ŞUURLU - BİLİNÇLİ - BİR MÜSLÜMAN OLABİLMEK İÇİN...
Allah’ın yaratmış olduğu varlıklar içerisinde fillerinin arkasına şuur koyabilme özelliğine sahip tek varlık insandır. İnsan dışındaki hiçbir varlık için söz konusu olmayan bu durum, insana lütfedilen akıl ve irade nimetlerinin doğal bir neticesidir. İnsanın eylemlerinin arkasındaki şuuru çekip aldığınızda onun fiilleri ile kendi cinsi dışındaki varlıkların fiilleri arasında hiçbir fark kalmaz. Eylemlerinin arkasındaki şuuru kaybetme durumu, insanın sahip olduğu konumdan irtifa kaybetmesine sebep olur. Kendinden önceki vahiyler gibi Kur’an da bu duruma dikkat çekmiş ve kendisine muhatap aldığı insanlığı şuurlu hareket etmeye davet etmiştir. Kur’an’ın bu daveti daha ilk nazil olan ayetlerde kendisini göstermektedir.
Malumunuz bu gün İslam’ın temel şartları olarak saymış olduğumuz ibadetlerden hiçbiri Mekke döneminde emredilmemiştir. İlk nazil olan ayetlerde sistematize edilmiş bir ibadet emri de yoktur. Bu durumun tek sebebi Efendimiz’in çağrısına olumlu yanıt verenlerin azlığı değildir. Burada en önemli sebep, Kur’an’ın amelden önce şuur oluşturma gayesidir. Şuursuz bir ibadetin insanı adam etmeyeceği gerçeğini Kur’an eğitim metodolojisinden çıkarıyoruz. Çünkü ilk inen ayetlerin en önemli vurgusu insanı düşünmeye sevk etmektir. Düşünmeyen bir beşerin eylemlerine şuur kazandırarak insan olabilmesi mümkün değildir.
Şuursuz ibadetle adam olunamayacağı gerçeğinin en çarpıcı örneklerini ise Medine döneminde türeyen münafıkların kişiliklerinde gözlemliyoruz. Efendimizle müşterek bir hayatı yaşayan, onun arkasında saf tutan bu insanlara yaptıkları şuursuz ibadetleri hiçbir fayda sağlamamıştır. Buradan hareketle şu acı neticeye ulaşıyoruz; arkasında şuur olmayan ibadetler Müslümanı itikatta değil, ama amelde münafıklığa sürüklüyor. Bu durumun doğal bir neticesi olarak ibadetler, kendilerini yerine getiren insanların davranışlarına ahlak olarak yansımıyor. Ahlaka dönüşmeyen ibadetler ise özelde Müslüman bireyi, genelde ise ümmeti sefalete düşmekten kurtaramıyor. Bu acı gerçeğe Üstat Nurettin Topçu şu veciz ifadeleri ile dikkat çekiyor;
“Türlü sefaletlerle ihtirasların parça parça böldüğü hasta bir vücudu andıran İslam dünyası, en bedbaht devirlerinden birini yaşıyor ve her İslam memleketinde ruhlar birbirlerinden ayrılmış, birbirlerine saldırıyorlar. Her sene yüz binlerce ziyaretçi ile dolan Kâbe’nin etrafında ruh birliği ve beraberliği meydana gelemiyor. Bunun sebebi ne siyasi, ne iktisadi, ne de fikridir. Bu halin sebebi, İslam’ın temeli ve Kur’an’ın özü olan ahlakın kaybedilmiş olmasıdır. Bu günkü Müslümanlar, bir takım geleneksel hareketleri dikkat ve titizlikle yapmaktan başka endişesi olmayan, ilk çağın ve ilkel devrin sihirbazlarını andırıyorlar. Kur’an’ın harikası olan ilahi ahlak İslam diyarında çoktan mezara gömülmüştür. Ahlaka karşı işlenen bu zulmün tarihte bir benzeri yoktur. İnsanlığın binlerce yıllık ruh ve vicdan eserini inkâr ederek düşünmeyi günah sayan, sefaleti din diye tanıtan gerilikle taassup, bu zulme sığınmış bulunmaktadır. Kalbe karşı gelen kaideleri İslam çerçevesi içinde insan ruhunun esaret zinciri yapmakla geçinenler kendilerine din adamı dedirttikçe ve halkın bunlara hürmet ve itibarı devam ettiği müddetçe İslam dünyasının, içinde yüzdüğü sefaletten kurtulması imkânsızdır” (N. Topçu, İslam ve İnsan)
Modern çağın Müslümanları olarak şuursuzluğumuz bizleri mü’min şahsiyet olma makamından silik birer birey olma derecesine indirdi. Bireylerden oluşan ümmetin halinin ise bugünkünden farklı olması beklenemezdi. Öyleyse hiçbirimizin bir diğerimizi suçlayarak kendini aklama hakkı yoktur. Hiç sağa sola bakmadan kendimize bakmamız gerekiyor. Bütün iyi ve güzel davranışlarımızın arkasına Kur’an’ın bizden istemiş olduğu şuuru koyabilirsek, ibadetlerimiz nebevi ahlak olarak hem bizi hem de içinde yaşamış olduğumuz toplumu kokuşmaktan kurtaracaktır. Unutmayalım ki karşıdaki insana güzel ahlakı öğretmenin yolu ağzımızdaki dil değil, beden dilimiz, yani amellerimizdir.
Peki, nasıl daha şuurlu bir mü’min olabiliriz?
Bu hayati soruya somut nebevi sünnetlerle cevap vermeden önce bir noktanın altını çizmek istiyoruz;
İnsanın tekâmül, yani kâmil insan olma yolcuğunun son durağı olmadığı gibi şuurlu mü’min olma yolculuğunun da bir son durağı yoktur. Bu, hayata anlam katan en kutlu yolculuktur. Tekâmül yolcuğu ve şuurlu mü’min olma mücadelesi birbirini tamamlayan, biri olmadan diğerinin de olması imkânsız olduğu bir durumdur.
Gelelim somut önerilere;
1- Tefekkür: Sevgili Efendimiz’in otuzlu yaşlarından itibaren hayatına yerleştirmiş olduğu tefekkür alışkanlığı yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Kur’an’ın mü’minlerden istemiş olduğu en önemli taleptir. Modern dünya bütün imkânlarıyla insanlığı bu nebevi sünnetten uzaklaştırmak için seferber olmuştur. Şuurlu bir mü’min olmak isteyen her Müslüman, hayatına mutlaka tefekkürü yerleştirmelidir.
2- Düzenli aralıklarla yalnız kalmak: İnsan kalabalığın içerisinde kendisini kaybetme riskiyle beraber yaşar. Öyleyse kendimizi bulabilmek ve kendimize gelebilmek için imkânlarımızı zorlayarak yılın belirli zamanlarında belirli bir süre yalnız yaşamalıyız. Üstat N. Topçu: “Yalnız yaşamasını bilmeyen Büyük Yalnız’a dost olamaz” diyerek konunun önemine dikkat çekmiştir.
3- Namaz ibadetini ihya etmek: Kur’an, namaz ibadeti için “ikame” kelimesini kullanırken biz kılma kelimesini kullanıyoruz. Oysaki “kılma” ikamenin karşılığı değildir. İkame edilmiş namaz diridir ve diriltir. Öyleyse namazlarımızı ikame edelim. Ezandan önce hazırlanıp şartlarımızı zorlayarak camiye gidelim ve ruhumuzu namaza hazırlayalım.
4- Haddini ve hududunu bilmek: Bazı ibadetleri yapıyor olmakla kendimizi evliya, üç- beş yıl talebe olmakla da kendimizi âlim zannetmemeliyiz. Bu noktadaki söz ve fiillerimizde çok dikkatli olmalıyız ki öğrendiklerimiz ve yaptıklarımız bize şuur kazandırabilsin.
5- Fiillerinin ahlaki sorumluluğuna sahip olmak: Kur’an ısrarla hiç kimsenin bir başkasının günahlarını yüklenemeyeceğini vurgular. Her insanı kendi iradesine sahip olmaya davet eder. İrademize sahip olma mücadelesi vermek mü’minliğimizin kalitesini artıracaktır.
6- Günahları sıradan ve normal görmemek: Her geçen gün maalesef günahlar bizim için normalleşiyor. Arşı titreten günahlara karşı bile ürpermiyoruz. Öyleyse hayatımıza şuur kazandırabilmek için günahlara karşı tavrımızı ciddi bir şekilde gözden geçirmeliyiz.
Efendimiz’in hayatından ders olarak çıkardığımız bu hususları hayatımıza yerleştirmek bizim için bir başlangıç olacaktır. Unutmayalım ki bu başlangıç bizim için yepyeni kapılar açacak ve bizi Rabbimize yakınlaştıracak bir yola revan eyleyecektir.
Yusuf Taşcı.