Gönderen Konu: KUR'N MEDENİYETİNDE KONUŞMA DİLİ 1  (Okunma sayısı 576 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
KUR'N MEDENİYETİNDE KONUŞMA DİLİ 1
« : Haziran 02, 2019, 03:17:52 ÖÖ »
KUR'N MEDENİYETİNDE KONUŞMA DİLİ  1

Kur’an-ı Kerim’de konuşma dili en mükemmel esaslar halinde sunulmuştur. Kur’an her şeyden önce sözün en güzeli ile söylenmesini emreder. Özellikle konuşma dilinde ilim anlayış ve irfan zarafeti vardır. İman sorumluluğu esastır, gönül hassasiyeti ve ses ayarlama inceliği vardır. Muhatabın itibarı ön plandadır. Ahlâkî zarafet ve medenî duruş hatta vakar kimliklidir. Sekinet ile konuşma nezaketi esas alınmış ve gerilme ve kasılma yasaklanmıştır.

Kur’an medeniyeti özellikle insanın psikososyal yönünü en ince tarzı ile mükemmel düzeye getirir ve olması arzu edilen kıvama kavuşturur. Konuşma, bireyi topluma ve toplumları birbirine bağlayan iletişim ağı olduğu için yaygın bir ahlâkî ilkedir. Medeniyet çerçevesinde konuşma yapıldıkça muhatapların birbirleri ile kopmayan bağı olur. Cenab-ı Hak, insana gönderdiği hayat kılavuzunda, özellikle her şeyi mükemmel tarzı ile sunarken konuşma dilini de en mükemmel tarzı ile icra edilmesini emreder. “Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Ancak sözü söyleyen haksızlığa uğramışsa (zâlimin zulmünü anlatabilir). Allah Semi’dir her şeyi işitir, Basardır her şeyi görür. (Nisa: 4/148)

Kur’an, insanlar arası iletişim sağlama hususunda insanı donanımlı hale getirir. Günümüz İslam dünyasında kemaliyle anlaşılmamış konuşma hakkında tahmin ve tasavvurlar üstünde mükemmel açıklamalara şahit oluyoruz; Biz Kur’an’da sözü türlü biçimlerde anlattık ki, düşünüp anlasınlar. Fakat bu, onların sadece kaçışlarını artırıyor. (İsra:17/41) Allah Teâlâ, insanı konuşma nimeti ile donatıp programladığı gibi konuşma ilkelerini de, parmak uçlarındaki hikmet içerikli ayarlarla altın, yakut ve diğer değerli taşlar niteliğinde projesini ve ayarını yapmıştır. Konuşmayı çok ince bir sanat ve mükemmel bir iletişim aracı olarak ortaya koyan ve bu tarzı ile sunan Kur’an, müslümanlara erişilmez bir medenî formasyon kazandırır. İsrâ süresindeki ayette olduğu gibi, Kur’an medeniyetinde kötü ve çirkin sözün söylenmesini, Allah Teâlâ sevmediğini bildirirken kötü sözün söylenmemesini de ihtar etmiştir.

Bununla beraber Kur’an medeniyetinde, medenî kriterleri ve kavramları sunmuştur; Ey mü’minler! Allah’tan ittika edin ve sedîd söz söyleyin. (Ahzap:33/70) Sedîd söz, konuşurken nefsin bulaşmadığı, asabiyetin karışmadığı, karşı tarafa haksızlık yapılmadığı çıkar ve takdir beklenilmediği ve nasıl olması gerekiyorsa öylece konuşulan ve mükemmel donanımlı halde ifade edilen sözdür. Kur’an, bilim dilinin en üst düzeyde kullanılmasını önerir hatta emreder, diplomatik dili tüm incelikleriyle sistematize eder ve iletişim dilini sıcacık dostluk bağı olarak önerir. Bu konuşma tarzı ile konuşmacılar arasında huzur iklimi ve dostluk bağı kurup güven oluşturur. Kur’an her eylemin ve her sözün en iyi ve güzelini emreder. Rabbimiz: İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde bertaraf et. Bir de bakarsın ki, aranızda düşmanlık olan kimse sanki sıcak bir dost oluverir. (Fussilet:41/34)

Mal ve mülk ile ilgili olan meselelerde bile yere, muhataba ve gönül iklimine göre konuşmayı emreden Rabbimiz buyurur ki: Ey yetimlerin veli ve vasileri, Allah’ın dünya geçimi için sebep kıldığı elinizdeki yetim mallarını, onların zihinsel özürlülerine vermeyin. Onları, malları ile rızıklandırın; giydirin ve kendilerine maruf söz söyleyin. Gönül kırmadan, azarlamadan nezaket kuralları çerçevesine tevessül etmeden güzel ve gönül alıcı söz söyleyin.

Münafıklarla bile konuşurken hakaret etmeden onların asabiyet duygularını tahrik etmeden, onları ya sinsiliğe ya da şirretliğe itmeden ve de koparıp uzaklaştırmadan Kur’an medeniyetinin konuşma dilini kullanmak, müslümanın en doğal görevidir; O münafıklar, öyle kimselerdir ki, kalplerinde olanı ve yalan yere yeminlerini Allah bilir. Onun için özürlerini kabulden yüz çevir ve nifakı terk etmeleri için kendilerine öğüt ver. Onlara, beliğ söz söyle. (Nisâ:4/63)

Kur’an medeniyeti, konuşma dili, tarz ve kavram olarak başka medeniyetlerde pek kullanılmayan bir dil inşa eder. Bunlar, pozitif kavramlar ve negatif kavramlar olarak iki grupta anlatılmıştır. Pozitif kavramlardan en çok müslümanların söz ettiği leyyin sözdür. Fakat bu kavramda bile bugünki meal ve konuşma dilinde netlik yoktur. Allah Teâlâ’nın Kitabında belirsizlik yoktur. Müslümanlar yeniden Kur’an’ın özüne dönmelidir.

“Söz vardır ki pişire aşı, söz vardır ki kestire başı.” Esselamu aleykum

İlhan Oral.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: KUR'N MEDENİYETİNDE KONUŞMA DİLİ 1
« Yanıtla #1 : Haziran 09, 2019, 09:16:29 ÖÖ »
KUR'N MEDENİYETİNDE KONUŞMA DİLİ  2

Kur’an medeniyetinde, her alanın, her konunun ve her meselenin hikmet çerçevesinde açıklaması vardır. Kâinatın yaratılışı, insanın yaratılışı, diğer canlı ve cansız varlıkların yaratılışı anlatılır. Aklın algılama sınırlarını zorlayacak ve akıllı insanların beyinlerini zonklatacak açıklamaları ile nice mesele yanında her biri farklı kelime ve farklı anlamda ve farklı nitelikte, farklı kavramlar dikkat çekmektedir. Bunlardan biri de, “kavli leyyindir.”

Gerek Kur’an meallerinde ve gerekse hocalarımızın anlatımlarında “Leyyin söz” yumuşak söz diye anlatılır. Fakat kavramların ve konunun açılımına dikkat edilmeden anlam verildiği takdirde âdeta sırıtır. “Leyyin sözün” mahalline, muhataplarına ve bunlar arasındaki münasebetlere bakınca “Leyyin söze” “yumuşak söz ile mana verilmesi en azından kuşku vericidir. Konunun özüne ve cereyan eden olaya bakınca konuşma mahalli, kanlı kâtil, zâlim hükümdar Firavun ile onun sarayında yetişmiş ve aralarında kan davası geçmiş, yüz seksen derece zıtlaşma olmuş Hazreti Mûsâ aleyhisselam arasında geçen bir konuşma mahallidir. İnanç ve ahlâkî değerler zıtlığından farklı olan bu iki güç cedelleşiyor ve direniyorlar.

Firavun, kitleleri topluyor onlara haykırıyor; “Sizin en yüce tanrınız benim” diyerek hezeyan lavları püskürtüyor. Hazreti Mûsâ aleyhisselamın gösterdiği mucizeler karşısında O’nu ve davasını ortadan kaldırmak için Firavun, ülkenin en etkin sayılan büyücülerini topluyor ve Hazreti Mûsâ aleyhisselamın aleyhinde kullanmaya çalışıyor. Bu müthiş olay sonunda bütün büyücüler iflas ettiklerini itiraf edip, iman ediyorlar. İyot gibi ortada kalan Firavun hiddetinden çatlayacak pozisyona düşüyor. Hiddetinden çılgınca tehditlere başvurdu;

Haykırarak dedi ki: “Ben size, izin vermeden siz ona iman ettiniz, şüphesiz ki, o size sihri öğretmiş olan büyüğünüzdür. Artık yakında bileceksiniz, elbette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlamasına kestireceğim ve muhakkak ki sizi toplu bir halde astıracağım.” (Şuarâ:26/49) Böylesi bir tehdit ve öfke ile yüzlerce insanın kanını dökmeye ve toplumu daha da gerip herkesi iyice yıldırmaya yöneldi. Fakat Hazreti Mûsâ aleyhisselama iman eden büyücüler pes etmediler. Büyücülerden ve halktan iman edenler net tavır koyarak Firavuna tepki gösterdiler. İman ettiklerini ve bunun için her şeyi göze aldıklarını ilan ettiler ve Firavuna karşı dediler ki: “Zararı yok, sen yapacaksan biz zaten, Rabbimize dönücüleriz. (Şuarâ:26/50)

Düşünebiliyor musunuz? Firavun bir tarafta tanrılık iddiasında bulunuyor ve kitlelere haykırıyordu: “Sizin en yüce tanrınız benim” diyordu. Böylesi kendini bilmezlikle çılgınlaşan Firavun şımarıklık ve şirretliği azgınlık boyutuna taşımıştı ve gittikçe şirretlikte haddini aşıyordu. Fakat Firavunun anlaşılmaz inat ve inkârla, Allah Teâlâ’ya kafa tutarak tanrılık iddiasında bulunmasına ve çevresindeki insanları köle olarak yönetmesine rağmen Allah Teâlâ, Hazreti Mûsâ ve Hazreti Harûn aleyhisselama emir verdi. Firavuna “Gidin ona kavl-i leyyin ile hitap edin” buyurdu. Böyle bir gerilim karşısında “kavli leyyini” yumuşak söz ile yorumlamak kolaycılıktan kaynaklanır ve gerçeklikten uzak dalma ile yorumlanabilir. Çünkü burada Firavun için otorite endişesi ve Hazreti Mûsâ aleyhisselam için iman gibi büyük bir dava mücadelesi meselesi ve büyük bir savaş gayreti vardır.

İşte tam burada “kavli leyyinin” önemi ve yorumu, bütün çıplaklığı ile kendini göstermektedir. Hazreti Mûsâ aleyhisselam peygamberler silsilesinin o günkü temsilcisidir. O, peygamberliğe uygun onurlu mücadele verecek, vakar, şahsiyet ve sorumluluk duygularını en yüksek düzeyde kullanacak, davasına uygun mücadele verecek ve peygamberlik görevini, önce Allah Teâlâ katında riyasız, fütursuz yapacak ve peygamberler davasını onuru ile sürdürecektir. Bunun için de muhatabı Firavun ile çok ayarlı ve çok tutarlı bir tarz ile konuşacaktı. Bu tarz, eveleme ve geveleme tarzında yumuşak söz değil, en üst düzeyde tutarlı, düzeyli ve etkin söz söyleme tarzıdır ve bu konuşma tarzı diplomatik manevradır..

Tarafları, cephelerde birbirinin kanını dökerken diplomatların mücadelesi, tüm toplumunun ve tüm ülkesinin çıkarlarını üst düzeyde koruma mücadelesidir. Bu mücadele ile zayiatı önleme mücadelesini başarıya götürme gayretidir. İşte Hazreti Mûsâ aleyhisselamın gayreti, bu gayrettir. Bu da kavli leyyin ile mümkündür. Esselamu aleykum. 

İlhan Oral.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: KUR'N MEDENİYETİNDE KONUŞMA DİLİ 3
« Yanıtla #2 : Haziran 17, 2019, 08:32:30 ÖS »
KUR'N MEDENİYETİNDE KONUŞMA DİLİ   3

Genelde insan, cahildir, bencildir, acelecidir, fevridir ve saldırgandır. Onun için genellikle insanlar birbirlerini anlamadan birbirlerine zarar vermekten kaçınmazlar. Aile kavgaları, kan davaları, toplumlar arası huzur bozucu gelişmeler hep bundan kaynaklanır.

Oysa Yaratan Kudret Allah Teâlâ, en değerli olarak yarattığı insan denen varlığı nice nimetlerle donatmış ve bu nimetlerin en mükemmeli olarak akıl nimeti vermiştir. Bu akıl nimeti ile hiçbir varlığa vermediği üstün değer vermiştir. İnsana verilmiş olan sayısız nimetlerin başında akıl ile beraber ifade yeteneği olarak konuşmayı vermiştir. İnsanların kurduğu dünya medeniyetlerinin temelinde akıl ve konuşma yeteneği esastır. Buna rağmen akıl nimetini ve konuşma yeteneğini kullanmayan insanlar insanın varlık sürecinde nice arbede, nice savaş ve nice yanlış yüzünden, dünyayı kendilerine dar ve zindan etmekten de geri kalmamışlardır. Hem kendilerine ve hem de başkalarına zarar vermede aşırılaşmışlardır.

Yalın aklın yetersiz olduğu gerçeği karşısında, insan kılavuza muhtaçtır. Bu vesile ile Kur’an medeniyetindeki konuşma dili, çok önemlidir. Konuşma tekniği Kur’an ile mükemmel bir sanat niteliği kazanmıştır. Allah Teâlâ’nın, Hazreti Mûsâ aleyhisselama konuşma sanatının zirvesinde kavli leyyin ile birçok hikmet yüklemiştir. Bugün dünyada Müslümanların hemen hepsinin bu ciddi ve ciddi olduğu kadar da çok önemli olan bu konuya özen göstermeleri gerekmektedir. Bu konuda ayetler manidar mesajlar verirler. İşte azgın ve mütecaviz Firavun, Hazreti Mûsâ aleyhisselama ağır itham ve baskı kurması karşısında, Allah Teâlâ, onun kavli leyyin ile konuşma emrini vermesinin hikmeti burada ortaya çıkar.

Firavun, öfke krizine kapılmış bir pozisyonda, bu çıkışı ile kan davası peşinde idi. Buna rağmen Cenab-ı Hakk, Hazreti Mûsâ ve Hazreti Harun aleyhimesselama; ikiniz birlikte Firavun’a gidin; çünkü o gerçekten her türlü ölçüyü aşmış, azmıştır. Varın da, ona; kavli leyyin ile konuşun, olur ki nasihat dinler yahut ürperir. Hemen gidin de Firavun’a deyin ki, biz Rabbinin sana gönderilen elçileriyiz. Artık İsrail Oğullarını bizimle gönder. Onlara azap etme Biz, sana, Rabbinden bir mucize ile geldik. Dünya ve ahiret selâmeti, hidayete uyanlaradır. (Taha: 20/43-47) Bu ayet-i kerimelerle de anlaşıldığına göre, kavli leyyin, daha manidardır.

Cenab-ı Hakk, iki peygamberini Firavuna, birden gönderiyor, bunlar iki kişi de olsa bir heyettir. Bu heyet, tanrılık iddiasında bulunan Firavuna nasihat ediyor. Bu çok önemli bir uyarıdır. Allah davasının savunucuları, engel tanımaz dava adamıdırlar. Her yerde ve her halde dava adamı, karşısındaki bir hükümdar da olsa, tanrılık iddiasında da bulunsa ona hakkı telkin etmek savsaklanmaz mukaddes bir görev olarak benimserler. Allah davasına inanmış mümin, hiç kimse karşısında aşağılık psikozuna girmez, gücünü ve kuvvetini Allah’tan aldığı için fütur getirmez, gereken ne ise onu yerine getirir ve neticeyi Rabbine havale eder. Aynı oranda, Allah adına verilen mücadelede, mümin vakar kaybetmez. Onurlu ve vakarlıdır.

İdeolojik, siyasî ve sosyal ilişkilerde taraflar münasebetlerinde, eşitlik ilkesine bağlı olmaları gerekirken, Allah davasında, “Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer inanıyorsanız elbette en üstün sizsiniz”. (Âli İmran: 3/139) gereğine inandıkları için telaşa kapılmazlar, gerilmezler, kasılmazlar, telaşlanmazlar, vakûrdurlar. Kavl-i leyyin, Allah davasını savunacak ve o davayı kitlelere tebliğ edecek davetçilere has bir konuşma tarzıdır. Bunun için Cenab-ı Hakk bu örneği, kanlı kaatil ve tanrılık iddiasında bulunan Firavun ile ulul’azîm peygamber Hazreti Mûsâ aleyhisselam örneğinde gösteriyor. Onun için bu konuşma tarzı tahminler üstü dikkate değer bir konuşma tarzıdır. İnsan ile ilgili her kavramı ve her konuyu yerli yerine yerleştiren, hiç açık vermeden en üst düzeyde değerlendiren ve en mükemmel ölçüde vazeden İslam sistemi asli itibarı ile Kur’an medeniyeti olarak alınmalıdır!

Aslında kavli leyyin, konuşmacıların birbirlerine karşı kasılmadan, gerilmeden, strese girmeden, sinir sistemini bozmadan, tartışma pozisyonu oluşturmadan, olgunluğun en yüksek kalite ve kalibre düzeyidir. Özellikle Müslümanların bu kalitede olmaları için önce buna inanmaları gerekir. Bu anlayış ve bu beklenti ile Müslümanların uyanışı beklenilmektedir.

Bu beklenti, İlâhî davanın özünde vardır. Esselamu aleykum.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: KUR'N MEDENİYETİNDE KONUŞMA DİLİ 4
« Yanıtla #3 : Haziran 23, 2019, 04:35:28 ÖS »
KUR'N MEDENİYETİNDE KONUŞMA DİLİ  4
 
Kur’an mesajlarının birçoğunun üstü kapalı duruma getirilmiş ve özellikle sorumlu olan taraflar ilgilerini koparmışlardır. Kur’an’ı öğrenmek isteyen samimi insanlar ehlini arıyor bulmakta sıkıntı çekiyorlar. Kur’an meallerine yöneliyorlar, meal karşılaştırmaları yapınca âdeta bocalama krizine giriyorlar. Konular, kavramlar ve kelimeler aslının dışına taşmışlar.

Bu konuları genelde işlemeye çalıyoruz. Ancak, insanlarımızın himmeti, Kur’an dışına taşırılmış olduğu için ilgi alanları dışında kalıyor. Konumuz; Kur’an medeniyetinde konuşma dili olduğu için bilmemiz ve uygulamamız gereken bilgiyi edinmemiz şarttır. Ancak insanlık için gönderilmiş Kur’an bizatihi Allah Teâlâ’nın kitabıdır. Allah Teâlâ bu kitapta; “Gerçekten biz o insanlara bir kitap gönderdik. İşte, iman eden toplum için bir hayat düzeni ve hepsine rahmet kaynağı olmak üzere tam bir ilim ile tafsilen açıkladık.” (A’raf: 7/52) Allah Teâlâ her meseleyi açık açık anlattığı halde biz Müslümanlar olarak, Kur’an’ın engin ve tafsilatlı anlatımını daraltmadan çekinmiyoruz. Bu dar kalıpları terk etmeye teşebbüs edemiyoruz.

Eğer Kur’an-ı Kerîm, ahsen söz, Kerîm söz, maruf söz, beliğ söz, sedîd söz, leyyin söz, selam söz ve meysür söz gibi müstesna bir edebî söz türlerinden bahsediyorsa, dikkat edip yoğunlaşmak gerekmez mi? Ahsen söz, bilindiği gibi kavl söz, Ahsen ise en güzel söz demektir. Bu söz, kulağı rahatsız etmeyen, sinirleri sarsmayan, dinleyeni tedirgin etmeyen ahlaka aykırı düşmeyen, gönül kırmayan ve muhatabı rahatlatıp ona güven ve huzur veren bir sözdür. “Söylenmiş sözlerin en güzeli ve en doğrusu Kur’an’dır” gerekçesi karşısında insanın sözü olarak telakki edilen; “İnsanları Allah’ın davasına çağıran, salih amel işleyen ve ben Müslümanlardan biriyim diyenden daha güzel söz söyleyen kim olabilir?” (Fussilet: 41/33)

Bu ifade çok manidardır. Allah Teâlâ’nın Kitabındaki böylesi bir ifadeyi Müslümanlar anlamalıdırlar. Bu üstün değerdeki ifadeyi, Müslümanlardan başka kim daha iyi ve açıkça anlayabilir? Özellikle kerim söz, ana baba olmak üzere herkese her zaman ve her yerde tevâzu ve vakarla ahlâkî ilkeleri cömertçe kullanarak konuşma tekniği ve sanatıdır. Bu, insana mutluluk veren bir sözdür. “Ey Resûlüm! Rabbin, kendisinden başkasına ibadet etmemeyi ve ana babaya ihsanda bulunmanızı kesin emretti. Senin yanında onlardan biri veya ikisi de ihtiyarlık çağına gelirse sakın onlara öf deme ve onları azarlama, sözlerini kesme ve onlara kerîm söz ile hitap et.” (İsra: 17/23). Bugünkü gençliğe baktığımız zaman acaba, onlarda bunun kaçta kaçını görebiliyoruz? Ana baba tanımaz olan, onları insanca dinlemeyen bir neslin, ahlaken çöküşe geçtiği bir dönemde, ana baba için Kur’an’ın böylesi mesajını anlamak önemli bir ayrıcalıktır. Kalitesi ve kalibresi yeterli olan seçkin nesillerin işi olduğunu ve bunun için bizim de mücadele vermemiz imanımız gereği olduğunu unutmamalıyız.

Kur’an medeniyetinde konuşma dilinin kavramları, incelik, zarafet ve hikmet ile dolu ve müzeyyendir. Bu ise ayette açıkça görülmektedir; “Maruf bir söz ve bir mağfiret, arkasına eza takılacak sadakadan daha hayırlıdır. Allah Ganîdir Halîmdir.” (Bakara: 2/263) Bununla beraber gelen ayette oldukça ilgi çekicidir; “Ey yetimlerin veli ve vasileri, Allah’ın dünya geçimi için sebep kıldığı tasarrufunuzdaki yetim mallarını, onların zihinsel özürlülerine vermeyin. Onları, malları ile rızıklandırın; giydirin ve kendilerine maruf söz söyleyin.” (Nisa: 4/ 5) Demek ki bakımı üstlenilen zihinsel özürlü de olsalar onlara söylenecek söz budur.

Münafık olan yanardöner ikiyüzlü insanlara söylenecek söz, beliğ sözdür; “Onlar öyle kimselerdir ki, kalplerinde olanı ve yalan yere yeminlerini Allah bilir. Onun için özürlerini kabulden yüz çevir ve nifakı terk etmeleri için kendilerine öğüt ver. Onlara, beliğ söz söyle.” (Nisa: 4/61-63) Aslında beliğ söz, taşı tam gediğine koymak gibi bir anlam içermektedir. Onun için sözün tam hedefini ayarlama tekniğidir. Her şeye rağmen her kültür seviyesi ve her hak sahibi için bizzat Allah Teâlâ tarafından ayarlanmış yerleşik kavramlar manidardırlar. “Cennet ehli olan kimseler için orada taze yemişler vardır ve onlar için ne isterlerse vardır. Rahman olan Allah’tan bir söz olarak onlara “Selâm” vardır.” (Yâsin: 55/58) Selam ise güvendir.

Kur’an’da, müspet ve menfi söz çeşitleri vardır. Bize en güzelini konuşmak düşer.

Ben de sözlerin en güzeliyle selamlıyorum: Esselamu aleykum.

İlhan Oral.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42