www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ

FANİDUNYA NET TARİH, KÜLTÜR, SANAT, EDEBİYAT => SERBEST KÜRSÜ => Haftanın konusu => Konuyu başlatan: fanidunya - Kasım 29, 2019, 11:51:36 ÖÖ

Başlık: İSLAMDA ZAMANIN KIYMETİ VE DOĞRU DEĞERLENDİRİLMESİ
Gönderen: fanidunya - Kasım 29, 2019, 11:51:36 ÖÖ
İSLAMDA ZAMANIN KIYMETİ VE DOĞRU DEĞERLENDİRİLMESİ

"Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler." (Mü’minûn, 23/3)

Doğan her canlı gibi insan da doğumuyla birlikte ölümle nişanlanmıştır. Vakit tamam olup kendisine takdir edilen süre bittiğinde nişanlısıyla vuslatını gerçekleştirecek ve hayatının dünya sayfasını kapatacaktır. İnancımıza göre ölümle birlikte başlayacak ve sonsuza dek sürecek olan ahirette durumunun nasıl olacağını ise insanın, kendisine sunulan sınırlı ve kısacık dünya hayatını nasıl değerlendirdiği belirleyecektir. Nitekim Rabbimiz, bir ayet-i kerimede ömrün başlangıcı ve sonu arasında hangimizin daha güzel işler yapacağına bakmak ve ona göre ebedî hayatımızı belirlemek için bizlere hayat fırsatını verdiğinden bahsetmektedir. “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk, 67/2). Bir başka ayette ise bizlere lütfettiği bu paha biçilmez, ancak sürekli eksilen ömür sermayesiyle cenneti ve rızasını kazanmamız için yarışırcasına gayret göstermemizi istemektedir. “Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.” (Âl-i İmrân, 3/133)

Rabbimiz üzerine yemin ederek önemine dikkat çektiği Asr (zaman) suresinde ise insanın, ömür sermayesini ancak iman ve salih amel ile birlikte hak ve sabırdan yana sergileyeceği davranışlarla en güzel şekilde değerlendirebileceğinden bahsetmektedir. “Ant olsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).” (Asr,103/1-3)

Çağımızdaki teknolojik gelişmelerin, getirdiği kolaylıklarla insana daha fazla zaman kazandırdığı düşünülmektedir. Oysaki sanılanın aksine teknolojinin sunduğu imkânlar, insanın önünde sınırsız bir ilgi ve meşguliyet sahası açtığından bu alanlara bilinçsiz yönelişler çoğunlukla zamanın boş ve yararsız şeylerle zayi edilmesiyle sonuçlanmaktadır.

Günümüzün başlıca bilgi ve iletişim araçları olan televizyon, internet, akıllı telefonlar, bilgisayarlar vb. teknolojik unsurlar, ulaşılabilir kıldıkları her türlü haber, bilgi ve malumatla insanı âdeta kuşatmakta ve nefes alamaz hâle getirmektedir. Hayatında kendisi için gerekli, yararlı ve önemli olan şeyleri belirlemeyip bunları öncelemeksizin bu kuşatılmışlığa teslim olan insanın, ömrünü verimli bir şekilde geçirmesi mümkün değildir.

Bu sebepledir ki bilgide ve ilgide seçici olmak faydasız ve yararsız şeylerden yüz çevirmek Kur’an’da kurtuluş vaat edilen müminlerin özelliklerinden sayılmaktadır: “Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.” (Mü’minûn, 23/3) Yine Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de kişinin, kendisini ilgilendirmeyen faydasız şeylerden uzak durmasını olgun bir mümin olmanın önemli bir göstergesi saymaktadır: “Kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi, kişinin olgun bir Müslüman oluşunun göstergelerindendir.” (Tirmizî, Zühd 11)

Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin bir sonucu olarak her an, her türlü bilgi ve belgeye sınırsız ve sansürsüz bir şekilde ulaşabilir olmak, kişiyi modern bir hastalık olan bağımlılık girdabına çekebilmektedir. Bu girdaba kapılmanın neticesinde ise kişi, pek çok önemli dinî ve dünyevi sorumluluğunu, yeryüzündeki var oluş gayesini, Rabbini ve hatta kendisini bile unutabilmektedir. Dinî literatürde “gaflet” olarak tanımlanan bu manevi hastalığa karşı Rabbimiz bizleri uyarmaktadır. “İnsanların hesaba çekilmeleri yaklaştı. Hâlbuki onlar gaflet içinde yüz çevirmekteler.” (Enbiyâ, 21/1) Bir başka ayette ise çeşitli nedenlerle Allah’ı unutmak, kişinin kendisini unutmasına, özüne yabancılaşmasına, benliğini kaybetmesine ve neticede dinî anlamda hak ve doğru yoldan sapmasına bir sebep olarak zikredilmekte ve böylesi bir tehlikeye karşı uyarı yapılmaktadır: “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir. ” (Haşr, 59/19).

Dünyada ve sonsuz ahiret hayatında başarı ve mutluluğu yakalayabilmenin yolu, hiç şüphesiz en kıymetli varlığımız olan zamanı, bilinçli ve planlı yaşamak, iyi yönetebilmek, yararlı ve güzel işlerle değerlendirmekten geçmektedir. Rastgele, bilinçsiz ve plansız bir hayatın akışında doğru limana varmak mümkün olmadığı gibi günün sonunda duyulan pişmanlığın telafisi de mümkün olmayacaktır. Bu sebeple kendisini, varlık gayesini ve Rabbini bilen şuurlu bir mümine düşen, kendisine sunulan tekrarsız ve telafisiz ömrünü, kendisi için en önemli ve en öncelikli meşguliyetlerle değerlendirmektir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), zamanı kullanma konusunda çoğu insanın aldandığına, önemli işleri ertelemek veya ihmal etmek suretiyle zaman yönetiminde hassas olmayanların, sonunda zarar ettiklerine şu güzel beyanlarıyla işaret etmektedir: “İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman.” (Buhârî, Rikâk, 1); Bir ayet-i kerimede hayatlarını kötü geçirerek heba etmiş kimselerin iş işten geçtikten sonra telafi için yapacakları karşılıksız yakarışlara şöyle yer verilmektedir: “Herhangi birinize ölüm gelip de, ’Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!’ demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın.” (Münâfikûn, 63/ 10)

O hâlde yarın çok geç olmadan, kıyamet sabahı pişmanlık duyanlardan olmamak için Peygamber Efendimizin (s.a.s.) şu güzel sözünü hayat prensibi edinelim: “Akıllı kişi nefsini küçük gören (kendisini hesaba çeken) ve ölümden sonrası için çalışandır. Âciz kişi ise arzularına uyan ve (bu hâline bakmadan bir de) Allah’tan (bağışlanma ve cennet) isteyen kimsedir.” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 25); Abdullah İbni Ömer’in (r.a.) de şu tavsiyesine kulak verelim: “Akşama erdiğinde sabahı bekleme, sabaha vardığındaysa akşamı gözleme. Sağlıklı olduğunda hasta olacağın zaman için hazırlık yap. Hayatta iken de ölüm sonrası için hazırlık yap.” (Tirmizî, Zühd, 25)