Günahlardan sakınmak, salih amel işlemek
Kudretiyle bütün alemlere hükmeden, rahmetiyle iki cihanı kuşatan, iyiliklerin sevabını kat kat veren, tevbe edenleri affeden , günah işlemekte direnen inatçıları ise şiddetle cezalandıran hiç şüphesiz Allah’tır O Allah ki, eşi ve benzeri yoktur Dönüş ancak O’nadır.
Allah, kullarına tevbe kapılarını ardına kadar açmış,tevbe etmek ve güzel ameller (amel-i salih) işlemek suretiyle günahlardan kurtulmalarını onlara emretmiş, tevbenin ve iyiliklerin günahları imha ettiğini müjdelemiştir.
Bunun için Kur’an-ı Kerîm’in bir çok ayetinde iman ve amel-i salih, bazı ayetlerinde bunlarla birlikte ahiret inancı yanyana zikredilerek amel-i salihin faydası ve gerekliliği, kötü amelin zararı ve yanlışlığı üzerinde ısrarla durulmuş, müslümanlar her fırsatta iman ve amel-i salihe teşvik edilmiştirNitekim Kur’an-ı Kerimde buyurulur ki;
“İman edip iyi işler yapanlara ne mutlu! Varılacak güzel yurt da onlar içindir” [1]
İmanı kuvvetlendiren, sağlamlaştıran, onu çepeçevre sararak koruyan salih amellerdir.
Amel-i sâlih Kur'an-ı Kerîm'de doksan küsür yerde doğrudan doğruya veya dolayı olarak emredilmiştir Sâlih amelden söz eden ayetler genellikle, önce imana değinerek başlarlar Bunların hep "İman edip salih amel isleyenler" şeklinde oldukları görülmektedir Bu da iman ile amelin, bir bütünün ayrılmaz parçaları olduğunu ortaya koyar.
İman olmadan güzel davranışların hiçbir önemi olmadığı gibi, salih amel olmadan da kuru bir imanın tadı yoktur
Bir müslümanın imanını salih amellerle bütünleştirmesi, dünya ve ahiret hayatına bağlı olarak bütün davranışlarını güzelleştirmesi gerekir İslam'ın müminlerden istediği iman ve salih amel budur.
Nitekim Cenâb-ı Allah Kur'an-ı Kerim'de kurtuluşa erebilecek kimseleri şöyle tanıtıyor:
"Asr'a yemin olsun ki hiç şüphesiz insan hüsrandadır Ancak iman edip salih amel işleyenler birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna" [2]
"Muhakkak ki iman edip salih amel işleyenler, yaratıkların en hayırlısıdırlar" [3]
Kur'an-ı Kerîm'de salih amel'den söz eden bütün ayetlerde hemen hemen önce imandan söz edilmektedir
"Kadın, erkek iman etmiş olarak kim salih amel islerse ona güzel bir hayat yaşatacağız Ecirlerini yaptıklarından daha güzeli ile ödeyeceğiz " [4]
"İman edip salih amel işleyenlerin kötülüklerini örteriz Onları yaptıklarından daha güzeli ile mükâfatlandırırız" [5]
"İman edip salih amel isleyenleri iyilerin arasına koyarız " [6]
Amel-i salih, Allah'ın rızası gözetilerek yapılmış bir amel olursa kişinin duasının kabul olunmasına sebep ve vesile olabilir İnsan sıkıntı anlarında daha önceden yapmış olduğu salih bir amelden dolayı Allah'ın izniyle sıkıntıdan kurtulabilir
Bu hususta Hz Peygamberden rivayet edilen uzunca bir hadis meşhurdur ki bu hadiste kısaca şu olay anlatılır:
"Üç kişi yağmurdan korunmak için bir mağaraya girerler ve mağaranın ağzına bir taş yuvarlanıp mağaranın kapısı kapanır Duadan başka çareleri yoktur Onlardan birisi anne-babasına hürmette en ufak bir kusurda bulunmadığını, diğeri çalıştırdığı işçinin hakkına son derece riayet ettiğini ve kendi uhdesinde kalmış olan işçinin hakkını yine onun çalıştırıp büyük bir meblağlarak yıllar sonra ona verdiğini, öbürü ise her türlü imkân ve uygun bir ortam mevcut olduğu hâlde zina etmediğini, bütün bunları da sadece Allah rızası için yaptıklarını söyleyerek o sıkıntının giderilmesini dilerler Sonunda Allah'ın izniyle tas yuvarlanır gider ve onlar da kurtulur" [7]
Burada bizler için ibretler mevcuttur: Kişi sıkıntıya düşebilir O anlarda Allah'a dua ederken zikretmesi gereken amel-i salihi bulunmalı, o güne kadar kişi, amel defterine bu türden ameller kaydettirmelidir ihlâsla yapılan amel, inciye benzer Ne kadar küçük olursa olsun o yine de çok kıymetlidirAllah, kendisine ulaşmamız için vesileler aramamızı emreder
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun O'na yaklaşmaya yol arayın ve yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz”[8]
"Vesile" kelimesinin akla getirdiği mana ise Allah'ı razı edecek amel vb dir[9]
Bu arada hayırlı evlâd da amel-i salih cümlesinden sayılmıştır Hayırlı evlâd yetiştirmek zamanımızda müslümanlar için hayli önem arzeden bir meseledir.
Resulullah (sas): "İnsan ölünce ameli kesilir (amel defteri kapanır) Ancak üç şey müstesna (onlar yazılmaya devam eder): Sadakayı cariye (insanların uzun zaman istifade ettiği çeşme, yol, köprü, hastahane, cami), kendisinden istifade olunan ilim (kitap vb), kendisine duacı olan salih evlâd" buyurmuştur[10]
Evlâtların, amel-i salih olacak şekilde yetiştirilip ardımızdan bizlere hayır dua eder bırakılması önemli görevlerimizdendir
Ameli salih, imanın tabii bir semeresidir Eğer bir kalpte iman yerleşmiş ise, bu imanın gerektirdiği hareketler, yavaş yavaş ve kendiliğinden ortaya çıkmaya başlar Bu kaçınılmazdır Çünkü iman sadece dil ile ikrar edip monoton bir hayat tarzını benimsemek demek değil; bilâkis dil ile ikrarın yanında, müspet ve hareketli bir gerçekten ibarettir.
Salih amel de, vicdanda yer eden imanın, vakit kaybetmeden kendini dış dünyaya açıklaması demektir İslâm'da sözü edilen iman, işte bu şekilde salih amellerle tamamlanan bir imandır İman, güneşten uzak kapalı bir kutuda yetiştirilmeye çalışılan çiçek misali, sadece kişinin iç dünyasında gizlenip kalamaz Böyle bir iman yok olmaya mahkûm veya ölüme terkedilmiş demektir O, ancak salih ameller ile beslendikçe kuvvet kazanır ve hayat bulur.
İmanın kıymeti buradan gelmektedir iman; amel, hareket, bina ve imar işidir Kişiyi Allah (cc)'a yöneltir
Nitekim Kur’anda buyurulur ki;
"İnanıp salih ameller işleyenlere gelince Onların yaptıklarına karşılık,varacakları Cennet konakları vardır " [11]
"İnanıp salih amel işleyenler, Cennet bahçelerindedirler Rablerinin katında onlara diledikleri verilir İşte büyük lütuf budur" [12]
Bu bakımdan her müslüman ecel gelmeden, nefesler tükenmeden, gözler kapanmadan ve geri gelmeyecek olan fırsat kaçmadan tevbeye ve iyi amellere koşmak suretiyle günahlarını imha etmeye,affettirmeye çalışmalıdır
Bunun içindir ki Rahman ve Rahim olan Allah, Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyurur:
“Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır”[13]
Hz Peygamber buyurur:
“Nerede olursan ol, Allah’dan kork Fenalık yaparsan, arkasından iyilik yap ki fena işi silip götürsün İnsanlara karşı güzel ahlâkla muamele et” [14]
Evet, insan günah işlerİnsanı günaha sevkeden amillerin başında nefis gelir.
Nefis, insanda bulunan kötülüklerin kaynağıdır Çünkü nefis, alabildiğine kötülüğü emreden ve kişiyi günaha yöneltmek için fısıltılar halinde sürekli telkinde bulunan bir güçtür
Kuran-ı Kerîm’de buyurulur ki:
“ (Bununla beraber) nefsimi temize çıkarmıyorum Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir”[15]
“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız” [16]
Ancak Allah Teâlâ insana iyiyi ve kötüyü ayırt edecek ve insanın zararına olacak şeylerden koruyacak akıl vermiştir İnsan, kendisini diğer varlıklara üstün kılan akıl sayesinde nefsinin aşırı derecedeki isteklerini dengeler ve zararına olan şeylerden korur Esasen insanın değeri de buradadır.
Günaha sevk eden başka faktör de ölümsüz bir dünya hayatı içgüdüsü ve ahireti düşünmeme tavrıdır.
Günaha götüren sebepler arasında dünya hayatının cazibeliği, kötü örneklerin bolca bulunması ve insanın manevî yücelişine karşı mücadele etmeye ahdetmiş olan şeytanın tahrikleri önemli bir yer tutar.
Kur’an-ı Kerim, günahları, büyük ve küçük olmak üzere iki kısma ayırır Ancak büyük ve küçük günahların nelerden ibaret olduğu hakkında fazla bilgi vermez Konu ile ilgili ayetlerden bir tanesinde şöyle buyurulur:
“Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan sakınırsanız, (küçük) günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız” [17]
Şüphesiz günahların hepsi eşit değildir Bir adamı haksız yere dövmek ve yaralamak günah olduğu gibi, onu öldürmek de günahtır Fakat bunlar, aynı seviyede değildir.
Bedrüddin Aynî diyor ki: “Günahın büyüklük ve küçüklüğü izâfîdirBir günah ki ondan daha büyük bir günah varsa o günah kendisinden daha küçük olana nispetle büyüktür” [18]
Bu itibarla günahlar, birbirlerine nispetle büyük ve küçük olmak üzere iki kısma ayrılır.
Büyük günahın, herkesin üzerinde ittifak ettiği bir tanımı yoktur İslam alimleri bu konuda farklı tanımlar yapmışlardır Bu tanımlardan birisi ve belki de en uygun olarak kabul edileni şu tanımdır:
“Allah’ın adam öldürmek ve zina etmek gibi ceza tayin ettiği ve işleyene Cehennem’de azap edeceğini bildirdiği her günah, büyük günahtır”
Kur'an-ı Kerim’de, “şunlar büyük günahlardır” diye bildirilmiş değildir Ancak yasaklanan hususlar Kur'an-ı Kerim’de yer almıştır.
Peygamberimizden rivayet edilen;
“İnsanı mahveden yedi günahtan kaçının: Ey Allah’ın elçisi, bu yedi günah nedir? diye sorduklarında, Peygamberimiz:
“Allah'a ortak koşmak, efsun (sihir, büyü) yapmak, Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı bir kimseyi haksız yere öldürmek, yetim malı yemek, riba (faiz) yemek, düşmana hücum anında savaştan kaçmak, namuslu, kendi halinde mümin kadınlara zina iftirası yapmaktır” [19] gibi bazı hadisi şeriflerde sayı bildirilmiş ise de, Ayni'nin de ifade ettiği gibi,[20]
Büyük günahlar bunlardan ibarettir, başka büyük günah yoktur” demek değildir.
Peygamberimiz bu ve benzeri sayı bildiren hadisi şerifleri ile büyük günahlardan toplumu fazlası ile etkileyenlere dikkat çekmiştir Yoksa, “Bunlardan başka büyük günah yoktur” demek istememiştir Nitekim sayı bildiren hadisi şeriflerde yer almayan bazı günahların da büyük günah olduğunu bildirmişlerdir
İşte bu hadisi şeriflerden birisi de şudur:
“Abdullâh İbn-i Amr radiya'llâhu anhümâ'dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir kerre Resûlu'llâh Salla'llâhu aleyhi ve sellem:
-Bir kimsenin anne ve babasına sövmesi, büyük günahlardandır
-Ey Allah’ın elçisi, hiç insan anne ve babasına söver mi? dediler Peygamberimiz:
-Evet, bir adamın babasına söver, o da onun babasına söver, Adamın anasına söver, o da onun anasına söver, buyurdu” ve bu davranışı büyük günahlardan saydı [21]
Demek ki ne Kur’an-ı Kerim’de ne de hadisi şeriflerde, “Büyük günahlar şunlardır, bunlardan başka büyük günah yoktur” gibi bir ifade yer almamaktadır Bunun için İslâm alimleri bu konuda da farklı sayılar bildirmişlerdir.
Küçük günâhlar; Dünyada cezayı, ahirette de azabı gerektirmeyen küçük suçlardır Devamlı işlendiğinde küçük günâh küçük olmaktan çıkar Tövbe edilip mağfiret istendiğinde inşaallah affedilir.
Âlimler "Günâhın küçüklüğüne büyüklüğüne bakma, kime karşı suç işlediğine bak" demişlerdir Allah'ı tanımaya, kulluğa engel olan, Allah ile kulun arasına perde olan herşey günâhtır.
Bunun için mü’min, büyük olsun küçük olsun kime karşı günah işlediğini düşünmeli ve bütün günahlardan sakınmalıdır
Günâhlardan sakınmak, farzları yapmaktan önce gelir Önce kalp günâhlardan temizlenir, sonra farzları yapmakla süslenir Günâhlar ve haramlar dinî duyguyu helâl helâk eder, zehirler Ancak bu zehirler görünürde bal gibidir; tatlı gelebilir fakat insanın manevî duygularını öldürür.
Günah insanın duygu ve düşünceleri üzerinde olumsuz etki yapar Bakınız Peygamberimiz günahın bu etkisini nasıl açıklıyor.
Ebu Hureyre (ra) diyor ki, Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
''Şüphe yok ki mü’min bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur Eğer mü’min pişman olur, tövbe ve istiğfar ederse siyah nokta silinir Mümin günaha dönerse o leke de artar Sonra arta arta (bir kılıf gibi) kalbini kaplar ki,
“Hayır, onların işleyip kazandıkları şeyler kalplerinin üzerine pas tutmuştur” [22] ayetindeki “rân” budur[23]
Hadisi şerif iki noktaya dikkatimizi çekiyor: Birincisi, bir günahı hiç işlememek esastır O günah ilk defa işlendiği zaman kalbi kirletmekte ve kalbin bazı özelliklerini yitirmesine sebep olmaktadır Mümin yaptığı bu hatanın, işlediği bu günahın farkına varır, hemen tövbe ve istiğfar ederse kalbi de eski halini alır.
İkincisi, mümin, işlediği bu günahı tekrarlar ve devamlı yaparsa bu leke kalbini tamamen kaplamaktadır
Allah hepimizi günah işlemekten korusun Amin
-----------------------------------------------------------------------------
[1] er-Ra’d,13/29
[2] el-Asr, 103/1-3
[3] el-Beyyine, 98/7
[4] en-Nahl, 16/97
[5] el-Ankebût, 29/7
[6] el-Ankebût, 29/9
[7] Buhârî, “Edeb”, 5; Müslim, “Zikir”, 100
[8] el-Mâide, 5/35
[9] İbn Kesîr, Tefsir, II, 563
[10] Ebû Dâvud, Vesâyâ; 14; İbn Mâce, “Mukaddime”, 20
[11] es-Secde, 32/19
[12] eş-Şûrâ, 42/22
[13] Hud,11/114
[14] Riyazüssalihin, I,94, (hno:61)
[15] Yusuf,12/53
[16] Kâf,50/16
[17] Nisa, 4/31
[18] Umdetü’l-Kârî, Şerh ü Sahîhi’l-Buhârî, 13/216
[19] Buhârî, Tıp, 48; Müslim, İman, 38
[20] Umdetü’l-Kârî,13/216
[21] Buhârî, Edep, 4; Müslim, İman, 38
[22] Mutaffifin,83/14
[23] Tirmizî, “Tefsiru’l-Kur’an”, 75; İbn Mâce, “Zühd”, 29; Ahmed b Hanbel, 2/279