İYİLİK YAPMANIN FAZİLETİ
İyilik, insanlar arasındaki kaynaşmanın yollarından biridir. Kişiler başkalarına yardım ettikçe, onlara güzel davrandıkça, aralarında kavga, anlaşmazlık ve düşmanlık yerine dostluk, barış ve kaynaşma olur.
İyilik, sosyal hayatın kurulması ve işlemesi konusunda son derece önemli bir ahlâk kuralıdır.
Hz. Câbir'in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v), "Her iyilik sadakadır"380 buyurmuştur.
Yine Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"İyiliklerine sevinen, kötülüklerine üzülen kimse mümindir."381
Adî b. Hatim (r.a) anlatıyor: Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdular:
"Âhirette herkese Rabb'i, aralarında bir tercüman olmaksızın, doğrudan doğruya hitap edecektir.
Kul ilâhî huzurda durdurulur; sağına bakar, hayatta iken gönderdiği (hayır) amellerden başka bir şey göremez. Soluna bakar, orada da hayatta iken işlediği (kötü) amellerden başka bir şey göremez. Ön tarafına bakar; karşısında (kendini beklemekte olan) ateşi görür.
(Ey bu dehşetli güne inanan müminler!) Yarım hurma sadaka vererek de olsa kendinizi ateşten
koruyun. Bunu da bulamazsanız karşınızdaki insana güzel bir söz söyleyerek kendinizi ateşten koruyun."382
Enes b. Mâlikin (r.a) bildirdiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet günü insanlar saf saf dizilir. Cennet ehli de saf saf olur. O sırada cehennem ehlinden bir kişi cennet ehlinden birine uğrar ve, 'Ey falan! Hatırladın mı sen su istemiştin de ben sana bir içimlik su vermiştim'der. (Bu iyiliğini bahane ederek şefaat diler). Adam, o kimseye şefaat eder. Yine cehennemlik olan bir başka adam, cennetlik olan bir başkasının yanından geçer ve ona, 'Sana abdest suyu verdiğimi hatırlıyor musun?'der. (Bu iyiliği için kendisine şefaat ister. Oda hatırlar) ve ona şefaat eder."
Diğer rivayette şu kısım da vardır:
"Cehennemlik olanlardan biri cennetlik olanlardan birine gelir ve, 'Ey falan! Beni şöyle şöyle bir işe gönderdiğin günü hatırlıyor musun? Ben o gün senin için gitmiştim (Bu sözüyle şefaatini ister). Cennetlik olan kimse de ona şefaat eder."383
Emîrü'l-müminin Hz. Ali (r.a) der ki:
"Müslümanların hayırlısı, müslümanlara yardım eden ve faydalı olandır."384
Muhammed b. Hanefiyye'nin (r.a) bir sözü: "İyilik yapan düşmez, düşse bile kırılmaz."385
Muhammed b. Suka (k.s), "Bir insan, müslüman kardeşinin ihtiyacını görürse, Allah Teâlâ da ona çok yüksek dereceler verir" demiştir.
İbn Abbas (r. ah), "Bir din kardeşini sevindiren kimse, kıyamet günü Allah'ın azabından emin olan kimseler arasında yer alır" demiştir.386
Hasan b. Salih (rah) der ki: "İyilik yapmak, bedende kuvvet, kalpte nur, gözde ışıktır. Kötülük
yapmak ise bedende gevşeklik, kalpte karanlık ve gözde körlüktür."
İmam Mücâhid (rah) der ki: "Kişi evlâdının iyiliği ile mezarında güzel müjdelere ulaşır."
Muhammed Bakır (r.a) demiştir ki: "Dünyada insana en iyi yardımcı, din kardeşlerine iyiliktir."387
Şa'bî (rah) şöyle der: "Dünyada iyi bir şey bırakana, Allah Teâlâ ona âhirette daha hayırlısını
verir."388
İbn Abbas (r.a) diyor ki: "Müslümanlardan bir ailenin bir aylık, bir haftalık veya Allah'ın dilediği
zamana kadar geçimini temin etmem, benim için ikinci kez hac yapmaktan daha iyi ve daha faziletlidir."
Müminlerin emîri Hz. Ali (r.a) şöyle demiştir:
"İhtiyacını karşılayabileceğimi veya benim vasıtamla işlerinin kolaylaşacağını umarak bana gelen bir kimsenin ihtiyacını karşılamaktan daha büyük bir nimet bilmiyorum. Bir müslümanın ihtiyacını karşılamak, benim için, dünya dolusu altın ve gümüşümün olmasından daha iyidir."
Şu söz de onun: "Her kişinin kıymeti, yaptığı iyilikle belli olur."389
İsâ (a.s), "Ateşin ve toprağın yemediği şeyden çokça elde etmeye bakınız" der. Bunun ne
olduğunu sorduklarında, Hz. İsâ, "İyilik yapmaktır" demiştir.
İYİLİKTE ACELE ETMEK
Kişi iyilik yapmaya niyetlendiğinde acele edip fırsatı elden kaçırmamalıdır. Bu hususta Allah
Resulü (s.a.v) şöyle buyuruyor: "Her şeyin bir semeresi (meyvesi) vardır, iyilik etmenin semeresi acele yapılmasıdır."390
Hz. Ali (r.a) şöyle nakletmiştir: Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurdular:
"Sadaka vermede acele edin. Çünkü belâ sadakanın önüne geçemez."391
Hz. Ali (r.a) şöyle diyordu: "Hayra niyet edince acele et ki nefsin seni yenip de caydırmasın."
Nûşirevân'a, "Belânın büyüğü nedir?" dediklerinde, "İyiliğe kudreti varken yapmakta gevşeklik göstererek kudreti elden kaçırmaktır" demiştir.
Bir şair şöyle der:
"Şansının rüzgârı eserken ganimet bil de iyilikte kusur etme.
Çünkü hareket eden her şeyin bir duruşu vardır.
Deven süt verirken sağıp sütünü içmeye bak.
Yavrusu kimin olacaktır bilemezsin."
İbn Abbas (r.a) şöyle der: "İyilik ancak şu üç şeyle tamamlanır:
1. O iyiliği yapmakta acele etmek.
2. Yaptığı iyiliği gözünde büyütmemek, daima küçük görmek.
3. İyiliği yaparken, gizli yapmak."392
Ebü'l-Hasan el-Bûşencî tuvalette iken hizmetçisini çağırarak, sırtından çıkardığı gömleği birine vermesini söyledi. Hizmetçi, "Tuvaletten çıkıncaya kadar sabredemedin mi?" deyince, Ebü'l-Hasan, "Şu anda vermeye niyetlendim, sonra ne olur ne olmaz; belki vazgeçerim korkusu ile acele ettim" dedi.393
İYİLİĞİN KÜÇÜĞÜ OLMAZ
Yapılan iyiliklerin şartlarından biri de edilen iyilik ne kadar ufak da olsa onu küçük görmemektir. Çünkü azı küçümseyip vermekten utanan kimse, çoğundan da âciz olduğu için hiç vermeyeceği açıktır. Halbuki az hayır yapmanın hiç yapmamaktan daha faziletli olduğu herkesin malumudur.
Kâinatın Efendisi Resûlullah (s.a.v),
"İyiliğin küçüklüğü sizi icrasından menetmesin" buyurmuştur. Yani küçüktür diye sizi yapmaktan alıkoymasın, demektir.
Hz. Âişe şöyle diyordu: "Hiçbir sadakayı küçük görmeyiniz. Çünkü dane kadarcık bir sadaka kıyamet gününde dağlar kadar sevap ile tartılır."
Hz. Âişe validemiz bir keresinde bir fakire bir üzüm tanesi verince fakir azımsayarak geri çevirir. Bunun üzerine Hz. Âişe fakire Zilzâl sûresinin, "Zerre ağırlığınca hayır yapan onun sevabını görür..."Mealindeki yedinci âyetini okur ve "Bu üzüm tanesinde ne kadar zerre ağırlığı olduğunu biliyor musun?" der. Bu uyarı üzerine fakir istiğfarda bulunur.
Ebû Zer (r.a) anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.v), "Yapılan hayırdan hiçbir şeyi küçük bulup hakir
görme, kardeşini güler yüzle karşılaman bile olsa (bunu ehemmiyetsiz görüp ihmal etme)."395
Ashaptan Ebû Ukayl (r.a), bir gece sabaha kadar 2 hurma karşılığında kuyudan su çekti ve sabah ücretini alınca yarısını çoluk çocuğuna bırakıp diğer yarısını sadaka vermek üzere Hz. Peygamberin (s.a.v) yanına getirdi. Resûlullah da ona, götürüp sadaka ambarına boşaltmasını emretti. Bunu duyan münafıklar, "Bu adamın 1 sâ' hurma sadaka vermesi ona ne sağlar?" diyerek Ebû Ukayl ile alay ettiler. Bunun üzerine,
"Sadakalar hususunda, müminlerden gönüllü verenleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını
bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya, Allah işte onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için yakıcı bir azap vardır"397 mealindeki âyet-i kerîme nazil oldu.398
Hakîmler azı vermekten utanma, fakiri mahrum etmek ondan daha aşağıdır, demişlerdir.399
İYİLİK YAPMADA SIRA
Bütün insanlara iyilik ve yardım etmek, kudret dışı, imkânsız bir durumdur. Bütün insanlara iyilik, ancak ihsanı umumi olan Allah'a mahsustur. Hal böyle olunca, yapılacak iyilik ve yardım için vefalı, faziletli ve her bakımdan değerli kimseleri arayıp bulmalı ve nimet tohumunu onlara saçmalıdır. Tâ ki çorak zemine atılmayıp tohum korunacağı ve yeşereceği yeri bulmuş olsun. Ve tazeliği içinde zamanı gelince yetişip gelişsin... İyilik yapmaya en yakından başlamalıdır.
Hz.Peygamber (s.a.v), "Yakınları ihtiyaç içindeyken uzaktaki insanlara sadaka vermek uygun değildir"400 buyurmuştur.
İmam Mücâhid, "Allah Teâlâ, muhtaç akrabası varken başkalarına sadaka verenin sadakasını kabul etmez" demiştir.401
Yardım yapılacak fakir, akraba olunca iki yönlü sevap gelmektedir: Biri sadaka sevabı, diğeri de
akrabayı gözetme sevabı. Bu konuda Resûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Miskine (ve fakire) verilen sadaka, sadece bir sadakadır. Akrabaya verilince hem sadaka hem de sıla-i rahim (akrabayı gözetme) olur."402
"Yakınlara verilen sadakada iki çeşit sevap vardır:
1. Sadaka sevabı.
2. Akrabaya ikram sevabı."403
"Veren el, üstün olandır. Hayır yapmaya sana en yakınlardan başla. Önce annene, babana, kız
kardeşine, kardeşine ver, daha sonra en yakınlardan devam et."404
Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor:
Resûlullah Efendimiz {s.a.v), ashabını sadaka vermeye teşvik etti. Bir adam Resûlullah'ın (s.a.v)
saadetli huzuruna gelerek, "Yâ Resûlallah! Yanımda 1 dinar var, onu ne yapayım? diye sordu; Peygamber Efendimiz (s.a.v), "Kendine harca"buyurdu. Adam, "1 dinarım daha var" dedi, Peygamber Efendimiz (s.a.v), "Çocuklarına harca" buyurdu. Adam, "1 dinarım daha var" dedi, Resûlullah Efendimiz (s.a.v), "Hanımına harca"buyurdu. Adam, "1 dinarım daha var" dedi, Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v), "Hizmetçine harca"buyurdu. Adam, "1 dinarım daha var" dedi, Resûlullah Efendimiz (s.a.v), "Bundan sonra kime vereceğini sen daha iyi bilirsin" buyurdu.405
Âişe validemiz (r.ah), "Yâ Resûlallah! Benim iki komşum var; önce hangisine hediye vereyim?" diye sordu, Peygamber Efendimiz (s.a.v), "Sana kapısı en yakın olandan başla" buyurdu.406
Akrabalar yabancılar üzerine tercih edildiği gibi, dost ve ahbaplar da diğer tanışlar üzerine tercih edilir. Bu inceliklere riayet edilmelidir.
Hz. Ali (r.a) şöyle derdi: "Benim için, dostlarımdan kardeşlerimden birine 1 dirhem vermek, başkasına 20 dirhem vermekten, 20 dirhem vermek, başkalarına 100 dirhem vermekten, onlara 100 dirhem vermek, bir köle azat etmekten sevimlidir."407
Yakınların ihtiyacını giderdikten sonra hayır yapmak için güzel ahlâklı, sâlih fakirleri arayıp
bulmalıdır. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v) şu tavsiyede bulunmuştur:
"Yalnız müttakilerin yemeğini ye, senin yemeğini de yalnız müttakiler yesin."408
Zira müttakilere yapılan yardım, onların takvalarını artırmaya hizmet eder. Bu sayede yardımda bulunan da ecir kazanır. Bunun mânası başkasına hiç hayır yapma anlamına alınmamalıdır. Hayırda ilk sırayı muhtaçlar içinde muttaki olanlara verin, demektir. Âlimlerden biri, fakirler içinde sûfî olanları arar bulur ve onlara yedirirdi. Kendisine, "Böyle yapmasan da bütün fakirlere infak etsen daha iyi olmaz mı?" diyenlere şöyle demiştir: "Hayır, bunlar sırf Allah için çalışıyorlar. Onlar ihtiyaç içinde kalınca himmetleri dağılır, gönülleri safiyetini kaybeder. Bunlardan bir tanesinin ihtiyacını temin edip onu Allah için ibadet ve amele sevketmek, bütün derdi dünyalık olan kişilere 1000 dirhem vermekten benim için daha sevimlidir."
Bu sözü Cüneyd-i Bağdâdî'ye anlattılar. O da çok beğendi ve, "İşte bu zat Allah Teâlâ'nın velîlerinden biridir. Uzun zamandır böyle bir kelâm duymadım" dedi. Sonra ticaretle uğraşan bu zat, fakirlere parasız mal vere vere iflas etti ve bir daha ticaretle meşgul olmak istemedi. Onun bu durumunu haber alan Cüneyd-i Bağdadî (k.s), kendisine yeterli miktar sermaye göndererek ticaretten ayrılmamasını ve onun gibi insanlara ticaretin zararı olmadığını söyledi.409
Şair de şiirinde şöyle diyor:
"İyilik ve yardım, münasip yere yapılmazsa iyilikten sayılmaz.
Öyleyse iyilik yaptığında Allah'ın rızâsına uygun olanı
veya akrabayı gözet ki makbul olsun. Yoksa terket."
Hayır yaparken özellikle ilim ehli olan fakirleri seçmelidir. Çünkü bu gibilere destek vermek ilimde kendilerine yardım etmek demektir. Güzel niyetle ilim tahsili en büyük ibadettir. Abdullah b. Mübarek (k.s), zekât ve hayırlarını özellikle muhtaç olan âlimlere verirdi. Kendisine niçin böyle yaptığı sorulduğunda, "Ben, peygamberlikten sonra ilimden daha üstün bir rütbe olduğunu bilmiyorum. Âlimlerden biri, bir ihtiyaçla karşılaşınca, onunla meşgul olur, okuyamaz.
Onun ihtiyacını giderip, okumasını sağlamak daha makbuldür."410
İyilikte Ölçülü Davranmak
Çoluk çocuğun haklarını zayi edecek, onları fakir düşürüp başkalarına el açmaya sevkedecek bir
şekilde mal harcamak, hayır yapmak doğru değildir. Resûlullah Efendimiz (s.a.v), böyle davranmak isteyen ashabına mani olmuş, onların aşırı hayır muhabbetini dengelemiş ve hayrın ölçüsünü şöyle ortaya koymuştur:
"Sizden biri sahip olduğu şeyleri getirip, 'Bu sadakadır' der ve elinden çıkarır. Sonra da oturup
insanlara el açar, ondan bundan dilenir. Bu doğru değildir. Sadakanın en hayırlısı zenginlik halini koruyarak verilen sadakadır."411
Sa'd b. Ebû Vakkas da (r.a) malının hepsini Allah yolunda harcanmak üzere vasiyet etmek istediğinde, Resû-lullah Efendimiz (s.a.v), "Hayır, hepsini vasiyet etme!" buyurdu. "Yarısını vasiyet edeyim" dediğinde, "Yarısı da olmaz"buyurdu. Sa'd (r.a), "Üçte birini vasiyet edeyim" deyince Allah Resulü (s.a.v), "Üçte bin de çoktur, fakat olabilir. Şunu iyi bil ki senin, vârislerini zengin bir halde bırakman, onları fakir bir halde terkedip insanlara el açmaya mecbur etmenden daha hayırlıdır. Hiç şüphesiz senin malından yapacağın hayırlar bir sadakadır, ailene ve çocuklarına yaptığın harcamalar bir sadakadır"412 buyurdu.
Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) anlatıyor: Resûl-i Ekrem (s.a.v) sadaka vermeyi emrettiği sırada mescide, düşük kıyafetli bir adam girdi. Halk bağışta bulundu. Peygamber Efendimiz (s.a.v) adama iki parça giyecek verdi. Sonra halka tekrar, "Sadaka verin!" diye hitap etti. Derken o adam üzerindeki iki parçalık elbisesinin bir parçasını çıkarıp (sadaka olarak) verdi. Resûlullah Efendimiz (s.a.v), "Benim kılık kıyafetini düşük görerek iki parça giyecek verdiğim şu adamı siz de görüyor musunuz? Sadaka verin, dediğim zaman, kendisine az önce verdiğim iki parçadan birini çıkarıp (sadaka olarak) verdi." (Resûlullah adama yönelip:) 'Elbiseni al!' dedi ve adamı (niye böyle yapıyorsun? diye) azarladı.413
Hz. Câbir (r.a) bildiriyor: Adamın biri yumurta büyüklüğünde bir altın getirip, "Ey Allah'ın Resulü, şunu bir madende ele geçirdim, bunu alın, tasadduk ediyorum! Bundan başka bir şeyim de yok" dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v) (memnuniyetsizliğini ifade için) ondan yüzünü
çevirdi. Sonra adam Resûlullah'ın sağ tarafından yaklaşıp aynı şeyleri söyledi. Resûl-i Ekrem Efendimiz yine adamdan yüzünü çevirdi. Adam bu sefer sol tarafından yaklaştı, aynı şeyleri söyledi. Hz. Peygamber yine adamdan yüzünü çevirdi, sonra adam arka cihetinden yine yaklaşıp önceki sözlerini aynen tekrar etti. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz (s.a.v) onu aldı ve adama attı. Eğer değseydi canını yakacaktı. Sonra şöyle buyurdular: "Biriniz bütün sahip olduğu serveti getirip, 'Bunu sadaka olarak veriyorum' diyor ve sonra da oturup halka avuç açıyor! Hayır, sadakanın hayırlısı zenginlikten sonrakidir. "414
İmam Şa'rânî (k.s) şöyle der: "Sadaka dağıtan her zaman kendisi ve ailesi için bir şeyler bırakmalı, ihtiyaç fazlasını dağıtmalıdır."415
Ebü'l-Esved ed-Düelî (r.a) şöyle diyordu: "Eğer her elini açana yardımda bulunsak biz onlardan daha kötü duruma düşeriz."
Hasan-ı Basrî'ye sorulur: "Fakirler ve yoksullar çok arttı, kime yardım edeceğimizi şaşırdık, ne dersin?" Cevap verir: "Gönüllerinizde kendisine karşı en çok merhamet uyananlara!"
-----------------------------------------------------------------------------------------------
380 Buhârî, Edeb, 33; Müslim, Zekât, 16 (nr. 52); Ebû Davud, Edeb, 60 (nr.4947); Tirmizi, Birr, 45 (nr. 1970); Taberânî, Mekârimü'l-Ahlâk, nr.111;İbn Ebü'd-Dünya, İstinâu'l-Ma'rûf, nr. 7.
381 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/398; Tayâlisî, el-Müsned, nr. 31.
382 Buhârî, Rikâk, 49, 51, Tevhid, 36, Edeb, 34; Müslim, Zekât, 20 (nr.67);Timizi, Kıyamet, 1 (nr. 2415).
383 İbn Mâce, Edeb, 8 (nr. 3684); İbn Ebüd-Dünya, İstinâu'l-Ma'rûf, nr.20.
384 Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrin, s. 349.
385 Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrin, s. 349.
386 Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrin, s. 352.
387 İbnü'l-Cevzî, Sıfatû's-Safve, 1/460; Şa'rânî, Tabakatü'l-Kübrâ, 1/32.
388 Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 4/312.
389 Mâverdî, Edebü'd-Dünyâ ve'd-Dîn, s. 63.
390 bk. Ebû Davud, Edeb, 10.
391 Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 3/110.
392 İbn Ebü'd-Dünya, İstinâu'l-Ma'rûf, nr. 22; Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrîn, s.350; Mâverdî, Edebü'd-Dünyâ ve'd-Dîn, s. 198.
393 Kuşeyrî, Risale, s. 249; Gazâlî, Ihyâ, 3/1812; Kimyâ-yı Saadet, s. 504;İbnü'l-Mülakkın, Tabakatü't-Evliyâ, s. 254.
394 Mâlik, Muvatîa, Sadaka, 1; Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrin, s. 369.
395 Müslim, Birr, 43; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/173; Münzirî,et-Tergîb ve't-Terhîb, 3/421.
396 Sâ': Bugünkü ölçü İle 3300 kg. civarında bir ölçektir.
397 Tevbe 9/79.
393 Kandehlevî, Hayâtü's-Sahâbe, 2/236.
399 Şah-ı Hazne, Mektûbât, 80. Mektup.
400 Taberânî, el-Mu'cemü'l-Evsat, nr. 8823; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid,3/117.
401 Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrin, s. 368.
402 Tirmizî, Zekât, 26; Nesâî, Zekât. 82; İbn Mâce, Zekât, 28; Hâkim,Müstedrek, 1/408.
403 Buhârî, Zekât, 48; Müslim, Zekât, 45. Uzunca bir hadisin son bölümünden alındı.
404 Nesâî, Zekât, 51; İbn Hibbân, el-İhsân, nr. 3341; Beyhaki, es-Sünenü't-Kübrâ, 8/345.
405 Ebû Davud, Zekât, 45; Nesâî, Zekât, 23; Hâkim, Müstedrek, 1/415.
406 Buhârî, Hibe, 17; Begavî, Mesâbîhu's-Sünne, nr. 1375,
407 bk. Buhârî, Edebü'l-Müfred, nr. 566; Gazâlî, İhya, 1/400.
408 Ebû Davud, Edeb, 16; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/38.
409 Gazâlî, ihya, 1/397.
410 Gazâlî, İhya, 1/398.
411 Ebû Davud, Zekât, 39; Hâkim, Müstedrek, 1/413.
412 Buhârî, Vesâyâ, 2; Müslim, Vesâyâ, 5-10.
413 Ebû Davud, Zekât, 39 (nr. 1675); Nesâî, Cuma, 26.
414 Ebû Davud, Zekât, 39 (nr. 1673); Dârimî, Zekât, 1666.
415 Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrîn, s. 371.