DERTMİ - ÇAREMİ?
Dertler mi daha çoktur, yoksa çareler mi daha çoktur? Bu soru dikkate değer sorulardandır. İnsanlar genellikle kötülükten ve kötü olaylardan çabuk etkilenirler. Çare bulamadıkları zaman da bedbin olurlar. Dolayısıyla daha çok derdin etkisi altında kalırlar.
Kesintisiz egemen olan Allah Teâlâ’nın sistemi, inanan her insanı ümitvar olmaya yönlendirir. Özellikle Allah Teâlâ kullarına çok büyük bir ümit hâzinesi verir. Cenab-ı Hak bu ve benzer meseleleri geçmiş kavimlerdeki olaylarla anlatır. Bu olaylardan biri; Hazreti Musa aleyhisselam Tûri Sina’ya gidip dönüşünde İsrailoğullarının buzağıya taptıklarına şahit oldu. Onları uyardı. İmtihan için Cenab-ı Hak yetmiş kişiyi huzuruna getirmesini emretti. Hazreti Musa aleyhisselam onları mikata götürdü. Orada onları korkunç bir yer sarsıntısı yakaladı. Hazreti Musa aleyhisselam ve o yetmiş kişi de dua etti.
Bize, hem bu dünyada iyilik, hem de ahirette iyilik ver. Gerçekten biz tevbe edip sana döndük, dua ettiler. Allah buyurdu: “Ben azabımı kullarımdan dilediğime isabet ettiririm. Rahmetim her şeyi kuşattı. Fakat onu. ittika edip küfürden sakınanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize iman edenler için yazacağım.” (A’raf: 7/156) Ayette, kulun, Allah Teâlâ’ya dönmesi, yalvarıp yakarması, hem dünyada hem de ahirette iyiliğe nail olması ve azap edilmekten kurtulması için üç madde şartı konulmuştur. Bu maddelere bütün Müslümanların özenle dikkat emesi gerekir. Bu maddeler, ittika edip küfürden, şirkten ve isyandan arınmak, zekât vererek toplumda mali ibadeti ifa ederek ekonomik adaleti sağlamak ve ihmalden, ihanetten sakınarak Allah Teâlâ’nın ayetlerine iman etmektir.
İşte bu hakikatler karşısında Rabbimizin buyruğu tecelli eder: “Benim Rahmetim her şeyi kuşattı.” Kâinatın tümünü rahmeti ile kuşatan Rahman ve Rahim Allah Teâlâ kullarına seslenir ve daima ümitvar olmaları için adeta teminat verir: Ey Rasûlüm, tarafımdan insanlara de ki: “Ey nefisleri üzerinde israf eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidimizi kesmeyiniz; çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Gerçekten O, Gafûr’dur çok bağışlayıcıdır. Rahim’dir çok merhamet edicidir. (Zumer: 39/5) Fakat burada bütün Müslümanların ifrattan ve tefritten şiddetle kaçınmaları gerekmektedir. Hiçbir Müslümanın, “Madem Rabbimiz bütün günahları bağışlayacak, o halde ben keyfime bakarım” deme seçeneği yoktur. Tam tersine, bütün müminler, Peygamber sallallah aleyhi ve selleme tabidirler.
Allah Celle Celâluh’un Resulüne verdiği emir kesindir ve O’nun uymama gibi bir tercihi yoktur. Müminlerin de böyle bir tercih kullanma fantezileri yoktur. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, “Hûd sûresi beni ihtiyarlattı” deyip ne denli ağır bir sorumluluk taşıdığını dile getirdiği gibi tüm Müslümanların da aynı sorumlulukla mükellef oldukları kesindir. Hûd suresinde Rabbimizin Resulüne verdiği emir mealen şöyledir; Ey Resulüm sen emrolunduğun gibi doğru ol; seninle beraber tevbe edenler de doğru olsunlar, azgınlık yapmayın! Zira O Allah, yaptıklarınızın hepsini her an görendir. (Hûd: 11/112) Mümin, ilahi emri aldığı gibi doğruluğuna inanarak sadakatle uygulaması ile ebedi saadet teminatını alır.
Demek ki kul, bir emre uyup gereğini ifade etmesi sayesinde sonsuz geleceğini kazanmış oluyor. İşte işin hikmeti burada tecelli eder. Allah mutlak kudret sahibidir. Allah âdildir, kimseyi kandırmaz, kuluna borçlu kalmaz, bilgiyi kaybetmez, vadettiklerini es geçmez, dediğini tam yapar. Elbette burada çare arayan insana işlerini ve niyetini hilesiz yerine getirmesi düşer. Onun için insanın kötülükten ve kötü olaylardan çabuk etkilenmesine gerek kalmaz ve çare bulamadım diye de bedbin olması söz konusu olmaz.
Bu çerçevede aklını kötü ve iradesini ters istikamette kullanan insan, birey ve kamu hukukuna aykırı davranışları neticesinde adalet doğru hüküm verir ve hak yerini bulursa çare sağlamış olur. Gıda maddelerinde hile yapana, zarar verdiği kimselerin zararlarını ödetirsin, rüşvet alanların mal varlığını müsadere edersin, katilleri idam edersin, teröristlerin kökünü kazırsın, kul hakkını yiyen haramzadelere hak ettiği cezayı verirsin, fuhuş bataklıklarını kurutursun ve haklının hakkını verirsin, çare öne geçer, dert biter. Ancak tüm toplumla beraber devletin âdil olması şarttır. Esselamu aleykum
İlhan Oral.