Gönderen Konu: Paylaşmak Berekettir  (Okunma sayısı 272 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2177
Paylaşmak Berekettir
« : Şubat 08, 2019, 01:19:24 ÖS »
Paylaşmak Berekettir

PAYLAŞMAK BEREKETTİR, CİMRİLİK İSE MAHRUMİYETTİR

Kullarını hem nimetlerle hem de mihnetlerle imtihan eden Allah azze ve celle’ye hamd olsun. Nimete mazhar olmak esnasında şükretmenin ve mihnete maruz kalmak esnasında da sabretmenin en güzel örneğini ortaya koyan Peygamber Efendimiz’e, onun âline, ashabına ve etbâına salât ve selam olsun!

İmdi; Allah azze ve celle Kur’an-ı Kerim’de farklı üsluplarla kullarına öğüt vermektedir. Bu üslupların en başta geleni de yaşanmış olaylardan ders çıkarmak ve ibret almak (kıssadan hisse almak) üslubudur. İşte bu maksatla peygamberlerin hayatları ve bizim ümmetimizden önceki ümmetlerde yaşanmış birtakım kıssalar bize anlatılmaktadır. Bizim burada üzerinde duracağımız kıssa “Ashabu’l-Cenne (Bağ sahipleri) kıssası” olarak bilinen kıssadır. İlk önce Kur’an-ı Kerim’de geçtiği gibi kıssayı arz edeceğiz, sonra da bu kıssadan hissemize düşen ders ve öğütler üzerinde durmaya çalışacağız.

Ashabu’l-Cenne Kıssası

Allah azze ve celle şöyle buyurmaktadır:

“Onları, tıpkı bağ sahiplerini sınadığımız gibi sınadık. Onlar sabah olur olmaz bağlarının ürününü devşireceklerine dair yemin etmişlerdi.

Onlar “Allah dilerse” diyerek bir istisna da yapmamışlardı.

Onlar uyurken Rabbin tarafından gelen bir afet o bağı kuşatıverdi.

Bağ, simsiyah küle döndü.

Sabah olduğunda birbirlerine seslendiler:

Devşirecekseniz, erkenden ürününüzün başına gidin.”

Giderken de (kendi aralarında şöyle diyerek) fısıldaşıyorlardı:

“Sakın yanınıza bir yoksul sokulmasın!”

Erkenden vardılar, yoksula engel olup amaçlarına ulaşmak ellerindeymiş gibi.

Ama bağın küle dönmüş halini görünce: “Herhalde biz yanlış geldik.” Dediler.

“Yok, yanlış gelmedik; mahrum kaldık.”

İçlerinden en aklı başında olanı: “Ben size Allah’ı tesbih edin dememiş miydim?”dedi.

“Rabbimizi tesbih ederiz.”dediler. “Doğrusu biz kendimize yazık etmişisiz.”

Dönüp birbirlerini suçladılar.

“Yazıklar olsun bize.”dediler. “Gerçekten de biz ne azgınmışız.”

“Ama bakarsın, Rabbimiz bunun yerine bize daha iyisini verir. Biz artık Rabbimize yöneliyoruz.”

İşte azap böyledir. Ahiret azabı daha da büyüktür. Keşke bilmiş olsalardı!

Takva sahipleri için ise, Rablerinin katında, nimetlerle dolu cennetler vardır.”[1]

Kıssadan Çıkarılacak Hisse - Ders ve İbretler

Bu kıssa Yemen’de San’a şehrinin yakınlarında meydana gelmiş olup, Mekkeliler tarafından da bilinmekteydi. Tefsir kitaplarında varid olduğu üzere San’a yakınlarında salih bir adamın büyük bir bağı bulunmaktaydı. Bu salih kişi, yoksullara tasaddukta bulunmakta ve onları bağından büyük oranda faydalandırmaktaydı. Bundan dolayı da Allah azze ve celle şükreden bu kulunun bağını bereketli kılmıştı. Daha sonra şükür ehli olan bu salih kişi vefat ederek, bağı da onun üç oğluna miras olarak kalır. Çocukları, şâkir olan salih babalarının izinden gitmeyi bırakarak; şeytanî vesveselere kulak verip Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük yolunu tutarlar. Yoksullara kol kanat geren ve onlara tasaddukta bulunan babalarını tenkid ederek “Malını yoksul kimselere dağıtan babamız, aklı kıt bir kimseydi”derler ve Allah’ın kendilerine lütfettiği mal nimetinden O’nun yoksul kullarını mahrum kılmayı akıldânelik zannederler.

Böylece Allah’ın yoksul kullarını, O’nun emaneti olan maldaki haklarından mahrum bırakacaklarına kasem ederler. Fakat bu ahmaklıkları yüzünden kendileri mahrum kalır ve şükrünü eda etmeleri kaydıyla kendilerine verilen nimet ellerinden alınır.

Hayat bütün yönleriyle bir imtihandan ibarettir.

Varlık içinde olmak da imtihandır, yokluk içinde bulunmak da imtihandır. Varlıklı kimsenin imtihanı kazanması; şükretmesine ve malını helalinden kazanarak müstahaklara haklarını eda etmesine bağlıdır. Yokluk içinde olan kimsenin imtihanı kazanması da; sabretmesine ve haline rıza göstererek Hâlık’ını  yüce yaratıcıyı  mahlûklara şikâyet etmemesine bağlıdır. Şükreden bir zengin olmak üstün bir makam olduğu gibi, sabreden bir fakir olmak da pek faziletli bir mertebedir. Bununla beraber mazhar olunan nimetlerin şükrünü eda etmek daha zor ve meşakkatlidir. Bunun içindir ki, nimetlere mazhar olanların çoğunluğu imtihanı kaybetmektedir. Bundan dolayı da Allah’ı unutturan fakirlikten ve azdırıp şımartan zenginlikten yüce Mevlâ’ya sığınırız.

Mal nimeti gibi diğer bütün nimetler de ilahi bir lütuf olup, imtihan vesilesidir. İmtihanı kazanmak için bütün bu nimetleri Allah’tan bilip, bu nimetlerden istifade hususunda Allah Teâlâ’nın koymuş olduğu sınırlara riayet etmek gerekir. Mal nimetinin şükrü, onu paylaşmak; ilim nimetinin şükrü, onu öğretmek; sıhhat ve kuvvet nimetinin şükrü, diğergâm olup başkalarının selamet ve saadeti için çalışmak; iktidar ve güç nimetinin şükrü, Allah’ın kullarının ilahi şeriatın adalet ve rahmet şemsiyesi altında yaşamaları için gayret sarfetmektir.

Kul, her şeyde ilahi meşieti hesaba katmalı ve kendisini ilahi meşietin tasarrufu altında hissetmelidir. Kâinatın nizamının bağlı olduğu, zerrâtın ve semavatın intizamını sağlayan ilahi meşieti asla unutmamalıdır. Herhangi bir mevzuda tavrını ve duruşunu belirlerken, hayatının akışıyla ilgili bazı kararlar almaya azmederken Allah’ın irade ve meşietinden bağımsız olduğunu hissetme ahmaklığına asla düşmemelidir. Şayet kul her mevzuda Allah’ın meşietini hesaba katar ve O’nun iradesi altında hareket ettiğini hissederse; Allah’ın izniyle yanlış hareket etmekten şiddetle sakınır ve hesap etmediği bir çukura düşmekten korunur. Yoksa farkında olmadan kendi elleriyle kendisini felaket uçurumlarına sürükleyecektir. Bu hususta kıssadaki şu ifadeler ne kadar da manidardır ve bu ifadeler üzerinde tekrar tekrar düşünülmelidir:

“Onlar “Allah dilerse” diyerek bir istisna da yapmamışlardı. Onlar uyurken Rabbin tarafından gelen bir afet o bağı kuşatıverdi. Bağ, simsiyah küle döndü.”[2]

Malı yoksullarla paylaşmak, onun bereketlenmesinin en büyük sebebidir. Yoksulları, malda bulunan haklarından mahrum bırakmak ve cimrilik ederek Allah’ın maldaki hakkını eda etmemek, mahrumiyetin en önemli sebebidir. Zira toplumlar genel olarak iki kesimden oluşmaktadır:

Zenginler ve fakirler. Varlık içerisinde bulunanlar ve mâli güç yönünden mahrum olanlar. Zekât vermekle mükellef olanlar ve zekât almaya müstahak olanlar… İşte toplumun saadet, selamet ve emniyeti ancak bu iki tabakanın karşılıklı merhamet ve hürmetleri ile sağlanır. Zenginler fakirlere merhamet edecek, şefkat gösterecek, ihsanda bulunacak ve mazhar oldukları nimeti onlarla paylaşacak; öbür taraftan fakirler de zenginlere muhabbet besleyecek, kin ve hased gütmeyecek ve hürmet gösterecekler. İşte bunu sağlamak için Allah azze ve celle zekâtı farz kılmış ve toplumların sömürü aracı olan faizi kesin bir şekilde haram kılmıştır. Bu iki esas hakkıyla uygulanırsa, toplumda sosyal adalet sağlanır ve gelir kaynakları adil bir şekilde bölüşülerek, toplumda saadet, selamet ve emniyet tesis edilmiş olur. Aksi takdirde zenginler fakirleri sömürecek, tahkir edecek ve onlara köle muamelesini reva görecekler; buna mukabil fakirler de onlara kin bağlayacak, hased ederek mallarına göz dikeceklerdir. İşte beşer tarihi boyunca meydana gelen pek çok toplumsal karışıklıklar, huzursuzluklar ve ihtilaller bu iki taifenin sürtüşmesinden ve bu şekilde çarpışmalarından kaynaklanmıştır. “Ben tok olayım da başkası açlıktan ölsün bana ne!” ve “Sen çalışıp yorul, ben yiyeyim.” tarzındaki iki zalim kurala dayanan kapitalizm; sonunda komünizm gibi diğer zalim bir sistemi doğurmuş ve bu sonuncu da daha zalim olan devlet kapitalizmini doğurmuştur. Böylece bütün insanlık bu doyumsuzluğun, merhametsizliğin ve hürmetsizliğin acılarını çekmektedir. Bu, dünyadaki acı meyvedir.

Ahiretteki zakkum ise daha acıdır. “İşte azap böyledir. Ahiret azabı daha da büyüktür. Keşke bilmiş olsalardı!”[3]
Nitekim Allah azze ve celle birçok ayeti kerimede dünya ve ahiretteki bedbahtlığın sebeplerinden birinin de yoksullara kol kanat germemek olduğunu haber vererek şöyle buyurmuştur:

“Zebânilere denir ki: “Tutun, bağlayın onu!” Sonra da Cehennem’e atın. Yetmiş arşın zincire vurun, Cehennem’e sokun onu. Çünkü o, Azim olan Allah’a iman etmezdi. Yoksulu doyurmaya önayak olmazdı.”[4]

“Mücrimlere sorarlar: “Sizi Sekar’a sokan nedir?” Onlar da şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksulları doyurmazdık.”[5]

“Hayır, doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz. Birbirinizi yoksulu doyurmaya teşvik etmiyorsunuz.”[6]

“Dini, hesap ve cezayı yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi itip kakar. Yoksulu doyurmaya önayak olmaz.”[7]

Kıssada geçen kardeşler arasından en akıllı ve en mutedil olanları, daha başta onlara nasihat etmiş, akıbeti vahim bir karar aldıklarını onlara hatırlatarak uyarmış, Allah’ı tesbih etmeleri ve O’nun hakkını unutmamaları gerektiğini onlara hatırlatmıştı. Bununla birlikte onu dinlemeyen ve nasihatlerine kulak asmayan kardeşlerine katılmış, onlarla birlikte o da sabah erkenden yoksulları mahrum bırakmak üzere yola revan olmuştu.

Neticede kardeşleri ile birlikte acı verici bir mahrumiyet ve büyük bir pişmanlıkla karşılaşmıştı.
İşte emr-i bi’l-maruf ve nehyi ani’l-münker vazifesini yerine getirenlerin son derece dikkat etmeleri gereken bir husus… Ma’rufu ihmal eden ve münkeri işleyen kimselerle teşrik-i mesai etmemek… Münkeri, elleri ile güç kullanarak değiştiremiyorlarsa, dilleri ile nasihat etmeleri gerekir. Nasihatlerine kulak verilmemesi durumunda, münkeri işleyenlerden rahatsız olup, kalben onlara buğz ederek kendilerini ve ortamlarını terk etmeleri gerekir. Aksi takdirde münkeri işleyenlere katılmak ve onlarla birlikte dünyevi ve uhrevi azaba maruz kalmak tehlikesi ile karşı karşıya kalacaklardır.

İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ’nın benden önceki her bir ümmete gönderdiği peygamberin, kendi ümmeti içinde sünnetine sarılan ve emrine uyan ihlâslı ve seçkin yakın çevresi ve ashâbı vardı. Bu samimi çevre ve ashâbından sonra, yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıklarını yapan kimseler onların yerini aldı. Böyle kimselerle eliyle cihad eden mü’mindir, diliyle cihad eden mü’mindir; kalbiyle cihad eden de mü’mindir. Bu kadarcığı da yapmayanda hardal tanesi ağırlığında bile iman yoktur.”[8]

 Zeyneb Binti Cahş radıyallahu anhâ’nın anlattığına göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, korkudan titreyerek onun yanına girdi ve: “Allah’dan başka ilah yoktur. Yaklaşan şerden dolayı vay Arabın haline! Bugün Ye’cûc ve Me’cûc’un seddinden şu kadar yer açıldı” buyurdu ve başparmağı ile şehadet parmağını birleştirerek halka yaptı. Bunun üzerine ben: “Ey Allah’ın Rasûlü! İçimizde iyiler de olduğu halde helâk olur muyuz, dedim? Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem: “Kötülük ve günahlar çoğaldığı vakit, evet” buyurdu.[9]

İbni Mes’ûd  radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu: “İsrailoğulları arasında dinden sapma, ilk defa şöyle başladı: Bir adam bir başka adama rastlar ve: “Bana baksana! Allah’tan kork ve yapmakta olduğun şeyi terket. Çünkü bu sana helâl değildir”derdi. Ertesi gün, aynı işi yaparken o adamla tekrar karşılaşır ve kendisini yaptığı kötü işten nehyetmediği gibi, onunla yiyip içmekten ve birlikte oturmaktan da çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allah Teâlâ kalplerini birbirine benzetti.”

Sonra Rasûl-i Ekrem şu âyeti okudu: “İsrâiloğullarından kâfir olanlar Dâvud’un ve Meryem oğlu İsâ’nın diliyle lânetlenmişlerdir.

Bunun sebebi, başkaldırmaları ve aşırı gitmeleriydi. Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mani olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi! Onlardan çoğunun inkâr edenleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin onlara âhiret hayatı için hazırladığı şeyler ne kötüdür! Allah onlara gazab etmiştir, onlar azab içinde temelli kalacaklardır.

Eğer Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilen Kur’an’a inanmış olsalardı, onları dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir”[10]

Hz. Peygamber bu âyetleri okuduktan sonra şöyle buyurdu:

“Hayır, Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, zâlimin elini tutup zulmüne mani olur, onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız; ya da Allah Teâlâ kalplerinizi birbirine benzetir, sonra da İsrâiloğullarına lânet ettiği gibi size de lânet eder.”

Tirmizî’nin rivayeti ise şöyledir: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İsrâiloğulları günahlara daldıklarında, âlimleri onları nehyettiyse de onlar işledikleri günahları terk etmediler. Bu defa âlimleri de onlarla birlikte oturdular, beraberce yediler, içtiler. Bunun üzerine Allah Teâlâ da onların kalplerini birbirine benzetti.

Dâvûd ve Meryem oğlu İsâ’nın diliyle onlara lânet etti. Bu onların isyan etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyle idi.”

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yaslandığı yerden doğrulup oturarak:

“Hayır! Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, onları hakka boyun eğdirinceye kadar bu böyle devam edecektir” buyurdular.[11]

----------------------------------------------

 [1]. Kalem 17-34

[2]. Kalem 18-20

[3]. Kalem 33

[4]. Hâkka 30-34

[5]. Müddessir 41-44

[6]. Fecr 17-18

[7]. Maun 1-3

[8]. Müslim “İman” 80

[9]. Buhari “Fiten”4; Müslim “Fiten”1.

[10]. Maide 77-81

[11]. Ebu Davud 4336; Tirmizi 3050.

 


* BENZER KONULAR

Dünya Klasikleri - Serdar Yıldırım Gönderen: Serdar Yıldırım
[Haziran 07, 2024, 06:49:41 ÖS]


Karagöz İle Hacivat: Parayı Kim Buldu? Gönderen: Serdar Yıldırım
[Haziran 07, 2024, 06:42:55 ÖS]


İbrahim Sadri - Memleket Havalar 320 + Wav - ŞİİR ALBÜM Gönderen: fanidunya NET
[Haziran 02, 2024, 11:16:38 ÖS]


Sedat Uçan - Albümdışı & Single Eserleri Gönderen: fanidunya NET
[Haziran 02, 2024, 04:02:08 ÖS]


Cengiz Çelikel Albümleri 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Haziran 02, 2024, 03:44:42 ÖS]


Merhamet İhtiyacı Gönderen: türkiyem
[Haziran 02, 2024, 07:37:25 ÖÖ]


Korku ve Ümit Arasında Gönderen: türkiyem
[Haziran 02, 2024, 07:33:19 ÖÖ]


Konuşmak Susmak ve Kardeşlik Gönderen: türkiyem
[Haziran 02, 2024, 07:29:32 ÖÖ]


Fitne Ateşinden Kaçmak Gönderen: türkiyem
[Haziran 02, 2024, 07:24:49 ÖÖ]


İyiliğe Çağrı Gönderen: türkiyem
[Haziran 02, 2024, 07:20:01 ÖÖ]


Zulümden Uzak Gönderen: fanidunya NET
[Haziran 02, 2024, 07:02:45 ÖÖ]


Dosdoğru Yolun Dört Zırhı Gönderen: fanidunya NET
[Haziran 02, 2024, 06:55:39 ÖÖ]


Cennetin Anahtarı Gönderen: fanidunya NET
[Haziran 02, 2024, 06:51:53 ÖÖ]


Haccın Verdiği Şuuru Taşıyalım Gönderen: fanidunya NET
[Haziran 02, 2024, 06:43:19 ÖÖ]


Vücutta Kapanmayan Yaralar Gönderen: fanidunya NET
[Haziran 02, 2024, 06:35:23 ÖÖ]


Modern İnsanın Zaman Kafesi Gönderen: anadolu
[Haziran 01, 2024, 03:27:14 ÖS]


Evlilikle İlgili Gerçekçi Olmayan Beklentiler ve Doğru Bilinen Yanlışlar Gönderen: anadolu
[Haziran 01, 2024, 03:22:58 ÖS]


Çocuklara İbadet Billinci Kazandırmanın Önemi Gönderen: anadolu
[Haziran 01, 2024, 03:13:58 ÖS]


Evlilikte Proplerimizi Nasıl Çözeriz Gönderen: anadolu
[Haziran 01, 2024, 03:06:14 ÖS]


Otizim ve Beslenme Gönderen: anadolu
[Haziran 01, 2024, 02:58:09 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41