Gönderen Konu: Nimet Verilenlerin Yolu  (Okunma sayısı 609 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Nimet Verilenlerin Yolu
« : Temmuz 03, 2017, 06:25:21 ÖÖ »
Nimet Verilenlerin Yolu

Cenab-ı Mevlâ, kitabımız Kur’an-ı Kerim’de peygamberleri ve onlara tabi olan velileri insanlığa örnek olarak göstermiş, onların yolunda gitmemizi emretmiştir. Onları “kendilerine nimet verilenler” olarak vasıflamış, onların yolunun doğru olacağını buyurmuştur. O yolun zıddı olarak da sapmışların, gazaba düçar olmuşların istikameti işaret edilmiştir. Namazların her rekâtında Fatiha suresiyle dua ettiğimiz üzere, Allah Teâlâ bizleri kendilerine nimet verilenlerin yoluna iletsin, sapmış ve gazaba uyramışların yolundan muhafaza buyursun.

Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. ile nebiler silsilesi son buldu, O’ndan sonra peygamber gelmeyecektir. Her devirde, yaşadığımız zaman dilimi içinde O’nun gösterdiği yolda yürüyebilmek için ilme ve o ilmi hayata devşiren rehberlere ihtiyaç vardır. Günümüzde iddia edildiği gibi herkes kendi akıl ve anlayışıyla itikat ve amel tayin etmeye çalışsa, kişi sayısı kadar mezhep ve fırka ortaya çıkar, dinin aslı bilinmez ve yaşanmaz hale gelir.

Nitekim günümüze kadar, ana gövde olan Ehl-i Sünnet’ten ayrılan yüzlerce fırka çıkmıştır. Tarih boyu alimlerimiz bu fırkaları, insanları “dosdoğru yol”dan saptıran fikirleri “fitne” olarak tarif etmişler, en sağlam delillerle cevap vererek hepsiyle hesaplaşmışlardır. Müminlere de bu fitnelerden korunmak için sımsıkı Kur’an ve Sünnet’e tabi olmayı, dosdoğru yolun rehberlerine uymayı tavsiye etmişlerdir.

Tasavvuf yolunun önderleri olan sâlih zatlar, tarih boyunca insanları Sırat-ı Müstakim üzere tutmak için gayret göstermişlerdir. Onların rehberliğine başvuran, onlara mürid olanlar da birlikte yürümüşler, hem doğru yol üzere kalmışlar hem de ümmete hizmet etmişlerdir.

İlk devir sûfilerinden Cüneyd-i Bağdâdî k.s. hazretlerine;

– İrade nedir, diye sorduklarında,

– İrade, iradeyi iradede terk etmektir, demiştir.

Yani asıl maksada yönelmek, bundan asla ayrılmamak… İşte tasavvuf erbabının gayesi ve usulünün özü budur.

Yine Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine bir derviş,

– Tasavvuf nedir, diye sorar. O da;

– Ey derviş, eline bir kalem al, ben söyleyeyim sen yaz, der.  Derviş:

– Ne yazayım, deyince Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri,

– Allah, der. Derviş:

– Başka ne yazayım, diye tekrar sorunca da şu cevabı verir:

– Allah’tan başka ne var ki yazasın!

Maksud Cenab-ı Mevlâ’dır, O’nun dışındaki her şey fanidir, yok olacaktır. Uğrunda ömür tükettiğimiz yokluk yurduna ait ne varsa bizi asıl maksattan, nihaî hedeften alıkoymaktadır. Öyleyse insan gözünü ebediyyet ufuklarına dikmeli, nereden gelip nereye gittiğini, nasıl bir yolcu olduğunu idrak etmelidir. Bu da kalple alakalı olduğuna göre orayı arındırmalıdır. Eskilerin dillerinden düşürmedikleri şu söz de Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin sözüyle aynı manayı ifade eder: “Allah bes, bâkî heves.”

Erzurumlu İbrahim Hakkı k.s. mürid olmayı şöyle açıklamıştır:

“Bir mürid bir şeyhe varıp ‘Beni irşad eyle.’ deyince, o şeyh de ‘Ben her ne dersem bana teslim olup kabul etmelisin.’ der. Bu durum her ne kadar dinin hükümlerine muhalif görünürse de, kabul etmelidir. Nitekim dine muhalif değildir, mürşidi de ondan dine muhalif bir şey yapmasını istemez. Çünkü bu yolda ilk iş kalbi mürşide bağlamaktır. Mürşidine, kendisini Allah’a ulaştıran vasıta gözüyle bakmalı, sözlerine ve işlerine duraklamadan, tereddüt etmeden teslim olmalıdır. Böylece diline ve gönlüne yanlış düşünceler gelmez. Bu yolda sermaye tereddütsüz teslimiyettedir.”

Müridin teslim olduğu kimse sıradan, herhangi bir kimse değildir. Silsile halinde Ashab-ı Kiram’a, oradan da Allah Rasulü s.a.v.’e dayanan yoldur. Bu yüzden Şah-ı Nakşibend k.s. “Biz ashabın yolundan ne bir adım eksilttik ne bir adım artırdık.” demiştir. Çünkü tasavvuf yolu, dini hakkıyla idrak edip kulluk yapmak, Kur’an ve Sünnet’ten ayrılmamaktır. Aslını muhafaza eden sahih bütün tarikatlar bu yol üzeredir.

Hasan Ünsî Şabanî k.s. hazretleri bir sohbetinde şöyle buyurmuştur:

“Tarikatlar farklı gibi görünür. Oysa gayeleri birdir. Hepsi kulu Allah’a bağlamak, Sünnet-i Seniyye üzere yaşatmayı esas alır.”

Tasavvuf kalbi zikirle nurlandırmayı, dünya sevgisini oradan çıkarmayı hedefler. Bu sayede kişi nefsini, iç dünyasını ıslah ve tezkiye eder. Bu sayede elde ettiği ilahî muhabbetle ibadetini artırır, nafilelerle Allah’a yaklaşır. Hak Tealâ böyle kullar için hadis-i kudsîde şöyle buyurmuştur:

“…Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım şeyleri  eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum…” (Buhârî, Rikâk, 38)

Allah Tealâ’nın zikri dilden ruha ulaşınca, zikreden kişi seçkin bir velî olur. Bütün azasıyla daima zikreder.

Tasavvuf, kalbi zikirle pâk etmek olduğu gibi, zâhirî haramlardan, şüphelilerden temizlemektir. Daima iyiden yana olup kötülüğü engellemektir. Başkalarına iyiliği emrederken kendi nefsini daimî muhasebe ve murakabede tutmaktır.

Tasavvuf erleri bu hal üzere birer örnek insan oldukları için onların ardından nice kalabalıklar yürüyüp gitmiş, onlar vesilesiyle kitleler hidayetle buluşmuştur.

Tasavvuf, insanın her daim uyanık, Rabbinin ve kullarının hukukuna hassas olması demektir. Halkın kendisi hakkında iyi düşüncelerine aldanmayıp, her daim kendisini hesaba çekmesi, nefsi ile mücahede etmesidir. Bu yüzden “Kendi nefsini herkesten hakir bil, çünkü bu yolun binası tevazudur.” denilmiştir.

Tasavvuf, doğru sözü can kulağı ile dinleyip kabullenmek, konuşunca hayır söylemek, haram sözler bir yana, boş lakırdıdan da uzak durmaktır. “Ya hayır söyle ya sus.” hadis-i şerifi, ehl-i tasavvufun önemli düsturlarındandır.

Tasavvuf yolu, Ehl-i Sünnet itikadı ve hak mezheplere zâhir ve bâtın bütünlüğü ile sımsıkı bağlanmak içindir. Onların alternatifi ya da muhalifi değildir. Nitekim tasavvuf yoluna intisap edenlerden önce itikadını ve amelini düzeltmesi istenir.

Bu konuda hassas olmayanlar, gayret etmeyenler tasavvuftan istifade edemezler.

Cenab-ı Mevlâ bizleri nimet verdiklerinin yoluna iletsin ve onlardan ayırmasın.

 


* BENZER KONULAR

Saadet Asrı Adanmış Hayatlar Gönderen: türkiyem
[Dün, 08:10:20 ÖÖ]


İhsan ve Tefekkür Gönderen: türkiyem
[Dün, 08:03:23 ÖÖ]


Takva ve Muttaki Gönderen: türkiyem
[Dün, 07:58:21 ÖÖ]


Tam bir teslimiyet Gönderen: türkiyem
[Dün, 07:53:57 ÖÖ]


İman ve Mü’min Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:43:37 ÖÖ]


Evlilikte Amaç Ne Olmalı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:39 ÖÖ]


En Şiddetli Düşman Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:02:48 ÖÖ]


Komşu Komşunun Külüne Muhtaç Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:53:30 ÖÖ]


Yaratılış Gâyemiz İbâdettir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:45:12 ÖÖ]


Rıfat Kaynak - Single Eserleri 320 + Flac Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 22, 2024, 06:32:12 ÖS]


Diyetisyen Gözüyle Hamileliğe Hazır Mısınız Gönderen: anadolu
[Nisan 22, 2024, 06:18:47 ÖS]


Peygamber’le Birlikte Yaşamak İçin Gönderen: anadolu
[Nisan 22, 2024, 06:10:25 ÖS]


Yetimin Duyguları Gönderen: anadolu
[Nisan 22, 2024, 05:46:08 ÖS]


Ölüm Var Ölümden Ölüme Fark Var Gönderen: anadolu
[Nisan 22, 2024, 05:41:21 ÖS]


Nefis Mücadelesi Gönderen: anadolu
[Nisan 22, 2024, 05:36:00 ÖS]


Alkolsüz Bir Hayat Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 22, 2024, 07:03:57 ÖÖ]


Ümmetimin Zayıf mü’minleri Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 22, 2024, 06:48:51 ÖÖ]


Yüksek Tansiyonda Psikolojik Faktörler Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 22, 2024, 06:27:08 ÖÖ]


Uyku Bozuklukları Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 22, 2024, 06:20:53 ÖÖ]


Bu Dünya Bir İmtihân Yeridir Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 22, 2024, 06:06:47 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41