Allah’ın Kendilerini Unutturduğu Kimseler
Doğrusu müminler düşünceleriyle dünyaya meydan okurlar. Görüşlerini apaçık olarak söylerler. Güçlü sistemler önünde yaltaklanmazlar, takiyye adı altında onlar gibi gözükmeye çalışmazlar.
Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan (fasık) kimselerdir.” (Haşr – 19)
“Münafık erkeklerle münafık kadınlar (sizden değil) birbirlerindendirler. Kötülüğü emrederler, iyiliği yasaklarlar ve ellerini kapatırlar (cimrilik yaparlar.) Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu. Şüphesiz münafıklar fasıkların taa kendileridir.” (Tevbe- 67)
Bu iki ayette çok önemli iki problemden bahsedilmiş. İnsanın Allah’ı unutması, Yüce Allah’ında bu eylem içerisinde bulunan insanları unutması. Tabi sonuçta insanlar kendi kendilerini de unutmaya başlıyorlar. Bir Müslüman’ın Allah’ı unutması söz konusu olamaz. Zaten ayette de Allah’ı unutan kimseler fasık ya da münafıklar olarak belirtilmişler. Burada önemli bir sorun var. Gerçekte biz Müslümanlar hayatımızın büyük bir bölümü içerisinde Allah’ı hatırımızda tutabiliyor muyuz? Yürüyüşümüzü belirleyen asıl ölçü Yüce Allah’ın belirlediği hükümler midir? Madem Allah’ı unutma eylemi münafık ve de kâfirlere yakışan bir eylemdir biz Müslümanların eylem ve hareketlerinde Allah’ı bir kenara bırakarak bir fikir üretme ve bu somutlaşan fikirlerle yürümemiz söz konusu olamaz.
Peki bu unutma eylemi kafamızda nasıl şekilleniyor?
Unutma eyleminin öznesi hesap gününe yönelik bir fiildir. Yani bu dünyada yapıp ettiğimiz her şeyden ahirette sorguya çekileceğimizin hatırda tutulmasıdır. Çünkü Yüce Allah “ O gün şöyle denilir diyor; Siz dünyada bu güne kavuşmayı nasıl unuttuysanız, Biz de sizi öylece unutacağız. Yeriniz ateştir ve sizin için yardımcılardan kimse de yoktur.”(Casiye–34) Demek ki Allah ile olan ilişkimizi yok farz edemeyiz. Ahirette süresiz bir hayatı yaşayacağız. Orada bizim için en önemli şey bizlerin yaratıcısı Yüce Allah’ın bizleri unutmamasıdır.
Değer ölçülerimizi de buna göre ayarlamalıyız. Önceliklerimizde cennet ve cehennem dikkate alınarak yapılmalı. Basit, anlamsız mazeretlerimizde böylelikle azalacaktır.
Bizler münafık erkekler ve münafık kadınlar değiliz. Karakterlerimiz de Allah’ın boyası ile boyanmış şekillenmiştir. İşlerimiz ve sözlerimizde her yer ve ortamda aynıdır.
Fakat “Münafık erkekler ve münafık kadınlar aynı mayadan ve aynı karakterdendirler. Nerede ve ne zaman olursa olsun münafıklar aynıdır. İşleri ve sözleri değişebilir. Fakat onların karakterleri aynıdır. Tek bir kaynaktan beslenirler. İçleri fenalık dolu. Kalpleri kara. Jurnalci, düzenbaz, yüz yüze gelmekten, açık olmaktan çekinen bir karaktere sahip olmaları bunların en belirgin nitelikleridir. Benimsedikleri yaşam tarzı ise, kötülüğü emretmek, iyiliği yasaklamaktır. Cimriliktir. Harcamalarda bulunsalar dahi bu gösteriş için harcamalarıdır. Onlar kötülüğü emrederken, iyiliği yasaklarken bu eylemlerini gizli yaparlar. Bunları yaparken, amaçları hile, tuzak ve kaş-göz hareketleriyle mü’minleri çekiştirmektir. Çünkü onlar bu tür şeylere kendilerini güvenli hissetmedikleri yerlerde açıkça cesaret edemezler. Onlar, “Allah’ı unutmuşlardır.” Onların tüm hesapları ve planları, menfaat hesaplarıdır. Onlar, insanların güçlü olanlarından başka kimseden korkmazlar. Güçlülere boyun eğerler ve onlara yaltaklık ederler. “Allah da onları unuttu.”
Artık onların Allah katında bir değeri ve itibarı kalmadı. Onlar, dünyada insanların yanında böyledirler. Ahiret gününde Allah katında da, durumları aynı olacaktır. Ancak güçlü-açık adamlar hesaplarını, insanların yapılarına göre değiştirmezler. Görüşlerini apaçık olarak söylerler. Bu yapıdaki insanlar, inanç sistemlerinin adamı olduklarını ortaya koyarlar. Düşünceleriyle bütün dünyaya meydan okurlar. Savaşlarını veya barışlarını gün gibi bir şekilde sürdürürler. Bunlar insanların ilahını hatırlarından çıkarmadıkları için, insanları unutan kimselerdir. Gerçeği savunmada hiçbir kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu insanlar, Allah’ı zikreder, O’nu hatırlarlar. İnsanlar da onlardan söz ederler. Ve onlara özellik ve önem verirler.”1
Seyyid Kutup açıklamalarında iki özellikli kesimden bahsediyor. Birincisi münafıkların özellikleri ki özeti şu satırlarla anlatılmış; “Allah’ı unutmuşlardır.” Onların tüm hesapları ve planları, menfaat hesaplarıdır. Onlar, insanların güçlü olanlarından başka kimseden korkmazlar. Güçlülere boyun eğerler ve onlara yaltaklık ederler. “Allah da onları unuttu.”
İkincisi ise müminlerin özellikleridir. Ve şöyle izah ediliyor; “Görüşlerini apaçık olarak söylerler. Bu yapıdaki insanlar, inanç sistemlerinin adamı olduklarını ortaya koyarlar. Düşünceleriyle bütün dünyaya meydan okurlar. Savaşlarını veya barışlarını gün gibi bir şekilde sürdürürler. Bunlar insanların ilahını hatırlarından çıkarmadıkları için, insanları unutan kimselerdir. Gerçeği savunmada hiçbir kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu insanlar, Allah’ı zikreder, O’nu hatırlarlar. İnsanlar da onlardan söz ederler. Ve onlara özellik ve önem verirler.”
Şimdi toplumumuzun genelindeki Müslüman! kitleleri şöyle bir göz önüne getirin. Acaba gerçekten bu tarz Müslümanlar! Allah’ı hiçbir zaman hatırlarından çıkarmayan tüm hesaplarına Allah’ı karıştıran ikinci guruptaki anlatılan müminlerin özelliklerini taşıyorlar mı? Yoksa tıpkı münafıkların anlatıldığı özelliklere mi sahipler.
Evet doğrusu müminler düşünceleriyle dünyaya meydan okurlar. Görüşlerini apaçık olarak söylerler. Güçlü sistemler önünde yaltaklanmazlar, takiyye adı altında onlar gibi gözükmeye çalışmazlar. Müminler Allah’ı her daim her işlerine karıştırır O’nu her daim hatırlarlar. Fakat ne gariptir ki çevremizde kendilerine Müslüman ismini veren fakat tıpkı münafıklar gibi menfaat hesapları yapan, güçlü olanlardan başka kimseden korkmayan, güçlülere şartsız boyun eğen, onlara yaltaklık yapan kimseleri görmeye başladık. Bunlar hiç şüphesiz Allah’ı unutmamış gibi davranan fakat hareket ve fiillerinde Allah’ı hiç hatırlamayan kimselerdir.
“Kur’an’da “unutma” fiili ile bağlantılı bir başka kavram “gaflet” kavramıdır. Yani Allah’la ilişkisinin farkında olmayan insanı anlatır “gafil” vasfı. İşte o “gafiller”i anlatırken Kur’an, bakınız nasıl bir çerçeve koyuyor önümüze:
“Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar, gözleri vardır, onlarla görmezler, kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” (Araf Suresi, 179) Demek ki Kur’an çerçevesinde “gaflet” çukuruna düşen insanın kalbi kavrama, gözleri görme, kulakları işitme hassasını kaybetmiş, kendisi de hayvanlıktan bile daha büyük bir şaşkınlığa düşmüş demektir.” 2
Ve bu insanlar utanmadan bir proje adamı olmayı da içlerine sindirebilmişlerdir. Bunlar başkalarının adamıdır. İslam’ın en temel kavramlarını bile sulandırmaktan çekinmemişlerdir.
Allah’ı unutmanın belirtilerinden biriside kişinin oldukça fazla “boş işler” ile uğraşıyor olmasıdır.
Yüce Allah Kur’an’da “Onlar ki, boş ve yararsız şeylerle ilgilenmezler.(Mü’minun-3) diyor.
Çünkü “ Mü’minlerin kalbinin inancın yükümlülükleri gibi uğraşıları vardır. Kalbi arındırmak, ruhu ve vicdanı temizlemek gibi uğraşıları da vardır. Hayat tarzında yerine getirmesi gereken sorumlulukları, imanın öngördüğü yüce hayat düzeyini koruma çabaları vardır. İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, toplumsal hayatı bozulmaktan ve sapıklıktan korumak gibi yükümlülükleri vardır. İnancını korumak, zafere ulaştırmak ve her zaman üstün tutmak için cihad etmek, düşmanların komplolarına karşı gece gündüz uyanık bulunmak gibi görevleri vardır… Bunlar hiçbir zaman bitmeyen, sonu gelmeyen sorumluluklardır. Mü’minler bunları görmezlikten gelemez, kendini bunlara karşı sorumsuz sayamaz. Bunların hepsi de farzdır, ya farz-ı ayn ya da farz-ı kifayedir. Bütün bu görev ve yükümlülükler insanın tüm emeğini, tüm ömrünü kaplayacak yeterliliktedir. İnsanın gücü, enerjisi sınırlıdır.. Bu güç ve enerji ya insan hayatını iyileştiren, geliştirip kalkındıran bir yönde harcanacak ya da gereksiz şeyler uğruna, boşu boşuna, oyun ve eğlence için harcanacaktır. Oysa mü’min inancının gereği olarak bu enerjiyi yapıcı bir amaçla dünyanın kalkınma ve ıslahı için harcamak zorundadır.
Bu durum mü’minin kimi zaman dinlenmeyeceği anlamına gelmez. Fakat bu başka, gereksiz ve yakışıksız davranışlar, boş ve anlamsız hareketler başkadır.”3
Boş ve anlamsız şeyler ile uğraşıyor olmak Allah’ın unutulduğunun da göstergesidir. Zaten birçok kişi yapa geldiği iş ve eylemlerinde öyle pekte Allah’ı hatırlayarak O’nu dikkate alarak iş yapmıyor. Hele ki öfke anlarında Allah ile olan tüm bağlarını koparabilmektedirler.
O yüzden Müslümanlar hiçbir zaman Allah’ı hatırlarından çıkarmamalılar.
Zaten “Müslüman zan ile dalalete düşüp bölünüp parçalanmaktan uzak duran birlik insanıdır. Müslüman düşüncesi yersiz öfke ve hırstan arındırılmış üstün bir bilinçtir. İman ile hayata nakşedilen her tavrın temelinde bu bilincin izleri yer alır.”4
Öyle anlaşılıyor ki Allah’ı unutan kimselerin doğru bir yol bulmaları mümkün görülmüyor. Fakat burada asıl vahim mesele biz Müslümanların da Allah’ı dikkate alan eylemler içerisinde bulunmuyor olmamızdır. Allah’ı hatırımızda tutuyor gibi yapmayı bir an önce bırakıp tam bir teslimiyeti, ihlâsı heybemize koymalıyız. Umulur ki Allah bizlerin bunca yıl unuttuğumuz tüm sorumluluklarımız için affını sunabilir. İnşallah sevgimiz yalnız Allah için olsun. Böylelikle yüce Allah’ı dikkate almayan O’nun onayında geçemeyen hiçbir eylem ve davranış içerisinde bulunmayız. Yol kesicilere uymanın bizler için nelere mal olacağını anlamaya çalışalım. Davamızı unutturacak, bizleri bu yolda geri bıraktıracak, yolumuzu uzatacak her uğraşımız boş ve anlamsızdır. Boş işleri bırakıp yol bilenlerimiz ile yol almayı önemseyelim. Her şeyimiz, tüm varlığımız, ölümümüz ve yaşantımız yalnız Allah için olsun.
---------------------------------------------------------------------------------------
Kaynaklar
Fizilal’il Kur’an, Seyyid Kutub, Tevbe Suresi 67. Ayet Tefsiri
Ahmet Taşgetiren.
Fizilal’il Kur’an, Seyyid Kutub Mü’minun Suresi 3. Ayet Tefsiri