Gönderen Konu: Allah’ın adaleti de ahireti gerektirir  (Okunma sayısı 1259 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Allah’ın adaleti de ahireti gerektirir
« : Kasım 07, 2014, 11:09:01 ÖS »

ALLAH'IN ADALETİ DE AHİRETİ GEREKTİRİR

Şu kainata baktığımızda, her şeyde çok hassas bir ölçü görürüz. Bu ölçü büyük şeyler de kendini gösterdiği gibi, küçük şeylerde de kendini göstermektedir. Bu kainatın hakimi olabildiğene adaletli olduğunu kainattaki icratı ile bizlere gösteriyor. Eğer bu kainatın sahibi son derece adaletli birisi ise böyle bir adaletin gereği olarak onun mülkünde adaletsizliğin olmaması lazım, Yani zalimin zülmü yanına kar kalmamalı, mazlumunda ahı... Oysa kainatta ki gidişâta baktığımızda zalim zülmü ile gidiyor. Mazlumda ahı ile gidiyor. Adeta zalimin zülmü yanına kalıyor, mazlumunda ahı yanına kalıyor gibi bir manzara var. Oysa ki insan adalet ister, adaletsizlik gördüğünde hemen tepkisini gösterir. “Olmaz, olamaz der” Eğer adaletsizlik bir insan tarafından yapılıyorsa onun adı zalimdir. Zülüm ise insanlık tarafından çirkin görülen bir haslettir. İnsanlar arasında bile çirkin görülen bu hasletin Allah’da görülmesi mümkün değildir. Öyle ise bu dünyada zülmün ve adaletsizliğin olması ahireti gerektirir. Zalimin zülmünün cezasını görüceği mazlumun sabrının mükafatını görüp hakkını alacağı bir mahkem-i kübra olmalı, olmasını Allah’ın sonsuz adaleti gerektiyor. Eğer bu dünya ardında bir mahkeme olmadan değenlendirilir ve öyle bakılırısa dünyanın her tarafına sinmiş bir zülüm ve haksızlık her yerde görülür. Bir mahkem-i kübra olmadığını düşündüğümüzde orataya çıkacak çarpıkları örnekler üzerinde görelim;

İnsanların kimisi sakat doğuyor, kimi insanların çocukları olmuyor, kimileride birilerine göre çirkin oluyor. Eksiği olanlar sabrediyorlar bunun bir adeletsizlik olmadığını, imtihan dünyasının doğal bir sonucu olduğunu düşünüyorlar ve duruma sabretmelerinin mükafatını da ebedi bir hayatta ebedi bir saâdet olarak bulacaklarına inanıyorlar.

Yine Namaz kılan bir insanla kılmayan bir insan oruç tutanla tuymayan, cihat edenle etmeyen, gece kalkanla kalkmayan, her türlü zorluğa katlanıp dine hizmet edenle etmeyenin bir olduğu terazi bunların bir tutulduğu bir ilahi nizam adil olamaz. Hz Muhammed ile (sas) Ebu Cehili bir tartan terazi olamaz, hele hak terazisi hiç olamaz. Zira Yüce Rabbimiz yüce kitabımızda bize kendini şöyle tanıtıyor; “4-40. Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez....” “34-3. ....Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O'ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır (yazılıdır).” "Biz Kıyamet gününe mahsus adalet terazileri koyacağız. Artık hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmayacaktır. (O şey bir hardal tanesi kadar bile olsa, onu getiririz (Mizana koyarız). Hesapçılar olarak da biz yeteriz" (Enbiya 47).”

Hadisi şeriflerde bu konuyu izlediğimizde şunları görüyoruz;

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: Kimin üzerinde kardeşine karşı ırz veya başka bir şey sebebiyle hak varsa, dinar ve dirhemin bulunmadığı (Kıyamet ve hesaplaşmanın olacağı) gün gelmezden önce daha burada iken helalleşsin. Aksi takdirde o gün, salih bir ameli varsa, o zulmü nisbetinde kendinden alınır. Eğer hasenatı yoksa, arkadaşının günahından alınır, kendisine yüklenir” Evet buradan üzerinde bir kul hakkı ile gidenler hak sahiplerine karşı verecek bir şeyleri olmaz ise karşı tarafın günahından kendi üzerine yüklenmekle yine hak tahakkuk ediyor.

-Efendimiz (sas) Allah ile kul arasındaki bir konuşmanın devamında kulun Allah’a şöyle deyişi ile devam eder;

- Hesap öylesine adilane alınıyor ki, kimsenin görmediği hiç bir şahidi olmayan olaylar bile hesaptan geçiriliyor;

"Bugün sana tek şâhid olarak nefsin, çok şahid olarak da kirâmen kâtibin kâfidir" buyurur." Resûlullah devamla dedi ki:

"Ağzına mühür vurulur ve diğer organlarına: "Konuş!" denilir. Onlar adamın amelini haber verirler. Sonra konuşma hususunda serbest bırakılır. Adam organlarına: "Yazıklar olsun size! Buradan defolun! Ben sizin için mücadele etmiştim" der”

-Hak terazisinde namaz kılanla kılmayanı da bir olmadığı gibi, namaz kılanlar üzerlerindeki bu Allah hakkını iye eda etmediklerinde onun da hesabını verecekler;

"....Kıyamet günü, kişi amelleri arasında önce namazın hesabını verecek. Bu hesap güzel olursa kurtuluşa erdi demektir. Bu hesap bozuk olursa, hüsrâna düştü demektir. Eğer farzında eksiklik çıkarsa Rab Teâla Hazretleri: "Bakın, kulumun (defterinde yazılmış) nafilesi var mı?" buyurur. Böylece, farzın eksikleri nafile (namazları) ile tamamlanır. Sonra, bu tarzda olmak üzere diğer amelleri hesaptan geçirilir."

- Hak terazisi öylesine hassas ki; insanlar arası hakdan öte hayvanlar arası hak bile hak sahibine eda ediliyor;

"Kıyamet günü hak sahiplerine haklarını mutlaka eda edeceksiniz. Öyle ki kabış (boynuzsuz) koyun için, boynuzlu koyundan kısas alınacak, taşa (niye bir başka) taş üzerine yüklenip kaldığından; adamın adamı niye yaraladığından sorulacak."

Kendini bize böyle tanıtan Allah’ın haksızlara hesap soracağı bir mahkemesi ve yine haksızlığa uğrayanlara mükafaat vereceği bir saadet diyarı olacaktır. Olmaması mümkün değildir. Nihayetsiz adalet bir hesap gününü gerektirir.

Allah kullarına haksızlık yapmaz. Burada Allah’ın haksızlık yapmaması kulların bir hakkı olduğundan değildir, kendi adaleti öyle gerektirdiğindendir. Bir kul Allah’a bir ömür boyu kulluk yapsa bunu yaparken de kulluk hayatın her saniyesini kuşatsa yine kulun Allah’a karşı bir hak iddası olamaz. Zira bir ömür boyu yapılan kulluk bir nefes nimetinin karşılığı bile olamaz.

Bir hakkımız olduğunda karşımızdakinin hakperest davranması güzel bir harekettir. Ama hiç bir hakkımız olmadığı halde ve birde üstelik üzerimizdeki hakları tam olarak yerine getiremediğimiz halde Allah (cc) bize karşı hak dan adalet den ayrılmıyorsa O gerçek Adildir. Onun adaletinde haksızlık yoktur


XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

Mantık ahireti gerektiriyor

Ustasız bir bina düşünemeyiz. Ustasız düşünemediğimiz bu binanın bir okul olduğunu düşünelim. Mantıklı düşünmeye devam edersek bir okul olunca içinde öğretmenler ve öğrencilerinde olduğu da kabul etmek gerekir. Bunlarını kabul edince burada başarılı olan ve olmayan talebeleri de kabul etmek gerekir. Bütün bunları kabul edince bu okulun yıl sonunda talebelerinin durumunu gösteren bir belgenin de kabul edilmesi gerekir. Bütün bunlardan birini kabul etmemek hepsinin anlamsız hale getirir. Biri diğerlerinin varlığını zorunlu kılar.

Aynen bunun gibi Güzel bir ustanın eseri olan dünya varsa onun içinde insanlar varsa, bu insanların öğretmenleri Peygamberler varsa, onların davetine uyan iyiler uymayan kötüler de varsa bütün bunların varlığı iyilerin mükafâtlarını göreceği bir sâdet diyarını kötülerinde cezalarını göreceği bir elem diyarını gerektirir.

Bu birbirlerinden ayrılmaz gerçekleri denklemle gösterecek olursak karşımıza şöyle bir sonuç çıkar.

Usta-Okul-Talebe-Öğretmen= Diploma Merasimi

Usta (Allah)-Dünya-İnsan-Peygamber= Hesap günü

Mantık bunu sonuçları gerektirir.

Her şeye bir bedel ödenmesi de ahireti gerektirir.

Birisi sorsa ayakkabınızı kaça aldınız, fiyatını söyleriz. Elbiselerin fiyatını sorsa yine bir fiyat söyleriz. Ama aynı kişi vucudumuzu kaça aldığımızı sorsa ona bir şeyler demekte zorlanırız. Her şeye bir şey vermek gerekiyorsa acaba vucudumuza bir şey vermek gerekmiyor mu? ........................Ahirette hesabını Allah’a vereceğim cevabından başka verecek cevap var mı?

Efendimizin insanın durumu şu hadisleri ile açıklıyor. İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) birgün yere çubukla, kare biçiminde bir şekil çizdi. Sonra, bunun ortasına bir hat çekti, onun dışında da bir hat çizdi. Sonra bu hattın ortasından itibaren bu ortadaki hatta istinad eden bir kısım küçük çizgiler attı.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu çizdiklerini şöyle açıkladı: Şu çizgi insandır. Şu onu saran kare çizgisi de eceldir. Şu dışarı uzanan çizgi de onun emelidir. (Bu emel çizgisini kesen) şu küçük çizgiler de müsibetlerdir. Bu musibet oku yolunu şaşırarak insana değemese bile, diğer biri değer. Bu da değmezse ecel oku değer.

Buhârî, Rika 3; Tirmizî, Kıyamet 23, (2456); İbnu Mace, Zühd 27, (4231).

Dünya bir büyük Şantiyedir.

Büyük inşaatlar şantiyesiz olmaz. Önce şantiye yapılır. Şantiye içinde devamlı yaşanmak için yapılmaz Bu nedenle onun her malzemesi geçicidir. Asıl bina yapılınca dağılacaktır. Evdedik konfor orada aranmaz, orada ki hiç bir şeye de gönül bağlanmaz. Bağlansa bile gönlü tatmin etmez. Şu dünyamızda bir şantiye gibidir. Şantiye şartlarında yaratılmıştır. İnsan kendi yaradılışında var olan özelliklere isteklere baktığında bir şantiyeye benzeyen şu dünyanın hiç bir şekilde onu tatmin etmediğini görür. Ya gönül bağladığı şeylerin ömrü kısadır, ya da kendi ömrü kısadır. Dünyadaki şeyleri sevmek başlangıçta tat veriyor gibi olsa bile netice itibarı ile tadı oranında acı verir. Zira fanidir. Bir gün elden çıkma veya o elinde iken kendi ömrünün bitmesi düşüncesi onun sevdiği şeyler üzerinde karabulutlardır. O toz pembe hayalleri ile dünyasını aydınlatmaya çalışır. Ama beyhudedir. Resül-u Ekrem (s.a.v) bu gerçeği şu açık ve özlü ifade ile izah buyuruyorlar: "Abdullah b. Mes'ud (ra) diyor ki: Rasül-i Ekrem (s.a.s) bir hasır üzerinde uyumuşlardı. Kalktığında, mübarek vücudunda hasırın bıraktığı izler görüldü. Bunun üzerine:

- Ya Rasülallah! Sizin için yatak alsak olmaz mı? Dediler.

Efendimiz cevaben:

- Benim dünva ile münasebetim şuna benzer. Ben, dünyada bir agaç

altında gölgelenip sonra da bırakıp giden bir yolcu qibiyim. Bu beyanla, dünyanin ne değerde olduğunu da, insanı mesut edemeyeceğini de, insanın yurdunun burasi olmadığını da bir kalemde kavramış oluyoruz.

Üstadın benzetmesi

Üstad Bediüzzaman Said Nursi dünyayın halini güzel bir kervansaraya benzeterek şöyleder; Bir Sultan düşünün daimî sarayında misafir etmek için bendelerini davet ediyor. Yol bir hayli uzun, sultan merhametinden yollarda Kervansaraylar inşa ettiriyor. Saraya davetli yolculardan bir kısmının gözleri kervansarayların güzelliği karşısında kamaşıyor. Akılları başlarından gidiyor. Kısa süreli kalacakları yeri daimi kalacak bir yer gibi telakki ediyorlar. Duyguları kendilerini aldatıyor. Uzun bir yoldan sonra erecekleri sadeti bir gecelik geçici sadete tercih edip aldanmışlardan oluyorlar. Diğer bir kısım yolcular ise kervansarayın güzelliğine kendinlerini kaptırmayıp, sarayın güzelliğini düşünüyorlar ve şöyle diyorlar; “Bir gece kalacağımız kervansarayı böylesine güzel süslüyen zat acaba bizleri daimî sarayında neler ile ağarlıyacak, nasıl güzellikleri bizlere sunacak, bir gece için bizleri misafir ettiği şu handa bizlere bu derece güzel lutuflarda bulunuyorsa bu onun zenginliğine cömertliğine ve davet ettiklerine sevgisini gösterir, öyle ise bizde onu sevmeli, ve sevgimizi saygı ve kulluk ile göstermeliyiz.”

İnsan ebedi yaşamaya aşıktır.

İnsan yaptığı incelemeler sonucunda dünyada neyi nerede kullanacağını öğrenmiştir. Hiç bir zaman benzini su diye içmez, gübreyi zeytin diye yemez. Fakat bir şeyi iyi öğrenememiştir. Oda kendini nerede kullanacağını. Kendini nerede kullanacağını öğrenmeli. Aklını şerde kullanmamalı, dilini küfürde kullanmamalı, elini haramda kullanmamalı, gözünü harama bakma aleti yapmamalı. Zira insan bu işleri gaye yapmayacak kadar yüce geyeler için yaratılmıştır. İnsan kendini her yönü ile tanıdığında böyle bir tanımada kendine Kuran’ı ve sünneti rehber yaptığında bu dünya için yaratılmadığını Ebedi bir hayat için yaratıldığını anlayacak. İnsana dünyada bitecek bin yıl bir ömür verilse bu ömür fani olduktan sonra yüz yıllık bir ömürden farkı olmayacak. Bitecek bir ömrün kısası ile uzunu arasında bir fark yoktur.

Niçin ölümlü bir dünyadayız?

Dünyada ölümlü bir hayat yaşayan insana ebedi yaşama arzusu verilmesi bir terslik gibi görülüyor. Fani bir varlığa baki yaşama arzusunun verilmesi, eğer baki bir hayat yoksa bir zülümdür. İnsan bu yönü ile hayvanlardan şanssızdır. Hayvanlar ne bir saniye öncesini nede bir saniye sonrasını hissetmezler. Kesilme sırası bekleyen ve kesilen hemcinsini gören bir koyun yine afiyetle önündeki samanı yiyebilir. O bu yönü ile dünya için yaratıldığınıda göstermiş olur. İnsan da eğer etrafındaki ölümleri bir dört ayaklı gözü ile seyrediyorsa, onların ölüp gitmesi bir gün kendininde gideceği duygu ve düşüncesini ona vermiyorsa, bu konuda tedbir almaya itmiyorsa ......

Sınırlı bir ömürde sınırsız istekler ile dolu olan insan

İnsanın ebedi yaşama duygusu ile dolu olduğu her halinden bellidir. Mesele yaşı elliye gelmiş bir insanın içinde hiç yaşlanmamış ebidiyet arzusu vardır. Hala bir ev alma, hala bir araba alma, hala uzun emeller görür ve duyarsınız. Bir ömrüne bakar bir de isteklerine bakarsınız. Sınırlı bir ömürde sınırsız istekler ile dolu birinin yanında olduğunuzu anlarsınız. Hala hırsla dünyaya yönelen hiç ölmüyecekmişcesine dünya ile meşgul olan insanlar görürsünüz. Bu hal bizim ebedi bir mekanın yolcusu olduğumuzu gösterir. Bu ebediyet arzusu insanın içinde hiç eskimeyen bir duygudur. İnsana bin yıl ömür verin yine onu ömrünün sonlarında onun yanında olsanız o kişinin yaşlanmasına rağmen içinde yaşlanmayan bir duygu vardır. O da ebediyet duygusudur. İnsanın ömrü bin yılda olsa hala bir takım emellerine kavuşamadan ölüyor. Ayrılmaktan dolayı acı duyduğu bir çok sevdiğini geride bırakarak ölüyor. Eğer sevdiklerimizle ebedi bir araya geleceğimiz bir yer yoksa bu hayat hem dostlarımız hemde bizler için zindandan farksız bir yerdir. Neticesi böyle olan hayat hayatı ençok sevenlere bile sevimsiz gelecektir.



 


* BENZER KONULAR

Rabbin Gazabını söndüren kulunu Rabbine Sevdiren Gönderen: türkiyem
[Bugün, 09:20:31 ÖÖ]


Her Kötülüğün Tek İlacı Gönderen: türkiyem
[Bugün, 09:05:08 ÖÖ]


Hepimizin Kaçınılmza Sonu Ölüm Gönderen: türkiyem
[Bugün, 08:58:13 ÖÖ]


Allahin Cennet Ehli İçin Hazırladığı Nimetler Gönderen: türkiyem
[Bugün, 08:54:31 ÖÖ]


Cehennem Ateşi Gönderen: türkiyem
[Bugün, 08:50:55 ÖÖ]


Kur'an ve Hadisler Çerçevesinde Din Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:34:28 ÖÖ]


Duanın Fazileti ve Vakti Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:16:55 ÖÖ]


Aile Reisi Olarak HZ. Muhammed Aleyisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:46:18 ÖÖ]


Lokman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:20:52 ÖÖ]


En Büyük Zikir Allah’ı Anmaktır Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:36 ÖÖ]


2024 - Ammar Acarlıoğlu - İlahi Ninniler 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:32:56 ÖS]


İbrahim Sadri - Dil-i Yunus 320 Kbps + Wav Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:27:46 ÖS]


2024 - Hikmet Ayyıldızlı - İlahiler 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:14:11 ÖS]


İslam ve İnsan Hakları Gönderen: anadolu
[Dün, 08:37:24 ÖÖ]


İnsanlık Efendimiz'e (SAV) Şükran Borçludur Gönderen: anadolu
[Dün, 08:33:23 ÖÖ]


Kur'an ve İnsan Gönderen: anadolu
[Dün, 08:26:11 ÖÖ]


Mü’minler Ancak Kardeştirler Gönderen: anadolu
[Dün, 08:19:10 ÖÖ]


İslamda Tevekkül Ve Önemi Gönderen: anadolu
[Dün, 08:13:30 ÖÖ]


İtikadımızı ve Zihniyetimizi Gözden Geçirelim Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:49:11 ÖÖ]


Lüks ve İsraf Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:41:08 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41