Gönderen Konu: Medeniyet Dediğin  (Okunma sayısı 81 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KOYLU

  • *****
  • İleti: 2126
Medeniyet Dediğin
« : Kasım 30, 2021, 05:05:06 ÖS »
Medeniyet Dediğin

Bir kavramı doğru anlayabilmek için söz, bağlam, anlam ilişkisini bütün bir şekilde kurmalıyız. Her kavramın çıktığı, yaşadığı bir ortam vardır. Bu ortam ona gerçek anlamını yükler. Eğer kavramı bağlamından kopartırsak yanlış yerlere sürükleniriz. Kelimenin anlamını yanlış algılarız. Bu da iletişimde hatalara neden olur. Dahası o kavramla ilgili zihinde oluşan fikriyat yanlış inşa edilir ve uygulamada yanlış eylemlere neden olur.

Maalesef kavramları gerçek anlamlarından kopartıp kullanmaya bayılıyoruz. Bunun en çok tezahür ettiği kavram da medeniyet kavramıdır. Medeniyet kavramını bağlamından kopartarak, Avrupai yaşamla bağdaştırıyor, onlardan olmayan, bizden olan her şeyi geri kalmışlıkla, cahillikle etiketliyoruz. Bu öyle bir hâl alıyor ki insanların yeme-içmeleri, giyim-kuşamları, okudukları okullarıyla ne kadar medeni olup olmadıklarına karar veriyoruz.

Türk Dil Kurumu sözlüğüne baktığımızda medeniyet kelimesinin uygarlık kelimesi ile açıklandığını görüyoruz. Her ne kadar medeniyet ve uygarlık kelimeleri çıkış noktaları bakımından aynı olmasalar da Türk Dil Kurumu böyle kullandığı için buradan devam edelim. Yine Türk Dil Kurumu sözlüğünde uygarlık, “Bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü, medeniyet” şeklinde açıklanıyor. Demek ki medeni olmak için bizden başka bir ülkeyi kıstas almamız gerekmemektedir. Çünkü medeniyet bir ülkenin, bir toplumun maddi manevi çalışmalarının tümüyle ilgilidir.

Yine medeni olmak demek bilim, teknoloji, sanatta ileri olmak demek değil tüm bunların manevi ve ahlâki değerlerle yoğrulması demektir. Aksi takdirde ahlâkla yoğrulmamış bir bilimi, ahlâkla yoğrulmamış bir teknolojiyi, ahlâkla yoğrulmamış bir sanatı medeniyet olarak kabul edeceğiz demektir. Peki, medeniyet kavramından ahlâk ve maneviyatı çıkartırsak ne olur?

Eğer medeniyet kavramından ahlâk ve maneviyatı çıkartırsak;

-Hiroşima’ya atılan atom bombalarını bilim olarak görür, bombayı atan Amerika’yı medeni zannederiz.

-Iraklı Fatma bacıların çığlıklarını duymaz, 2 milyon insanın öldürülmesine neden olan olayları medeniyet sahibi Amerika’nın özgürlük getirdiği şeklinde yorumlarız.

-Yıllarca Afgan halkına ve kadınlarına zulmeden Amerika, Afganistan’dan çekildiğinde Afgan kadınların cahil kalacağından korkar, medeniyetin kaybı olarak görürüz.

-Her türlü hayasızlığı resmeden tabloları, ekranlara yansıtan dizi ve filmleri sanat eseri olarak görürüz.

Eğer medeniyeti sadece bilim ve teknolojiye indirger, bir takım giyim kuşam ve yeme içme kültürünü medeniyetin kıstası olarak alırsak;

-Bu tanımlara uymadığı için katledilen yerlileri, yurtlarından kopartarak getirdikleri insanların ten renkleri farklı diye yıllarca her türlü zulme maruz bıraktıkları insanları cahil, Amerika’yı medeni olarak görürüz.

-Çanakkale de ileri teknoloji silah ve donanmaları nedeniyle üzerimize gelen düşmanı medeni sanır, sabah kahvaltısında portakal suyu içmediği, onlar gibi giyinmediği için peynir ekmek yiyip şalvar giyen atalarımızı cahillikle itham etmiş oluruz.

Bu örnekleri çoğaltmak elbette mümkün…

İşte önce ahlâk ve maneviyat demediğimizde ortaya çıkan tablo böylesine korkunç ve tehlikeli oluyor.

Burada cahiliye dönemine de gitmek gerekiyor. Cahiliye Arapları okuma yazma bilmediği için cahillerdi gibi yanlış bir algıya sahibiz. Hâlbuki Mekke nüfusunun ciddi bir kısmı okuma-yazma biliyor, edebiyat ve şiirle ilgileniyorlardı. Üstelik Mekke ticaret merkeziydi ve Mekkeliler gıdanın, giysinin, eşyanın en güzeline ulaşabilmekteydiler. Tüm bunlara rağmen cahiliye insanları olarak anılmalarının sebebi putlara tapmaları, kız çocuklarına değer vermemeleri, emanete sahip çıkmamaları, faizi yaymaları, yetimleri hor görmeleri, kendilerinden olmayana zulmetmeleri, fakirin daha fakir zenginin daha zengin olduğu bir toplum yapısına sahip olmalarıydı. Nübüvvet ile tüm bu cahiliye alışkanlıkları yıkılıp, Peygamber Efendimizin (S.A.V.) önderliğinde bir medeniyetin inşası söz konusu oldu.

Görüldüğü üzere medeniyet dediğimiz şey iki kanatlı bir kuş gibi. Bir kanadında ahlâk ve maneviyat diğer kanadında da bilim, teknoloji, sanat bulunuyor. Tarih ikisinden biri eksildiğinde medeniyetin hızla oradan uzaklaştığına şahitlik ediyor. Şimdi dönelim günümüze. Kim bu kötü hasletlerin bizde olmadığını söyleyebilir? Kadınların hor görüldüğü, faizin normalleştiği, yalan, riya, hırsızlığın arttığı, kendinden olmayana zulmetmeyi hak sanan bir toplum mu medeni?

Günümüzdeki bilimsel ve teknolojik gelişmelere rağmen cahiliye insanlarından pek bir farkımız yok. Demek ki medeniyet dediğimiz şey ne yüksek yüksek okullardan mezun olmak ne pahalı kıyafetler giymek ne lüks yiyecekler tüketmek demek. Medeniyet dediğimiz şey başlı başına teknoloji, bilim ve sanat da değil. Medeniyet sahibi olabilmek için önce insani hasletlere sahip olabilmek gerek. Medeniyet sahibi olabilmek için önce ahlâk ve maneviyat diyebilmek gerek… Nasıl ki bilimsiz, teknolojisiz, sanatsız bir medeniyet tasavvur edemiyoruz, önce ahlâk ve maneviyatın olmadığı bir medeniyet de tasavvur edemeyiz.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41