Gönderen Konu: Kanaatin Fazileti(Verilene Razı Olmak)  (Okunma sayısı 171 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Kanaatin Fazileti(Verilene Razı Olmak)
« : Temmuz 29, 2020, 05:29:32 ÖÖ »
Kanaatin Fazileti(Verilene Razı Olmak)

Sözlükte “verilene razı olmak” anlamına gelen kanaat, dini bir kavram olarak kişinin elinde bulunanla yetinmesi, dünya nimetlerinden kısmetine düşene razı olması demektir.

Kanaat sahibi bir insan, ilahi taksimat nedeniyle rıza ve teslimiyet içerisinde olmayı benimsemiş, elinde olan şeylerin kendisine yeteceği inancına varmıştır. Dolayısıyla kanaat sahibi her daim huzurlu ve mutmain bir vaziyette hayatını devam ettirir.

Allah, helalinden kazanan, geçimini temin etmek için gayret eden, maişeti altındaki insanların ihtiyaçlarını gideren müminleri sever.  Lakin bu, vasat çizgi aşıldığı zaman, istek ve arzular niyetler rıza-i ilahiye uygun olmadığı; hırsla ve daha fazla kazanmaya yöneldiği zaman tehlike arz etmektedir. Tamah diyeceğimiz bu durum insanın yıpranmasına ve huzursuz olmasına sebep olur.

Kanaatsizlik şükürsüzlüğü de beraberinde getirir. Kanaatsiz insanlar elinde olanın farkına varmadan hep daha fazlasına gözlerini diktiklerinden, kendilerini her daim fakir gibi görürler.

Hâlbuki insan sahip olmadıklarına değil, sahip olduklarına bakmalı.  Daha çok malı mülkü olanlara değil, kendinden aşağıda olanlara nazar etmeli.

En fakir insan bile sahip olduğu sağlık nedeniyle dünyanın en zenginidir. Bizim neyimiz vardı da neye itiraz ediyoruz? Hiçbir şeyimiz yokken Allah, bize sayılamayacak kadar nimetler vermiştir. Sahip olduğumuz bir gözü bile dünyaya değişebilir miyiz? Bir elimiz olmasa ne kadar aciz ve güçsüz bir duruma düşeceğimizi bir düşünelim!

Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:

“ Sizden biriniz mal ve yaratılışça kendisinden üstün olanlara bakınca, nazarını bir de kendisinden aşağıda olana çevirsin. Böyle yapmak, Allah’ın sizin üzerinizde ki nimetini görmeniz için daha uygundur.”(Buhari, Rikak, 30)

Şükür En Güzel Hal

Mümin, olmadığında sabreder kazanır, olduğunda şükreder yine kazanır. En güzeli de her halimize şükretmektir. İnsan her halini şükür elbisesiyle ve sabır zırhıyla korumalı ve güzelleştirmelidir.

Şükür, insanın sahip olduğu nimetin kıymetini ve bereketini artırırken şükürsüzlük ise bereketini azaltır. Yüce Allah buyuruyor ki:

“Şükrederseniz size olan nimetimi artırırım.” (İbrahim, 14)

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de bu hususta şöyle buyuruyor:

“Kanaatkâr ol ki, insanların Allah’a en çok şükredeni olasın.”(İbni Mace, Züht, 24)

Kanaatsiz insanlar çoğu zaman şahsiyet bozuklukları da yaşarlar, dünyada kafaları hep bir şeylerle meşguldür.  Zihinleri yorgun, kalpleri ağırlık ve darlık içerisinde olan bu kişiler, kendilerinden daha varlıklı olan insanlar karşısında tutum ve davranışlarıyla kişiliklerini dahi kayıp ederler.

İbni Semmak rahmetullahi aleyh diyor ki:

“Muhakkak ki başkalarına bağladığın ümit kalbine bir urgan, ayaklarına bağdır. Kalbinden insanlara ümit bağlamayı çıkar ki ayaklarının başı da çözülebilsin.”

Abdullah b. Selam radıyallahu anh, Ka’bü’l Ahbar’a:

“Alimlerin öğrenip hafızalarına yerleştirdikleri ilimleri ne giderir?” diye sormuş. O da şu cevabı vermiştir:

“Tamahkârlık… En tehlikelisi de nefsine uymak ve daima kazanç peşinde koşmaktır.”

Adamın biri Fudayl b. Iyaz rahimehullah’dan Ka’b’în yukarıdaki sözünü açıklamasını istemiş ve Fudayl şöyle açıklamıştır:

“ İnsan bir şeyi aç gözlü bir edayla isterken, onun yüzünden dini elden gider. Nefsin azgın arzularına boyun eğmeye gelince nefis öteye beriye tutununca, hiç birini kaçırmak hoşuna gitmez. O zaman azgın isteklerinin hepsi, ihtiyaç haline gelir. Senin burnuna tasmayı takınca da dilediği yere sürükler. Artık seni elde etmiş ve sen de ona boyun eğmişsin demektir. Artık kimi dünyalık için seversen ona her uğradığında, selam verirler. Hastalandığında ona taziyeye gidersin. Ona Allah rızası için selam vermezsin. Onu Allah rızası için ziyaret etmezsin. Senin o adamdan bir dünyalık beklentin olmasaydı, senin için ne iyi olurdu.”(İmam Gazali-Kalplerin Keşfi)

Kanaat En Büyük Şeref

Kanaat, insan kalbinin en büyük padişahıdır. Kanaatkâr en büyük zenginlik ve şeref sahibidir. İzzet ve haysiyet sahibi insan, başkalarının insafının peşinden ümidini sürükleyen değil, Rabbinin verdiğine her daim razı olandır.

Kanaatsiz insanlar sadece Rablerinin katında zelil olmazlar, peşinden sürüklendiği insanların karşısında da zillettin derin çukurlarından kendilerini bir türlü kurtaramazlar.

Kettani rahimehullah der ki:

“Hırsı terk edip kanaati edinen kimse izzet ve şeref sahibi olur.”

Ebubekir el-Meraği rahimehullah da şöyle demiştir:

“Akıllı kimse dünya işlerini kanaat ve tehirle, ahret işlerini hırs ve aceleyle, din işlerini ise ilim ve ceht ile yapar”

Dünya geçici olduğundan, ona karşı beslenen sevgi, insanı ahretten eder.  Dünya sevgisini ve hırsını dize getiren, onu terbiye eden yegâne kuvvet, kanaattir. Ahret işlerinde ise acele edilmeli, çünkü ne zaman öleceğimiz belli değil. İbadet etmediğimizin her an yüce Allah’a karşı sorumluyuz.

Dünyayı ahret için istediğimizde huzurumuza vesile olan mal-mülkü, kanaatsizlik ve hırs kiri ile bulandırdığımız anda kasvete ve huzursuzluğa sebep oluruz. Öyle ki kanaatsiz insanın gözü hep başkalarının malındadır.

Dünyaya gözünü dikmiş, kalbini dünya sevgisiyle doldurmuş insanlar hedeflerine ulaşmak için her şeyi mubah sayar, helal ve haram ayrımı yaparken bile zayıf bir irade sergilerler. Bazen öyle duruma düşerler ki haram olan yollara bile tevessül etmekten çekinmezler.

Hırsla ve nefsini memnun etmek niyetiyle tul-i emellerin peşinden koşan insan şeytanın tuzağına düşer. Şeytan insanı kendi nefsiyle oyalar,  gözünü ve kalbini dünyanın metaıyla meşgul eder.

Mal mülk ve servetlerle oyalanan, onların sevgisini her şeyin üstünde tutan insan bu dünyaya asıl geliş gayesini unutur, dünyayı ebedi sanır. Hiç ölmeyecekmiş gibi mal biriktirmeye uğraşır. Ancak yediğinden, giydiğinden, harcadığından başka malının olmadığını bir türlü göremez.

Dünya malı insanın gözünü kör eder.  Kazandıkça daha fazla kazanmak tükettikçe daha fazla tüketmek ister.  Bu hırs, zamanla zaruri olmayan lüks ve israf kabul edilen şeylerin bile o insanın gözünde temel ihtiyaçmış gibi algılamasına sebep olur.

Her şeyde olduğu gibi bu konuda da Allah Resulü bizler için en büyük örnektir. O bulmadığında sabreder, bulduğu zaman şükrederdi. Hiçbir zaman dünya malını biriktirmez, sahip olduğu şeyleri fakire fukaraya dağıtırdı. “Dünya bir gölgelik ben ise yolcu biraz dinlenip devam edeceğim,” der dünyanın kıymetinin sınırını çizerdi.  Hz Ömer’e: “Ya Ömer! Bırak dünya onların olsun, ahret bizim olsun yetmez mi?” diye uyarırdı.

Kâinatın Efendisi buyuruyor ki:

“Eğer benim Uhud dağı kadar altınım bulunsa;  borç için sakladığımdan başka, ondan yanımda bir dirheminin bir gece yanımda kalmaması beni sevindirir” İbni Mace, Züht, 8

Nefis Doymaz ve Uslanmaz

Allah, insanın duygularını, isteklerini ve arzularını yaratılış fıtratını bildiği için, Kitab-ı Mübin’iyle, Resulünün örnekliğiyle bizleri her daim uyarmıştır. Koruyucu önlemleri göstermiş, neler yapmamız gerektiğini bildirmiştir.

Yani iki taraflı hasletle yaratılan insan, gönlünü dünyaya verirse, hayvani özellikleri Rabbanî yönüne ağır basarsa bunu Peygamberimizin ifadesiyle bir sineğin kanadı kadar kıymeti olmayan, bir lâşe benzetmesinin konusu olan dünyanın adeta peşinde sürüklenir gider. Dünya o insan için hedef haline gelir. Doymaz usanmaz ve uslanmaz. Hep olsun, der. Kazandıkça kazanmayı daha fazla arzular. Tükettikçe kanaatsizlikle adeta kendi tükenir. İhtiyaçları bir türlü bitmez.

İnsan dünya sevgisini kalbinde yeşertirse, hep onun sevgisiyle orayı meşgul ederse ihtiyarlayınca bile o ihtiras ve mal biriktirme arzusunda zayıflama söz konusu olmaz.

Peygamber efendimiz buyuruyor ki:

“İnsan ihtiyarlasa bile, onun iki duygusu hep genç kalır; biri çok kazanma hırsı, öteki çok yaşama arzusudur”(Müslim, Zekât,115)

Başka bir hadisi şerifinde ise insanın bu yönünü şöyle açıklamıştır.

“ İnsanoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, bir üçüncüsünü ister. İnsanın gözünü topraktan başka bir şey doyurmaz. Fakat Allah tövbe edenin tövbesini kabul eder.”(Buhari, Rikak,10)

Kanaat sahibi bir insan teslimiyetin rahatlığını yaşar. Malın mülkün sorumluluğunun üzerinde olmamasının hafifliğiyle kendini Rabbine verir. Yani kanaat sahibi mümin dünyayla değil, Rabbiyle ilgilenir. Dünyanın kulu değil, Rabbinin kulu olur. Dünya yerine ahiretin özlemini çeker. Ahrettin nimetlerindense Rabbinin rızasını her şeyin üstünde tutar.

Kanaat sahibi, başka günahlara girmekten kendini korur.  Gerçek zenginlik gönül zenginliğidir. Gönül ise kanaat zenginliğiyle rahat edebilir. “Gerçek zenginlik mal çokluğu değil, gönül zenginliği iledir.” (Müslim Zekât, 120) buyuruyor Kâinatın Efendisi.

Bayazid-i Bistami’ye içinde bulunduğun makama nasıl ulaştın diye sorulunca şöyle demiştir:

“İçimde ki dünyevi istekleri topladım ve onları kanaat ipi ile sımsıkı bağladım, sadakat mancınığına yerleştirdim ve ümitsizlik kuyusuna attım. Böylece rahat ettim.”

Evet, bütün bunları anlatırken kanaattin, tembel-tembel oturmak, olursa yemek, olmasa şükretmek şeklinde anlaşılmamalı. Allah, bu dünyayı insanın emrine vermiştir.  Ahreti bu dünya ile kazanabiliriz.

Madem bu dünya ahiretin tarlası öyleyse bu yönüyle kıymetli ve değerlidir. İslam’daki kanaat anlayışı ve kanaatsizliğin men edilmesi hep rıza-i İlahiyle irtibatlıdır. Yoksa kimseye mal mülk edinme, diye bir tavsiye söz konusu değildir. Asıl olan dünya sevgisini kalbe yerleştirmemek ve sahip olduğumuz nimetlerin şükrünü yerine getirmektir.

İnsan sahip olduğu dünyevi zenginliklerini ahiret için yatırım olarak kullanırsa geçici olan şeyi ebedi olanla değiştirmiş, az bir sermayeyle çok şey kazanmış olur.

Zenginliğini Allah için kullanan insanları Allah övüyor. “Veren el” olmak için çalışıp çabalamalı. İnsana ancak çalışmasının karşılığının verileceğini yüce Allah bir ayetinde bildiriyor.

Tabi ki dünya malına sahip olmanın tehlikeleri olduğu gibi, sorumluluğu da büyüktür. Çünkü dünya öyle bir metadır ki insanı kendine âşık eder. Ancak kimseye de yar olmaz. Dünya insanı sultan etmez lakin sultanlar sultanı, hâkimler hâkimi yüce Mevla’yı unutturur.

Denmiştir ki; dünya, insana evlenmek için işmar eden onu kandırıp evlenmeye ikna eden bir gelin gibidir. Lakin sen koştukça o kaçar, sen durdukça o el işmar eder. Öyle ki seni asıl gayenden uzaklaştırır.

 


* BENZER KONULAR

Ebubekir Ay - Single Eserleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:11:19 ÖS]


Öfkenizi Yyenebiliyor Musunuz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 09:10:53 ÖÖ]


Yol Haritamız Kur’an Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 09:04:32 ÖÖ]


Ayetlerde Zikir Anmak Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 08:58:48 ÖÖ]


40 Ayette Müslümanın Kmliği Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 08:41:16 ÖÖ]


C Vitamini Cilt Gençleştiriyor Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 08:29:33 ÖÖ]


Tacettin Çoban - Yüce Allah'ım - Single 2 320 Kbps +Flac Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:02:16 ÖÖ]


Alaaddin Tan - Single Eserleri Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:55:11 ÖÖ]


Özgüven Takıntısı Sizi Özgüvensiz Yapmasın Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:46:43 ÖÖ]


Kötülüğü Ortadan Kaldırmak Görevimiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:41:43 ÖÖ]


Sağlıklı Yaşamanın Sırları Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:33:59 ÖÖ]


Veren El Alandan Üstündür Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:30 ÖÖ]


Mümine Eziyet Etme - Câhili Karşına Alma Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:18:48 ÖÖ]


Kur’an’ın Örnekliğinde Aile Olmak Gönderen: KOYLU
[Mayıs 07, 2024, 07:00:16 ÖS]


Ticarî Alacakların Tahsili ve Borç Verme Muâmelesi Gönderen: KOYLU
[Mayıs 07, 2024, 06:56:02 ÖS]


Yanlış Dostluğun Neticesi Gönderen: KOYLU
[Mayıs 07, 2024, 06:42:01 ÖS]


Allah’ın Her Emrini Emrettiği Şekilde Yerine Getirmek Gönderen: KOYLU
[Mayıs 07, 2024, 06:33:07 ÖS]


Unutmamak İçin Gönderen: KOYLU
[Mayıs 07, 2024, 06:24:29 ÖS]


Nasıl Bir Mümin Gönderen: fanidunya NET
[Mayıs 07, 2024, 07:57:26 ÖÖ]


Nesline Kim Sahip Çıkar Gönderen: fanidunya NET
[Mayıs 07, 2024, 07:39:56 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42