Gönderen Konu: ÖFKE HALİNİN ISLAHI  (Okunma sayısı 1645 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
ÖFKE HALİNİN ISLAHI
« : Ocak 10, 2015, 11:02:11 ÖS »
ÖFKE HALİNİN ISLAHI

İnsanda varolan gazab kuvvetinin ifrat derecesi olan öfke, aslında bir âfettir. Öfke anında insan doğru düşünemez, aklî dengesini ve muhakeme kabiliyetini kaybeder. Böyle anlarda normal davranışlarda bulunamaz. Herkesçe bilinen bir gerçektir ki, öfkeli olarak yapılan işler hep sonradan pişmanlık duyulan işlerdir. Bunun için "Öfke ile kalkan zararla oturur" denilmiştir.

Bir anlık öfke ile nice cinayetlerin işlendiği bir dünyada yaşıyoruz. Öfke ev ve iş yerlerinde huzursuzluklara ve rahatsızlıklara sebep olur. İnsan, iradesini kullanarak öfkesini yenmeye, kendisini öfkelendirenleri bağışlamaya çalışması ayrıca bir fazilet göstergesidir.

Hayat rehberimiz olan Kur’an’ı Kerim’ de yüce Rabbimiz, insanlığın zirve mertebesine sahip olan takva sahiplerinden bahsederken şöyle buyurmaktadır:

"(O takva sahipleri) bollukta ve darlıkta harcayıp yedirenler, öfkelerini tutanlar, insanların kusurlarını bağışlayanlardır. Allah da iyilik edenleri sever" (Âl-i İmran, 3/ 134)

Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selem Efendimiz’e gelerek kendisine öğüt vermesini isteyen bir adama "Öfkelenme!” demiş ve bu sözünü birkaç kere tekrarlamıştır(Riyazü's-Salihîn, I, 80).

Öfke anında Allah'a sığınmak ve öfkenin geçmesini istemek gerekir. Öfkeli birisini gören Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selem Efendimiz, şöyle buyurmuştur:

"Ben bir kelime biliyorum ki, eğer şu adam o kelimeyi söylese muhakkak öfkesi geçer. O kelime: Eûzü billahi mineş-şeytânirracîm"(=kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım”, sözüdür" (Müslim, Birr ve Sıla, 109).

Efendimizin yine bu konuda herkesçe bilinen meşhur hadis-i şerifi de şöyledir:

"Kuvvetli ve kahraman pehlivan, herkesi yenen kimse değildir. Kuvvetli ve kahraman pehlivan ancak öfke zamanında nefsine mâlik olan ve öfkesini yenen kimsedir" (Müslim, Birr ve Sıla, 107).

Allah için öfkesini yenen kişiler hakkında yine Efendimizin  şöyle bir müjdesini de hatırlatmadan geçmeyelim:

Bir kimse öfkesinin gereğini yapmaya kadir olduğu halde öfkesini yenerse, Allah Teâlâ kıyamet gününde halkın gözü önünde onu çağırır, huriler içinden istediğini seçmekte serbest  kılar" (Riyazü's-Salihîn, I, 80).

Yukarıda da ifade edildiği gibi, Peygamber sallallahu aleyhi ve selem Efendimiz, Cenab-ı Hakk'a sığınmayı öfkenin ilâcı olarak tavsiye etmiş, insanın kendi kendine telkinle ulaşacağı irade sağlamlığının onu öfkelenmekten kurtaracağına işaret etmiştir. Yine Resul-i Ekrem Efendimiz, öfkeyi güç ve kuvvetin değil zayıflığın ve aczin alâmeti olarak görmüştür. Öfke –aslında- nefse hâkim olamamanın işaretidir. Nefislerine hâkim olamayanların sonunun hüsran olduğu herkesçe bilinen bir hakikattir..

Netice olarak, islamî kimlik taşıyan bir  insan, işlerini öfke ile değil; teennî, sabır ve yumuşaklıkla halletmelidir.

Allah teala’nın yarattığı her duygu halinin insana mutlaka faydalı bir tarafı olduğu içindir ki, kişinin sinirlenmesi, ancak kendisi veya başkasından dinle alakalı bir zararı def etmek,veya Allah ve Resulüne isyan edenler için olmalıdır.Yani buğz ve öfke nefis hesabına değil,ancak din için, Allah için olmalıdır.
Nitekim kâinatın Efendisi, (Allah’ın haramlarından birinden biri işlendiği zaman müstesna) hiçbir zaman kendi nefsi için intikam alma yoluna gitmemiştir.

M.Ali Karahasanoğlu.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: ÖFKELENMEDE ÖLÇÜ VE ADAP
« Yanıtla #1 : Ocak 10, 2015, 11:09:59 ÖS »
ÖFKELENMEDE ÖLÇÜ VE ADAP

Abdullah bin Mes’ud (r.a.) anlatır:

Rasülullah (S.A.V.):

“Aranızda pehlivan kime dersiniz?” diye sordu. (Orada bulunanlar,) “Kendisini erkeklerin yenemediği kimseyi (pehlivan sayarız.)” cevabını verdiler.

Hz. Peygamber (s.a.v.): “Hayır, gerçek pehlivan rakibini yere çalan değildir. Lakin pehlivan kızgınlık anında kendisini tutan (öfkelendiğinde nefsine hakim olan) kimsedir.” buyurdular. (1)

Gazap, (öfke, kızgınlık) ruhsal bir durumdur. İnsanın heyecanlanmasına, sözlü ya da fiili taşkınlık yapmasına yol açar.

Öfkeli kimselerde şuurda bunalım olduğu gibi organizmada da şiddetli bunalımlar ve değişmeler görülür. Yüz kızarır, nefes sıklaşır, kaşlar çatılır, yumruklar ve dişler sıkılır, tükürük bezlerinin salgıları artar ki “Öfkeden ağzı köpürdü.” sözü buradan gelir. Öfke, deprem gibidir. Hem vücudu çökertir, hem de ruhu hasta eder. Depremin birkaç saniyede yaptığı tahribat aylarca onarılamadığı gibi, kısa bir süre öfkelenmenin vücudumuzda ve ruhumuzdaki olumsuz etkisi ve sarsıntısı da uzun süre devam eder. Öfke sinirlerimizi gerer, tansiyonumuzu yükseltir, bizi deliye döndürür. Beyin kanamasına, ölüme kadar götürür. Bazen öfkelenip bir sözle kırdığımız bir kalbi, bin sözle tamir edemeyiz.

Öfke, kötülüklerin anahtarı, krizlerin, büyük tehlikelerin davetçisidir.

 

Öfkenin sebepleri:

 Öfke sebepsiz yere oluşmaz. Bilakis insanı duyarlı, çabuk etkilenen biri haline getiren birtakım etkenlerden ve sebeplerden kaynaklanır. Bunları şöyle özetleyebiliriz:

1- Öfkenin sebebi, sağlıksal bir bozulma olabilir. Genel sağlığın bozulması veya sinir sisteminin zayıflaması gibi. Bu durum kişinin çabuk öfkelenmesine neden olur.

2- Öfkenin kaynağı psikolojik olabilir. Akli dengenin bozulması, aşırı bencillik veya küçüklük kompleksi ya da eksiklik duygusu gibi. Bu tür psikolojik sorunlar insanın çabuk paniklemesine, öfkesinin kabarmasına neden olur.

3- Öfkenin kaynağı ahlaki bir sorun da olabilir. Kötülüğü, çabuk heyecanlanmayı alışkanlık haline getirmek gibi. Bu durum öfkenin bir karakter haline gelmesine yol açar.

Sinirlilik bir çeşit ruh hastalığıdır.

“Onlar (takva sahipleri), bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar. Öfkelerini yenerler, insanları bağışlarlar. Allah iyilikte bulunanları sever.” (3 Ali İmran, 134)

Anlatıldığına göre, Hz. Hasan (r.a.), misafirleriyle sofradayken, hizmetçisi gelip yanında durmuş. Derken, elindeki yemek tabağı devrilmiş ve içerisinde ne varsa Hz.Hasan’ın üstüne dökülmüş. Bunun üzerine hizmetçi: “...Öfkelerini yenerler ve bağışlarlar...” ayetini okumuş. Bunun üzerine Hz.Hasan, “Seni affettim.” demiş. Hizmetçi ayetin geri kalan: “... Allah, iyilikte bulunanları sever.” kısmını okumuş. Bunun üzerine Hz.Hasan: “Allah rızası için sen hürsün.” demiştir. (2)

Şanı Yüce Allah, kızgınlık esnasında bağışlayan kimseleri övgü ile zikredip: “Ve onlar kızdıkları zaman bağışlayanlardır.” (42 Şuara, 37) diye buyurmaktadır. Öfkelerini yenen kimseleri de “insanları bağışlarlar” buyruğu ile övmektedir. Ayrıca bu hususta iyilik yapanları sevdiğini de bildirmektedir.

Öfkeyi yenmek, insanları affetmek, kızgınlık esnasında kişinin kendisine hakim olması hakkında birtakım hadis-i şerifler varid olmuştur. Şüphesiz ki bu, en büyük ibadetlerden ve nefse karşı cihad türündendir. (3) Hz.Peygamber şöyle buyurmuştur:

“Pehlivanlar pehlivanı şiddetle öfkelendiğinde, yüzü kıpkırmızı kesildiğinde ve tüyleri diken diken olduğunda öfkesini yenendir.” (4)

“Bir kul Allah katında, Allah rızası için yuttuğu bir öfkeden daha faziletli bir şey yutmamıştır.” (5)

“Öfkelendiğinde öfkesine hakim olan halim kişi, dünyada da efendidir, ahirette de efendidir.” (6)

“Şunu da iyi bilin ki, kuşkusuz Ademoğulları farklı yaratılmışlardır. Bir kısmı geç kızar, öfkesi çabuk geçer, bir kısmı çabuk kızar, çabuk döner. İşte böyledir. İçlerinden bir bölümü de çabuk kızar, geç döner. Onların en iyisi geç kızıp öfkesi çabuk geçendir. En kötüsü de, çabuk kızıp geç dönendir. Öfke, Ademoğlunun kalbinde bir kordur. Öfkelenen kişinin gözünün dönmesi, şah damarının kabarmasını görmediniz mi? Kim kendisinde bunlardan birini sezerse, otursun, öfkesi geçer.” (7)

İbni Abbas (r.a.):

“Sen kötülüğü en güzel davranışla sav (geçiştir.)” (Fussilet, 34) ayetinin tefsirinde bu davranışı şöyle açıklamıştır:

“- Kızgınlık anında sabretmek, kötülüğü affetmek; (mü’minler) bunları yaptıklarında, Allah onları düşmanlarına karşı korur ve düşmanları onlara boyun eğer.” (8)

“Gereğini yapmaya gücü yettiği halde öfkesini yutan kimsenin kalbini Allah güven ve imanla doldurur.” (9)

“Öfkesini tutanın Allah kusurunu örter.” (10)

“Kendisine öfkeli davranıldığı halde hilim (yumuşaklık, olgunluk) gösteren için Allah’ın sevgisi vacip olur.” (11) Öfkeyi yenmek, onu yutmak, sebebini göğüslemek Allah’tan korkarak öfke anında sabretmektir.

 

Öfkelenmemek veya öfkeyi yenmek için neler yapılmalıdır?

1-Öncelikle öfkelenmemeye çalışmalıyız. Çünkü öfke, düşünmeyi önler, akl-ı selimi ortadan kaldırır ve insanı insanlıktan çıkarır. Öfkenin getirdiği zararlar düşünülmeli, baştan tedbirli olunmalıdır. Öfkeyi doğuran sebeplerden uzak durulmalıdır. Keskin sirke küpüne zarar verir.

Bir adam Rasülullah (s.a.v.)’e:

- “Bana öğüt ver!” dedi. Rasülullah (s.a.v.) da:

“Öfkelenme!” buyurdu. Adam, “Rasülullah (s.a.v.)’in sözünü düşündüm, bütün kötülüklerin başının öfkelenmek olduğunu anladım, dedi.” (12)

2- Euzu-besmele çekmeli: “Kişi öfkelendiğinde ‘Allah’a sığınırım.’ derse öfkesi gider.” (13)

“İki kişi Rasülullah (s.a.v.)’in yanında birbirlerine çıkıştılar. Birisinin öfkelenmeye, yüzü kızarmaya ve sinirleri kabarmaya başladı. Rasülullah (s.a.v.) ona baktı ve şöyle dedi:

“Ben bir söz biliyorum, onu söyleyenin öfkesi gider. O da: “Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım.” sözüdür.” (14)

3- Susmalıdır. “Biriniz kızdığında sussun.” (15)

4- “Tebdili mekanda hayır vardır.” denilir. İşte Rasülullah’ın tavsiyesi:

“Sizden biriniz ayakta iken öfkelenirse otursun, öfkesi geçerse ne âlâ, öfkesi geçmezse yatsın.” (16)

5- Abdest almalıdır.

“Öfke şeytandandır. Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş ancak suyla söndürülür. Öyle ise biriniz öfkelendiği zaman abdest alsın.” (17)

6- Namaza durulmalıdır.

“Her türlü öfke ve ağız kavgasının ilacı, iki rekat namazdır.” (18)

Atalarımız: “Öfkede akıl olmaz.” demişler. Kimse deli durumuna düşmemelidir. Olgun olmalı, soğukkanlılığını kaybetmemelidir. Cahiller her esen rüzgarla çatışmaya kalkarlar. Hiddet yerine hilim seçilmelidir.

Öfkelenilmesi ve kızılması gerekenlere elbette kızılmalıdır. Zira Allah düşmanlarına kızmayanları Allah cehennem ateşiyle kızdıracaktır. Öfkemiz ve kinimiz birbirimize karşı değil, Allah düşmanlarına karşı olmalıdır.

Nefis mücadelesi, düşmanla yapılacak mücadeleden zordur. Öfkelenmek müslümanları birbirine düşürür, parçalar, kişiyi pek çok zararlara sokar. Kızacaksak, İslam düşmanları ve kendi kusurlarımız yeter!

Gerçek pehlivan, öfkesini yenen ve nefsine hakim olandır. İslam dini, nefse hakim olmayı, öfkeyi yenmeyi bir cihad olarak görmüştür. Öfke gibi nefsin galeyana gelip, engel tanımaz bir nitelik kazandığı öfkeyi yenip, nefse hakim olmak, kuvvetli bir insanı güreşte yenmekten daha zordur. İşte gerçek yiğit, gerçek pehlivan, öfkesini yenen ve nefsine hakim olandır.   

Halil Atalay.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: ÖFKESİNİ YUTANLARDAN MISINIZ?
« Yanıtla #2 : Ocak 10, 2015, 11:22:51 ÖS »
ÖFKESİNİ YUTANLARDAN MISINIZ?

Yüce Mevlâ, insanoğlunu negatif ve pozitif duygular üretecek mekanizmalarla beraber yaratmıştır. Vahyin ışıklarıyla aydınlanan akıl ve fıtratı bozulmamış irade mekanizmasını devreye koyarak ürettiği duygular, insanı pozitif/olumlu yönde  davranış sergilemeye yöneltecektir. Nefsinin, insan ve cin şeytanlarının tetiklemesiyle ürettiği duygular da negatif/olumsuz/zararlı davranışlar sergilemeye yöneltecektir. İşte insan; iyi ile kötünün, hayırla şerrin, olumluyla olumsuzun, faydalı ile zararlının çarpıştığı savaş alanıdır. Bu savaştan, dünya ve ahirette kazançlı çıkmanın tek şartı vardır.O da, pozitif davranışlar sergileten mekanizmaların, negatif davranışlar üreten mekanizmalara gâlip gelmesidir. Başka bir ifade ile selim aklın ve iradenin, nefis ve şeytan çetesine yenik düşmemesidir.

İşte öfke, kin, nefret ve düşmanlık da, nefis ve şeytan çetesinin ayartmasının ürünüdür. Bunlar kontrol altına alınmadığı, eğitilerek dizginlenmediği zaman, kişi önce kendinden başlamak üzere etrafındakileri darma duman eder. Barış ve güveni dinamitler. Sevgiyi sellere, dostluğu ellere verir. Yiğitlik/pehlivanlık, et ve kemik gücüne dayanılarak yapılan efelenmeler değildir. Asıl yiğitliğin ne olduğunu Ulu Önderimiz, gaye insan, Ufuk Peygamber Nebiyi Muhterem (s.a.v) bakın nasıl belirtiyor:

Rasûlullah (s.a.v): “Siz aranızda kimi pehlivan olarak kabul edersiniz?” diye sordu. Ashap:“Erkeklerin yenmeyi başaramayacağı kimseyi” dediler. Rasülullah da: “ Hayır, gerçek pehlivan öfkelendiği zaman nefsine hakim olabilen kimsedir” buyurdu.

Görüldüğü gibi hadis, yoruma ihtiyaç duymayacak kadar açık ve mesaj vericidir. Pehlivanlığını ortaya koyacak olanlar bunu, bileği ile değil, yüreği ile ispat etmelidirler. Ahiret bilekle değil yürekle kazanılıyor, sûretle değil sîretle elde ediliyor.Yürek ülkesine hakim olamayanlar, bedenin doyumsuz taleplerini dizginlemeye muktedir olamazlar. Öfkesine yenik düşen bir insan, züccaciye dükkanına giren fil gibidir, her tarafı kırar, döker.

Yuttuğumuz lokmalar ve yudumlar, beden ülkesinin güçlenmesini sağlayan gıda paketleridir. Pekiyi bu beden ülkesini dizginlemekle görevli, yürek başkentini besleyen gıda ve yudum yok mudur? Sözü sahibine veriyor ve bu konuda Efendimizi (s.a.v) dinliyoruz: “Abdullah b. Ömer anlatıyor: Rasülullah buyurdular ki: “Allah katında kişinin yuttuğu en sevaplı yudum, Allah’ın rızasını düşünerek kendini tutup, yuttuğu öfke yudumudur.”

Yüce Mevlâ’mız da, Allah’a karşı sorumluluk bilincine ulaşanların özelliklerini sayarken şöyle buyuruyor: “Onlar bollukta da darlıkta da infak ederler/verirler, ÖFKELERİNİ YUTARLAR, insanların kusurlarını affederler.” Allah’a karşı kulluk ve sorumluluk bilincinde olan o saygı değer kullar, öfkelendikleri zaman kendilerine hakim olur ve öfkelerinin tetiklediği uygulamaya girişmezler. Öfke, kızgınlıktan sonra kalbin alevlenmesi halidir. Onun yenilmesi ise, kişinin kendisini sabra yöneltip tutması ve öfkenin herhangi bir etkisini ortaya çıkarmamasıdır. İşte takvâ sahipleri/Allah’a karşı sorumluluk bilincinde olanlar öfkelendikleri zaman onu yutarlar.

Ebû Hureyre (r.a)’nin naklettiğine göre bir adam: “Ey Allah’ın Rasûlü! Beni cennete götürecek amel konusunda bana kısa bir nasihatta bulun. Uzun yapma ki, nasihatini unutmayayım”  demişti ve bunu birkaç kere tekrar etmişti de Rasûlullah:“ÖFKELENME” diye cevap vermişti.

Hadisteki “öfkelenme”nin manası, öfke sebeplerinden kaçın, öfkeye sebep olacak şeylere yer verme demektir. Bizzat öfkenin yasaklanması söz konusu değildir. Çünkü öfke tabîi ve fıtrî bir haldir. İnsan bundan soyutlanamaz. Öyleyse yapılması gereken, öfkeye yenik düşüp onun emrettiklerini yapmamaktır. Bu konuda manevî donanım ve egzersizle, onu gemleyerek terbiye etmektir. Öfkenin beslendiği sebepleri ortadan kaldırmaktır. Öfkenin kaynaklandığı en büyük sebep kibirdir. Çünkü kişinin arzu ettiği bir şeye muhalefetten kibir vukûa gelir. Kibir de onu öfkeye atar. Bu durumda mütevâzı olan kimseden izzet-i nefis çabuk yok olacağı için öfkenin şerrinden selamette kalır. Yani öfkenin emrettiğini yapmamanın yolu, kibre kapılmamak ve mütevâzı/alçak gönüllü olmaktır.

Öfkeyi  yenmenin başta gelen tedavi şekli, hiddetlenince affetmenin, hilmin ve tahammülün faziletleri hakkında Allah ve Rasülü’nün  talimatlarını düşünerek, sevabı almak maksadıyla intikam hırsından vazgeçmektir. Malik b. Evs anlatıyor: Hz. Ömer bir adama kızdı ve dövülmesini emretti. Ben de kendisine: “Affa sarıl, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir”  ayetini okudum. Hz. Ömer de bunu tekrar tekrar düşünerek okudu. Zaten kendisine bir ayet-i celile okunduğu zaman o, manası üzerinde böyle düşünürdü. Burada da düşündükten sonra adamı salıverdi.

Rasülullah bir hadislerinde şöyle buyurur: “Bilmiş olunuz ki, insanlar muhtelif tabakalarda yaratılmıştır. Kimi geç kızar, çabuk barışır. Kimi çabuk kızar çabuk barışır. Bunlar birbirine benzer. Kimi de çabuk kızar, geç barışır. Bilin ki, bunların en hayırlısı, geç kızıp çabuk barışan; en kötüsü de çabuk kızıp geç barışandır.”

Abdullah b. Mes’ud naklediyor: Rasûlullah buyurdular ki: “Öfkesinin gereğini yerine getirebilecek güçte olduğu halde öfkesini yutan kimseyi Yüce Allah, kıyamet günü, mahlukatın başları üstünde davet eder; tâ ki, onlardan önce dilediği huriyi kendisine seçsin”

“Kıyamet günü “Nerede ecirleri Allah üzerine olanlar, cennete girsinler” diye  bir çağırıcı nida edecek. “Ecirleri Allah üzerine olanlar kimlerdir ki? diye sorulacak. Bunun üzerine; dünyada affedici olanlardan başkası kalkamayacaktır.”

İşte mü’min kadın ve erkek, bu talimatları düşünerek “Ne zaman hiddetini yenerse Allah ü Teâla’nın da kendisini bu şekilde  affedeceğini ve cennette nimetlendireceğini” hatırlamalıdır. Bu düşünce Allah katında kendisini yüceltir. 

Bu söylenenler “dünyevî öfke” hakkındadır. Fakat İbni Hacer “dînî öfke” tâbiri ile, meşru olan hak için, Allah için izhar edilen öfkeden bahseder ve bunun caiz olduğunu, sünnette uygulamasının bulunduğunu ifade eder. Nitekim, Rasülullah, şahsını ilgilendiren meselelerde sabredip öfkelenmediği halde, dini ilgilendiren meselelerde öfkelenmiştir. Bunun bir örneği şu hadistir: “Abdullah b. Mesud anlatıyor: “Bir adam gelerek Rasûlullah’a: “Ben sabah namazına falanca yüzünden gelemiyorum, çünkü fazla uzatıyor” dedi. Ben Rasülullah’ın o günkü kadar öfkelendiğini hiç mi hiç görmedim. Öfkeyle şöyle dedi: “Ey İnsanlar! Sizden bazıları nefret ettiricidir. Hanginiz halka namaz kıldırırsa kısa tutsun. Zira cemaatte hasta var, yaşlı var ve ihtiyaç sahibi var.”

Bir başka örnek de şunu verebiliriz: Rasülullah’ın döneminde sosyal ağırlığı olan, asaletiyle ünlü Mahzûm kabilesine mensup bir kadın hırsızlık yapar. Henüz cahiliyyenin tasallutundan kurtulmamış, tam anlamıyla Allah’ın boyası ile boyanmamış o günün değer yargısına göre, bu asalet sahibi kadın cezalandırılmamalıdır. İlâhî kanun gereği elinin kesilmesi gereken bu kadını, cezadan muaf tutulması için Peygamberimizin çok sevdiği genç olan Üsame b. Zeyd devreye sokulur. Rasülullah, “Sizden öncekiler kanunları kimsesizlere uygulayıp nüfuz sahiplerine uygulamadıkları için helak oldular. Kızım Fatıma da hırsızlık yapsa idi onun da elini keserdim”  diyerek bu cahilî anlayışa sert bir tavır koymuştur. Üsâme de, Rasülullah’ın öfkeden mübarek yüzünün renkten renge girdiğini görünce yaptığı hatayı anladı ve “Yâ Rasûlullah! Allah’tan beni bağışlamasını dile” diye yalvardı.

Rasûlullah’ın  bu çeşit öfkelendiği durumlar çoktur. Demek ki; öfke yasağı, mutlak bir yasak değildir. Bu fıtrî halin kullanıldığı meşru olan durumlar vardır. “Dünyevî öfke”mizi yenerken, “dînî öfke”mizi de,  inanç değerlerimizi korumak için yeri geldiğinde ortaya koymalıyız. Çünkü dinin suç saydığı işleri yapanlara kızmak caizdir. Bu, dînî gayretin ve hassasiyetin bir dışa vurumudur, Nebevî bir uygulamadır.

Selam ve dua ile.

 

M.Talha Çetin

 


* BENZER KONULAR

2014 - Ahmet Yağmur - Medine'ye Hasret Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:03:52 ÖS]


Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41