YOLLAR VE İNSANLAR
yollar Yollar vardır yürüdükçe yorar insanı, yollar vardır, yürüdükçe yürümek istersiniz… Çocukluğunuzda yürüdüğünüz yollar vardır, bir tarafında gül bahçeleri, diğer tarafında çam ağaçları… “Bir daha o yollardan geçemeyeceksin” deselerdi, kesin inanmazdınız.
İnsan olmanın yolları vardı, yol demek üslup demekti o zaman, sizi kendisine çeken yollar, üsluplar vardı. Arkadaşlarınız vardı birlikte yürüdüğünüz, ruhça size benzeyen ya da benzemeyen, aynı yolun yolcusuydunuz, benzer çilelerin insanlarıydınız. Kimi zaman yılgınlıklardı sizleri birbirinize yaklaştıran, kimi zamansa sevdalardı, sevinçlerdi, sevgilerdi…
Bir narin gonca gibi tutarsınız birbirinizi gönül bahçenizde, gönül bahçenizi süsleyen duygularınız, hisleriniz vardı. Yol birdi, yolculuk aynı tarafa. Kimin elinden şefkatle tutulacaksa, kimler yolda koşarken dizlerini kanattıysa onlara söylenecek sözler vardı. Bir güzel sözü esirgemek yolun yolcusuna yakışmazdı, her şey yerinde zamanında olmalıydı.
Bizleri çeken bir üslup vardı demiştik, seçilmiş olanların yolunda bir’liğe ulaşan bir ölçü vardı. Fark ettiğimiz ve fark etmeyi beklediğimiz, umut ettiğimiz incelikler, detaylar, hakikatler vardı. Yolda yürümek insan olmayı umut etmekti, yolda yürümek bu nedenle zorluklarıyla güzeldi.
Ömür biter yollar bitmez derler, nice canlar vardı yollarda yitirilen, güzel bir gaye uğrunda yol olan canlar vardı. Seyyid Nizamoğlu derdi ki: “Gece gündüz döne döne/İstediğim Hak’tır benim/Allah deyip yana yana/İstediğim Hak’tır benim./Ko yanayım kül olayım/Taşkın akan sel olayım/Çiğnet beni yol olayım/İstediğim Hak’tır benim.”
Yol olmak; gönülleri yol eden, sultanları kul eden, dağı taşı kül eden sözler vardır, lafızlar vardır. Gönüller nasıl yol olur, sultanlar nasıl kul olur, dağ taş nasıl kül olur bunların da bir yolu, bir üslubu vardır mutlaka…