NANMAZ ,DOKTORDA DİL GİBİDİR
Peygamber Efendimiz, “Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb’i: ‘Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız?’ der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir” buyuruyor. Bu hadis-i şeriften şunu anlıyoruz. Namazımız güzelse arkası da güzel olur. Namazımız kötüyse, işimizin kötüye gideceğini Resulü Ekrem bizlere bildiriyor. Evet, bugün de aynı şeyler oluyor. Üniversitede doktora eğitimi alacaksınız, yabancı dilden geçemezseniz doktora eğitimi vermezler. Namaz da böyledir. Onun için diyoruz ki; “Namaz, namaz illa namaz. Namaz kimseyi yolda bırakmaz.”
AHİRETTE İLK SORU NAMAZDIR
Ahirette ilk sorunun namazdan olduğunu unutmayalım. Namazlarımızı geciktirmeyelim, vaktinde kılmaya özen gösterelim. Namazın biliyorsunuz 12 şartı var. Dışındakilere ‘Namazın Şartları’ içindekilere ise ‘Namazın Rükünleri’ deniliyor. Namazın şartları, namaza başlamadan yapılması gerekenlerdir. Şartları yapmaz isek namazımız, namaz olmaz. Namazın şartlarını genel olarak biliyorsunuzdur. Hadestentahâret, abdestsizlikten kurtulmaktır. Cünüpseniz, gusül abdesti, namaz abdestiniz yoksa namaz abdesti alacaksınız. Abdestiniz yoksa buna hades denir. Hocam ben temizim, abdest almasam olmaz mı? Maddesel olarak temiz olsanız bile manen kirlisiniz. Manen de temiz olmamız gerekiyor. Abdest aldınız mı bozuluncaya kadar namaz kılabilirsiniz. İsterseniz beş vakit namazı tek bir abdest ile de kılabilirsiniz. Her vakit abdest almak şart değil. Bir abdest şeytanı insandan uzaklaştırır.
ABDEST, GÜNAHLARDAN ARINMAKTIR
Peygamber Efendimiz, “Bir Müslüman abdest alıp yüzünü yıkadığında, yüzündeki azaların işlediği bütün günahları; el ve ayaklarını yıkadığında, el ve ayaklarıyla işlediği bütün hata ve günahları, su damlalarıyla beraber akıp gider ve kendisi de tertemiz olur. Hatta kirpik ve tırnak diplerindeki günahlarından eser kalmaz” buyuruyor. Resulü Ekrem’in bu hadis-i şerifi ile besmele ile başlayıp dua ederek abdest alırsanız; tırnaklarınızın ucuna varıncaya kadar, günahlarınızın akıp gideceğini müjdeliyor. O zaman akıllı bir mümin, tırnak uçlarına kadar günahlarından arınmak istiyorsa. Tek bir abdestle beş vakit namaz kılmak yerine. Beş vakitte de usulüne uygun olarak abdest alabilir. Eğer abdest aldınız, namazınızı kıldıktan sonra bozulursa, abdestli gezmek için tekrar abdest alabilirsiniz. Temiz gezmek de sünnettir.
ALLAH’IN İKRAMI GERİ ÇEVRİLMEZ
Bulunduğu şehirden 90 km uzakta olan bir şehre gitmeye niyetlenen yolcu, eğer 15 gün veya daha fazla kalmaya niyeti yok ise seferi olarak namazını eda eder. 15 günden fazla kalmaya niyeti olur ise farzları 4’er rekât olarak kılmalıdır. Namazı kısaltarak kılmak bize Allah’ın ikramıdır. Allah (cc), “Eğer kâfirlerin size fitne vermesinden korkarsanız, yeryüzünde sefere çıktığınız zaman namazları kısaltarak kılmanızda bir sakınca yoktur” buyuruyor. Bu ayet-i kerimeye göre yolculuk esnasında güvende değilsek, tehlike altındaysak anlamı çıksa da Peygamber Efendimiz birçok seferinde tehlike altında olmasa da seferi olarak kılmıştır. Sahabeler sorunca da Resulü Ekrem, “Bu, Allah’ın size verdiği bir bağıştır, Allah’ın sadakasını kabul edin” buyuruyor. O sebepten tehlike altında olmasak dahi Allah (cc)’ın bize hediyesi, ikramı olması sebebiyle Peygamber Efendimiz, yolculuk esnasında namazları iki rekât olarak kılmamızı söylüyor. Zira Allah’ın ikramını geri çevirmek olmaz. Bu Allah’ın ikramını beğenmemek olur. Ancak cemaat ile kılıyorsanız. O zaman imama uymamız gerekiyor.
SEFERİLİK SON EVİ GEÇİNCE BAŞLAR
90 km’yi nereden çıkarttınız hocam diyorlar. Mekke -i Mükerreme’den yolculuğa çıkan Peygamber Efendimiz, 91 km uzaklıkta olan bir şehirde namazını seferi olarak kılmaya başlamış. İstanbul ’un bir ucundan diğer ucu 120 km. Evlerin arası birleşince şehir devam eder. Son ev bitince 90 km hesaplanmaya başlar. Yolculuk ise şehrin ilk evini geçince biter. Bunu nereden çıkartıyoruz; Hz. Ali (ra), halifelik döneminde seferden Kufe’ye dönüşte yanındakiler ile birlikte öğle namazını kılıyor. Hz. Ali, namazı iki rekât kıldırıyor. Namazı neden iki rekât kıldırdığını sorunca Hz. Ali, daha ilk evi geçmedik diyor. Yolculuk başlangıcı son evi geçince başlar, bitişi de ilk evi geçince biter. Yolculuğa çıktığınız şehirde eğer eviniz varsa yarım saat dahi kalsanız namazı dört rekât kılmalısınız. Siz o evde mukim (ikamet etmiş) olursunuz. İnsanın kendi evinde sıkıntı, tehlike olur mu? Olmaz. Babanızın evi de olsa, oğlunuzun evi de olsa, torununuzun evi de olsa siz o evde mukim olursunuz.
ÇORABIN ÜSTÜNE MESH OLMAZ
Mest, ayağı ve ayak bileğini örten, içeriye su geçirmeyen deriye denilir. Yolcuysanız 72 saati, değilseniz 24 saat mest giyebilirsiniz. Mest, abdest almadan giyilmez. Abdestliyken giyilir. Mest, hangi sebep olursa olsun ayağınızdan çıkarsa mesh bozulur. Çoraba mesh olur mu diye sorular geliyor bazen. Bizim giydiğimiz çoraba mesh olmaz, yün çorabı olsa da olmaz. Mestin suyu geçirmemesi gerekir. Ayrıca bıraktığınız zaman ayakta dik durması gerekir. Evet, fıkıh kitaplarında çoraba mesh edilir diye yazıyor. Ama o çorap bizim giydiğimiz çorap değil. Hangi çoraba mesh olacağını ben 1969 yılında ilk defa çıktığım hac yolculuğunda gördüm. Hacca giderken, Şam ’da Ümeyye Camii var. Oraya ikindi namazını kılmak için girdik. Namazı kıldık. Peygamber Efendimiz’in buyruğu üzerine tesbihatımızı yaptık. Çıkarken bir nur yüzlü Üstaz, arkasında talebeleri var. Hocanın ayağında bir çorap gördüm. Ama o çoraplar bizim çoraplardan değildi. Çobanların giydiği kepenek gibi, sımsıkı örülmüş çoraplardan. Karın üstünde de olsanız su da geçirmez, soğuk da geçirmez. O çorabın üstüne mesh olur. Ancak bizim çorapların üstüne olmaz. Bizim çoraplar su geçirir. Halbuki mestin su geçirmemesi lazım. Biz çoraba mesh olmaz deyince, bize ‘Sen onlardan daha mı âlimsin? Biraz zamana göre konuş” diyorlar. Biz zamana göre konuşacak kapasiteyi kendimizde bulmuyoruz. Biz Kitab’a bakarak, okuyarak konuşuyoruz. Kitab’a çok bağlıyız. Büyüklerimizin dedikleri, gösterdikleri yoldan da çıkmıyoruz. Ancak fıkıh kitaplarında yazan bazı durumları görmeden, tatbik etmeden anlayamıyoruz. Şimdi ben bizim giydiğimiz çoraba mesh olur desem. Yarın hesap sorulacak. Bana soracaklar sen böyle böyle dedin diye. Ulu orta konuşmuş olsak, her şeyi anlamadan, tatbik etmeden ‘Evet olur’ desek maazallah ahirette hesap veremeyiz.
LEŞ YİYEN HAYVANIN ETİ YENMEZ
Fıkıh kitaplarında yine tarla kargasının eti yenir diye yazıyor. Bizim bildiğimiz kargaların hepsi leş yer. Leş yiyen, et yiyen hayvanın eti haramdır, yenmez. Ancak o tarla kargası bizim bildiğimiz kargalardan değil. Bu kargaya ben Buhara’ya yapmış olduğum bir yolculuğumda rastladım. Buhara’da yanımda bir hoca ile Cuma Namazı’nı eda edecektik. Buhara’da Cuma namazları tek bir yerde, musallada kılınır. ‘Cuma Namazı’ bütün ahaliyi haftada bir defa bir araya toplamak maksadıyla kılınan bir namazdır. Musalla, bizim bildiğimiz musalla taşı değildir. Musalla, geniş bir arazi anlamındadır. Balkanlarda da Osmanlılar bu şekilde geniş bir arazide bayram ve Cuma namazlarını kılıyorlardı. Buhara’da Cuma namazını kıldıktan sonra, karga benzeri bir kuşa yem atan insanları gördük. Yanımdaki hocaya sorduğumda tarla kargası olduğunu öğrendim. Hoca, tarla kargasının, leş yemediğini, buğday, arpa ile beslendiğini söyledi. Et ve leş yemediğinden bu kuşun eti tabii ki yenilebilir
Prof. Dr. Cevat Akşit.