www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET iSLAMİ YAŞAM HAYAT TOLUM VE AİLE => İSLAMİ YAŞAM HAYAT TOLUM VE AİLE => Günahlar - Büyük Günahlar => Konuyu başlatan: fanidunya - Şubat 15, 2017, 12:09:07 ÖÖ
-
Şirk Ve Korunma Yolları-2
Müşrik, kendisine menfaat vereceğine inandığı için ma’bud edinir.
Menfaat ise ancak kendisinde şu dört hasletten biri bulunan kimsede olur:
1 - Ya ibadet edenin kendisinden bir şeyle umacağı “malik”
2 - Eğer malik değilse malik’in “şerik”
3 - Şayet şerik değilse onun “yardımcı” ve “destekçi”
4 - Yardımcı veya destekçisi de değilse onun yanında “şefaatçi” birisi olur.
Yüce Allah bu dört mertebeyi büyükten küçüğe doğru sıralı olarak nefyetmiştir. Müşrikin tasavvur ettiği mülkiyeti, ortaklığı, yardımı ve şefaati Allah reddetmiş, yerine müşrik olanın yararlanamayacağı, izine tabi şefaati getirmiştir.
Nur, burhan, kurtuluş, tevhid’in arındırılması ve şirkin temeli ile diğer unsurlarının kırılması için düşünebilene bu ayetler kâfidir. Kur’an bu ayetin emsal ve benzerleri ile doludur. Ancak çoğu insanlar günün olaylarının da Kur’an’ın kapsamına girdiğini sanmakta ve önceki bir kavmi veya olayı ilgilendirdiğini, hükmünün devam etmediğini zannetmektedirler. Zihin ile Kur’an’ın anlaşılması arasına giren perde de işte budur. Allah’a yemin olsun ki, onlar geçip gitmiş olsalar da, onların benzerleri, hatta daha şerlileri onlara varis olmuşlardır.
Allah'tan Başkasını Kanun Koyucu Olarak Kabul Etmek
İmam Müslim; Her kim Rabb olarak Allah’a, din olarak İslam’a Peygamber olarak da Muhammed (s.a.s)’e razı olursa büyük günahları işlerse bile mü'min sayılacağına delil bab’ında şu hadisi nakletmektedir.
Abbâs b. Abdilmuttalîb'den naklen rivayet etti ki, Abbâs Resulullah (s.a.s)'i: “İmanın tadını, Rabb olarak Allah'a, din olarak İslam’a, Peygamber ola¬rak da Muhammed'e râzı olan tatmıştır.” buyururken işitmiştir.
“Allah’tan başka ilâh aramayan İslâm yolundan başka bir yola girmeyip yalnız Muhammed (s.a.s)'in şeriatına uygun olan yolu tutan kimsenin kalbinde imanın halis lezzeti yer eder ve onun tadını duyar.”1 demek olur.
Kadi İyâz'a göre hadisin manası: “Böyle bir kimsenin imanı sahih, nefsi mutmain, içi rahat olur” demektir. Çünkü onun mezkûr şeylere razı olması, onlar hakkındaki bilgisinin sabit, basiretinin nafiz ve kalbinin mutmain olduğuna delildir. Zira bir kimse bir şeye razı olursa o iş ona kolay ve lezzetli gelir. Kalbine iman girmiş bulunan mü'min de öyledir. Allah'a ibadetlerini yapmak ona kolay ve lezzetli gelir.2
Çoğu insana gizli kalan, bilinmeyen büyük şirkin başka bir çeşidi de, Allah'tan başkasını kanun koyucu olarak ve hakem olarak kabul etmektir. Diğer bir deyişle, bazı insanlara, fert veya grup olarak, kendileri veya başka birilerine kesin bir kanun koyma hakkı vermektir. Onlar dilediklerini helal, dilediklerini de haram kılarlar. Onlar, Allah'ın izin vermediği ve onun şeriatına zıt olan yöntem ve düşünce koyarlar. Diğerleri de onların koydukları bu yasalara, sanki isyan edilmeyip itaat edilen bir ilahi yasa, bir semavî hüküm imiş, gibi itaat ederler. Şüphesiz ki yaratıklar hakkında yasamada bulunmak sadece Allah'ın hakkıdır. Onları yaratan, rızıklandıran, her türlü nimeti onlara bahşeden O'dur. Onları sorumlu kılmak, emretmek, nehiy etmek, helal ve haramı belirlemek de O'nun hakkıdır. Çünkü O insanların rabbi, meliki, ilahıdır. O'ndan başkasının rububiyet, mülkiyyet ve uluhiyyet hakkı yok ki, hüküm ve teşrii hakkı bulunsun. Dünya O'nun mülküdür.
Allah'ın mülkündeki insanlar, onun kullarıdır. O, bu ülkenin efendisi ve hâkimidir, hükmetmek, yasa koymak helal ve haram kılmak O'na, dinlemek ve itaat etmek ise kullarına düşer. Bu ülke vatandaşlarından biri, bu ülkenin efendisinin izni olmaksızın orada bazılarının emir ve nehiy, helal ve haram kılmak, hükmetmek ve yasa koyma hakkının bulunduğunu iddia ederse; Hâkimin kullarının bazısı O'nun mülkünde O'na ortak koşmuş, yalnızca O'na ait olan yönetim ve yasama konusunda, O'nunla çatışmış olur. Bundan dolayı, Kur'an, ehl-i kitabın şirk içinde olduğuna hükmetmiştir. Onları, müşrikler olarak adlandırmıştır. Çünkü onlar yasama hakkını, haham ve rahiplere vermişler, onların belirledikleri haram ve helallere itaat etmişlerdir. Kur'an bunu, Meryem oğlu Mesih'e yapılan ibadete denk saymıştır. Allah şöyle buyurur:
“Onlar Allah'ı bırakıp hahamları, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek tanrıdan başkasına ibadet etmemekle emr olunmuşlardı. Ondan başka tanrı yoktur. Allah koştukları eşlerden münezzehtir.”
(Tevbe, 8/ 31) Nebi (a.s.) bu ayeti, cahiliye günlerinde hristiyan olan Adiy b. Hatem et-Taî'ye şöyle tefsir etmiştir:
Müslüman olup Peygamberin yanına gelen Adiy'e, Efendimiz bu ayeti okudu. Adiy diyor ki; hristiyanların onlara (hahamlara) ibadet etmediklerini söyledim. Peygamber Efendimiz (s.a.s.): "Elbette, onların haram kıldıklarını haram, helal kıldıklarını da helal kabul ettiler ve onlara tabi oldular. Bu onların, onlara ibadetidir.3 Bu ayet ve Rasulullah’ın hadisinin bunu tefsiri, kim Allah'tan başkasına kötülükte itaat eder, ya da Allah'ın izin vermediği bir konuda ittiba ederse; onu bir Rabb ve mabud edinmiş, Allah'a ortak koşmuş olur. Bu da Allah'ın dini olan tevhide terstir. İhlâs kelimesinin, Lailahe illallah'ın delalet ettiği; ilahın, kendisine ibadet edilen olduğudur. Allah, onların haham ve papazlarına olan itaatini, ibadet olarak isimlendirmektedir. Ve onları, erbab, yani ibadette Allah'ın ortakları olarak adlandırmaktadır. İşte bu, büyük şirktir. Bir mahlûka itaat eden, Allah ve Resulü’nün koyduğu hükümden başkasına tabi olan herkes, onu böylece adlandırmasa bile, onu bir rab ve mabud edinmiştir.
Bir ayette Allah şöyle buyurur:
“Eğer onlara itaat ederseniz, müşrik olursunuz.” (Enam, 6/ 121)
Aynı anlamda başka bir ayet ise şöyledir:
"Yoksa Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşru kılacak ortakları mı vardır?” (Şura, 42/ 21)
Kur'an ve Sünnetin, Allah'tan başkasını kanun koyucu olarak kabul edip Allah'ın izni olmadığı konularda tabi olan hakkında hükmü buysa; kendisini Allah'a denk tutan, uluhiyyetin özelliklerinden olan hükmetme, kanun koyma, helal ve haram kılma hakkını ona veren hakkındaki hükmü nasıl olur? Evet, bu şirk türü günümüzde en çok işlenen şirk türüdür.
Rabbimiz Allah (c.c.) bütün bu şirk türlerini, bilerek veya bilmeyerek işleyenlere hidayet etmesini ve şirkten arınmış tertemiz bir iman vermesini istiyoruz. “İnşaallah”
Âmin.
Küçük Şirkin Çeşitleri
Kardavi tevhidin hakikati adlı kitabında şunları kaydeder; Büyük şirkin dışında şirkin başka tür ve çeşitleri de vardır.
Küçük şirk olarak adlandırılan bu şeyler, büyük günahlardandır. Belki de, Allah katında diğer büyük günahlardan daha büyüktür.
Bunlardan bazıları: Allah 'tan başkası adına yemin etmek
Bu, küçük şirktir. Peygamber adına, Kâbe-i şerif adına, evliyadan biri adına, büyüklerden biri adına, vatan adına, baba, dede, v.d. mahlûkat adına yemin etmektir. Bunların hepsi şirktir. Hadis'te şöyle buyurulur: "Kim Allah'tan başkası adına yemin ederse kâfir olur, ya da müşrik olur."3
Bu, yeminde, yemin edilene tazimin bulunmasından dolayıdır. Oysa tazim ve takdise layık olan sadece Allah'tır. Bundan dolayı, başkası adına yemin nehy edilmiştir. Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: "Babalarınız adına yemin etmeyin."
"Kim yemin ederse, Allah adına yemin etsin veya terk etsin."
İbn-i Mesud (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: Allah adına yalan yere yemin etmek, başkası adına doğru yere yemin etmekten daha iyidir. Dindeki bilinen gerçeklerden biri de, Allah adına yalan yere yemin etmek büyük günahtır. Ancak, şirkin hem büyüğü, hem küçüğü sahabenin fakihlerine göre; en büyük günahtır.(Allah'tan başkası adına yemin edene, ne bunu yerine getirmesi gerekir, ne de bunun bir kefareti vardır. Çünkü bu, şirktir. Ve şirkin, bir değeri yoktur. Ona düşen ancak şudur: Allah'tan istiğfar dilemesi, Resulullah'ın (s.a.s.) dediğini demesidir: "Kim Lat ve Uzza adına yemin ederse, Lailahe illallah desin."4 Bu hadisin belirttiğine göre; şirkin kefareti yedirmek içirmek değil, tevhidi yenilemektir.
Halka ve ip Takmak:
Tevhid, Allah'ın kâinatta koyduğu sebeplere sarılmaya karşı çıkmaz. Açlığı gidermek için yemek, susuzluğa karşı su, tedavi için ilaç, savunma için silah gereklidir. İnsan hastalığında doktora gider. Doktor da ona bir ilaç verir ya da ameliyat veya başka bir şeyi uygun görür. O da bunlara kulak verir, yerine getirir. Bu, tevhidden dışarı çıkmak değildir.
Tevhidin karşı çıktığı, meydana gelen veya meydana geleceği sanılan bir belayı defetmek için, Allah'ın meşru kılmadığı gizli sebeplere sarılmaktır.
Madeni halkalar takmak, kollara ip bağlamak bu türdendir. İmam Ahmed, İmran b. Husayn'den şöyle rivayet etmiştir:
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir adamın kolunda halka gördü. Sende tunçtan bir şey görüyorum, yazıklar olsun, nedir bu, dedi. Zayıflıktan deyince, o, senin ancak zayıflığını artırır, çıkar onu, üzerinde iken ölürsen, kesinlikle kurtuluşa eremezsin, buyurdu.
Peygamber (s.a.s.)'in, bunun üzerinde bu derecede durmasının nedeni, şirkin türlerinden sakınmak, sahabeye bu kapının tamamen kapatılmasını öğretmek içindir. Bundan dolayı, Huzeyfe b. Yemame ziyaretine gittiği bir hastanın yanına girdiğinde kolunda sıtmayı önlediği söylenen bir ip görünce; onun kesilmesini istedi ve şu ayeti okudu: "Onların çoğu, ortak koşmadan Allah'a inanmazlar." (Yusuf, 106)
Nazar Boncuğu, Muska Takmak:
Bu da, şirkin bir çeşitidir. Arapların, özellikle çocuklara taktığı bir boncuk ve muskadır. Bunun onları, cinlerden koruduğunu, nazar değmesini önlediğini sanıyorlardı. İslâm bunu ortadan kaldırdı, koruyucu ve engelleyici olmadığını öğretti.
Ahmed, Ukbe b. Amir'den merfu olarak rivayet etmiştir: “Kim boncuk asarsa, Allah onun işini bitirmez: Kim katır boncuğu takarsa Allah onu korumaz.” Diğer bir rivayette ise, “Boncuk takan şirk koşmuş olur.” Boncuk takmanın anlamı, bunun bir hayrı celb ettiğine veya bir şerri defettiğine kalbin inanmasıdır. Bu, kesinlikle şirktir. Çünkü bu işte, Allah'tan başkasından zararın defedilmesini istemek vardır. Allah şöyle buyurur: "Allah sana bir sıkıntı verirse; O'ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik verirse başkası onu engelleyemez. O, her şeye gücü yetendir. "(Enam, 17)
Bu boncuk türleri, camia, haraz, hicab olarak adlandırılan eşyalardır. Bunları kullanmak büyük günahlardandır. Gücü yeten herkesin, bunu yok etmesi vacibtir. Said b. Cübeyr'den rivayet edilmiştir: "Kim bir insanın boncuk ve muska takmasını engellerse, bir köle azad etmiş gibi sevaba girer."
Eğer bu muska, Kur'an ayetlerinden bir ayet veya Allah'ın isim ve sıfatlarından biri olursa, bu durumda bunu kullanmak nehy kapsamına girer mi? Yoksa istisna edilip takılması caiz olur mu? Selef bu hususta ihtilaf etmiştir. Bazıları ruhsat vermiş, bazıları ise menetmiştir. Şu delillerden dolayı, Kur'an'dan bile olsa; her türlü muskanın kullanılmasının caiz olmadığı görüşünü tercih ediyoruz:
1-Muska, boncuk konusundaki nehyin genel olması. Bu konudaki hadisler, hiçbir istisnaî durum belirtmemektedir.
2-Seddüzzeria (Şerre giden yolun kapatılması).Kur'an'dan olan muskanın takılmasına ruhsat verildiğinde başka şeylerin takılmasına kapı aralanmış olur. Şer kapısı açıldığında, bir daha kapanmaz.
3-Bu, Kur'an'ın pisliklerle karşı karşıya gelmesine neden olur. Çünkü bunu takan defi hacet, cünüplük v.b. durumlarda bunu üzerinde bulundurur.
4-Bu işte, Kur'an'ı hafife alma, getirdiklerine muhalif bir tavır sergileme vardır. Dosdoğru olan bu kitabı Allah, insanlara hidayet rehberi olsun, karanlıklardan nura çıkarsın diye indirmiştir, kadınlara ve çocuklara muska ve boncuk olsun diye değil…
Nasruddin Yasin.
-
Şirk ve Korunma Yolları 1
Nisa Suresi 48. Ayetinde: Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz buyurmaktadır.
إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاء وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدِ افْتَرَى إِثْمًا عَظِيمًا
Muhakkak ki Allah, O'na şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki şeyleri dilediği kimse için bağışlar. Ve kim Allah'a şirk koşarsa, o takdirde büyük bir
günah işleyerek iftira etmiştir.
Kurtubi (r.ha.)in El-Camiu Li-Ahkamil-Kuran da ayet hakkındaki tefsirinde:
Şirk, affolunmaz bir günahtır: Yüce Allah'ın: Şüphesiz Allah, kendisine şirk koşulmasını mağfiret et¬mez buyruğu ile ilgili olarak, rivayete göre, Peygamber (s.a.s.): Muhakkak Allah,bütün günahları mağfiret eder (Zümer, 39/53) âyet-i kerimesini okudu. Bir adam ona: Ey Allah'ın Rasulü, peki ya şirk? diye sorunca, bunun üzerine: Yüce Allah: Şüphesiz Allah, kendisine şirk koşulmasını mağfi¬ret etmez. Ondan başkasını da dilediğine bağışlar buyruğunu indirdi.
Hükmün böyle olduğu ümmet arasında görüş ayrılığı söz konusu olmak¬sızın ittifakla kabul olunmuş muhkem hususlardandır.
Ondan başkasını da dilediğine bağışlar buyruğu ise, ilim adamlarının hakkında çeşitli şekilde söz söylediği buyruklar kapsamına girer. Muhammed b. Cerir et-Taberî der ki: Bu âyet-i kerime büyük günah işlemiş herkesin, yüce Allah'ın meşîetine kaldığını açıkça ortaya koymaktadır. Diler¬se Allah, onun günahını affeder, dilerse onun işlediği bu büyük günahtan do-layı -bu günahı Allah'a şirk koşmak olmadığı sürece- onu cezalandırır.
Kimi ilim adamı da şöyle demiştir: Yüce Allah bunu, Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, (diğer) günahlarınızı mağfiret ederiz (Nisa, 4/34) buyruğu ile beyan etmektedir. Böylelikle yüce Allah'ın, büyük günahlardan uzak duran kimselerin, küçük günahlarını mağfiret etmeyi dileye¬ceğini, fakat büyük günahları işlemiş olan kimselere bunları mağfiret etme-yeceğini bildirmektedir.
Şirkten Korunma Ve Sakınma
Bu korunma, tevhidin gerçekleşmesi için gerekli üçüncü unsurdur. Bu, şirkin bütün çeşitlerini, büyüğünü küçüğünü, açığını gizlisini bilmeyi gerektirir. Şirkin bütün kirlerinden temizlenmek ve ona giden bütün yollardan kaçınmaktır.
Dediğimiz gibi eşya zıttıyla bilinir. Tevhidin de gerçek şekliyle bilinebilmesi için, şirkin tanınması gerekmektedir.
Şirk, insanın Allah'a ait olan hususlarda, O'na ortak koşmasıdır. Bu, bir tanrı edinerek ona ibadet etmesi, itaat etmesi, ondan yardım dilemesi, sevmesiyle olur. Bu kendisiyle birlikte, salih amelin kabul edilmediği büyük şirktir. Bundan da öte, şirkin olduğu yerde salih amel olmaz. Çünkü amelin kabul ve salih olması için ihlâsla Allah için yapılmış olması gerekmektedir.
Allah şöyle buyurur:
Rabbine kavuşmayı uman kimse, salih amel işlesin ve Rabbine ibadette hiç ortak koşmasın. (Kehf, 18/ 110)
Bu affedilmeyen bir günah halidir: Allah kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz. Bundan başkasını (günah) dilediğine bağışlar.(Nisa, 4/48)
Müşriklere cennet haramdır. Onun yeri cehennemdir: Kim Allah'a ortak koşarsa, kesinlikle Allah ona cenneti haram eder, onun yeri cehennemdir. Zalimlerin yardımcıları yoktur.
Şirkin Çeşitleri
Şirk iki çeşittir: Büyük şirk ve küçük şirk.
Büyük şirk, Allah'ın affetmediği, sahibinin kesinlikle cennete giremeyeceği şirktir. Küçük şirk ise, eğer Allah'ın rahmeti olmaz ve insan ölümünden önce tevbe etmezse, kendisine yaklaşanın ve üzerinde ısrar edenin kâfir olarak ölmesinden korkulan büyük günahlardır.
Büyük Şirk
Büyük şirkte iki çeşittir: Açık ve görünür; kapalı ve örtülü.
Açık, büyük şirk: Allah'la birlikte bir ilaha ki bu güneş ve ay gibi bir gök cismi, put ve taş gibi cansız bir varlık, buzağı ve inek gibi bir hayvan, kendilerinin tanrı olduğunu iddia eden veya onlar için bu tür iddiada bulunulan ve bazı insanların da tasdik ettiği -Firavun gibi- iddaa sahiblerine ibadet etmektir. Mesih, Meryem oğlu İsa'ya, bizce bilinmeyen cin, şeytan ve melek gibi mahlûkata ibadet edenler de bu cümledendir. Çeşitli milletlerde onlara tapan kullar
buluna gelmiştir.
Gizli büyük şirk: Bunu çoğu insan bilmez. Ölülere ve makamat sahibi kabirlere dua etmek, onlardan yardım dilemek, hastalara şifa, zorlukların giderilmesi, darda kalanlara yardım elinin uzatılması, düşmana karşı yardım gibi ihtiyaçların giderilmesini onlardan istemektir. Ki bunlara; ancak Allah'ın gücü yeter. Onların zarar ve yarar verdiklerine inanmaları da böyledir. İbnü'l-Kayyım'ın dediği gibi dünya şirkinin aslı budur. Bu şirkin gizli olmasının iki nedeni vardır:
a- İnsanlar yaptıkları bu duayı, yardım dilemeyi ibadet olarak isimlendirmiyorlar. İbadeti sadece rukuya, secdeye, namaz ve oruca hasrediyorlar. Gerçek olan şu ki, daha önce de açıkladığımız üzere, ibadetin ruhu duadır. Bir hadiste şöyle buyurulur: Dua ibadettir.
b- Onlar, bizim kendilerine dua ettiklerimizin, yardım dilediklerimizin bir ilah ya da rab olduklarına inanmıyoruz, diyorlar. Tersine, bizim gibi yaratık olduklarına inanıyoruz, ancak onlar, bizimle Allah arasında aracıdırlar, katında bize şefaat edicidirler, diyorlar.
Bu, Allah (c.c.)'u bilmemekten dolayıdır. O'nu zorba bir hükümdar, müstebid bir yönetici gibi kendisine ancak aracı ve şefaatçilerle ulaşılabileceğini sanmalarından dolayıdır. Bu, eskiden müşriklerin de kapıldığı bir vehimdir. Tanrı ve putları hakkında şöyle diyorlardı:
Onlara, bizi Allah'a yaklaştırsın diye ibadet ediyoruz (Zümer, 39/ 3)
Onlar, Allah'ı bırakarak kendilerine fayda da zarar da vermeyen putlara ibadet ederler; bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir derler. (Yunus,10/ 18)
Hiç bir zaman tanrılarının ve putlarının yarattığına, rızık verdiğine, dirilttiğine, öldürdüğüne inanmadılar. Allah şöyle buyurur:
Ey Muhammed! Andolsun ki, onlara, gökleri ve yeri kim yarattı, diye sorsan, onları güçlü olan, her şeyi bilen yaratmıştır, derler. (Zuhruf, 43/ 9)
De ki, gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlerin sahibi kimdir? Diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir? Allah'tır, diyecekler. O zaman O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız? de (Yunus, 10/ 31)
Allah katındaki bu inançlarıyla, Allah'ın göklerin ve yerin yaratıcısı, rızık veren, her şeyi yöneten, dirilten ve öldüren olduğu; putların ise sadece Allah katından şefaatçi ve aracı oldukları inancıyla birlikte; Kur'an onları şirkle nitelendirmiş, müşrik olarak isimlendirmiştir. Şirkten dönünceye, Lailahe illallah deyinceye kadar, öldürülmelerini emretmiştir.
Kim bunu derse, İslâm'ın hakkı dışında kanı ve malı korunmuş olur. Allah Teâlâ, aracı ve şefaatçiden müstağnidir. O, kuluna şah damarından daha yakındır. Allah (c.c.) Şöyle buyurmaktadır:
Kullarım, sana beni sorarlarsa; bilsinler ki, ben onlara yakınım. (Bakara, 2/186)
Rabbiniz, bana kulluk edin ki, size karşılığını vereyim, buyurmuştur. (Mümin, 40/ 60)
Girmek isteyen herkese Allah'ın kapısı açıktır. Ne kapıcısı vardır ne de örtüsü.
İbni Kayyım ( r.ha.) Medaricus-Salikin adlı kitabında şirki şöyle tarif etmiştir:
Şirk de iki kısımdır:
1 - Büyük şirk.
2 - Küçük şirk.
Büyük şirk: Ancak kendisinden tevbe etmekle Allahın affettiği şirktir. O da Allahın dışında Ona ortak edinmek ve Allahı sever gibi onu sevmektir. Bu şirk, müşriklerin ilahlarını âlemlerin rabbi ile bir görmelerini de içine alır. Bu nedenle müşrikler cehennemde ilahlarına:
Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik, çünkü biz sizi âlemlerin rabbi ile eşit tutmuştuk (Şuara, 26/ 97-98) diyeceklerdir.
Bununla beraber Allahın tek başına her şeyin yaratıcısı, rabbi, meliki olduğunu ve ilahlarının yaratmadıklarını, rızık vermediklerini, yaşatmadıklarını ve de öldürmediklerini kabul ederler.
Bu eşitlik dünyanın çoğu müşriklerinin hatta hepsinin yaptığı gibi yalnızca sevgide, yüceltmede ve tapınmadadır. Bunlar, putlarını severler, yüceltirler ve Allahın dışında bir de onları dost edinirler.
Müşrikler ilahları anıldığı zaman, birinin Allahı anmasından daha çok sevinir, mabud ve ilahlarının kötülenmesine ve küfredilmesine, birini âlemlerinin rabbine eksiklik atfetmesinden daha çok kızarlar. Ancak Allaha küfredilse bu kadar tepki göstermezler. Allahın haram kıldığı şeyler çiğnendiği zaman üzülmez, hatta onu çiğneyen kendilerine bir şey verirse bunu kabul ederler. Kalpleri rahatsız bile olmaz. Ancak kendi heva ürünü olan batıl kanunları çiğnense ortalığı ayağa kaldırırlar. Biz ve başkaları açık açık buna şahit olduk.
Müşriklerden birinin ayakta olsun, oturarak olsun, dili sürçsün, hastalansın veya yalnız kalsın Allahın dışındaki ilahlarının ismini ağzına almayı adet haline getirdiklerini sen de görüyorsun. Allahın dışındaki mabudunu zikretmesi daha çok kalbi ve diliyle olur. Müşrik bu durumu inkâr etmez ve zanneder ki bu mabudlar Allah katında diledikleri yol şefaatçisi ve vesilesidir.
Puta tapanlar bu açıdan hep birdir. Kalplerinde taşıdıkları bu şekildedir. Müşrikler ilahlarının farklılığına göre bu haleti taşırlar. Bir kısmının ilahları taştan olur, diğerleri insanlardan ilah edinirler. Allah Teâlâ bu müşriklerin atalarından bahsederken:
Allahı bırakıp putlardan dost edinenler; Onlara, bizi Allaha yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu, Allah ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir (Zümer, 39/3) buyurmakta, sonra onları küfür ve yalancılıkla suçlayıp, Allah yalancı ve kafir olanlara hidayet vermez diyerek onlara hidayet vermeyeceğini haber vermektedir.
Kendisini Allaha yaklaştıracağını düşünerek, Allahın dışındakileri dost edinenlerin durumu budur. Bundan kurtulan kişiden daha değerli kim vardır? Daha doğrusu bu düşünceyi inkâr edenleri destekleyenden daha kıymetli kim vardır?
Bu müşriklerin ve atalarının tasavvur ettikleri şey, ilahlarının Allah katında kendilerine şefaat edeceğidir. Bu şirkin ta kendisidir. Allah kitabında onları reddedip düşüncelerini çürütmüş ve şefaatin tamamen kendisine ait olduğunu ve Allahın kendisine izin verip, söz ve fiilini beğendiği, Allahın dışında şefaatçi tanımayan tevhid ehlinden başka kimsenin şefaat edemeyeceğini haber vermiştir. Yüce Allah şefaat iznini, böyle kendisinden başka şefaatçi edinmeyen kişilere verir. Rabbi ve mevlasından başka şefaatçi kabul etmeyen tevhid sahibi Allahın vereceği şefaat izniyle en bahtiyar insan olur.
Allah ve Resulünün kabul ettiği şefaat kendisini birleyenlere verdiği izinden kaynaklanan şefaattir. Nefyettiği şefaat ise Allahtan başka şefaatçi edinen müşriklerin kalbinde bulunan şirk şefaatidir. Bu kimselerin şefaatçilerinden bekledikleri şeyin aksi ile kendilerine muamele edilecek, muvahhidiler ise şefaate nail olacaklardır.
Ebu Hüreyrenin Senin şefaatine nail olacak bahtiyar kimdir? sorusuna karşılık
Rasulullahın:
Kalben ve ihlâsla lailaheillallah diyen kişi şefaatimle şereflenir1 diye cevap vermesini düşün!
Müşriklerin putlarını şefaatçi kılarak, Allahtan başkasına taparak dost edinmelerinin aksine salt tevhidi şefaate erişmenin en büyük sebebi kılmış ve şefaatin sebebinin saf tevhid olduğunu haber vermiştir. Ancak bu durumda şefaat etmesine Allah izin verecektir.
Müşriklerin bilgisizliklerinden birisi, belli başlı hükümdar ve velilere yapıldığı gibi Allah katında şefaat etmesi için bir veli ve şefaatçi edinildiği takdirde şefaatlerinin fayda vereceğini düşünmeleridir, izin verilmeyen hiç bir kişinin Allah katında şefaat edemeyeceğini, ayrıca söz ve fiillinden razı olmadığı hiç kimseye Allahın şefaat izni vermeyeceğini bilmiyorlar.
Allah Teâlâ ilk etapta:
Onun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? (Bakara, 2/ 255), ikinci etapta
Onlar (melekler) Allahın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler (Enbiya, 21/ 28) buyurmaktadır.
Üçüncüsü de Allahın söz ve amel olarak ancak Tevhidden ve Rasullerine tabi olmaktan razı olmasıdır. Evvel ve ahir herkes bu iki konudan sorumlu tutulacaklardır.
Ebul-Aliyenin dediği gibi: İki kelime vardır ki öncekiler ve sonrakiler onlardan sorumlu tutulur:
1 - Neye ibadet ettiniz
2 - Peygamberlerin davetine ne cevap verdiniz?
Bu üç esas:
1 - Allahın izni olmadan şefaatin olamayacağını
2 - Söz ve fiilinden razı olanlara izin vereceğini
3 - Söz ve fiilden ancak tevhid ve rasullere tabi olmakla razı olacağını; bilen ve anlayanların kalbinden şirk ağacını söker.
Yüce Allah başkasını kendisine eşit tutan şirki affetmez. Nitekim:
Öyle iken kâfirler Rablerine başkalarını eşit tutuyorlar (Enam, 6/ 1) buyurmaktadır.
Ayetin tefsiriyle ilgili iki görüşten en sahih olanı kâfirlerin ibadet, dost edinme ve sevgide başkalarını Allaha eşit tutmalarıdır:
Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik, çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk (Şuara, 26/97-98) ayeti ile
İnsanlar arasında, onları Allahı severcesine sevenler vardır(Bakara, 2/165) ayetinden de bu anlam çıkmaktadır.
Müşrik, kendisine menfaat vereceğine inandığı için mabud edinir.
Menfaat ise ancak kendisinde şu dört hasletten biri bulunan kimsede olur:
1 - Ya ibadet edenin kendisinden bir şeyle umacağı malik
2 - Eğer malik değilse malikin şerik
3 - Şayet şerik değilse onun yardımcıve destekçi
4 - Yardımcı veya destekçisi de değilse onun yanında şefaatçi birisi olur.
Yüce Allah bu dört mertebeyi büyükten küçüğe doğru sıralı olarak nefyetmiştir. Müşrikin tasavvur ettiği mülkiyeti, ortaklığı, yardımı ve şefaati Allah reddetmiş, yerine müşrik olanın yararlanamayacağı, izine tabi şefaati getirmiştir.
Nur, burhan, kurtuluş, tevhidin arındırılması ve şirkin temeli ile diğer unsurlarının kırılması için düşünebilene bu ayetler kâfidir. Kuran bu ayetin emsal ve benzerleri ile doludur. Ancak çoğu insanlar günün olaylarının da Kuranın kapsamına girdiğini sanmakta ve önceki bir kavmi veya olayı ilgilendirdiğini, hükmünün devam etmediğini zannetmektedirler. Zihin ile Kuranın anlaşılması arasına giren perde de işte budur. Allaha yemin olsun ki, onlar geçip gitmiş olsalar da, onların benzerleri, hatta daha şerlileri onlara varis olmuşlardır.
Nasruddin Yasin.