Başımıza Gökten Taş Yerine Boşanma Davaları Yağıyor
Evlerimizde afiyet, huzur ve berekete hasret kaldığımız günler yaşıyoruz. Zengin de şikâyetçi fakir de, çocuğu olan da dertli olmayan da. Büyük bir şükürsüzlük fırtınasına tutulduk. Elimizdeki nimetlerle mutlu olmasını unuttuk. Hepimiz başkalarının sahip olduğu şeylere bakarak yaşıyoruz. Depresyon haplarıyla, dizilerle, internetle, AVM’lerin vitrinlerine bakarak, durmadan tüketerek kendimizi uyuşturuyoruz…
On nüfus bir göz odanın içinde aynı çorbaya kaşık sallarken yaşadığımız huzuru arıyoruz. Ayaklarımızda lastik ayakkabılarımız, üzerimizde büyük kardeşimizden kalma elbiselerimizle yaşadığımız mutluluğu arıyoruz. Her şeyin ve herkesin yerli yerinde olduğu, annenin anne, babanın baba, büyüğün büyük, küçüğün küçük olduğu zamanları özlüyoruz.
Geniş evlerin, lüks mobilyaların, dolgun maaşların, son model arabaların, ağzına kadar dolu elbise dolaplarının, çift çift ayakkabıların, kıtlığa hazırlanır gibi doldurduğumuz derin dondurucularımızın arasında vehn krizleri geçirerek çırpınıp duruyoruz.
Son okçular tepemiz olan yuvalarımıza bir türlü sahip çıkamıyoruz. Büyük bir boşanma felaketinin içine sürükleniyoruz. Şimdi kurduğumuz her 5 yuvadan 1’i ilk 6 ay içinde yıkılıyor. Kadınıyla, erkeğiyle, çoluğuyla, çocuğuyla yıkılan yuvalarımızın enkazında dolaşıyoruz. Büyük bir heyecanla kurduğumuz yuvalarımızı adalet saraylarının önünde bir ömür boyu sürecek kavgalar ve düşmanlıklarla sonlandırıyoruz.
Büyük hatalar yaptık. Nesillerimize sahip çıkamadık. Evliyken yaşamaları gereken heyecan, mutluluk, üzüntü ve hatta kavgalarını bile evlenmeden yaşayan bir neslin yetişmesine göz yumduk. Çağdaşlık adı altında gençlerimizi büyük bir flört ve nikâhsız birliktelik musibetinin içine terk ettik…
Gençlerimizin evliyken bilmeleri ve tatmaları gereken ne varsa hiçbir sınır gözetmeden evlilik öncesi yaşamalarına zemin hazırladık. Sonunda yuva kurmanın da, evliliği sürdürmenin de hiç bir anlamı kalmadı…
Zinayı kolaylaştırıp evliliği zorlaştırdık. Gençlerimizi gereksiz isteklerle ve ağır düğün masraflarıyla faize ve ömür boyu sürecek borçlara mahkûm ettik. Devlet olarak sahip çıkıp evlendirmemiz gereken nesillerimize adres olarak faizli düğün kredilerini gösterdik. Borçla veya faizle yapılan düğünlerin, faizle alınan altınların, mobilyaların ve evlerin taksitini ödemekten gençlerimizin ne birbirlerine ne de ailelerine ayıracak vakitleri kaldı…
Sabah akşam boşanmayı, aldatmayı, kendi ayakları üzerinde durmak adına yuva yıkmayı teşvik eden dizilere, filmlere ve programlara dur diyemedik. Dışarıda savaştığımızı söylediğimiz 7 düvelin tüm kültür ve ahlaksızlığını içeride diziler ve filmler aracılığı ile nesillerimize dayattık…
Pozitif ayrımcılık yalanı, nafaka kanunları ve dengesiz dağıtılan sosyal yardımlarla toplumsal düzeni altüst ettik. Her şeyi yerinden ettik. Kadını kadınlıktan çıkardık, erkeği erkeklikten, çocuğu çocukluktan…
Kimsenin kimseye eyvallahının olmadığı, eşlerin birbirine tahammülünün kalmadığı, küçüğün büyükten hürmet beklediği, televizyonların, cep telefonlarının ve internetin hükmettiği, soğuk ve taştan binalarda eriyip gittik…
Efendimizin (S.A.S.) “Bereket büyüklerinizdedir” uyarısına rağmen evden uzaklaştırdığımız analarımız, babalarımız, kaynana ve kayınbabalarımızla birlikte bereketi de, huzuru da, afiyeti de evden uzaklaştırdık.
Yıllarca tek misafirin bile yatılı kalmadığı misafir odalarımız, sadece eşlerimizle kavgalarımıza ve küskünlüklerimize şahitlik etti. Yıllarca tek bir kez bile açılamayan bilmem kaç parça yemek takımlarımız, boşanma tutanaklarının mal paylaşımı kısmında yerini aldı…
Evet, çok büyük hatalar yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Eğer her alanda acil bir yuvayı koruma ve manevi kalkınma hamlesi başlatamazsak sadece toplumun değil, ümmetimizin de çekirdeği olan yuvalarımıza gökten taş yerine boşanma davaları yağmaya devam edecek…
Abdülaziz Kıranşal.