Ümmetin Suskunluğu
Şeyh Ahmet Yasin, “Allah’ım ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum” ifadesi ile Filistin davasına karşı duyarsız kalan Müslümanların vicdanlarına dokunmuştu.
Anlayabiliyor musunuz? Aklınız, izanınız alıyor mu? Irkçı, faşist bir ideoloji İslam coğrafyasının göbeğine konmuş ve şiddet ve nefret ekmeye devam ediyor. Ne yazık ki bu zalimler güruhunu ilk devlet olarak kabul edenlerden olmuşuz, bununla da kalmayıp içtikleri suyu, yedikleri ekmeği hatta güvenliklerini dahi sağlamaya devam etmişiz, kabul edemiyorum, kanıma dokunuyor…
Vahşice saldırılar yapılıyor, evler basılıyor, araziler talan ediliyor, Mescid-i Aksa ve Filistinli halk ateş çemberi altında yaşıyor fakat bir güç birliği oluşturamayan ümmet suskun… Allah aşkına nerede liderlerimiz?
Nerede ümmetin öncüleri? Görüldü ki artık kınamak yetmiyor, aksine zalimleri daha da cesaretlendiriyor, bunun ötesinde kararlar alınması lazım. Sanırım gelinen noktada İsrail ancak güçten anlar diyen rahmetli Erbakan Hocamın yaşamının son noktasına kadar hangi tehlikeden bahsettiğini anladınız… Ama anlamak yetmez, eyleme geçmek gerekir.
Geçtiğimiz Ramazan ayında başlayan ve hâlâ devam eden saldırılar yüreğimizde derin bir yaraya dönüştü ve sokaklara döküldük, yürüyüşler, protestolar yaptık, sloganlar attık paylaşımlar yaparak olayın vahametini duyurmaya çalıştık, dualarımızı artırdık gücümüz sadece buna yetiyordu daha öteye uzanamadık… Peki, halkların sokaklarda gösterdikleri hassasiyeti yöneticilerin de kendi imkânları doğrultusunda göstermeleri ve askeri, siyasi ve politik önlemler almaları gerekmez mi? Müslüman yöneticilerin normalleşme adı altında sunulan taslağın ne anlama geldiğini sorgulamaları gerekmez mi?
İsrail’in savunmasız insanlara yaptığı ağır saldırıların BM nezdinde gündeme alınmasını ve olayın Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşınmasını temenni ederdik ancak kime neyi şikâyet edeceksiniz ki? Bütün bunlar Siyonist ideolojiye hizmet eden yan kuruluşlar değil mi? Bunca yıldır bölgede yaşanan şiddeti görmüyorlar mı?
ZAFER YAKINDIR
Filistin’de devam eden hain saldırılar karşısında sabrı kuşanıyor ve iki duyguyu aynı anda yaşıyorum. Yıkılan, harabeye dönen şehirler ve şehit haberleri vicdanımı kanatırken, direniş gruplarının kent merkezlerine, havaalanlarına, sanayi bölgelerine yağdırdıkları füzeler ve Siyonistlerin korku ve panikle sığınaklara hapsolmaları yüreğime su serpiyor. İsrail tarihinde ilk defa bu kadar korku ve paniğe kapılıyor ve uzlaşı çağrıları yapılıyor. Bu görüntüler elbette başta Filistin halkı olmak üzere tüm İslam âlemi için bir umut ve moral kaynağı olmuştur. Ancak sürecin aynı kararlılıkla devam edebilmesi için İslam ülkelerinden Filistin’e savaş teçhizatları noktasında, lojistik ve mühendislik alanında destek veren ülkelerin bu tavrı mezhepsel ayrımcılığın gölgesinde kalmamalı, takdir edilmeli, desteklenmelidir. Filistin sorunu ümmetin sorunudur dolayısıyla bölgenin Siyonist teröründen temizlenmesi için bütün İslam ülkeleri ilaç ve gıda yardımının ötesine geçip güvenlik noktasında da ellerini taşın altına sokmalıdırlar.
HIRSIZIN İKİRCİKLİ TAVRI
Direniş güçlerinin attığı füzeler karşısında paniğe kapılan Natanyahu, “Bölgedeki anarşiye müsamaha göstermeyeceğiz” diyor. Hırsız eve giriyor sonra ev sahibine dönüp malımı neden çaldın diyor iyi mi? Filistin Filistinlilerin vatanıdır ve görmekteyiz ki Selahaddin’in torunları zulmün ellerini bilekten kırıyorlar, bu içimizi aydınlatan bir durum…
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, “Direniş gruplarının İsrail’e yönelik roket saldırılarının sonlandırılması gerektiğini, İsrail’in kendini koruma hakkını desteklediklerini” söylüyor. Artık her şey aşikâr yaşanıyor, dolayısıyla Müslüman yöneticilerin Siyonist ideolojiyi besleyen ve destekleyen ABD zihniyetine karşı tavırlarını net bir şekilde ortaya koymaları, şer zihniyetin hizmetine sunulan üstleri kapatmaları, elçilikleri sınır dışı etmeleri ve ticari, diplomatik ilişkileri gözden geçirmeleri gerekir. Müslüman yöneticiler korkuları öldürüp, İsrail ve ABD bizim müttefikimiz değil hasmımızdır diyebilmelidirler.
Fatma Tuncer.