VEFA İSLAM'IN ZİYNETİDİR
Resul-i Mücteba Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor ki; “İslam’ın elbisesi hayâdır.” Hayâ nedir? Hayâ, utanma duygusudur. Çirkin şeylerden rahatsız olunmasıdır. Hayâ insanı o çirkin şeylerden alıkoyar. İnsan yaratılışı gereği bu çirkin şeyleri kabul etmez, bu çirkinliklerden rahatsız olur. Haya çirkin işlerden kaçınmak ve güzel işleri yapmayı hedef edinmektir. Sanki elbise gibi insanı kötü bakışlardan, soğuktan koruyan elbise gibidir. Evet, haya İslam’ın elbisesidir. Hadisin devamı ise şöyledir: “Onun süsü vefakârlıktır. Sözünde durmaktır.” Biliyorsunuz ki sözünde durmamak münafıklık alametlerinden birisidir. Cenab-ı Hakk, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” diye sorduğunda biz “Galu bela” yani “evet sen bizim Rabbimizsin” dedik. Biz İslam’ı seçerek sözümüzde durduk. Müslümanlığı da kendimize yol edindik. Kafirler de kabul etmişti. Evet sen bizim Rabbimizsin demişlerdi. Ama onlar bu sözlerini çiğnediler ve kâfir oldular. Vefa, İslam’ın ziynetidir. Sözde durmazsan, münafıklık alametlerinden birini yapmış olursun. Peygamber Efendimiz hadisin devamında, “Onun mürüvveti, insanlığı, yiğitliği ameli salihtir” buyuruyor. Yani amel imanla cüz değildir. İnkâr etmemek kaydıyla ameli olmayana kâfir diyemeyiz. Ama bu insanlık değildir. İnsanlık, sözünde durmaktır. Bu söz ile Allah’ın emirlerine uymak ve salih ameller işlemektir.
DİNİN DİREĞİ TAKVADIR
Efendimiz, “Dinin direği takvadır” buyuruyor. Takva ne demektir? Her şüpheli şeyden uzak durmaktır. Kur’an-ı Kerim’de bildirilmiş olan haramlardan, Allah bunların hesabını ahirette soracak diye uzaklaşmaktır. Faiz nedir bilmektir, gıybet etmemektir, yalan söylememektir, zulmetmemektir. Kesin olan haramların dışında bir de kesin olarak haram denilemeyen şeyler de vardır. Bütün âlimlerin ittifak etmediği, kimi âlimin ‘haram’, kimi âlimin de ‘haram değil’ dediği şeyler de vardır. Allah (cc) korkusundan haram olabilir, günah olabilir düşüncesi ile bunlardan da uzak durursanız müttakilerden, takva sahiplerinden olursunuz. Takva dinin direğidir. Efendimiz öyle buyuruyor. Her an ben Allah’ın emirlerini çiğniyor muyum, çiğnemiyor muyum, akşama kadar günah işledim mi diye insanın kendini muhasebe etmesi gereklidir. Bütün azalarını, elini, dilini, gözlerini bu şüpheli şeylerden uzak tutması takvadandır. Efendimiz, “Töhmet yerlerinden uzak durun, sakının” buyuruyor. Bu hadis de Efendimiz’in bu konuda ayrı bir emridir. Şüpheli şey yemek ya da şüpheli şeyler satan yerlerde bulunmak çevrenizdekilerde, falan zat harama bulaşmış düşüncesini doğurur. Güzel Peygamberimiz bu tip yerlerden uzak durmamızın daha iyi olacağını, ihtimalli şeylerde garantili olanları yapmamız gerektiğini söylüyor.
İSLAM’IN TEMELİ SAHABEYİ SEVMEKTİR
Peygamber Efendimiz, “Her şeyin bir temeli vardır. İslam’ın temeli, dayanağı sahabelerimi sevmektir” buyuruyor. Dikkat edin ey müminler! Efendimiz “Sahabeleri sevmektir” diyor. Falanca filanca, o hariç, onu sevmeyin, bunu sevin demiyor. Peygamber Efendimiz’i sağlığında, bir an dahi gören kişi, sahabidir. Övülecek, uyulacak, peşinden gidilecek, sevilecek insandır ve sahabeleri sevmek dinin temelidir. Hadis-i şerifin devamında, “Rasullullahsallallâhu aleyhi ve selleminehl-i beytini de sevmektir” buyuruyor. Peki neden? Peygamber Efendimiz’e inanıyoruz, O’nu seviyoruz. Sevmesek mümin olamayız. O’nu sevdiğimiz için O’nun ailesini, çocuklarını ve torunlarını da seveceğiz. Bu sevilen adamı sevmenin alametidir.
SAHABEYE DOKUNAMAZSINIZ
Efendimiz, başka bir hadisinde, “Kim benim sahabemi severse beni sevdiği için sevmiş olur. Kim sahabeye dil uzatırsa bana dil uzatmış olur” buyuruyor. Sahabeye dokunmayacaksınız, konuşmayacaksınız. Saygı duyacaksınız. Dinin esası budur. Sahabelerin Mekkeli olanlara Muhacirun, Medineli olanlara Ensar denilir. İlk Müslümanlardan Ebubekir muhacirdir. Vatanından, yerinden, yurdundan, iman ve din aşkından Medine ’ye göçmüştür. Efendimiz de muhacirlerin başıdır. Ensar, muhacir kardeşlerine kucak açtılar. Fedakârlık ettiler. Evlerinin ve tarlalarının yarısını verdiler. Kendileri ihtiyaç sahibi olsalar da Mekke ’den hicret eden Müslümanlara tercih ettiler. Yokluğa, açlığa razı oldular. Bunu din için yaptılar. Allah da onlara bu sebeple ‘Ensar’ hitabıyla seslendi. Ensar’ı sevmek imanın gereğidir, buğz etmek ise münafıklık alametidir.
Peygamber’i üzen Allah’ı üzmüş olur
Efendimiz, “Beni, mümin olarak can gözüyle gören sahabem hakkında Allah’tan korkun, benden sonra onları hedef edinmeyin” buyuruyor. Efendimiz, bu hadisinde ashabına sözlü hedef edinmeyin, arkalarından atıp tutmayın, taş atmayın ya da her ne şekilde olursa olun rahatsız etmeyin buyuruyor. Efendimiz, yine ashabı için “Kim onlara eziyet ederse bana eziyet etmiş olur. Bana eziyet eden de Allah’a eziyet etmiş olur” hadisini buyuruyor. Resullullah, Allah’ın seçtiği, kâinatı hürmetine yarattığı, Allah’ın ‘Habibullah’ diye isimlendirdiği sevgilisidir. Onun aşkına çiçekler açar, ağaçlar meyve verir. Her şey onun aşkına olur. Peygamber’i üzen Allah’ı üzmüş olur. Ona eziyet eden Allah’a eziyet etmiş olur. Kim Allah’a böyle eziyet ederse Allah bunun hesabını sorar. Bunun örnekleri çoktur. Ebu Leheb, Efendimiz’in öz amcasıdır. Bir türlü kibrini yenememiş. Efendimiz’i peygamber olarak kabul etmemiş. Efendimiz’e düşmanlığa başlamıştır. Ama ne oluyor? Kim Resullah’a eziyet ederse Allah onun hesabını er ya da geç soruyor. Ebu Leheb öyle bir hastalığa yakalanmış ki en çok sadık adamları bile yanına varamamış. O hastalık yanına yaklaşan herkese bulaşıyormuş. Ebu Leheb, açlıktan susuzluktan geberip gitmiş. Ölen adamı gömerler değil mi? Korktuklarından yanına varamamışlar hastalık bulaşır diye. Yattığı yerin duvarını yıkıp, uzaktan sırıklarla dürterek çukura gömmüşler. Allah, Resulü’ne yapılanı böyle soruyor.
EL ŞAKASI CAİZ DEĞİLDİR
Bir sefer sırasında sahabeler dinlenirken birbirleriyle şakalaşıyor. Hakaret etmemek kaydıyla şakalaşmak caizdir. Hakaret ile şakalaşmak caiz değildir. El şakası da caiz değil. Hz. Ömer’e hizmet eden sahabelerden bir tanıdığı, bir başka sahabenin ensesine şaplatmış. Ensesine şaplak yiyen sahabe canı acıdığından dolayı kalkıp karşılık vermiş. Karşılıklı kavga etmeye başlayınca, ortam iyice kalabalıklaşmış. Peygamber Efendimiz de o sırada istirahat ediyor. Çadırından çıkıp ne olduğunu sormuş. Ardından Efendimiz, “Cahiliye âdeti bu. Müslümansınız siz, kavgayla şaka olur mu? Bir daha böyle şaka yapmayın” buyurmuş. Abdullah bin Übey diye bir münafık var. Efendimiz peygamberliğini ilan etmeden önce Medine’nin reisi olmaya aday olan adam. Çevresindeki herkes, hatta oğlu bile Müslüman olunca kendisi de Müslüman olmuş birisidir. Zekât vermiş, oruç tutmuş, beş vakit namazlarını da kılıyor ama içten içe Efendimiz’ebuğz ediyor. Hâlâ içinde kin var. Bu şakalaşma vakası olduğunda Abdullah bin Übey de orada kavgayı izliyormuş. Olay büyüyünce “Oh ne güzel” demiş. Efendimiz olaya müdahale edince de Übey, “Yine düzeltti işi. Medine’ye dönünce, bu şerefli, haysiyetli adam bu alçağı Medine’den söküp atacak” demiş. Sahabelerden biri bu sözü duyuyor ve Efendimiz’e söylüyor. Efendimiz’in yanında bulunan Hz. Ömer elini kılıcına götürmüş ve izin istemiş. Ama Efendimiz buna izin vermeyerek Abdullah bin Übey’i yanına çağırtmış. Efendimiz, Übey’e böyle bir şey olup olmadığını sormuş. Übey, ben böyle bir şey söylemedim diyerek inkâr etmiş. Efendimiz de, “Biz zahire göre hükmederiz” buyurmuştur. Kadı, hâkim delile göre hükmeder. Hâlâ da öyledir. Bu temeli Efendimiz koyuyor. Efendimiz, Hz. Ömer’e, “Ben ‘Rasulullah kendi sahabesini öldürttü’ dedirtmem” buyuruyor. Biz sahabelerden hiçbirine kötü söz söylemeyiz. Allah onlardan razı olsun deriz. Ama İslam âleminde Hz. Ali’yi çok seveceğiz diye çoğu yerde Efendimiz’e, Hz. Ömer’e, Hz. Osman’a yönelik saldırılar var. Fakat kıbleye dönüp namaz kıldıkları için bir şey diyemiyoruz. Unutmayalım, mümin kardeşlerim Efendimiz, “Kim onlara eziyet ederse bana eziyet etmiş olur. Bana eziyet eden de Allah’a eziyet etmiş olur” buyuruyor bunu tekrar hatırlatmakta fayda var. Biz sahabelerin hiçbirini ayırmadan hepsini seveceğiz. Dinin esası budur.
PROF. DR. CEVAT AKŞİT.