; din kardeşliği, anababa kardeşliği, iş kardeşliği, memleket kardeşliği, yol kardeşliği ve insan kardeşliği gibi. Esas kardeşlik din kardeşliğidir. Din, İslâm dinidir. Allah Teâlâ'ya, Hz. Peygamber (s.a.s.)'e ve Hz. Peygamber'in getirdiğini kalbiyle kabul edip tasdik eden ve diliyle de ikrar eden mü'mindir. Allah Teâlâ, Mü'minleri kardeş ilan etmiştir. Kardeşlere karşı kardeşlik hukuku geçerlidir. Hiçbir haklılık Allah Teâlâ'yı, Hz. Peygamber (s.a.s.)'i ve Hz. Peygamber'in getirdiğini inkâr etmedikçe kardeşliği bozmaya yetmez. Bu kardeşliği bozmak ancak şeytanın ve adamlarının işine yarar.

A. İslâm Kardeşliğinin Gerçekleşmesinin Şartları:

1. Hedef birliği 2.Yol birliği 3. Kültür birliği

4. Anlayış birliği 5. Davranış birliği.

Hedef birliği olmasına rağmen kardeşliğin gerçekleşmemesi hedef birliğinin kâfi gelmediğini gösterir. Yine aynı şekilde yol birliği de kâfi gelmemektedir. Davranış birliği anlayış birliğine o da kültür birliğine bağlıdır. Demek ki kardeşliğin gerçekleşmesi kültür birliğine ve bu birliktelik üzerinde terbiye olmaya ve bu anlayışa göre hayatı tanzim etmeye bağlıdır.

1. Hedef birliği:

Hedef iki kısımdır; ana hedef ve ara hedeftir. Bir cemaatin, kendi içinde birlik olabilmesi için hem ana hedefte hem de ara hedefte birleşmesi gerekir. Fakat bütün müslümanlar arasındaki birlik oluşunda ise ana hedefte birleşmeleri gerekir. Ana hedef Allah Teâlâ'nın rızasını kazanmaktır. Ara hedef, dünyevî ve uhrevî olmak üzere iki kısımdır. Dünyevî ara hedefler, kişinin dünyada maddî olarak huzurlu bir hayat sürmesini sağlayacak imkanlardır. Uhrevî ara hedefler, şahsın, ailenin, kurumların, İslâm dünyasının ve bütün insanlığın İslâmlaşmasını sağlamaktır.

2. Yol birliği:

Yolu da ikiye ayırmak gerekir; ana yol ve yan yol. Ana yol herkesin, bütün bir ümmetin yoludur. Yan yol ise bir veya birkaç cemaate ait olabilir. Ana yol usûl ve fürû'da İslâm Akîdesinin ve İslâm Fıkhının ana gövdesini oluşturan icmadır ki bütün ümmetin içinde ve üzerinde bulunduğu ve herkesi birleştiren yoldur. Ana yolun şartı ana yola paralel olup zıt olmamasıdır. Yol, ifratın ve tefritin ortası istikâmettir. Yolu Allah Teâlâ belirlemiş, bu yola Fâtiha sûresinde sırâtı müstakîm ismini vermiştir. Bu yolun en önemli özelliği hak oluşudur.

3. Kültür birliği:

Kültürden maksat, İslâm kültürü ve çağın kültürüdür. İslâm kültürünün temeli vahiydir. Vahyin iki musluğu Kur'ân-ı Kerîm ve Hadîs-i Şerîflerdir. İslâm Medeniyetinin de temeli bu iki kaynaktır. Âyet ve hadisleri iyi anlamak için bu ikisinden çıkarılan usûliddîn ve usûli fıkhı iyi anlamak gerekir. Bu iki usûl iyi kavranılırsa birlik elde etmenin temeli atılmış olur.

4. Anlayış birliği:

Anlayışın kaynağı sahih, yeterli ve isabetli ilimdir. Kültür birliği dediğimiz ilim birliği olursa anlayış birliği hasıl olur.

Usûliddîn ve usûli fıkıh iyi kavranılırsa bütün bilgiler bu iki ölçü ile ölçülürse ne kadar bilgiler öğrenseler de anlayış birliğine engel olmazlar. Anlayış birliği davranış birliğine götürür. Bütün müslümanların anlayış birliğinin ölçüsü icmada birleşmiş olmalarıdır. İcmaya muhalif olmadıkça farklılıkları birliğe engel olmaz. Müslüman cemaatler arasındaki ihtilaf, cehaletten veya nefisten kaynaklanmaktadır. Aynı cemaat içindeki birliktelik, hem icma hem de icmaya muhalif olmayan kültürün birlikteliği ile elde edilmektedir.

5. Davranış birliği:

Davranış birliği, dayanışma ve sevgiyi, başarı ve eseri doğurmaktadır. Davranış birliği güçlülük demektir.
Farklı cemaatlerin varlığı bir zenginliktir. Cemaatler ayrı ayrı olsalar bile, üst kimlikte birleştikleri müddetçe birbirlerine düşman olmamaları gerekir. Düşmanlık ya cehaletten ya da nefse uymaktan kaynaklanır. İslâm kardeşliği üst kimlikte birleşmeye mecburdur. İslâm kardeşliğinin üst kimliği de icmadır. İcmada birleşmek mecburiyeti vardır. İcma herkesi bağlayıcıdır. İcmaya ters olmamak şartıyla herkes farklı düşünebilir ve farklı davranış sergileyebilir, delili olması şartıyla. Zira kişilerin helalı ve haramı belirleme yetkileri yoktur. Anlayış birliğini sağlayan usûl/ölçüdür. İtikâdî konularda ölçü, usûliddîn denilen İslâm Akâidi, amelî konularda ölçü, usûli fıkıhtır. Cemaatler bu iki usûlü ölçü alsalar ihtilaflarında derinlikli, ilim, irfan, insaf, takva sahibi âlimler hakem olsalar, cemaatler de bu zatların hakemliklerine müracaat etseler sıkıntılar kalkar ve huzur tesis edilmiş olur. (devam edecek)
-----------------------------------------------------------------------

DİPNOTLAR

1-Buhârî, Cenâiz, 2; Müslim, Selâm, 4; İbn Mâce, Cenâiz,/2-Buhârî, Îmân, 9, 14, İkrâh, 1, Edeb, 42; Müslim, Îmân, 67; Tirmizî, Îmân,10./3-Buhârî, Îmân, 1; Ebû Dâvûd, Sünnet, 2; Ahmed, V, 146./4 - Zuhruf sûresi (43), 67./5- Buhârî, Ezan, 36, Zekât, 16, Rikâk, 24, Hudûd, 19; Müslim, Zekât, 91; Tirmizî, Zühd, 53; Nesâî, Kudât, 2./6-Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71-72; Tirmizî, Kıyâmet, 59; Nesâî, Îmân, 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime, 9./ 7-Müslim, Birr, 65;Buhârî, Salât, 88, Mezâlim, 5; Tirmizî, Birr, 18; Nesâî, Zekât, 67; Ahmed, IV, 404, 405, /8-Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66./9 -Münâvî, Feyzu'l-Kadîr, IV, 281./10-Münâvî, Feyzu'l-Kadîr, I, 255./11-Tirmizî, Kıyâmet, 54./12-Müslim, Zikir, 38; İbn Mâce, Mukaddime, 17./13-Hucurât sûresi (49),10./14-Müslim, Birr, 36;Ebû dâvûd, Edeb,55./15-Ebû Dâvûd, Edeb, 55./16-Ebû Dâvûd, Edeb, 58./17- Müslim, Birr, 144; Tirmizî, Et'ıme, 30, Birr, 45; Ebû Dâvûd, Libâs, 24./18-Tirmizî, Birr, 36./19-Tirmizî, Birr, 45./20-Muvatta, Şa'r, 16./21- Münâvî, Feyzu'l-Kadîr, IV, 61./22-Münâvî, Feyzu'l-Kadîr, IV, 62./23- Münâvî, Feyzu'l-Kadîr, IV, 63./24-Âl-i Imrân sûresi (3),133-134./25-Fussılet sûresi (41), 33-36./26-Tirmizî, Birr, 74./27-Ebû Dâvûd, Edeb, 66; Tirmizî, Birr, 15./ 28-Ebû Dâvûd, Edeb, Edeb, 23. /29-Tirmizî, Birr, 75./30-Buhârî, Îmân, 4, 5, Rikâk, 26; Müslim, Îmân, 64, 65; Ebû Dâvûd, Cihâd, 2; Tirmizî, Kıyâmet, 52, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8, 9, 11./31-Tirmizî, Kıyâmet, 50.

anadolu

  • Ziyaretçi
Ynt: İslamda Kardeşlik 2
« Yanıtla #1 : Temmuz 01, 2019, 11:32:51 ÖÖ »
İslamda Kardeşlik   2

Sözün üstünü söyleyenin üstünlüğü oranında, yasağın önemi yasaklayana ve yasaklama konusu oranında, hükmün üstünü hükmü koyanın üstünlüğü oranındadır. Allah Teâlâ'dan daha üstün kimse olmadığına göre O'nun sözünden üstün söz, yasağından daha önemli yasak ve hükmünden daha önemli hüküm yoktur. İşte emirlerine, sözlerine, yasaklarına ve hükümlerine bu manada bakmak ve önem vermek gerekir. Yasakladığı şeylerin bazıları:

1. Din kardeşine sövmemek

Mü'min, hem kendisini hem diğer mü'min kardeşlerini daima ve her yerde kıymetli bilmesi gerekir. Mü'min, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi kendisi de başkasına yapmayacaktır. Kendisine sövülmesini istemeyen kendisi de başkasına sövmeyecektir. Karşıya söven, kendisine sövüyor demektir. Çünkü karşıdaki kimse de ona sövebilir ki çoğunlukla sövmektedir. Sövdürdüğünden dolayı sövmüş olmaktadır. İşte bu açıdan Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Kişinin kendi ana babasına sövmesi büyük günahlardandır."

Sahâbe: Yâ Rasûlallah! İnsan kendi ana babasına hiç söver mi? deyince, Rasûlullah (s.a.s.): "Evet, kişinin babasına söver, o kişi de o sövenin babasına söver. Kişinin anasına söver, karşıdaki kişi de o sövenin anasına söver" buyurdu.1

Söven kişi karşıya sövünce o karşıdaki de ona sövdü, böylece sövdürdüğünden dolayı kendi anasına ve babasına sövmüş oldu. Kendi şerefini düşünen karşıdakinin de şerefini düşünmelidir. Karşıdakinin şerefini düşünmeyen kendi şerefini düşünmeyen demektir.

Yine bu manada değerlendirebileceğimize delil olabilen bir delil de şu âyet-i kerîmedir: "Allah'tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah'a söverler." 2

Âyet-i kerîme, bize onların Allah Teâlâ'ya söveceklerini tahmin ederseniz kesin olarak onların tapanlarına da taptıklarına da sövmeyin demektir. Çünkü karşıya sövünce onlar da Allah (c.c.)'a sövecekler, neticede sövdürmüş olduğundan dolayı sövdüren günahkâr olur. Halbuki mü'min günahtan da günaha sebep olmaktan da sakınmalıdır.

Hiçbir mü'minin gönlü Allah Teâlâ'ya sövmelerine rıza göstermeyeceğine göre öyle ise karşıdakine de taptığına da sövmemelidir.

Mü'minin makamı yüce olduğundan makamına layık tavır sergilemelidir ve konumuna uygun davranışta bulunmalıdır. Karşıdaki sövülmeye layık olsa bile mü'min kendisini sövmeye hiçbir zaman layık görmemelidir.

Sahâbeden Ebû Cürey b. Süleym (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.s)'e, bana bir şeyler öğret, bana tavsiyede bulun deyince Rasûlullah Efendimiz:

"Hiç kimseye sövme!" buyurmuştur. Tavsiyelerinin sonunda şunu da buyurmuştur:“Eğer bir kimse sana söver veya sende bulunduğunu bildiği bir şey sebebiyle seni ayıplarsa, sen o kimse hakkında bildiğin şeyler sebebiyle onu ayıplama. Onun bu (hareketinin) vebâli/sorumluluğu kendisine aittir." 3

Büyüklerin büyüklüğünün bir alâmeti de hikmetli yani yerli yerince söz söylemeleri ve yerli yerince hareket etmeleridir.

Hadîs-i şerîfteki bu tavsiye, Kıyâmete kadar adam olmak isteyen her kes için çok önemli bir tavsiyedir. Adam olmak isteyen önce her konuda doğru-eğri, hak-bâtıl, hayır-şer, faydalı-zararlı olanı bilmesi gerekir. Şeytanın görevi bizi birbirimize düşürmektir. Şeytan sendeki hatayı sana değil karşıdakine gösterir düşman olman için, karşıdakinin güzelliğini değil senin güzelliğini sana gösterir gurura kapılman için. Basiret ehli bir mü'min şeytanın oyununa gelmez. Karşının hatasını gördüğü gibi kendi hatasını da görür, kendisindeki Allah'ın lûtfu olan güzelliği gördüğü gibi karşıdakinin de güzelliğini görür.

Daima aldandığımız bir husus da, karşının suçunu suç işlememize delil tutmamızdır. Bu ancak şeytanın, nefsi kullanması neticesidir. Zira şeytanın işini nefis kolaylaştırmaktadır. Nefis terbiye olmayınca daima şeytan ve adamlarının oyununa gelir. Akıllı adam nefsini aklına, aklını da imanına yani Kur'ân ve Sünnet gerçeklerine tabi kılar.

Bize gereken karşıdaki insan hataya düşüp sendeki bir ayıpla seni ayıplayınca o oyuna gelmeyip onu ayıplamamaktır.

Böylece hem kendini hem de karşıdakini yanlıştan kurtarmaya sebep olur. İşte Hz. Peygamber (s.a.s.) bu geçeği gördüğünden dolayı olsa gerek ki, adeta sen aynı hataya düşme, senin haklılığın seni haksızlığa düşürmesin demektedir.

Bir başka hadîs-i şerîfte Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kim, cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulmayı isterse, ölümünü, Allah'a ve âhirete inanmış olarak karşılasın. Bir de başkalarına karşı, kendisine nasıl davranılmasından hoşlanıyorsa öyle davransın." 4

2. Alaya almamak ve kötü lakap takmamak

Allah Teâlâ bir şeyi yasaklamışsa elbette onda nice hikmetler vardır. Allah (c.c.) emir ve nehiyleri kendisi için değil bizim için bildirmektedir. İnsana özellikle mü'mine gereken konumunu düşünüp alaya alınmayı istemiyorsa kimseyi alaya almamalıdır. Şu âyet-i kerîmede bunu Allah (c.c.) yasaklamıştır:,"Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tövbe etmezse işte onlar zalimlerdir." 5

Bu gibi yasaklara uyulmayınca topluluklar arası ayrılmalara hatta düşmanlığa doğru gitmektedir. Bir cemaatin diğer bir cemaati alaya alması, diğer cemaatin de kendilerini alaya almasını doğurmaktadır. Neticede düşmanın bizimle uğraşmasına lüzum kalmamaktadır. Böylece biz bize düşman olarak yetiyoruz. Alaya alınan belki de alaya alanlardan daha iyi durumdadırlar. Âyet-i kerîmede kadınların özellikle zikredilmesi kadınların daha çok alaya aldıkları anlaşılmaktadır. Özellikle kadınlar bu hastalıktan uzak dursunlar demektir. Ayrıca alaya alınan kimse veya topluluklar "Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler." diye belirtmesi esas önemli olanın Allah katında değerli olması , hayırlı olması demektir. İnsanları veya toplulukları değerlendirirken Allah katında kimin daha değerli ve önemli olduğuna ve bunun da bilinmesi bizce mümkün olmadığına göre öyle ise kimseyi alaya almamak gerekmektedir. Ayrıca bir insanın ve topluluğun yanlışlarından ziyade güzelliklerine bakıp onlara dost olmak ve güzelliklerinden istifade etmek gerekmektedir. Yanlışlarını görmek, alaya almak ve onlara düşman olmak için değil belki gidermeye çalışmak için olmalıdır.

Kötü lakap takmak da yermek ve kötülemek manasını taşır ki bu da yasaklanmaktadır. Alaya almak ve kötü lakap takmak fısktır. Fısk doğrudan ayrılmak, sevap yolundan çıkmak demektir. Müslümana kötü bir isim takmak kötü olursa kötü bir vasıf, kötü bir huy daha kötüdür. İtaat edeceği yerde isyan edene zâlim denir. Günahı bir kere işlemişse bile yaptığı fısktır. Ama o fısktan yani o günahtan tövbe etmesi gerekir. Tövbe etmez de günaha devam ederse zâlim olmuş olur ki bu daha büyük bir şerdir.

Kardeşini hor görmesi müslümana yakışmaz. Bu hususta Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Müslüman kardeşini hor görmesi kişiye kötülük olarak yeter." 6

Müslümanın, müslüman kardeşini hor görmesi şerdir ki bu da kibirden kaynaklanırsa daha tehlikelidir. Bu konuda da Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: "Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez."

Bunun üzerine sahâbî bir kimse: İnsan elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasını arzu eder, dedi, Rasûlullah (s.a.s.): "Allah güzeldir güzelliği sever. Kibir ise, hakkı inkâr ve insanları hor görmektir." 7

Allah Teâlâ daima kişilerin kalbine bakar, kalptekine göre hükmeder. Kibir haram olan yani kötü olan huylardandır.

Kibiri helal görerek kibirlenir ve o inanç üzere ölürse cennete giremez. Hadisteki anlatılan kibir sahibi de işte bu kimsedir. Çünkü hakkı inkâr ediyor, kendisini üstün, başkalarını hakir görüyor, hem de başkalarını hakir görmeyi normal görür bir duruma gelmiştir. "Allah güzeldir güzelliği sever." hükmüne uygun hareket ederek elbisesinin güzel olmasını arzu ederek giyen kimse niyeti kibir olmadığından müstehap işlemiş olur.
3. Su-i zanda bulunmamak

Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır." 8

Müslüman herhangi bir konuda herhangi bir kimse hakkında delil olmadan hüküm vermesi doğru değildir. Delil olmadan hükmederse zan ile hükmetmiş olur ki işte bundan Allah Teâlâ yasaklamaktadır. Zira bunların çoğunda hata eder. Zannın azı ise zannı gâlip denir ki buna ilim denmektedir. Zannın bütününden sakınılması ise en salim olan yoldur. Zandan sakınılmasının bir sebebi de netice itibariyle yalan olmasıdır ki işte bunu da Hz. Peygamber (s.a.s.) şu hadîs-i şerîflerinde yasaklamıştır: "Zandan sakının. Çünkü zan sözlerin en yalan olanıdır." 9

Zan hakikati ifade etmez. Hakikati ifade etmeyince onunla hükmedilmez. O ancak yanlış olur, yalan olur. Bir kimse Allah'ın uyarısına ve Hz. Peygamber'in yasaklamasına önem veriyorum diyorsa delil olmadan hiçbir kimse hakkında hüküm veremez. Delil, o anlayışı veya davranışı kesin olarak Allah ve Rasûlü yasaklamış olmasıdır. Allah Teâlâ kâfirleri kınama sadedinde şöyle buyurmuştur: "Onlar ancak zanna ve nefislerin arzu ettiği şeylere uyarlar."10

Âyet ve hadislerde kınanan ve yasaklanan zan sû-i zanla ilgilidir. Müslümanlarla ilgili daima hüsn-i zan etmelidir. Güvenmek ayrı bir konu, herhangi bir insana delil olmadan sü-i zan etmek ayrı bir konudur. Onunla iş yapmak, dayanışma içine girebilmek, ona idare işini havale etmek ve ona bir sırrı emanet etmek v.s. gibi konularda elbette hemen hüsn-i zan etmek de yanlış hemen ona su-i zan etmek de yanlıştır.

Dînî konularda hüküm verebilmek için de elbette zanla değil, delille hüküm vermek gerekir. Delilleri de araştırırken zanla ve tahminle hareket etmek olmamalı, hatta ehline sorarak, delil sayısını ve delil gücünü araştırarak neticeye ulaşmaya çalışmak gerekir.

4. Gıybet etmemek

İslâm toplumunu oluşturan fertlerin kaynaşmalarına engel olan, belki dağılmalarına sebep olan yanlışların başında birbirlerinin gıybetini yapmış olmalarıdır. İşte bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın. Sizden biriniz ölmüş kardeşinizin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. Allah'tan korkun! Şüphesiz Allah tövbeyi kabul edendir, Rahîm/merhamet edendir." 11

Allah Teâlâ gıybeti, ölü etini yemek gibi günah, zararlı, tiksindirici olarak belirtmiştir. Ölü etinden ancak canavar olan hayvan yer. İşte müslüman olan kimse de gıybeti canavarlık saymalı, canavarlıktan nasıl sakınmak gerekiyorsa gıybetten de öylece sakınmalıdır. Bunun çaresi Allah korkusudur ki âyette "Allah'tan korkun!" diye buyurmuştur. Allah'ı tanıyan, Allah'ın kendisini görüp gözettiğini, her sözünü işittiğini kabul eden ve âhirette de hesaba çekileceğine inanan Allah'a karşı saygılı olur ve gıybeti de terk eder.

Gıybet etmek haram olduğu gibi dinlemek de haramdır. Gıybet edilmesini sağlayan dinlenilmesidir. Dinlemeyi eğer terk eder, gıybet edenin gıybet etmesine ve söylediğine karşı çıkarsak gıybet azalır ve yok olur. Müslüman olana gereken gıybet etmediği gibi gıybet edene karşı gıybet edileni savunmaktır. İşte bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.); "Kim (din) kardeşinin ırzını (namus ve şerefini) gıybet edene karşı savunursa, Allah da kıyâmet günü o kimseyi cehennemden korur." 12 buyurmuştur.

5. Nemime yapmamak  Nemime, laf götürüp getirmek, söz taşımak demektir. Bu kötü sıfat, fıtratı bozulmuş kimselerde, fıtratı bozmak isteyenlerde bulunmaktadır. Şu ilâhî yasaklara çok dikkatle bakalım da gereğine uyalım.

"O halde, (hakikati) yalan sayanlara boyun eğme! Onlar (sana indirilen âyetlerden beğenmediklerini bırakman suretiyle senin) kendilerine yumuşak davranmanı isterler; böyle yapsan, onlar da seni över, yumuşak davranırlar. Yemin edip duran, aşağılık, (herkesi) kötüleyen, durmadan söz götürüp getiren, daima hayra engel olan, mütecâviz, günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine, mal ve oğulları vardır diye sakın boyun eğme!" 13

Âyet-i kerîme, sakınılması gereken sıfat ve bu sıfatların sahiplerinden bahsetmekte ve bunlardan daima sakınmayı ve onlara uyulmamayı emretmektedir. Nemime kişiyi hem bu dünyada rezil etmekte hem de âhirette ebedî cennetten mahrum etmektedir. İşte bu konuda Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:"Laf götürüp getiren/koğuculuk yapan cennete giremez." 14

Bu hadisin iki tevili vardır: a) cennete giremez demek doğrudan giremez demektir. Mü'min olarak ölen kimse cehenneme girse bile ebedî kalmaz sonra cennete girer. b) Koğuculuk yapa yapa, laf götürüp getirme işini yapa yapa helal görmeye başlamış ve bu inanç üzere de ölmüştür ki cennete giremez yani cehennemden çıkamaz demektir.

Hz. Peygamber (s.a.s.) kendisine ashâbıyla ilgili hiçbir kimsenin laf götürüp getirmeyi uygun görmemiş ve şöyle buyurmuştur: "Ashâbımdan hiçbir kimse, ashâbımdan hiçbir kimseden bana (sevmeyeceğim) bir sözü duyurmasın, ben sizin yanınıza gönlüm (kinden ve kırgınlıklardan) temiz olarak çıkmayı severim." 15

Hz. Peygamber (s.a.s), koğuculuğun kabir azabı sebebi olduğunu da haber vermiştir:

Hz.Peygamber(s.a.s)Medine bahçelerinden bir bahçenin yanından geçmişti. Derken kabirlerinde azap olunan iki insanın sesini işitti. Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurdu: "Bu ikisi, kendilerince büyük olmayan bir günahtan dolayı azap görüyorlar. Tam aksine (günahları) aslında büyüktür. Birisi idrarından sakınmazdı diğeri ise, koğuculuk yapardı."

Daha sonra hurma dalı istedi. Dalı iki parça yaptı, her birinin kabri üzerine bir parça koydu. Yâ Rasûlallah! Bunu niçin yaptın? denildi. "Bunlar kurumadıkları müddetçe yahut kuruyuncaya kadar onlardan azap hafifletilir" buyurdu. 16

İyi insanlar kendilerini tanıyan; noksanlıklarını ve Allah'ın kendilerine verdiği lûtfu bilen kimselerdir. Noksanları olduğu halde noksanlarını görmeyen insafı az olan, noksanlarının olduğunu kabul etmeyen ise insafı hiç olmayan kimselerdir. Bu gibi kimseler, şeytanın yanlış amelini kendilerine süslediği ahmak kimselerdir. Amelini gözünde büyüten, az yaptığını çok gören ve günahını unutan kimseler nefsinin oyununa gelmiş, şeytanının iğvâsına kapılmış kimselerdir.
6. İftira etmemek

İftira, bir insana yapmadığı bir şeyi yaptı demesi, söylemediği bir şeyi söyledi demesi veya kendisinin yaptığı ve kendisinin söylediği bir şeyi bir başkasının üzerine atarak yaptı veya söyledi demesidir. Bu insana yapılan bir eziyettir, Allah Teâlâ'nın yasağını çiğnemektir. Bu iki yönü anlatan iki delil şudur: "Kim kasıtlı veya kasıtsız bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak ki, büyük bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur. 17

"Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir." 18

Bir kimseye iftira atmak, iftira atılan üzerine atılan çamurun çıkması hayli güç olmaktadır. O çamur insanda olduğu müddetçe o insan ondan dolayı eziyet görür. O eziyet gördükçe de iftira atan kimsenin günahı devam eder. İftira vasıtası bu asırda daha geniş ve daha yaygındır. Helalaşmayı ancak o vasıtalarla o kadar kişiye doğrusunun ulaşması şartına bağlayabilir. Müslümana kâfir veya fâsık diyerek iftira atarsa hüküm nedir? Bu konuda Hz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Hiçbir kimse başka bir kimseye fâsıklık sıfatı atamaz (atmağa hakkı yoktur). Yine böyle diğer bir kimseye küfür sıfatı ta atamaz. Eğer atar da attığı kimse atılan fâsıklık veya kâfirliğin sâhibi değilse, bu sıfatlar muhakkak atan kimseye döner." 19

Muhatap fâsık değilse ona fâsık diyen fâsık olur yani günahkâr olur. Muhatap kâfir değilse kâfir diyen kâfir olurmu? Müslümana kâfir demek sövmektir ki haramdır. Müslümanı öldürmek gibi bir haramdır. Bu konuda Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir mü'mine küfür isnâd ederse, bu onu öldürmek gibi(günah)dir." 20 Eğer bu haramı yani müslümana kâfir deme haramını helal görerek kâfir derse kâfir olur, yoksa günahkâr olur. İmana küfür, küfre iman diyen bir anlayışla müslümana kâfir diyen kâfir olur. Bir tevili de şudur: Müslümana kâfir diye diye müslümanı kâfir etmek kasdıyla kâfir derse küfrüne rıza göstermiş olduğundan dolayı kâfir olur. Eğer o müslüman kimse çok zulmetmiş ise onu kâfir edeyim de cehenneme gitsin ki o kimseden intikam alayım kasdıyla derse kâfir olmaz. Çünkü burada küfre rıza değil ondan intikam almak kasdı var, şu âyette olduğu gibi:

"Mûsâ dedi ki: Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Fir'avn ve onun seçkinler çevresine dünya hayatında zînet ve nice mallar verdin. Ey Rabbimiz! (Onlara bu nimetleri), insanları senin yolundan netice itibariyle saptırmaları için mi (verdin)? Onların mallarını silip yok et, kalplerini şiddetle sık ki, acıklı azabı görünceye kadar iman etmesinler." 21

İftiraların da büyüğü küçüğü vardır. Bu konuda da Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "İftiraların en büyüklerinden bazıları; bir kimsenin babasından başkasına nesep iddiasında bulunması, görmediği rüyayı gördüğünü iddia etmesi ve Rasûlullah (s.a.s.)'ın söylemediği bir sözü ona nisbet etmesidir." 22

Babayı inkâr, hem soyun belirsizliği hem de babalık nimetine karşı bir nankörlük demektir, görmediği rüyayı gördüm demesi yalanına Allah'ı şahit kılması demektir, Peygamber'in söylemediğini söylemesi Peygamber'e iftiradır ki dine iftira demektir. Dine iftira dini saptırmak ve dine ilave, dinden olmayan inancı, ameli, ahlâkı dine nisbet etmektir ki din düşmanlarının işini yapmaktır.

7. Yalan söylememek

Yalan müslümanın özelliği değil, münafığın özelliğidir. Yalandan sakınmak demek bir bakıma münâfıklıktan sakınmak demektir. Doğruluğundan emin olmadığı hiçbir sözü, haberi, hükmü söylemeyecektir. Zaten bir kalbe Allah korkusu yerleşirse dil ancak gerekli olan sözü söyleyebilir. Zira dilin kilidi kalptedir. Âhirette hesaba çekileceğine gerçekten inanan diline sahip olur. Bir âyeti kerîmede Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında onu gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın." 23

Münâfıklık alâmetlerinden birisi de yalancılıktır. İşte hadîs-i şerîf: "Dört huy vardır ki bunlar kimde bulunursa o kimse tam münâfık olur. Kimde bu huylardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar o kişide münâfıklıktan bir özellik bulunmuş olur: Kendisine bir şey emânet edildiğinde ona ihanet eder, konuştuğunda yalan söyler, söz verince sözünden cayar ve düşmanlıkta haddi aşar, haksızlık yapar." 24

Allah Teâlâ, yalancı ve inkârcı olanlara doğru yolu göstermeyeceğini,25 israfçı/haddi aşan ve yalancı olanları hayra muvaffak kılmayacağını 26bildirmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.), sözlerine inanacak diye yalanı söylemeyi hıyanet kabul etmiş,27 kul yalan söylediği zaman saçtığı manevî kokudan dolayı meleğin uzaklaştığını,28 en küçük yalanın yani yalancığın da yalan sayıldığını,29 şaka bile olsa yalanı terk edene cennetin ortasında bir köşke kefil olduğunu30 mü'minde ancak yalanla hıyânetin dışında diğer kötü hasletlerin bulunabileceğini,31bildirmiştir. Şu iki hadîs-i şerîfinde şöyle buyurmuştur:

"Alış verişte yemin etmek, malın satılmasına, kazancın/bereketin yok olmasına sebeptir." ,32 "Alış verişte çok fazla yemin etmekten kaçınınız. Çünkü yemin önce (malı) sattırır, sonra (bereketi) yok eder." 33

Özetle mü'min yalandan, yalancı durumuna düşmekten ve yalancı durumuna düşmeye sebep olacak dünya hırsından uzak durmalıdır.

-------------------------------------------------------------------

Dipnotlar

1-Müslim, Îmân, 146; Tirmizî, Birr, 4. / 2-En'âm sûresi (6), 108. / 2-Ebû Dâvûd, Libâs, 24; Tirmizî, İsti'zân, 27. / 4-Müslim, İmâre, 46; Nesâî, Bey'at, 25; İbn Mâce, Fiten, 9. / 5-Hucurât sûresi (49), 11. / 6-Müslim, Birr, 32; Ebû Dâvûd, Tirmizî, Birr, 18; İbn Mâce, Zühd, 23. /7-Müslim, Îmân, 147; Ebû Dâvûd, Libâs, 26; Tirmizî, Birr, 61. / 8-Hucurât Sûresi (49), 12. / 9-Buhârî, Vesâyâ, 8, Nikâh, 45, Freâiz, 2, Edeb, 57, 58;Müslim, Birr, 28; Tirmizî, Birr, 56./ 10-Necm sûresi (53), 23./ 11-Hucurât Sûresi (49), 12. / 12-Tirmizî, Birr, 20. / 13-Kalem sûresi (68), 8-14. 14-Buhârî, Edeb, 49, 50; Müslim, Îmân, 168, 169, 170; Tirmiziî, Birr, 79. / 15-Ebû Dâvûd, Edeb, 33; Tirmizî, Menâkıb, 85, h. no: 3893. /16-Buhârî, 58, Cenâiz, 82, Edeb, 49; Ebû Dâvûd, Tahâret, 11; Tirmizî, Tah3aret, 53; Nesâî, Tahâret, 26Ü İbn Mâce, Tahâret, 26. / 17-Nisâ sûresi (4), 112. /18-Ahzâb sûresi (33), 58. / 19-Buhârî, Edeb, 44. / 20-Buhârî, Edeb, 44./ 21-Yûnus sûresi )10), 88. / 22-Buhârî, Menâkıb, 5; Ahmed, II, 118. / 23-Kaf sûresi (50), 18. / 24-Buhârî, Îmân, 24, Mezâlim,17, Cizye, 17; Müslim, Îmân, 106; Ebû Dâvûd, Sünnet, 15; Tirmizî, Îmân, 14; Nesâî, Îmân, 20. / 25-Zümer sûresi (39), 3.
26-Mü'min sûresi (40), 28. / 27-Ebû Dâvûd, Edeb, 79; Ahmed, IV, 183./ 28-Tirmizî, Birr, 46./ 29-Ahmed, VI, 438. / 30-Beyhakî, X, 241. / 31-Ahmed, V, 252. / 32-Müslim, Müsâkât, 131. / 33-Müslim, Müsâkât, 132.

 


* BENZER KONULAR

Arkadaşlık ve Dostluk Gönderen: webtasarim
[Dün, 08:34:41 ÖS]


Komşuluk İlişkileri Gönderen: webtasarim
[Dün, 08:24:14 ÖS]


İslam'da Kanaat Gönderen: webtasarim
[Dün, 07:00:27 ÖS]


Geleceğimizin Teminatı Çocuklarımız Gönderen: webtasarim
[Dün, 06:51:54 ÖS]


Kul ve Kamu Hakları Gönderen: webtasarim
[Dün, 06:43:40 ÖS]


İman ve Hayat Gönderen: webtasarim
[Dün, 06:32:41 ÖS]


Güzel Ahlak Kurallarında Nezaket Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:24:01 ÖS]


İnsanın İmtihanı Helal Gıda İledir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:31:58 ÖÖ]


Kur’an-ı Kerim ve Şehidlik Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:24:17 ÖÖ]


Ümmet Bilinci ve Camilerimiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:20:29 ÖÖ]


Yahudiler ve Yahudilik 26 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:08:47 ÖÖ]


Kur’an-ı Kerim’i Oku’maya Devam Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:35 ÖÖ]


Düşünerek Konuşan İnsanların En Akıllısıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:46:17 ÖÖ]


2024 - Umut Mürare - The_Piano Tones Of Emotions_320_Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Ekim 30, 2024, 03:04:54 ÖS]


Umut Mürare - Kırık Kalpler 2024 - 320 kbps - FANİDUNYA NET'TE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Ekim 30, 2024, 11:41:38 ÖÖ]


Ağzımızdan Çıkanı Kulağımız Duyuyor mu Gönderen: fanidunya NET
[Ekim 30, 2024, 08:17:08 ÖÖ]


Âhiret Zarurîdir 3 Gönderen: fanidunya NET
[Ekim 30, 2024, 08:08:09 ÖÖ]


Müslümanların Bütünlüğü Farzdır Gönderen: fanidunya NET
[Ekim 30, 2024, 07:56:24 ÖÖ]


Hastalıklarımıza Çare Gönderen: fanidunya NET
[Ekim 30, 2024, 07:46:00 ÖÖ]


Çalışıp Helâl Kazanmak İbadet Olur Gönderen: fanidunya NET
[Ekim 30, 2024, 07:32:22 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49