Vakti Öldürmek Değil Diriltmek Gerek
“Zamana yemin olsun ki…”
(Asr, 103/1.)
Zaman su misali akıp gitmektedir. Gece ve gündüz, aylar ve yıllar dur durak demeden birbirini takip etmektedir. Zafer günleri insanlar arasında sırayla paylaşılır. Kâh bir topluluk kâh öbürü güler. (Âl-i İmran, 3/140.) Ancak sonuç değişmez. İnsan sonunda bu dünyadan ayrılmaktan ve toprak olmaktan kurtulamaz.
Efsanevi kudrete sahip nice insan, yeryüzünden geldi geçti. Onlar sanki bu topraklarda hiç yaşamamışlardı; yerlerinde şimdi yeller esmektedir. Ne yazık ki bugün de insan onlardan ders almamış, yeryüzünün esas sahibi gibi hareket etmektedir. Ancak sonunda onun varacağı yer de toprak olmaktan öteye geçmeyecektir.
Zaman, durmadan dönen bir değirmen misali, sırası geleni öğütmektedir. Nitekim bir Arap şiiri onun tüketici yönünü şöyle anlatır: “Zaman, sürekli olarak gece ve gündüzü üzerimize salar, sonuçta biz yok olur gideriz, fakat o devam eder.”
İnsan, zaman denen nehrin akıntısına kendisini kaptırmış, hızla kıyamete doğru yol almaktadır. Bu mukadder sona doğru süratle ilerlemektedir. Nitekim Hz. Ali bizlere şu anlamlı uyarıyı yapar: “Dünya her an bizden uzaklaşmakta ahiret de her an yaklaşmaktadır.” (Buhari, Rikak, 4.)
Hızla dönen zaman çarkını insanın durdurması mümkün değildir. Mutlaka sonsuzluğa doğru yol alması gerekir. Çünkü zamanı tekrar etmek veya zaman şeridini geriye sardırmak insanın elinde değildir. (Mü’minun, 23/100.) Nitekim Kur’an, engellenmesi mümkün olmayan hesap günü gelmeden önce, insanın Rabbine yönelmesi uyarısını yapar. (Şûra, 42/47.)
Bizler bu dünyaya sınırlı bir süre kalmak üzere gönderilmişiz. Buraya gelişimiz bizim elimizde olmadığı gibi, buradan gidişimiz de elimizde değildir. Bize bir fırsat tanınmış ve bunu çok iyi değerlendirmemiz gerekmektedir. Çünkü sınırlı bu ömür, eğer dikkatli bir şekilde yaşanırsa ebedî güzelliklere nail olmamızı sağlayacaktır. Bu bakımdan yaşanan bu hayatın her dakikası değil, her saniye ve salisesi bile son derece önemlidir.
Bu hayatta gireceğimiz meslek ve kariyer imtihanlarında olanca gücümüzü kullanıyoruz. Zamanla yarışıyoruz. Onu en iyi şekilde değerlendirmenin yollarını arıyoruz. Kısaca birim zamanda daha fazla iş yapmanın çarelerini araştırıyoruz.
İşte girdiğimiz bu hayat imtihanında da, zamanı değerlendirmek apayrı bir önem kazanmaktadır. Nitekim Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadırlar: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini iyi bilmelisin; ihtiyarlığından önce gençliğinin, hastalığından önce sağlığının, yokluğundan önce varlığının, meşguliyetinden önce boş vaktinin ve ölümünden önce hayatının.” (Hâkim, Müstedrek, IV, 341.)
Zamanı değerlendirme şuuruna sahip olmalıyız. Nitekim Kur’an, Allah Rasulü’nün şahsında bizleri “Öyleyse bir işi bitirince diğerine koyul.” (İnşirah, 94/7.) şeklinde uyarmaktadır. Geçirdiğimiz anlar, yarın karşımıza ya sonsuz kurtuluş ve mutluluk olarak ya da Mevla muhafaza buyursun, bedbahtlık ve hüsran olarak çıkacaktır.
Kulluk şuurunun ölçülerinden biri de, zamanı kullanma hassasiyetidir. Bu bakımdan mümin, “Bugün Allah için ben ne yaptım?” sorusunu kendisine soran ve bu gerilimi yaşayan insandır. O, dinine, dünyasına faydası olmayan işleri yapmış olmaktan rahatsız olur. Yine o, inandığı değerlerin yücelmesine katkı sağlamayan, boş geçirdiği zamanlar sebebiyle huzursuz olur.
Ebedî kurtuluşa eren müminin özelliklerinden biri, her türlü boş ve anlamsız işlerden uzak durmasıdır. (Mü’minûn, 23/3.) Bu, surenin girişinde namazdan sonra ikinci sırada zikredilmektedir. Dolayısıyla her iki ayet arasında şöyle bir münasebet kurmak mümkündür: Belirli vakitlerde düzenli olarak kılınan beş vakit namaz, müminlere programlı yaşama şuurunu da kazandırır. Hac ve ramazan ibadetleri de belirli takvim ve saatlere bağlı olduğu için, böyle bir bilincin oluşmasında etkili olur.
Müminin nazarında yaşanan anların kıymeti, başka bir şeyle mukayese edilemez. Bu açıdan zaman, en büyük hazinedir. Ne var ki insan bunun kıymetini bilmez. Rasul-i Ekrem Efendimiz şu mübarek sözlerinde buna işaret etmektedir: “İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman.” (Buhari, Rikak, 1.)
Zaman konusunda lakayt davranan bir mümin, hesap şuurundan yoksun demektir. Çünkü mümin, zamanını kulluk bilinciyle geçirmek suretiyle dünya mal ve metaıyla mukayese edilemeyecek nimet ve güzelliklere nail olacağına yürekten inanır.
Allah katında insan, kendi emek ve gayretinden başka bir şey elde edemez. (Necm, 53/39.) Ebedî âlemde kazanacağı mükâfat veya makamı da buna bağlıdır. Dünya hayatında her meslek erbabına işine göre bir ücret takdir edilir. İşçinin farklı, öğretim üyesinin farklı, doktorun farklıdır. Ancak Allah rızası yolunda geçirilecek zamanın mükâfatı, bunlardan hiçbirisiyle mukayese edilemez. Çünkü böylelerinin mükâfatını ne göz görmüş ne kulak işitmiş ne de akıl hayal etmiştir.
Çalışan ve zamanını değerlendiren toplumlar, kalkınma ve gelişmede diğer milletleri daima geçmişlerdir. Bu, sosyolojik bir kanundur. Bu açıdan zamanın değerlendirilmesi, hem fert hem de toplumlar için oldukça önemlidir. Hak dine mensup olsun olmasın, bu kurala riayet eden toplum kalkınır ve gelişir, riayet etmeyenler de geri kalır ve diğerlerinin kontrolüne girer. Nitekim bu sahada yapılan araştırmalar, gelişmiş toplumlarla geri kalmış toplumlar arasındaki en önemli farklardan birinin, zamanı kullanma tarzıyla ilgili olduğunu ortaya koymaktadır.
Hem dünya hem de ahireti kazananların, zamanlarını iyi değerlendirenler olduğunda kuşku yoktur. Dolayısıyla başarı için en önemli şartlardan biri zaman tanzimidir. Nitekim dünya çapında bilim, sanat, siyaset ve ekonomi alanlarında temayüz etmiş bazı şahsiyetler bunu itiraf etmektedirler. Başarılarını, zekâ ve dehalarına değil, zamanı planlı bir şekilde kullanmalarına bağlamaktadırlar. Demek ki olağanüstü zekâya sahip olmayan insanlar da, zamanlarını iyi değerlendirdikleri takdirde çok önemli başarıların altına imza atabilmektedirler.
İnsan, bu dünyada akıp giden günlerini, ahiret gününe bir hazırlık olarak bilmelidir. Geçen her an, karşılaşmamız mukadder hesap gününün zorluklarını aşmada bir vasıta olmalıdır. Yaşanan günler, tek bir gün için seferber olmalı; o günde yüzlerin pırıl pırıl hâle gelmesine ve ilahî rahmetle kuşanmasına sermaye olmalıdır. (Âl-i İmran, 3/107.)
Mümin, son günde, duruşma gününde kendini kuşatacak nur ve aydınlığın, bu dünyadan götürüleceğini unutmamalıdır. (Hadid, 57/12-13.) Kısaca, ekim ve dikim günleri olan dünya günleri, hasat günü olan ahiret günlerine ayarlı olmalıdır.