Gönderen Konu: Hastalık Sınavımız  (Okunma sayısı 220 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5789
Hastalık Sınavımız
« : Ocak 27, 2022, 01:16:26 ÖS »
Hastalık Sınavımız

Rabbimizin sayısız nimetleri içinde en önemlilerinden birisi sağlığımızdır. Sağlık nimeti de ötekiler gibi emanettir. Korunması, emaneti verenin rızasına uygun olarak kullanılması gerekiyor. Ne yazık ki, hastalanmadan bu nimetin değerini anlamakta zorlanıyoruz. Hastalanmadan önce sağlığımızı korumak sorumluluğumuz var. Hastalanınca da tedaviye yönelmek... Nimetler verildiğinde şükretmek, alındığında sabretmek sorumluluğumuz kulluğumuz gereği...

“Hastalıklarınız, günahlarınız; ilaç ise istiğfarınızdır, tevbedir.”

“Dünyada rahatlık yoktur.”

“Tedavi olunuz.” “ Allah Teâlâ, her derdin devasını yaratmıştır. Ölüm ve ihtiyarlık müstesna...”

“Hastalıklar arınmaya vesile olur.” Hz. Muhammed (S.A.V.)

“İstiğfar, her derde (maddi-manevi) devadır.” H. Basri Hazretleri.

Hastalık bir anlamda dengemizin/düzenimizin bedensel veya ruhsal bozulmasıdır. Günahlarımızdan arınmamıza vesile olduğu gibi, acziyetimizi, ihtiyaç sahibi olduğumuzu, dünyanın değersizliğini, geçiciliğini, ölümümüzü bize hatırlatarak kendimize çekidüzen vermemize neden olmalıdır.

Lokman (A.S.) için tabiat bir eczane mesabesindedir. Hiçbir bitki anlamsız, amaçsız yaratılmamıştır. Rukyeden, bitkilerden tedavi amaçlı da yararlanmaya çalışıyoruz. Kimyasal ilaçlarla tedavi usulü çok geçerli ve yaygın. Burada bizim hastalar olarak dikkat etmemiz ve düşünmemiz gerekir ki, Allah Teâlâ şüphesiz her şeyi doğru bilir ve söyler. O’nun (C.C.) bizler gibi bir şeye ihtiyacı yoktur (İhlas/2). (O, Samed’dir.) Her şey kendisine muhtaç olandır. Ve tüm emir ve yasakları ya bizim yararımız veya zararlardan korunmamız için konmuştur. Bizim itaatimize de ihtiyacı yoktur. Buna, bizim ihtiyacımız vardır. Mesajını bize ileten Son Elçisi (S.A.V.) önceki peygamberler gibi, görevini yapıyor, “hayat veren şey”e çağırıyorken insanlardan bir ücret ummadı. Görevini yapmaması için kendisine sunulan dünyevî tüm rüşvetleri elinin tersiyle iterek: “Güneşi sağ, ayı da sol elime verseler vazgeçmem...” diyerek, tebliğ yolunda büyük sıkıntılara katlandı. Bu konuda da biz iki tercih arasındayız. Ya Allah ve Resulünün bize hayat veren ilaçlarına itibar edip yeniden sağlık ve izzetimize kavuşacağız. Veyahut da kimyasal, yan etkili, pahalı ilaçlarla GDO’lu gıdalarla Bill Gates gibi tanrılığa soyunan tağutların ilaçlarına, sözlerine itibarla onları daha da zengin etmeye, hastalıklarımızı da çoğaltmaya devam edeceğiz.

Bedeni hastalık halinde maddi lezzetlerin tadını alamıyoruz. En tatlı bal bile bize acı geliyor. Hatta tüm nimetlerden/gıdalardan tiksinir hâle bile gelebiliyoruz. Öyle bir nimet ki sağlık, o olmadan öteki nimetler de göze görünmüyor. Servet, makam, her şeyimizi hastalıktan kurtulmak için gözden çıkartıyoruz. “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” (Kanunî Sultan Süleyman)

Hayat kitabımızda her şeyin beyanı, örneği var (Nahl/89, İsra/89). Sebepler âlemindeyiz. Her şeyin sebepleri var. Bunlar da, çözümleri de bildirilmiştir. Hastalıklarımız da musibetlerden; bunlar da günahlarımızdan (Şûra/30). Hastalıklarla deneniyoruz da... (Bakara/155-156).

Kur’an-ı Kerim’in bir adı da “şifa”dır. Şifayı yaratan, her şeyi yaratan Allah Teala’dır. Lâ Şafie illallah. “Cümle işler kullar eliyle işleniyor.” Tabip, ilaç araçtır, vesilelerdir. Allah Teala Kur’an’ın müminler için şifa olduğunu bildirmiştir (İsra/82). Müfessirler yorum yaparken şifanın hem maddi hem manevi, hem dünyevi hem de uhrevi (beden, ruh, dünya, ahiret) boyutlarına dikkat çekiyorlar.

Yine Enfal/24.ayetinde “müminler, kendilerine hayat veren/verecek şeylere/Kur’an ve sünnete icabete” çağrılıyorlar. Ruhumuz nasıl ki, bedenimize can oluyorsa, veriyorsa; bunun gibi Kur’an ve sünnet de toplumlara öylece hayat verir, diriltir. Ayakta tutar... “Vahiy”, ruh ve rahmet olarak da nitelendirilmiştir.

Bahaddin Elçi.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 5789
Ynt: Hastalık Sınavımız 2
« Yanıtla #1 : Şubat 03, 2022, 10:23:53 ÖÖ »
Hastalık Sınavımız  2

Yine Hadid/25. ayet-i kerimede “kitabın/vahyin, toplumları ayakta tutan adaletin sağlanması için indirildiği” beyan buyrulur; mizan ve demirle birlikte...

Nahl/68-69. ayet-i kerimede “vahiyle” bal üreten arının, ürettiği balın tüm insanlar için şifa olduğu bildirilmiştir.

A’la/14-15. ayette; “Arınan ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer” buyrulur.

Tâhâ/124. ayette de “Kur’an’dan yüz çevirip, hükümlerine sırtımızı döndüğümüzde ise, dünyada da sıkıntılı/dar bir hayat olacağı” uyarısı yapılmaktadır.

Yine Nahl/112. ayette şükür halinde; güvenlik, huzur ve refahın, nankörlükteyse korku ve geçim darlığı uyarısı, örneği var...

Manevî/kalbi hastalıklarımız, bedeni hastalıklarımızdan daha önemlidir. Zararları daha büyüktür. Hatta bedeni hastalıkların birçok yararları da var. Kalbi hastalıkların ise hep zararı var. Hem sahibine hem de başkalarına... Dünya sevgisi, hırs, haset, düşmanlık, yalan, kibir gibi manevî/kalbi hastalıklar dünyayı karartıyor, yakıyor... Bedeni hastalıklar kolay anlaşılıyor, algılanıyor.

Tedavi ihtiyacı da bulunuyor. Ancak, kalbi hastalıklara müptela olan bunların farkında bile olmayabilir. İşte asıl felâket bunda. Manevî hasta, tedaviye muhtaç olduğunun farkında değil ki çare arasın... Bedeni hastalıkların dünyada da ahirette de yararları vardır. Kalbi hastalıkların ise hem dünyada hem de ahirette zararları vardır. İçki sarhoşu ayıkır, farkındadır, uyanır. Ancak “vehn”/dünya tutkunluğuna müptela olan daha zor ayıkır, uyanır... Belki de ancak ölümle uyanır.

Şayet bedeni hastalığımızda güzel şeylerin tadını almayıp, kaçtığımız gibi manevi hastalığımızda iman, İslâm vb. gibi nimetlerden kaçacak duruma düşersek halimiz nice olur? Bu, terazimizin bozukluğudur Allah korusun. Bu halde Rabbimizin sevdiklerinden nefret edip, düşmanlarını sevebiliriz de... Hak ile batılı ayırt edemeyiz.

Kalbimiz aydınlatıcı, diriltici ilahi mesajlara ne kadar açık? Gözlerimizden, kulaklarımızdan kalbimize hangi mesajlar giriyor? Aydınlatma mı, karartma mı daha çok? Farkında veya derdinde miyiz? Bizi kuşatan cihazlardan ne kadar olumlu, ne kadar olumsuz mesajlar giriyor kalbimize?! Ne yazık ki, büyülü elektronik cihazlarla kuşatıldık; esaretteyiz. Farkında da değiliz. Robotlaştırılmak isteniyoruz...

Fıtratımız bozulur ise her şeyi ters görür ve değerlendirebiliriz!? Bu yaygınlaşırsa o zaman çoğunluğumuz temyiz yeteneğini yitirdiğimiz için tercihlerimiz, seçimlerimiz genellikle yanlış olacaktır. Bu büyük bir felaket olabilir. Tarih, azgınlaşan toplumların kalıntıları ile gözlerimizin önündedir.

Hem hastalıklardan acı duyuyor, şikâyet ediyor, hem de ilaçlardan (Kur’an ve sünnet) kaçıyoruz. Batıl yollara sapıyoruz. “Nereye gidiyorsunuz” (Tekvir/26).

Günahlarımız, manevi hastalıklarımızdır. Böyle olunca da bedeni hastalıklarımıza da bu “kalbi” olanlar neden olabiliyorlar.

Günahlarımız manevi mikrop veya virüslere benzetiliyor. Kalbi hasta ediyor, karartıyor, paslandırıyor. Bu halde kalbin sahibi her şeyi yanlış görür, yapar. İlaç ise tefekkür, zikir, istiğfar ve iyilikler... Kalbimizi arındırıyor, aydınlatıyor. Hastalarımıza dua, hizmet, sevgi ve ilgimiz ilaç gibidir.

Bedeni hastalıklarımızın ilaçları pahalı ve yan etkili. Manevi olanlarınki ise parasız ve yan etkisizdir. Ancak, manevi hekim sahte, sapık ve sömürücü olursa bunun zararı hem dünyevi, hem de uhrevi felaket boyutunda olabilir.

Manevi hastalıkların tedavisi ihtiyacından tasavvuf, tekke, tarikat kavramları doğmuştur.

Hem tıp hekimlerine hem de “manevi hekim” konumundaki gerçek mürşitlere muhtacız. Şu da bir gerçek ki, her meslekte olduğu gibi bu alanlarda da istismarlar olabiliyor. Bu, tıbbın, tasavvufun reddini gerektirmez ki...

Rabbimizden dünyada ve ahirette af ve afiyetler dileklerimizle...

Bahaddin Elçi.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41