Aile Güçlü Bir Kurumdur
Hayatlarını teknolojinin girmediği ıssız bir ormanda sürdüren yerli bir halkı konuda edinen belgeseli izlerken, bunca mahrumiyete rağmen bu insanların aile sistemini nasıl oturttuklarını anlamaya çalışıyorum. Hiç mektep görmemiş, şehrin imkânları ile tanışmamış yerliler, aile dinamiklerini nasıl koruyabildiler? Kabile nasıl oldu da ilmin, teknolojinin girmediği bir ormanda bir hiyerarşi oluşturup sükûneti sağlayabildi? Kamıştan yapılmış küçük evlerin içinde eşya yok fakat anne, baba ve çocuklardan oluşan aile birlikteliği var ve bu birlikteliğin yaydığı sevgi yoksulluğun getirdiği ağırlığı bütünüyle siliyor.
Teknolojinin hiç girmediği bir ormanda yaşayan yerliler daha iyi bir hayatın nasıl olduğunu bilmiyorlar o yüzden ulaşılmaz hayaller kurmuyor, ellerinin ulaşabildiği yere kadar uzanıyor ve hallerine rıza gösteriyorlar. Büyük kentlerde her türlü konfora sahip olan insanların depresif hallerini bu insanların anlayabilmeleri mümkün değil. Eğer evin erkeği günü kurtaracak kadar yiyecek toplamışsa, bu aile için büyük bir mutluluk kaynağı, anne sofrayı kuruyor, çocuklar ve baba birlikte oturuyor ve sofra sohbetle şenleniyor. Kentli zorbaların ulaşamadığı bir ormanda kendi yağları ile kavrulan kabile yoksulluğun farkında değiller, kısıtlı imkânları kullanarak bir hiyerarşi oluşturmuşlar, hiyerarşinin merkezine ise aileyi koymuşlar. Baba ailenin reisi, anne eşi rızık bulmak için çıktığında evin düzenini sağlıyor ve çocukları ile ilgileniyor. Akşam vakti baba geldiğinde ortam şenleniyor, kamıştan örülmüş küçük evlerde büyük sevgiler üretiliyor.
Hiç mektep görmemiş, lüks araçlara binmemiş, konforlu evlerde yaşamamış, okula gitmemiş, şehrin gürültülü ortamlarında bulunmamış insanlar, belli bir yaşa geldiklerinde evleniyor, aile kuruyor ve ailenin dinamiklerini özenle korunuyorlar. Peki, nasıl muvaffak olabiliyorlar? Nereden öğreniyorlar? Sorular zihnimi meşgul ediyor ve ailenin fıtri bir gereksinim olduğuna, içgüdüsel olarak doğduğuna kuvvetle inanıyorum ve kıyamete kadar da devam edeceğini düşünüyorum.
Günümüzde Müslüman toplumlar, seküler kültürden fazlasıyla etkilendiler ve aile dinamiklerini koruyamaz hale geldiler. Eşler birbirlerini yol arkadaşı olarak değil rakip olarak görmeye başladılar ve taşlar yerinden oynadı.
Seküler kültür aile dinamiklerini zayıflattı ve burada üretilen sevgiyi silip götürdü. Ancak öyle de olsa aileyi ayakta tutan merkezi bir sütun var ki, bunu kimsenin yıkması mümkün olamaz.
Devletler yıkılabilir, toplumlar asimilasyona uğrayabilir, ahlâki değerler zayıflayabilir ancak aile kurumu kıyamete kadar devam edecektir, bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Kimse aile yıkılıyor diye feveran etmesin, kimse ailenin yok olacağı vehmine kapılarak karamsarlığa kapılmasın, aileyi ayakta tutan dinamikler zayıfladı, bunu görebiliyoruz ancak aile yıkılmadı, yıkılmayacaktır da…
Fatma Tuncer.