Müminlerin başındaki adam yalan söyleyemez
Resulûllah Efendimiz (S.A.V.) bir hadisi şeriflerinde, “Üç kişi vardır Allah onlara verdiği nimetin hesabını onlara sormaz” buyuruyor. Peki, kim bunlar? Adamın varlığı var zengin, kim varsa tanıdığı karnını doyuruyor. Hiçbir şekilde kimseye para ödettirmiyor. Adam helalden kazanmış, kolay mı kazandım demiyor. Elinden geldiğince herkese yardım ediyor. Ramazan’da her akşam birilerini çağırıp iftar ettirenler vardır. Bizim hocalarımız her akşam bunu uygularlardı. Yediren içiren oruçluya iftar ettirenler, bu zenginliklerinden dolayı hesap vermezler. Sabahleyin sahura kalkan kişilere de Allah, “Neden çok yedin” demez. Bu kimselere nimetin hesabı sorulmaz. Misafire yapılan ikramın hesabı sorulmaz, ancak israf edilmemek şartıyla. Şimdi otelde yemek veriyorlar. Adam bütün yemeklerden alıyor. Bir lokma alıyor. Tabağında bırakıyor. Garson da alıp çöpe atıyor. Bunlar bereketsizlik sebebidir, açlık sebebidir. Çöpe atılmayacak kadar alıp yiyeceksiniz. Yemeyen de mesul çöpe atan da. Bunun hesabı var. Peygamber Efendimiz, “Çöpe atılmamak, israf edilmemek kaydıyla istediğiniz kadar yiyin bunun hesabı sorulmaz” diyor. Müslüman bunlara dikkat etmek zorundadır.
DİNEN KINANMAYACAK KİŞİLER KİMLERDİR?
Peygamber Efendimiz bir başka hadis-i şerifinde, “Üç kişi vardır ki bunlar kınanmaz” buyuruyor. Peki, bunlar kim? Birincisi, “Hasta adamdır.” Adam hasta olmuş durmadan bağırıyor. Bağırmaması iyidir ama hastalığından acı içinde kıvranıyor. Sağlıklı olanlar bu durumu hoş karşılamalı, bunlara kızmamalıdır. İkincisi, “Oruçlu kimsedir.” Adam bütün gün oruçlu, aç, zorluk çekiyor. Efendimiz bunu da hoş karşılayın diyor. Ancak iftar edinceye kadar. Üçüncüsü, “Adaletli olan adamdır.” Adaleti ile kılı kırk yaran adam. Misal Hz. Ömer’dir. Adaletli, dinin emrini uygulayan idarecinin huysuzluğu, sertliği kınanmaz, hoş karşılanır.
Bir başka hadiste ise Efendimiz, “Üç kişi vardır ki Allah bunlara kıyamet gününde rahmet etmez, onlara elem verici azap vardır” buyuruyor. Kim bunlar? Birincisi, “Yaşlanmış olsa da nefsinin peşinde koşan kişidir.” Genç adam, kuvveti, kudreti var. Nefsine uymayıp zinadan kaçarsa ahiret günü Peygamber Efendimizin sancağı altında olur. Diyelim ki nefsine uydu! Dürtüleri olduğu için Allah’a tövbe ederse kabul eder. Ama adam yaşlı, nefsi durulmuş, hâlâ kadın peşinde dolanıyor. Allah bu kimselere ahiret gününde dönüp bakmaz. Onlara merhamet etmez. İkincisi, “Mevki sahibi yalancı idarecilerdir.” Adam başa geçmiş, milleti kandırmış, sözünde durmuyor. Müminlerin başındaki adam yalan söylemez. Sözünde durur. Durmazsa ahiret gününde Allah yüzüne bakmaz. Üçüncüsü de, “Fakir iken kibirlenen kişidir.” Zengin olup kibirlenmek yanlıştır elbet. Ama hem kibirlenecek durumu yok hem de kibrinden kimseyi yanına yanaştırmayan kişiye Allah kıyamet gününde rahmet etmez, yüzüne bakmaz.
MELEKLERİ KENDİNDEN UZAKLAŞTIRANLAR
Hazreti Peygamberin yine bir hadisi şerifinde, “Üç kişiye rahmet melekleri gelmez, yaklaşmaz” buyruluyor. Bunlar kimdir? Birincisi, “Aşırı koku süren adamdır.” Adam o kadar çok koku sürmüş ki apartmanın üstüne kadar geliyor kokusu. Bu kişilerin yanına rahmet melekleri gelmez. İkincisi, “Cünüp gezen kişidir.” Bu yüzden ölmek üzere olan kişilerin yanında hayızlı kadınların bulunmaması gerekir. Adam ölmek üzere rahmet meleklerine ihtiyacı var. Hemen başka bir odaya alınmalıdır. Üçüncüsü, “Sarhoş gezen adamdır.” Adam sarhoş, kafayı çekmiş, orada ölse ne olacak? Namazda soruyorlar nasıl bilirdiniz diye, iyi bilirdik diyoruz. Ama yazılı vesika varken şahitlik dinlemez. Sorgu melekleri bunu yazıyor. Mümin adam her an ölüveririm korkusuyla harama yaklaşmaz. Bu sebeple mümin sarhoş gezemez.
İSLAM ALLAH’A KULLUK ETMEKTİR
Efendimiz bir defasında ashabına, “İslam nedir?” diye sordu ve kendisi cevapladı. Peygamberin ifadesine göre, “İslam Allah’a kulluk etmektir. Başkasına kul olmamaktır. Allah’a zatında ve sıfatlarında hiçbir şeyi ortak koşmamaktır. Namazı ikame etmektir. Zekât vermektir. Oruç tutmaktır. Hacca gitmektir ve emr-i bil maruf nehyi anil münker (iyiliği emredip kötülükten uzaklaştırmak) yapmaktır. Ehline selam vermektir.” Allah’ın zati ve subuti sıfatlarını hepimiz biliyoruz ve iman ediyoruz değil mi? Evet ama bazı konularda sıkıntılar oluyor. Din kürsüsünde oturduğumdan kimseyi hedef göstermeden bir durumu izah etmek istiyorum. Camilerde, “Pirimiz Hz. Bilal Habeşi, bu caminin banisi” gibi kişileri sayarak sonunda, “Bilhassa Allah rızası için” diyorlar. Birinci, ikinci, üçüncü en sonda Allah’ı koymuş oluyorlar. Bu cümle doğru değildir. Akait kitaplarına bakabilirsiniz. Âlimler bu durumu kerih buluyor. Allah’ı şeklen ve ismen bile yan yana getirmeyi doğru bulmuyorlar. Kişilerin ismini sayıp “el-Fatiha” diyebilirsiniz. Okuyanın kötü bir niyeti yok elbette. Efendimiz de, “Sünnet kıldığınız yerde farz kılmayın” buyuruyor. Efendimiz farz başka sünnet başka buyuruyor. Allah hiçbir şeye benzemez. Hiçbir şeye ortak olmaz. Allah birdir. Bu birlik ikinin yarısı bir demek değildir. Hiçbir şey ona benzemez. İslam’da böyle incelikler var. Allah’ı şeklen ve ismen bile yan yana getirmek doğru değil. Niyet böyle olmasa bile şeklen söylemek doğru değil, bunu söylemek istiyorum. Yalnız Allah’a kulluk etmek lazımdır. Evet, kimileri, kimilerine, “Kulun olayım” diyor. Hocam ben o niyetle söylemedim. Evet, söylemedin belki ama ahirette bunun hesabı sorulacak. Biz iman sahibiyiz. Fatiha Suresi’nde, “Yalnız sana kulluk ederiz” demiyor musunuz? Efendimiz, “Bir münafığın önünde eğilirseniz amelleriniz boşa gider” buyuruyor. Allah’a ortak koşmamanın içinde bunlar var.
NAMAZINIZI DOĞRULTUN
Namaz ikame etmek lazımdır. Nedir ikame? İkame ayağa kaldırmak, düzeltmek demektir. Yani hiç namazı aksatmamak demektir. Mesela, “Kavme” kelimesi vardır. Eğri büğrü ağaç anlamındadır. Bu ağacı alırlar, ısıtırlar. Taşın altına koyup düzeltirler. Eğri büğrü olanı düzeltmeye ikame denir. Yani namazı vaktinde kılmak, tadili erkâna göre kılmaktır. Huşu, hudu içerisinde olmaktır. Namaz kılarken, oranı buranı kaşımak, elbiseni düzeltmek doğru değil. Namaz, tavuk yemler gibi de kılınmaz. İslam zekât vermektir. Gâvura zekât verilmez. Mümin olması ve zengin olmaması lazımdır. Zekât alan adamın fakir olması lazım. Hakkı olan alması lazım ki hiç aç kalmasın. Şimdi siz sosyal yardım diyorsunuz değil mi? Bunların esasını koyan aslında Muhammed Mustafa (S.A.V.)’dır. 20. yy’da yeni çıktı sanıyorsunuz. Ama yanılıyorsunuz. Hakkı teslim edenlerde var tabi. Biz insanlığı Endülüs Müslümanlarından öğrendik diyen bilim adamları da var. Oruç tutmak. Ramazan ayında farz olan orucu tutmaktır. Hacca gitmekten kasıt ise, zenginsin ama yol imkân vermiyor. Yol imkânı var ama fakirsin. İkisi de olacak. Yani yol müsait olacak ve yeterli paran olacak. Tabi bu bizim için geçerli. Mekke’de olanlar yaya olarak gidiyor. İşte İslam’ın esasları bunlardır. Eğer Müslüman’sak neye inandığımızı bilmemiz lazım. Allah bizleri dinini hakkıyla öğrenenlerden ve hakkıyla yaşayanlardan eylesin.
Âmin.
Prof. Dr. Cevat Akşit.