* FANİ DUNYA FORUM HABERLER

Gönderen Konu: Peygamberimiz S.A. V'in sofrası 1  (Okunma sayısı 73 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2512
Peygamberimiz S.A. V'in sofrası 1
« : Dün, 06:54:58 ÖS »


Peygamberimiz S.A. V'in sofrası  1

Büyük bir avlu etrafında sıralanan dokuz adet hücreden yani odadan müteşekkil bir ev. Peygamberimiz (s.a.v.) in evi. Bir ziyafet hazırlığı var evde. Peygamberimiz (s.a.v.) eşlerine yardım etti. Sonra, misafirleri için güzel ve temiz giyindi. Etrafına da her zaman tembihlerdi: Siz kardeşlerinizin yanına vardığınız zaman binek hayvanlarınıza güzel eğerler vurunuz ve güzel elbiseler giyiniz. Öyle ki halk içinde seçkin olunuz. Çünkü Allah çirkinliği ve isteyerek çirkinleşmeyi sevmez. Kapı çalındı. Güler yüzle kapıyı açtı. Esselâmü aleyküm ve rahmetullah! Girebilir miyiz dedi konukları. Ve aleykesselamü ve rahmetullahi ve berekâtühü diye karşılık verdi. Merhaba ve sehlen dedi konuklarına. Selam veren kimseye, özellikle de misafire, selamlaşmadan sonra Merhaba ve sehlen yani Merhaba ve hoş geldiniz demek Araplarda bir adet haline gelmişti. Aynı şekilde Resûlullah da evine gelen herkese iltifat olsun diye merhaba diyerek güler yüz gösterirdi. Merhaba demek, Buyur, evimiz senin için rahat ve geniş bir yer olacak, burada dostluk bulacaksın, kendini rahat hisset ve Allah sana bolluk ve rahatlık, huzur ve afiyet versin demekti. Buyur etti onları, odasına. Oturdular. Peygamberimiz (s.a.v.) Nasılsınız diye hal-hatır sordu, onlar da Allah a hamd olsun, iyiyiz. Anamız babamız sana feda olsun, sen nasılsın ey Allah ın Resûlü diye karşılık verdiler. Aleyhissalâtu vesselâm da Allah a hamd olsun, ben de iyiyim buyurdu. O evinde misafir ağırlamaya önem verirdi ve ashabına da bunu aşılardı. Evine misafir gelmeyen kimsede hayır yoktur ve Allah a ve ahiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin diyerek bunu bir ibadet haline dönüştürmüştür. Davete icabeti de zorunlu kılmıştır. Kim davet edildiği halde icabet etmezse, Allah ve Resulüne isyan etmiş olur. Kim de davetsiz olarak bir sofraya oturursa, hırsız olarak girer, yağmacı olarak çıkar. Buyurarak bu konuda Müslümanları uyarmıştır. Davetsiz yemeğe geleni Araplar pek ayıplar ve ona Tufeyli derlerdi.

Misafirleriyle ilgilenen Resûlullah (s.a.v.), onları rahat ettirmeye çalışırken kapı çaldı ve içeriye davetlilerden biri daha geldi. Elinde bahçesinin ilk çıkan ürünü, turfanda meyve vardı. Ona sundu. Peygamberimiz (s.a.v.) meyveyi aldı, Allah ım Medine mizi bizim için mübarek kıl, meyvelerimizi, sâ ve müdd ümüzü mübarek kıl, bereketlerini kat kat artır diye dua ederek, üç defa sağ, üç defa sol gözüne sürerek öptü ve sonra mecliste bulunanların arasındaki en küçük çocuğa verdi yesin diye. Ashab her turfanda meyveyi Peygamberimiz e getirip, dua ettirirdi, bahçesindeki meyvelerin bereketleneceğini umarak. Bu arada sofra kurma hazırlıkları başladı. Hurma dal ve yapraklarından hasır şeklinde örülerek yapılan bir sofra kondu ortaya. Kalabalık olduğu için diğer tarafa da deriden yapılmış sofra kondu. Sofra dediysem bu bildiğimiz sofra değil. Bunlar yaygı şeklinde sofralar. Zaten sofra kelimesi Arapça da sufr den gelmekte ve içinde azık olan bohça anlamındadır. Zamanla bu kelime bize sofra olarak geçmiştir. Bizim tahtadan mamul sofralarımıza onlar sükürrüce diyorlar. Fakat Peygamberimiz sükürrüce denilen sofrada hiç yemek yememiştir. Sofranın yayıldığını gören Peygamberimiz (s.a.v.): Yemeğin bereketi yemekten önce ve sonraki yıkamalardadır! buyurarak misafirleriyle beraber ellerini yıkayıp, sofraya oturdular. Resûlullah dizlerinin üzerine oturdu. Diğerleri de. Oturur oturmaz, çocukların en küçüğüyle bir bedevi elini besmelesiz, yemeğe uzattı. Her ikisinin de elini tutan Peygamberimiz: Şeytan üzerine Allah ın ismi zikredilmeyen yemeği kendine helal addeder. Nitekim sayesinde yemeğimizi helal kılmak için önce bu çocuğun, sonra da bu bedevinin elini sofraya uzatmasını sağladı. Ben onun da elini tuttum. Zat ı Zülcelâl e yemin olsun ki şeytanın eli, bu ikisinin eliyle beraber avucumdadır. dedi. Sonra besmele çekip yemeğe başladı. Misafirler de onunla beraber besmele çektiler. İlk önce toprak kapta pişirilmiş deşişe adı verilen bir çorba geldi önlerine. Bu yemek iri parçalar halinde dövülerek öğütülen buğday ve arpadan; et veya hurma katılıp pişirilen bir çorbadır. Peygamberimiz (s.a.v.) in en sevdiği çorbalardan biridir. Bu çorba, zamanla Deşişe-i Resûlullah adıyla meşhur olmuş ve Haremeyn fakirlerine vakfedilen en eski sadakalardan biri haline gelmiştir. Peygamberimiz içeriye seslenerek: Bu çorbanın suyunu çok koysaydınız da komşulara da gönderseydiniz buyurdu. Sonra ekmeği bitene ekmek ikram etti. O dönemde ekmek için gerekli olan tahıllar yani arpa ya da buğday genelde taş el değirmenlerinde kırılır, kepeği üflene¬rek alınır ve bir kapta yumuşamaya ve mayalanmaya bırakılır, bir müddet bekledikten sonra hamur kıvamına gelir ve bu hamurdan ekmek, yapılırdı. Hz. Peygamber (s.a.v.) esmer buğday unundan yapılmış ve kepeği alınmamış ekmekleri çok severdi. Ancak maddi sıkıntı çok çektiği için, genelde arpadan yapılmış ekmek yemiştir... Bildiğimiz kepeği alınmış beyaz buğday unundan yapılan yufkayı ise hiç tatmamıştır.

Çocuklardan biri merakla sordu: Ey Allah ın Resûlü, yemeğin başında besmele çekmeyi unutursak ne yapacağız Şeytan bizimle mi yiyecek o zaman Bu soru çok hoşuna gitmişti Peygamberimizin. Tebessüm ederek: Yemeğin başında Bismillah demeyi unutacak olursanız, hatırlayınca Bismillahi fi evvelihi ve ahirihi: Başında ve sonunda da Bismillah deyin buyurdu.

Sofrada Peygamberimiz bir şeye dikkat etti. Çocuklardan biri sol elle yiyordu. Ve eli tabağın içinde dolaşıyordu. Ona: Evladım, Allah ın ismini an, sağ elinle ye, önünden ye! buyurarak sofradakilere de tembihledi: Sizden kimse sakın sol eliyle yiyip, içmesin. Çünkü şeytan soluyla yer. Çorbalar bitmiş, sıra et yemeğine gelmişti. Resûlullah eti çok severdi ama et, sofrasında nadir bulunurdu. Bugün ziyafet vardı. Garra denilen dört kulplu, dört kişi tarafından taşınan büyük bir karavana veya kazanda pişirilen bu yemek, cefne denilen büyük bir çanağa konularak sofraya getirildi. Yemeğin ismi veşika ydı. Veşika , kaynatılarak yapılan et yemeğiydi. Ortaya kondu. Peygamberimiz (s.a.v.) : Dünya ve cennet ehlinin yemeklerinin efendisi et geldi, haydi buyurunuz deyip, sofradakilere, eti kemirerek yemeyi tavsiye ederek, bunun daha tatlı ve mide için rahatlatıcı olduğunu üstelik yabancıların eti bıçakla keserek yediğini, bu yüzden de onlar gibi yememeleri gerektiğini söyledi. Herkes eti eline alarak kemirmeye başladı. Yemeğin üstünden almaya çalışan çocuğa: Sizden biri, bir yemek yiyince yemek kabının üstünden yemesin, aşağısından ve kenardan yesin. Çünkü bereket yemeğin üstünden ve ortasından iner. diye uyardı. Çocuk da kenardan ve alttan alarak yedi etini. Onlar yemekteyken Sa d b. Ubâde den büyük bir kâse içinde et ve bulgurla pişirilen ve Tafeyşel adı verilen yemek geldi. Sa d ın yemek koyduğu kâsenin adı da ilgi çekiciydi. Cefnetü Sa d b. Ubâde yani Sa d b. Ubâde nin kâsesi . Kendi evinde her gün pek çok kişiye yemek yedirme alışkanlığı olan ve Peygamber e de günlük çeşitli yemekler gönderen Sa d b. Ubâde, yemeklerini hep bu büyük kâse ile gönderdiği için bu kâse ve buna benzeyen ve bu amaçla kullanılan kâselere Sa d b. Ubâde nin kâsesi denmiş. Bu yemeği de konuklarına ikram etti Resûlullah. Yemek sıcaktı. Çocuk sordu: Üfleyerek yemek yasak değil mi Peygamberimiz gülümseyerek: Evet yemeğe üflenmez, yemek koklanmaz, çok sıcak yemek de yenmez, buharının gitmesi beklenir. buyurdu. Sahabetlerden biri sordu: Ya Resûlullah, biz yemek yiyoruz, fakat doymuyoruz.

dedi. Hz. Peygamber Herhalde siz ayrı ayrı yiyorsunuzdur. dedi. Sahabe de: Evet öyle diye tasdik etti. Toplu yenen yemekte her zaman bereket olduğunu, yemeğe misafir çağırıldığında bu misafirin hep zenginden olmamasını, fakirlerin de yemeğe çağrılmasını tavsiye etti. En şerli yemek, sadece zenginlerin çağırılıp, fakirlerin çağırılmadığı yemektir. dedi. Bu arada ashaptan biri lokmasını yere düşürdü. Tam alıp atacaktı ki Resûlullah müdahale etti: Siz bereketin yemeğinizin hangi parçasında olduğunu bilemezsiniz. Öyleyse, birinizin lokması düşecek olursa, onu alıp, bulaşan ezayı temizlesin, yesin, sakın şeytana terk etmesin. diye ikaz etti. Sahabe eliyle lokmayı temizleyip, ağzına attı. Yemek esnasında dayanarak yemek yiyene ise: Hasta olmadıkça dayanarak yemek yemeyiniz. diye tembihledi. Oradakilerden Sehl b. Sa d Peygamberimiz e: Her Cuma günü çok seviniyoruz. Çünkü namaz çıkışı ihtiyar bir hanım akrabam bize, pazı bitkisinden toplayıp, tencerede arpa taneleriyle pişirip ikram ediyor. Bu yemeğin içinde iç yağı ya da et yağı olmamasına rağmen severek yiyoruz. dedi. Adına silk denilen pazı o dönemde bilinen bir sebze. Resûlullah: Pazı yemeği hastalıklara da birebirdir, hastalandığında bu çorba içirilmiştir Ali ye. Ben sebzelerden kabağı çok severim. Kabakla yemekleri çoğaltmasını hep söylerim Aişe annenize. Çünkü kabak, üzgün kalbi yumuşatır. Sofranın öteki ucundan Enes de Ya Resûlullah siz kabak sevdiğiniz için ben de seviyorum. dedi. Peygamberimiz gülümsedi şefkatle bakarak. Sonra devam etti: Ama ben tiridi de çok severim. Aişe nasıl diğer kadınlardan üstünse, tirit de yemeklerden öyle üstündür. buyurdu. Gerçekten tiridi çok seviyordu Peygamberimiz.

O devirde serid diye bilinen tirit yemeği ekmeği küçük parçalar halinde doğrayıp et suyunda ıslatılarak ya da içine ekmek doğranmış et suyuyla yapılırdı. Ekmeklerin içinde bazen et parçaları da bulunurdu. Et bulunmadığı durumlarda da iç yağı konularak tirit yapılır. Nitekim suffede kalanlardan Vâsile, Peygamber in çörek getirilmesini istediği bir gün, çöreğin bir tabağa doğrandığını, üzerine sıcak su döküldüğünü, iç yağı ilave edilip, un serpiştirilerek karıştırıldığını ve tirit hazırlandığını anlatmıştır. Tirit yemeğinin tereyağı ile yapılan çeşidi de bulunmaktadır. Mesela Sa d b. Ubâde nin Hz. Peygamber e gönderdiği yiyecekler arasında tereyağı ile yapılmış tirit de vardır. Yine Abdullah b. Büsr el-Mâzinî nin annesi misafir olarak davet ettiği Resûlullah a tereyağlı tirit yapmıştır. Eğer serid yani tirit mayalanmamış ekmekten yapılırsa buna haniz , seridin kalan suyuna da sürtüm denilirdi. Seridin çok yağlı olduğunu anlatmak için serid getirildi, ses çıkarıyordu ifadesi kullanılırdı.

İNTERNET RADYOMUZ FANİDUNYA FM 24 SAAT YAYINDADIR.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Mustafa Sevim - Ey Yar - 320 kbps - NETTE İLK FANİDUNYA NETTE Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 12:00:44 ÖS]


Nimet Emanet İstikamet Gönderen: anadolu
[Bugün, 11:31:17 ÖÖ]


Bir Yuvaya Sığan Cennet: Aile Gönderen: anadolu
[Bugün, 11:20:37 ÖÖ]


Tüketirken Tükenmeyelim Gönderen: anadolu
[Bugün, 11:17:31 ÖÖ]


Hayatımıza Anlam Katan Dualar - En Huzurlu Gölge Gönderen: anadolu
[Bugün, 11:13:52 ÖÖ]


Hayat Gördüklerinden İbaret Değildir Gönderen: anadolu
[Bugün, 11:08:30 ÖÖ]


Gençliğin Sosyal Medya İle İmtihanı Gönderen: anadolu
[Bugün, 10:52:02 ÖÖ]


İyiliğe Öncülük Etmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:02:15 ÖÖ]


Çocukların Güvenli Limanı: Koruyucu Aileler Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:51:26 ÖÖ]


Hâl Hatır Sormak Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:34:18 ÖÖ]


Barış ve Huzurun Toplumsal Önemi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:24:21 ÖÖ]


İnsanlığa En Büyük Hizmet Nasıl Olur Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:12:28 ÖÖ]


Hayat Hayalden İbarettir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:03:47 ÖÖ]


Birlikte İş Yapabilmek Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 07:26:55 ÖS]


Namaz Kötülükten Uzak Tutar Lakin Kötülükleri Meşru Kılmaz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 07:23:38 ÖS]


Tevbe Günah İşlemek İçin Bahane Değildir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 07:18:51 ÖS]


Peygamberimiz S.A.V'in Sofrası 3 Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 07:15:12 ÖS]


Peygamberimiz S.A. V'in sofrası 2 Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:57:59 ÖS]


Peygamberimiz S.A. V'in sofrası 1 Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:54:58 ÖS]


TÜRK DİL KURUMU Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:55:53 ÖÖ]