Helâl Kazanç İçin İş Ahlâkı
Helal bir kazanç için işçiye gereken, sağlam ve kaliteli iş yapmasıdır. İşçi; işinin ehli olmalı, mesleğinin hakkından gelmeli, kazancını helal ettirmeli, haline razı olmalı ve haram yola tevessül etmemelidir. İşçi; Allah’ın kendi hakkındaki tercihini tercih etmeli, Rabbimiz fakirlik vermişse zenginlik istememeli, zenginlik vermişse fakirlik istememeli, daima hakkında hayırlı olanı istemelidir. Çünkü az ama helal olan, hem dünyada bereket hem âhirette ebedî huzur sebebi olur; çok ama haram olanda bereket olmaz, âhirette de huzursuzluk ve azap sebebi olur. İşçi, işverene karşı mütevâzı olmalı, işyerinin bir emanet olduğunu bilerek işine ve işyerine hıyanet etmemeli!
1. İşçi; anlaşmaya göre işine, anlaştıkları zamanda gelip gitmeli, işverenle yapılan anlaşmaya sadık kalmalıdır.
Mü’min, sözünde duran, anlaşmasına uyan kimsedir. Anlaşma, elbette İslam’ın uygun gördüğü şartlarda olmalıdır. Zira Rasûlullah Efendimiz bu hususta şöyle buyurmuştur: “Müslümanlar kendi aralarında belirledikleri şartlara uyarlar.”1 Başka bir rivayette ise şöyle bir ilâve vardır. “Haramı helal, helâli haram yapan şart müstesnadır.”2
Sözünde durmak, mü’minlik alâmeti; sözünde durmamak, münafıklık alâmetidir.
2. Kazancını helal etme düşüncesi ve inancı, işine yansımalı; işveren, işçiyi hesaba çekmeden önce işçi, ben işin hakkından geldim mi, aldığım parayı hak ettim mi acaba diye kendisini her gün hesaba çekmeli; patronun denetimini değil esas Allah’ın kendisini daima denetlediğini bilmeli ve düşünmelidir.
Âhirette hesaba çekileceği inancı hayatına yansıyan işçi, bütün işlerine bu şuuru nüfuz ettirir. Her gün namazda kırk kere Fâtiha’yı okurken “mâliki yevmiddîn” (ceza gününün sahibi) ayet-i kerimesini bilerek diyen şuurlu işçi, kazancını helal yoldan kesb etmek için işinin gereğini yapmaya çalışır. Şu hadîs-i şerîf ne kadar önemlidir:
“Hiçbir kul; kıyâmet gününde ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne amel işlediğinden, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorguya çekilmedikçe kulun iki ayağı (bastığı yerden) kıpırdayamaz.”3
Hz. Ömer (r.a.) şöyle demiştir:
“Hesaba çekilmenizden önce kendinizi hesaba çekiniz, amelleriniz tartılmadan önce amellerinizi tartınız, hiçbir gizliliğin gizli kalmayacağı en büyük arz (Kıyâmet günü) için hazırlıklı olunuz! Kıyâmet günü, dünyada iken kendisini hesaba çekene hesap kolay gelecektir.”4
3. İşini tam yapmaya gayret etmelidir.
İşçi, işini tam yapabilmesi için ya önceden o beceriyi kazanmış olmalı ya da iş esnasında işverenle anlaşarak işin hakkından gelecek beceriyi elde etmeli, kurslara gitmelidir.
Rabbimiz Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de önce ehliyeti sonra adâleti sonra da itaati emretmiştir:
“Şüphesiz ki Allah, size emanetleri ehline vermenizi emrediyor”5
İş, ehline verilmeyince veya işçi işin ehli olmayınca bu; o işin, o yerin kıyameti demektir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) bir yerde sahâbîlerle konuşurken bir bedevî çıkageldi ve:
Kıyamet ne zaman kopacak? diye sordu. Rasûlullah (s.a.s.) sözünü kesmeden konuşmasına devam etti. Bunun üzerine sahâbîlerden biri “Bedevînin sorusunu duydu fakat soruyu beğenmedi.” dedi. Bir başkası da “Hayır, soruyu duymadı.” dedi. Rasûlullah (s.a.s.) konuşmasını bitirince “Kıyamet hakkında soru soran nerede?” buyurdu. Bedevî “Buradayım Yâ Rasûlallah!” dedi. Rasûlullah (s.a.s.):
– Emanet, zâyi edildiği zaman kıyameti bekle! buyurdu. Bedevî:
– Emanet nasıl zâyi olacak? diye sordu. Rasûl-i Ekrem de:
– İş, ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyameti bekle! buyurdu.6
İşi tam ve sağlam yapmakla alakalı hadîs-i şerîf hakkında Şeddâd b. Evs şöyle demiştir: “İki şey var ki, bunları Rasûlullah (s.a.s.)’tan öğrendim. O (s.a.s.) buyurdu ki:
“Şüphesiz Allah, her şeyde ihsanı (iyi yapmayı, tam yapmayı) yazmış (farz kılmış)tır.”7
Allah Teâlâ, muhsinleri sevdiğini ve muhsinlerle beraber olduğunu bildirmiştir. Muhsin; iyilik yapan, iyi yapan ve Allah’ı görürcesine Allah’a kulluk eden manasınadır. Allah; bir kimseyi severse o kimseye ilham eder, yardım eder, başarı ihsan eder.
Başka bir hadîs-i şerîfte de şöyle geçmektedir:
“Muhakkak ki Allah Teâlâ, sizden birinizin yaptığı işi sağlam yapmasından hoşnut olur.”8
4. İşçi, hem işiyle hem haliyle nimete vesile olduğu için işverenine hürmetkâr davranmalıdır.
Bir işçinin işini başarması, kibrine değil tevazusuna sebep olmalıdır. Başarıyı yaratan Allah’tır; dolayısıyla işçi, başarıyı kendisine ihsan ettiği için Allah’a şükretmeli; insanlara, özellikle işverenine tevazulu davranmalıdır. İşçinin işverene saygısı, işverenin şefkatli davranmasına sebep olur. Bu durum işyerinin huzuru demektir. Hürmet, değer bilmek ve değer vermektir.
5. Bir işçi diğer çalışanlarla birlikte yaptıkları işin daha iyi olmasına yönelik teklif ve önerilerde bulunmalıdır.
Patrondan ziyade işçiler işin içinde olduğu için işin iç yüzünü daha iyi görürler; bundan dolayı onların tekliflerinin daha isabetli olması umulur. İşçilerin çeşitli tekliflerde bulunmaları, işlerini ve çalıştığı işyerini sevdiklerini gösterir. İşverenin de başarılı ve isabetli tekliflere önem vermesi, hem işçilerin hem de işyerinin gelişmesini istemesi demektir.
6. İşyerinin bir emanet olduğu bilinciyle işyerini korumaya dikkat etmelidir.
Aynı şekilde hıyanet, münafıklık alâmeti; emanete riâyet, gerçek mü’minlik alâmetidir.
Helal bir kazanç için işverene gereken; doğruluk, dürüstlük, sözünde durmak, işinin ehli olmak, maddî kalkınmayı manevî kalkınmanın emrine vermek, açgözlülükten sakınmak ve dünya hırsından uzak durmaktır. İşveren, helal kazanca çok önem vermeli; İslâm’ın haram kıldığı kumar, içki, fâiz, zina, cinayet, hırsızlık, yenmesi ve içilmesi haram olan şeylerden sakınmalı ve sakındırmalıdır. İş vermekten maksat işçileri sömürmek olmamalı, sevap kazanmak olmalıdır.
İşçilerin haklarını gözetmeli ki Allah da o işvereni gözetsin. Kazancından istifade ettirmeli, insanlara yardım etmelidir. Âyette Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de (insanlara) ihsanda (iyilikte) bulun!”9
İşveren, işçilerin işyerini yaşanabilir hale getirmeli; dini vecibelerini uygulayabileceği, Cuma ve beş vakit namazını kılabileceği ortam hazırlamalıdır.
İşveren; işe alacağı işçiyle mukavele yaparken işi, ne yapılacağını, nasıl yapılacağını, zamanını, ücretini net ortaya koymalıdır.
Hz. Peygamber (s.a.s.), işçinin ve memurun maaşının tespitindeki ölçüyü şöyle ifade etmiştir:
“Kim bizim bir işimize tayin edilecek olursa evi yoksa ev edinsin; bekârsa evlensin; hizmetçisi yoksa hizmetçi, bineği yoksa binek edinsin. Kim bunlardan fazlasını isterse o hilekâr yahut hırsızdır.”10
Bu hadîs-i şerîfe göre işçi veya memur, yaptığı tasarrufla ev alabilmeli, evlenebilmeli, araç satın alabilmeli, ihtiyacı varsa hizmetçi tutabilmelidir.
2. İş yerinde her şeyin planlı ve programlı yapılmasını sağlamalıdır.
Kâinat gösteriyor ki en güzel yönetim, en güzel işleyiş ve en güzel planlama Allah Teâlâ’nındır. Biz de başarılı olmak istiyorsak Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanmamız gerekir. Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir. Kalemi yarattı; kader yani planı tespit içindir. İşte bunu bildiren hadîs-i şerîf:
“Şüphesiz Allah’ın yarattığı şeyin ilki kalemdir. (Allah Teâlâ, kaleme): “Yaz!” buyurdu. (Kalem): “Ne yazayım?” dedi. Allah Teâlâ: “Kaderi yaz; olanı ve ebede dek olacak her şeyi yaz!” buyurdu.” 11
3. Zaman ve iş hakkında disiplini sağlamalıdır ki hem iş, zamanında ve doğru yapılsın hem de işçinin ekmeğinin helal olmasına katkısı olmuş olsun.
İşveren, bu disiplini sağlamasa bile işçiye gereken, ekmeğini helalden kazanması için bu disiplini kendisinin sağlamasıdır.
4. İşçilere şefkatli bir baba veya onlarla samimi bir arkadaş gibi olmalıdır.
İşverenin şefkatli davranması, işçilerin hürmetine ve sevgisine sebep olur. Gerçekten sevenler birbirlerine açık vermekten çekinirler. Onun için sevgiden kaynaklanan korku, korkudan doğan korkudan daha yüce ve daha ulvîdir.
5. İşveren, zaman zaman işçilerine, işin daha iyi nasıl yapılabileceğine dair sorular sormalıdır.
Bu durum, işçiye kendisinin insan yerine konulduğunu hissettirir, işçinin atılımını ve katılımını sağlar. İşçilerin faydalı teklifleri de hayata geçirilmesi sağlanmalıdır ki bir dahaki fikirlere aşı olabilsin.
6. Belli zamanlarda hediyeler ve ikramiyeler vermeli, farklı başarı gösterenleri ödüllendirmelidir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Hediyeleşiniz! Şüphesiz hediye, sevgiyi artırır, göğsün kinlerini giderir.”12
7. İşçilere karşı âdil davranmalıdır.
İşçilere adalet, işçinin yaptığı işe göre, becerisine göre ücretinin tahakkuk ettirilmesidir.
8. İşçiye ücreti, daha önce kararlaştırılan zamanda verilmelidir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Ben kıyamette üç kişinin hasmıyım. Söz verip sonra sözünden dönen kimsenin, hür bir şahsı satıp parasını yiyen kimsenin ve işçiyle anlaşıp onu çalıştırarak ondan istifade eden ve fakat sonra onun ücretini ödemeyen kimsenin.”13
“İşçiye ücretini teri kurumadan veriniz.”14
9. İşi ehline vermeli, kimseye yapamayacağı işi vermemelidir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Allah hiçbir kimseyi güç yetiremeyeceği bir şekilde yükümlü tutmaz.”15
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de şöyle buyurmuştur:
“İşçi kardeşleriniz sizin işlerinizi yapan kimselerdir. Allah onları ellerinizin altına verdi; dileseydi sizi onların eli altına sokabilirdi. Öyleyse, yanınızda işçi çalıştırıyorsanız yediğinizden onlara da yedirin, giydiğinizden giydirin. Onlara güçlerini aşan bir iş teklif etmeyin; eğer zor bir işi yapmalarını isterseniz siz de onlara yardım edin!”16
10. İşçinin haklarını gözetmelidir.
---------------------------------------------------------------------------------------
1 Buhârî, İcâre, 14; Ebû Dâvûd, Akdıye, 12.
2 Tirmizî, Ahkâm, 17; İbn Mâce, Ahkâm, 23; Ebû Dâvûd, Akdıye, 12.
3 Tirmizî, Kıyâmet, 1, 2419.
4 el-Hâris b. Esedi’l-Muhâsibî, Risâletü’l-Müsterşidîn, s. 80.
5 Nisâ, 4/58.
6 Buhârî, İlim, 2, Rikak, 35; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 361.
7 Müslim, Sayd, 57; Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 12;
8 Suyûtî, el-Câmi’ul-Kebîr 1, 35.
9 Kasas, 28/77.
10 Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 229; Ebû Dâvûd, el-Harâc ve’l-Fey’ü ve’l-İmâre, 10.
11 Tirmizî, Kader, 17.
12 Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, Şerhu’l-Câmiı’s-Sağîr, III, 273.
13 Buhârî, Büyû’, 106, İcâre, 10; İbn Mâce, Ruhûn, 4.
14 İbn Mâce, Ruhûn, 4.
15 Bakara sûresi, 2/286.
16 Müslim, Îmân, 38, 40.