Gönderen Konu: Zikirsiz ve Fikirsiz Hayat 1  (Okunma sayısı 136 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Zikirsiz ve Fikirsiz Hayat 1
« : Haziran 20, 2021, 06:51:26 ÖÖ »
Zikirsiz ve Fikirsiz Hayat  1

Kur’an, insan ve insan ile ilgili kâinatta ne varsa tüm incelikleriyle akılları doyuracak, vicdanları süsleyecek ve kalpleri güçlendirecek her şeyi açıkça beyan eden emsalsiz Kitaptır.

Bu Kitabı anlayan ve inanarak uygulayanlar, asırların en seçkin ve üstün nesilleri oldular. İlimde, irfanda, adalette, zikirde, fikirde ve şükürde zirvelere yerleştiler.

Hem kendileri ve hem de çevreleri, hayaller üstü güzellikleri yaşadılar. Bu ifadeleri dile getiren üç ayette açık ve seçik ifadeler vardır; “Göklerin de, yerin de mülkü Allah’ındır. Allah her şeye kâdirdir. Gerçekten, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde lüb akıl sahipleri için elbet ibret verici deliller vardır. Lüb akıl sahipleri o kimselerdir ki, ayaktayken, otururken ve yatarken Allah’ı zikrederler.

Onlar göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler ve şöyle derler: “Ey Rabbimiz, sen bunları boşuna yaratmadın. Sen batıl şey yaratmaktan münezzehsin. Artık bizi cehennem azabından koru.” (Âli İmran: 3/189-191) Yalnızca bu üç ayette nice ibret ve hikmetler vardır.

Öncelikle, herhangi bir yerinde bulunup yaşadığımız kâinatın mutlaka “Bir sahibi vardır, O da ancak Allah’tır.” Bu bilgi ve şuur müminde etkindir. Bu şuur, O’nun kudretinin dışında hiçbir şeyin olmayacağını ispat eder. O, öyle kudret sahibidir ki, daha göklerin çekirdek katı olan gezegenler âleminde düzensizlik vukuatı olmamıştır, O kozmos âleminin hem sahibi ve hem de hükümdarıdır. Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişi milyarlarca asır sürecinde hesap kayması olmamış ve saniye boyutunda bile sapma görülmemiştir. Pekiyi bunu algılayıp değerlendiren var mıdır? Ve “insan çok cahil ve çok zâlim” olduğu için bunu anlayıp idrak edecek kimse yok mudur? Elbette vardır. Bu ibret verici ve hikmet dolu hakikatleri anlayacaklar çok ve en üstün olan insanlardır. Bunlar ancak ve ancak lüb akıl sahipleri olanlardır. Bunlar, en seçkin ve en saygın kul olanlardır.

Çünkü onlar lüb akıl sahipleri oldukları için, ayakta da, otururken de ve yatarken de Allah’ı zikrederler. Onlar göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler; yani iyice ve derinlemesine düşünürler. Bu düşünce sayesinde yerin ve göklerin boş yere yaratılmadığını ve Allah Teâlâ’nın ibretsiz ve hikmetsiz bir şey yapmaktan münezzeh olduğu inancı kalplerine yerleşir. Beşer için yaratılan en üstün aklı kullanır, varlıklar âlemi ile bağ kurarlar. Kalpleri ve dilleri ile Allah’ı zikrederler, çevre ve insanlar ile âhenk ortamına girerler toplum birlik ve güveni ile huzura kavuşurlar. Böylece Allah Teâlâ’nın kullarına nimet olarak verdiği zikir ve fikir ibadetleri sayesinde dünya sıkıntılarından arınırlar ve saadet iklimine girerler.

Bundan gocunan bir takım şer güçler, insanları, Kur’an’ın nurlu atmosferinden çıkarıp bencil, tatminsiz, doyumsuz, güvensiz ve huzursuz ortama sürükler ve mahkûm ederler. Tabii bu hususta yalnız onları suçlamak gerçeğe uygun olmayacaktır. Ancak bu şer güçler, Müslümanların ilimsiz, omurgasız ve lidersiz kaldıklarını müşahede edince düşmanca ve kalleşçe yüklenirler. İnsafsızca her değeri harap ederler. Şimdi ve şimdiye kadar yaptıkları bütün melanetler hep böyle olmuştur. Elbette bu şer güçlerin başında şeytan rolünü icra eder.

Cenab-ı Hakk bunu şöyle anlatır; “Onların üzerlerine şeytan çullanmış da onlara Allah’ın zikrini unutturmuştur. Onlar, şeytanın askerleridir. İyi bilin ki şeytanın askerleri, zarar ve ziyan edenlerdir” (Mücadele: 58/19) Şeytan, insanlara, Allah’ı zikretmeyi unuttururken Müslümanların neye dikkat etmeleri gerekeni yine Rabbimiz açıklar ve buyurur; “Andolsun ki Resûlullah’da sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü ümit edip arzulayanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel örnek vardır.” (Ahzab: 33/21) Evet, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ümmetine örnektir. Onu Müslümanların kabul etmesi için gerekli şartlar vardır ve bu şartlar Rabbimiz Allah Teâlâ’nın kesin emirleridir.

Bu şartlar gerçekleşmediği takdirde O’nun yolunun kapıları kapanır, mülkün sahibi artık geçit vermez. Bu dünyada da Müslümanlar zelil olurlar. Bugün Müslümanların perişan halleri bundan kaynaklanmaktadır. “Ey müminler! Allah’ı kesin ve çok zikredin ve O’nu sabah akşam tesbih edin.” (Azhap: 33/42)

Acaba, Allah Teâlâ’nın kesin emirleri karşısında inadına direnenlerin halleri ne olur?

Azmini Allah rızası istikametinde kullananlara ne mutlu! Esselamu aleykum.

İlhan Oral.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: Zikirsiz ve Fikirsiz Hayat 2
« Yanıtla #1 : Haziran 27, 2021, 06:36:22 ÖÖ »
Zikirsiz ve Fikirsiz Hayat  2

Zikirsiz hayat donuktur, fikirsiz hayat sönüktür. Derin dondurucudaki besin maddesi çok katı ve sağlığa zararlıdır. Fikirsiz hayat, enerjisi kalmamış âtıl ve atık madde gibidir.

Zikirsiz hayat donuktur, çünkü fıtrî canlılık, kalp işlevi ve dil fonksiyonları devre dışı kalmıştır. Buna, şuradan buradan delil toplamaya ihtiyaç yoktur. Bugünkü Müslümanların pür melaline bakmak yeterlidir. Zikirsiz hayat donuktur, donmuş bir madde nerede bir meyil bulsa kayar gider, hem de hedefsiz gider ve neye kime zarar vereceği de belli olmaz. Bunun isbatı için de bugünkü Müslümanların cinnet halini görmek yeterlidir. Bunu daha iyi ve daha net anlamak için sosyopolitik hayatımız, yüz karası manzarası olmuştur.

Bu ise net delildir. Ticarî hayat cinneti andırmaktadır.

Ahlâkî çöküş her şeyi açıkça göstermektedir. Aile hayatı, bunun artık tuzu biberidir. Kısacası Zikirsiz hayat her alanda kendini göstererek “s.o.s” vermektedir.

Fikirsiz hayat da aynen zikirsiz hayat gibi her şeyi ile anlamsız ve tutarsız ucube bir ortama dönüşmüştür. Hem de medeniyetten nasip almamış haliyle bütün alanlarda hortlak gibi kendini sergilemektedir. Gerek sosyal hayatta ve gerekse medyadaki konuşmalar, mağara devri insanlarını bile çok geride bırakacak nitelikte ve gladyatör savaşlarını andırmaktadır. Zağar sürülerinin savaşlarını sahnelemektedir. Pekiyi de, insan kadar değerli, akıllı, “ahseni takvim” bir varlığa bunlar reva mıdır? İşte insanın zikirsiz ve fikirsiz hayattan kurtararak aslî hüviyetine kavuşması, onun dünyaya geliş sebebi olduğu bilincini yeşertmek gerekmektedir.

“Mü’minlere, kalpleri Allah’ın zikri için ve Hak’tan gelen Kur’an için hâlâ zamanı gelmedi mi ki, korku ve ürperiş ile kalpleri yumuşasın? Ve geçmiş kavimlerden kendilerine kitap verilmiş kimseler gibi olmasınlar ki, onların üzerlerine uzun zaman geçmiş de kalpleri katılaşıp kalmıştı ve onlardan birçoğu fâsık olmuşlardı.” (Hadîd: 57/16)

Bu ayette verilen mesajlar, hem manidar, hem uyarıcı ve hem de aklî yeterliliği ve sorumluluk ciddiyeti olanlar için çok önemlidir. Allah Celle Celaluh, takınacağı tavırların ruhaniyeti önemine binaen “Müslümanlar” demiyor, “müminler” kavramı ile mesajlarını sunuyor.

Mümin kullarının kendine layık bir ciddiyet ve ihlasla ve kalp ürperişi ile zikir ibadetini vakit kaybetmeden yapmalarını telkin ediyor. Bunun için de referans olarak Kur’an’ı gösteriyor. Zikirde ve kalp eğitiminde kalbin ürpererek iç huzuru haliyle, Kur’an’ı esas alması şarttır.

Bu ibadette sadakatten ayrılmamalarının telkini vardır. Demek ki, Rabbimiz zikirde “korku ve kalbî ürperiş” ile inanan kullarının huzur içinde zikir yapmalarını istiyor.

Şimdi dikkat! Geçmiş kavimlerden kendilerine kitap verilmiş kimseler gibi olmasınlar ki, onların üzerlerine uzun zaman geçmiş de kalpleri katılaşıp kalmıştı ve onlardan birçoğu fâsık olmuşlardı. Demek ki Cenab-ı Hakk, zikir ibadeti ve gönderilen kitaplara gereken ilgi, saygı ve sadakati göstermedikleri için geçmiş kavimlerin kalpleri katılaşıp kalmıştı ve onlardan birçoğu fâsık olmuşlardı. Burada çok dikkat edilmesi gereken hikmet içerikli bir uyarı daha vardır. Bugün birçok tarikatta zikir ibadeti yapıldığı halde Kur’an’ın ilkelerine riayet edilmediği yüzünden tevhid sisteminde toparlanamıyorlar.

Konu ile ilgili Mücadele suresi 19. ayette şeytanın, insanlara Allah’ı zikretmeyi unutturduğunu görmüştük.

Bununla beraber Kur’an-ı Kerim’de zikir ibadetini yapmayanların çok ağır vebal altında kaldıkları zikredilmektedir. Şu bir gerçek ki, başta Diyanet İşleri Başkanlığımız olmak üzere hiç kimsenin bu ibadetten Müslümanları mahrum ederek vebal yüklenmemesi gerekmektedir. Zikir ve Kur’an ruhaniyeti dışında kalan olmamalıdır.

“Her kim o Rahmân’ın zikrinden gafil ve ilgisiz kalırsa ona şeytanı musallat ederiz. Artık bu, onun için yakın arkadaştır. Şüphesiz bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin hidayette olduklarını sanarlar.” (Zuhruf: 43/36, 37). Allah Teâlâ da bunlar için başta Resûlüne, müteakiben bütün müminlere kesin emir verir ve onların ne kadar değersiz durumda olduklarını deklare eder; “Kalbini Bizi zikretmekten gafil bıraktığımız, nefsi arzularına uyan ve işi hep aşırılık olan kimselere itaat etme!” (Kehf:18/28).

Bu ayetin hükmüne karşı zikir hakkında, olumsuz beyanda bulunanın mevkii ve titri ne olursa olsun geçersizdir. Zikir ibadetini ciddiye almayan günahkârdır! Ve fikirsiz hayat vahşet girdabına kapılmaktır! Esselamu aleykum.

İlhan Oral.İlhan Oral.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41