Gönderen Konu: İnsan Ölümden Neden Korkar  (Okunma sayısı 93 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KOYLU

  • *****
  • İleti: 2122
İnsan Ölümden Neden Korkar
« : Aralık 07, 2022, 02:15:56 ÖS »
İnsan Ölümden Neden Korkar



“İnsan hatta Müslüman insanlar ölümden neden korkarlar, ölmek istemezler” şeklindeki soruya cevap vermeden önce ölümün ne olduğuna bir bakalım.

Ölümün Gerçekliği

Bilindiği gibi insanlığın zihnini en çok meşgul eden problemlerden birisi de ölüm olgusu olmuştur. Çünkü ölüm her canlının kaçınılmaz olarak başına gelecek bir hakikattir. Bu gerçekliği insanlar her an çevrelerinde gözlemledikleri gibi, Kur’an da kesin bir üslupla bu gerçeği şöyle ifade etmektedir: “Her nefis /canlı ölümü tadacaktır.”[1] “Ey Muhammed!

Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar baki kalır mı?”[2] Bu kesin hakikat birçok insanın bu konuya önem vermesine yol açmıştır.   Bu cümleden olarak son zamanlarda ölüm üzerine yazılan felsefî ve teolojik eserlerin sayısında da gözle görülür bir artma olmuştur. Bu artma daha çok ölüm psikolojisi ile ilgili yayınlarda özellikle de Amerika Birleşik Devletlerinde kendini göstermiştir.[3]Bununla birlikte bir kısım insanlar da ölümü araştırmaktan ve anlamaktan kaçınmışlardır. Onu araştırmaya ve anlamaya çalışanlardan bir kısmı yanlış bir sonuca ulaşarak onu mutlak yoklukla izah etmiştir. Diğer bir kısmı da ölümü kaçınılması mümkün olmayan bir olgu olarak telakki edip, ölüm ötesi başka bir hayata geçme olarak değerlendirmişlerdir.   Ölüm, felsefede hayatın anlam ve öneminin dile getirilmek istendiği durumlarda ele alınmıştır. Dünya görüşlerinin, olumlu veya olumsuz şekillenmesinde ölümle ilgili düşünce ve inanışların önemli etkisi olmuştur. Kimilerine göre hayat, gerçek anlam ve değerini yalnızca ölümle kazanırken, kimileri de ölüme hayat boyunca kazanılan her çeşit başarıya son noktayı koyan bir “musibet” gözüyle bakmışlardır. Onların felsefelerine göre, mademki ölüm vardır, öyleyse hayatta bulunan hiçbir şeyin nihai noktada bir anlam ve önemi yoktur. Bu tarzda düşünenlerin sayısı tarih boyunca hiç de az olmamıştır.     Ölüme karşı dinlerin gösterdikleri tavır ve davranışlar da birbirlerinden oldukça farklılıklar arz eder. İslâm dini ölümü, Allah’tan gelen bir varlığın yine Allah’a dönmesi olarak kabul ederken, başında Aziz Augustine’nin olduğu birtakım Hıristiyan düşünürler, ölümü insana verilmiş bir ceza olarak görmüşlerdir.[4]Onların felsefesine göre, Hz. Âdem’in (a.s) işlediği günah, insanlığa ölümü musallat kılmıştır. Kitabı Mukaddes, bu durumu şu şekilde ifade etmektedir: “fakat iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemeyeceksin; çünkü ondan yediğin günde mutlaka ölürsün.”[5]Böyle bir düşüncenin aklî ve ilmî olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü ölüm Allah’ın yaşayan bütün canlılar için koyduğu ilahî bir kanundur; Sünnetüllahtır. Yadsınamaz bir gerçekliktir.

 Ölümün (Mevt) Lügat Anlamı ve Kullanıldığı Yerler

Sözlüklerde ölüm hareketsizlik ve sükûn olarak tanımlanmıştır. Buna göre hareketsiz olan her şey de ölmüştür. Örnek verilecek olursa, “mâtetin naru mevten” yani “ateş öldü” denildiğinde külleri soğudu, ondan herhangi bir şey kalmadı; “rüzgâr öldü” denildiğinde de rüzgârın dindiği, esmesinin kesildiği ve sükûn bulduğu; “elbise öldü” dendiğinde de elbisenin eskidiği, kullanılamaz bir tarza dönüştüğü ifade edilmektedir. Mekânın ölümüyle anlatılmak istenen şeyse inşa ve iskândan boş kaldığıdır.[6]   Ölüm, hayatın zıttı[7]anlamında kullanılmıştır. Mevât /ölülertabiri de ilk lügatçilerden el-Cevheri (ö.393/1002)’ye göre içinde ruh bulunmayan şeyler için kullanılmaktadır. Aynı zamanda içerisinde insanların bulunmadığı ve kimsenin kendisinden istifade edemediği toprak parçaları için de ölü kavramı kullanılmıştır. Ünlü lügat âlimlerinden Ferrâ’nın bildirdiğine göre, ölü yeryüzünden kasıt, henüz canlandırılmamış toprak parçasıdır. Bir hadiste buna işaret edilerek şöyle buyrulmuştur: “Ölü topraklar (henüz ziraata, kullanıma açılmamış topraklar) Allah ve Resulünündür. Kim ondan bir yeri canlandırır, ihya ederse onundur.”[8]Cürcânî de ölümü hayata zıt olarak yaratılan bir varlık sıfatı olarak tanımlamıştır.[9] Buna benzer bir tanımı da Ebu’s-Suûd Efendi verir: “Arkadaşlarımıza göre ölüm, hayata zıt olan bir varlık sıfatıdır.”[10] Demek ki ölü kavramı, canlılıktan uzak her şey için kullanılmış ve kullanılmaya da devam etmektedir.      Ölüm bunlardan başka manalarda da kullanılmıştır.   Ölüm, hayat /canlılık çeşitlerine göre birkaç şekilde meydana gelmektedir.   Bunlardan birincisi, insanlar, hayvanlar ve bitkilerde var olan büyüme gücünün yok olması anlamındadır. Şu ayette olduğu gibi: “Yeryüzünü ölümünden sonra O canlandırır.” (Rum, 30/19)    İkincisi, duygusal /hissi gücün yok olması manasınadır. Meryem suresinde ifade edildiği gibi, “Keşke ben bundan önce ölmüş bulunsaydım da unutulup gitseydim.” (Meryem, 19/23)   Üçüncüsü, akıl yeti ve kuvvetinin yok olması, ortadan kalkmasıdır ki, o da bilgisizlik /cehalet anlamındadır. Şu ayette geçtiği gibi: “Ölü iken kalbini dirilttiğimiz” (En’am, 6/122) “Sen ölülere (cahillere) bir şey duyuramazsın” (Rum, 30/52).   Dördüncüsü, hayat için kederlenilecek korku ve hüzün anlamına gelmektedir. Aşağıdaki ayette geçtiği gibi: “Ölüm ona her taraftan geldiği halde, ölemeyecek.” (İbrahim, 14/17).   Beşincisi, uyku anlamınadır. Şu ayette olduğu gibi:

“Allah ölecekleri ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları esnasında ruhlarını alır.” (Zümer, 39/42). Uykunun hafif bir ölüm; ölümün ise ağır bir uyku olduğu söylenmiştir.[11]   Ölüm, zor ve sıkıntılı durumları ifade etmek için mecaz olarak da kullanılmıştır: Fakirlik, zillet /önemsizlik, ihtiyarlık, muhtaç olma, günaha batma vb. gibi durumları anlatmak için ölüm tabiri kullanılagelmiştir.[12]   Ölüm, Arapça karşılığı ile mevt, Kur’anî bir kavramdır.

Şüphesiz ölüm, insan hayatı için kesin, kaçınılması mümkün olmayan, bütün insanlığın gözleri önünde meydana gelen bir realite ve olgudur.   O halde Kur’an ölüm hakkında ne söylemektedir? Yaratılmış düzendeki bütün diğer her şey gibi ölüm de, Allah’ın iradesine aittir ve onun izni olmadan gerçekleşemez: “Hiçbir kimse Allah'ın izni olmadan ölmez; o belli bir vakte bağlanmıştır...”[13]Belki de ölüm, kâinattaki bütün gerçekliklerin en gerçeği ve en büyüğüdür. Şöyle de denilebilir: İnsanoğlu için doğumdan itibaren tek mutlak gerçek hiç şüphesiz ölümdür. Bu gerçek varoluş anlamının temelinde yatmaktadır. Ancak ölüm aynı zamanda artık var olmama tehdidini de temsil etmektedir, bu sebeple ölümden kaçılamayacağının farkına varabilen tek yaratık olan insana varoluşsal bir anksiyete de yaşatmaktadır. Anksiyete şöyle tanımlanmaktadır: “Varoluşun yıkılabileceğinin, kendisini ve dünyasını yitirebileceğinin, bir “hiç” olabileceğinin farkına varan bireyin öznel durumu...[14]   O halde ölüm, insanlar tarafından her zaman ve her yerde gözlemlenilebilen ve duyumlanılabilen bir gerçekliktir. Bu yönüyle bilinmezlerden /gaybiyâtkesinlikle değildir. Fakat ölüm bazı bakımlardan ise gaybla ilişkilidir. Âl-i İmrân süresinin 185. ayetinde Yüce Allah, her yaşayan canlının ölümü tadacağını bildirmektedir: كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ   Diğer bir Kur’an ayeti de bu deği؛mesi imkânsız olan gerçekliği perçinlemektedir:   “Canı çıksın o insanın, o ne nankِrdür! Allah onu hangi ؛eyden yaratmı؛? Onu meniden yaratıp merhalelerden geçirerek ona ؛ekil vermi؛; Sonra, yolu ona kolayla؛tırmı؛tır. Sonra onu ِldürür ve kabre koyar. Sonra, dilediği zaman onu tekrar diriltir.” [15]   ضlüm bu dünyadaki bütün canlıların ve gerçekliklerin sonudur. Bu anlamda ِlüm geçici dünya hayatının sonudur. Bu sonun anlamı da imkânların bitmesi, olgunluk ve kemal sınırına ula؛madır. Varlık olarak ِlüm, bütün fiilleri yok eden bir fiildir.[16] ضlümden kaçmak, ondan kurtulmaya çalı؛mak, onu yenmek için gayret gِstermek bo؛una bir çaba olacaktır. Kur’an, insanın ِlüm dolayısıyla kendi gerçeğiyle kar؛ıla؛maktan kaçınmasının ve bِyle bir çaba içerisine girmesinin anlamsızlığını ؛u ؛ekilde vurgular: “Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ِlüm size yeti؛ecektir...” [17] “Deki, doğrusu kendisinden kaçtığınız ِlüm mutlaka kar؛ınıza çıkacaktır; sonra gِrüleni de gِrülmeyeni de bilen Allah’a dِndürüleceksiniz, O size i؛lediklerinizi haber verecektir.” [18]   O halde Allah’ın dı؛ında bütün canlıların ِleceğini kabul etmek ve bu nizama uymak gerekir. Tabiat canlı ve cansız varlıklar olmak üzere ikiye ayrılır. Canlılar ise bitki, hayvan ve insan olarak sınıflanır. ضlüm faaliyetten, yapıp edebilmekten kesilme olarak dü؛ünülürse bu anlamda tüm canlılar ِlür. اünkü bitkilerin büyümediğini, güllerin solup kuruduğunu gِrürüz, ِyleyse bunlar da ِlmektedir. Bütün insanlık, en üstünü de dâhil, ِlümden müstağni kalmayacaktır. Bu sebeple ِlüm konusunda iyi olanlar ile kِtü olanlar arasında bir fark yoktur. Herkes ama herkes ِlüme ve ِlüm acısını tatmaya mahkûmdur. Yüce Allah, Hz. Muhammed’e hitaben “Ey Muhammed! Senden ِnce de hiçbir insan‎ ِlümsüz k‎lmad‎k, sen ِlürsün de onlar baki kal‎r m‎?”[19] diye bu gerçeًi gِzler ِnüne sermi‏tir.   Dünyada bütün insanl‎ً‎n üzerinde hem fikir olduklar‎ tek ‏ey ِlümdür. ضlümü inançl‎ veya inançs‎z hiç kimsenin inkâr etmesi tasavvur bile edilemez.     Kur’an-‎ Kerim’de mevtve türevleri yüz yetmi‏ üç (173) yerde geçmektedir.[20]Bu da فslam’‎n ana kaynaً‎n‎n gerçekliklerin en gerçeًi olan ِlüme ne kadar ِnem verdiًinin bir gِstergesi olarak kabul edilmelidir. اünkü ِlüm, yapt‎klar‎ndan sorumlu olan insanlara nispetle dünyadaki hayatlar‎n‎n sonudur. ضlümle birlikte insan art‎k yap‎p edebilmekten uzakla‏acak, dünya ve ahiret saadetini yakalayabilme imkân‎ndan yoksun kalacakt‎r. Bu aç‎dan Kur’an, insanlar‎n yarar‎na olarak ِlümü s‎kça anm‎‏, insanlar‎n ِlüme haz‎rl‎kl‎ olmas‎n‎ ًِütlemi‏tir. [21]   فnsan Neden ضlümden Korkar? Eًer bir birey Allah’‎n varl‎ً‎na ve ِldükten sonra ba‏ka bir hayat‎n var olacaً‎na inanm‎yorsa bu insan‎n ِlümden korkmas‎ndan daha doًal bir ‏ey olamaz. اünkü hayat ona gِre sadece ya‏ad‎ً‎ bu dünya ya‏am‎ndan ibarettir. ضtesi yoktur. Onun dü‏üncesinde ِlüm mutlak yokluk ve yok olu‏tur. Kur’an-‎ Kerim bu dü‏ünceye sahip insanlar‎n durumundan sِz ederek, onlar‎n ‏ِyle dediklerini bildirmektedir: “Hayat ancak bu dünyadakinden ibarettir, biz dirilecek deًiliz” dediler. [22] “...Ey Muhammed! And olsun ki, "Siz gerçekten, ِlümden sonra dirileceksiniz" desen, inkâr edenler: “Bu, apaç‎k bir sihirden ba‏ka bir ‏ey deًildir” derler.”[23] Bِyle anla‏‎lan ِlüm ise onu sevdiًi ve ya‏am‎n‎n gayesi olarak varsayd‎ً‎ bütün bu dünya nimetlerinden ay‎racakt‎r. O halde bu tür ateist ve nihilist insanlar‎n ِlümden korkmalar‎ normaldir ve yad‎rganmamal‎d‎r.   فnanan insan ise inand‎ً‎ mabuduna (Allah’a) daha fazla ibadet yapabilmek, onun r‎za ve ho‏nutluًuna ba‏ka bir deyi‏le cennetine nail olabilmek için ِlmek istemez, aksine daha fazla ya‏amak arzusundad‎r. Zaten be‏ vakit namaz‎n ard‎ndan yap‎lan dualarda da bu arzu en az‎ndan günde be‏ kere tekrar edilir durur. Allah’‎m uzun ِmür ver. / A’ti lena ِmran tavilen. Bu uzun ِmür dileًi Müslümanlar‎n a‏aً‎ yukar‎ bütün dini merasimlerinde yap‎lan dualar‎n içinde de bulunur. Misal olarak evlenen bireylerin nikâh duas‎nda da bu istek tekrarlan‎r. Nikâh duas‎n‎ yapan hoca evlenen çiftler için Allah’a dua ederken onlara salih/ iyi evlat, geni‏ ve bol r‎z‎k ve uzun ِmür bah‏etmesini niyaz eder ve ‏ِyle der:  “Allahümme A’ti lehüma evlâden salihan ve r‎zkan vâs‎an ve ِmran tavîlen.”   Mümin bireylerin ِlmek istememeleri yahut uzun ِmür dilemeleri, Allah’a kavu‏ma olarak nitelenen ِlümü çirkin yahut kِtü gِrdüklerinden deًildir. Veya Allah’a kavu‏may‎ istemiyor olmaktan dolay‎ da deًildir. Zira bِyle bir ‏eyi inanan bir birey akl‎ndan bile geçiremez. Allah’‎ istememek imanl‎ olmakla baًda‏amaz.   Müslümanlar‎n ِlmeyi arzulamamalar‎ veya uzun bir hayat sürmeyi arzu etmeleri, belki ‏u anda nail olduklar‎ mal, mülk, evlat ve saًl‎kl‎ ya‏am nimetini, ِldükten sonra uzun vadede gerçekle‏eceًine inand‎klar‎ nimetlere tercih etmeleri olarak da dü‏ünülebilir.  Ancak bِyle bir dü‏ünce masum olarak gِrülebilir mi? Bilmem. ـzerinde dü‏ünmek gerekir.   Dipnot

------------------------------------------------------------------

[1]-     آl-i فmran, 3/185.

[2] -    Enbiya, 21/34.

[3] -    John H‎ck, Deًi‏en ضlüm Sosyolojisi, اev. Turan Koç, E. ـ. ف. F. D., Say‎, 7, Kayseri, 1990, s. 244.

[4]-     Ayd‎n, Mehmet, Din Felsefesi, فzmir, 1990, s. 184.

[5] -    Eski Ahit, Tekvin, 2/17.

[6] -    فbn Manzur, Lisanü’l-Arab, c. II, s. 92; Fîrûzâbâdî, Mecduddin Muhammed b.

Ya’kub, Basâiru Zevi’t-Temyîz fi Letâifi’l-Kitabi’l-Aziz, thk. Muhammed Ali Neccar, Mektebetü’l-فlmiyye, Beyrut, trs., c. IV, s. 537.       
   
[7]-     Cevherî, فsmail b. Hammad, es-S‎hah Tacü’l-Lügat‎ ve S‎hahu’l-Arabiyyeti, thk.
Ahmed Abdulgafür فtar, Daru’l-Mektebetü’l-Arabiyye, M‎s‎r, trs., c. I, s. 266.

[8]-     Cevherî, es-S‎hah, c. I, s. 267; Fîrûzâbâdî, Basâiru Zevi’t-Temyîz, c. IV, s. 537.

[9] -    Cürcânî, Seyyid قerif Ali b. Muhammed, Kitabu’t-Ta’rîfât, Daru’l-Kütübü’l-فlmiyye, Beyrut, 1416/1995, s. 235.

[10]-   Ebu’s-Suûd, Muhammed b. Muhammed, فr‏adü Akl‎’s-Selim فlâ Mezayâ el-Kur’ân‎’l-Kerim, Beyrut, trs., c. I, s. 54.

[11]-   فbn Manzur, Lisânü’l Arab, c. II, s. 92; Fîrûzâbâdî, Basâiru Zevi’t-Temyîz, c. IV, s.

536; فsfehânî, Müfredât fi Garîbi’l-Kur’ân, s. 763-764.

[12]-   فbn Manzur, Lisânü’l-Arab, c. II, s. 92.

[13]-   آl-i فmran, 3/145.

[14]-   Onur, Bekir, Geli‏im Psikolojisi, Yeti‏kinlik, Ya‏l‎l‎k, ضlüm, فmge Kitab evi, 3. bask‎, Ankara, 1995, s. 248.

[15]-   Abese, 80/17-21.

[16]-   Bedevî, Abdurrahman, Mü‏kiletü’l-Mevt, Mecelletü Külliyetü’l- آdâb bi-Câmiati Fuadu’l-Evvel, Kahire, 1942, c. VI, s.161.

[17]-   Nisâ, 4/78.

[18]-   Cuma, 62/8.

[19]-   Enbiya, 21/34.

[20]-   Bkz. Abdulbâki, Muhammed Fuat, “Mevt” md.,el-Mucemu’l-Mufehres li Elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerim, فstanbul, 1987, s. 678-680.

[21]- Ayr‎nt‎l‎ bilgi için bkz. ضzarslan, Prof. Dr. Selim,فslam’da ضlüm ve Dirili‏ ضًretisi, Kitap Dünyas‎, Konya, 2001, s. 69 vd.

[22]-   Enam, 6/ 29.

[23]-   Hûd, 11/ 7. 

Prof. Dr. Selim Özarslan

RADYO  FANİDUNYA FM.
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Saadet Asrı Adanmış Hayatlar Gönderen: türkiyem
[Bugün, 08:10:20 ÖÖ]


İhsan ve Tefekkür Gönderen: türkiyem
[Bugün, 08:03:23 ÖÖ]


Takva ve Muttaki Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:58:21 ÖÖ]


Tam bir teslimiyet Gönderen: türkiyem
[Bugün, 07:53:57 ÖÖ]


İman ve Mü’min Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:43:37 ÖÖ]


Evlilikte Amaç Ne Olmalı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:39 ÖÖ]


En Şiddetli Düşman Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:02:48 ÖÖ]


Komşu Komşunun Külüne Muhtaç Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:53:30 ÖÖ]


Yaratılış Gâyemiz İbâdettir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 06:45:12 ÖÖ]


Rıfat Kaynak - Single Eserleri 320 + Flac Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:32:12 ÖS]


Diyetisyen Gözüyle Hamileliğe Hazır Mısınız Gönderen: anadolu
[Dün, 06:18:47 ÖS]


Peygamber’le Birlikte Yaşamak İçin Gönderen: anadolu
[Dün, 06:10:25 ÖS]


Yetimin Duyguları Gönderen: anadolu
[Dün, 05:46:08 ÖS]


Ölüm Var Ölümden Ölüme Fark Var Gönderen: anadolu
[Dün, 05:41:21 ÖS]


Nefis Mücadelesi Gönderen: anadolu
[Dün, 05:36:00 ÖS]


Alkolsüz Bir Hayat Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:03:57 ÖÖ]


Ümmetimin Zayıf mü’minleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:48:51 ÖÖ]


Yüksek Tansiyonda Psikolojik Faktörler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:27:08 ÖÖ]


Uyku Bozuklukları Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:20:53 ÖÖ]


Bu Dünya Bir İmtihân Yeridir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:06:47 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41