TEMİZLİK
Temizlik ya da taharet, İslam dininin olmazsa olmazıdır. Fıkıh kitaplarının tamamı taharet konusunu her zaman öncelemişler, sıralamada en önde yer almışlardır önemine binaen. Dört mezhebin de fıkıh kitaplarına bakın, taharet konusunu en önde görürsünüz. Temizlik olmadan hiçbir şey olmaz. Allah’ın huzuruna temiz gitmek bir mecburiyettir. Namaz kılmak müminin miracıdır adeta. Rabbinin huzuruna çıkıp O’ndan yardım dilemektir, O’na ibadet etmek, O’nunla konuşmak, önünde eğilip tazim etmek, huzurunda yere kapanıp O’nu tesbih etmek, kulluğunun, acizliğinin zirvesini yaşamak, O’na yalvarmak… Bütün bu aktiviteleri, büyük buluşmayı tertemiz yapmak gerekir, huzura maddi ve manevi olarak arınmış bir şekilde çıkmak gerekir. Abdest sadece bedeni değil, ruhumuzu da temizliyor, arındırıyor. Kişi ölünce de yine tertemiz bir şekilde Allah’ın huzuruna çıkmak, berzah âlemine abdestli gitmek, Münker ve Nekir adlı sorgu meleklerinin sorgusuna hazırlıklı gitmek için temiz bir şekilde yıkanır, tertemiz ve bembeyaz bir elbiseyle (kefenle) âlemini değiştirmek dinimizin önemsediği hususlardır.
“Temizlik imandandır” sözü Efendimiz’e aittir. Ya da “Temizlik imanın yarısıdır” hadis rivayeti temizliğin önemini çok veciz bir şekilde ifade ediyor. “Ümmetime olan şefkatimden olmasaydı misvakı, dişlerin fırçalanmasını emrederdim.” hadisi de diş temizliğine büyük dikkat çekmektedir.
Ancak Müslüman kardeşlerimiz pek çok konuda olduğu gibi temizlik konusunda da iyi bir sınav vermemektedirler. Park ve bahçeleri, çarşı ve pazarları, piknik ve mesire yerlerini, meskun mahal ve siteleri, turistik yerleri, sahilleri… Kısaca her yeri kirli görürsünüz genellikle. Çevre temizliğine dikkat edilmediğini üzülerek izliyoruz. Trafikte yürüyen arabaların pencerelerinden her an her şey dışarı atılabiliyor. Sigara izmaritinden sigara paketine kadar, pet şişelerden poşetlere kadar… Her şey yerlere atılır genellikle. Yerlere tükürme âdeti bile devam ediyor maalesef. Bu tür örnekleri uzatmak mümkündür. Çevre kirliliği gibi üst baş konusunda da büyük oranda temiz değiliz Müslümanlar olarak.
Camiye gelen cemaatin ayakları çoğu zaman kokar, çorap ve üst başları temiz değil. Abdest alırken de iyi bir şekilde abdest alınmıyor. Ağız ve diş temizliği dinimizce çok önemsenmiş olmasına rağmen bunlara da çok dikkat edilmiyor. Ne hikmetse genellikle dinimizin emirlerinin tersine davranışlar sergiliyoruz. Bu konu özellikle incelemeye değer bir konudur. Temizlik gibi dinimizin emrettiği OKUMAYI VE TEFEKKÜRÜ de unutmuş, terk etmiş durumdayız maalesef.
Temizlik denilince sadece çevre ya da üst baş temizliği değil, HÜKMİ TEMİZLİK VE MANEVİ TEMİZLİK konusunu da bilmemiz gerekir. Hükmi temizlik: Namazı abdestsiz kılmamak, abdestimizi aldıktan sonra namaz kılmak, tavaf etmek... gibi, cünüpken boy abdesti almak, gusletmek… hükmi temizlik olmuş olur. Manevi temizlik ise çok önemsememiz gereken bir temizlik çeşididir, manevi arınmadır. Zahiri dediğimiz dış temizlikten daha da önemlidir manevi temizlik. Kalp veya gönül temizliği de diyebileceğimiz bu çok önemli konuda, başta aile ve eğitim kurumları olmak üzere herkesin seferber olması gerekir. Temiz kalpli insanlardan iyi davranışlar sadır olur, güzel hareketler meydana gelir. Temiz yürekli insanlar, herkese iyilik yapmak isterler, bundan da haz alırlar. Anne ve babasının sözünden çıkmazlar, meşru çerçeveler dahilinde, namazlarını hakkıyla kılıp Rablerine kulluk yapmaktan zevk alırlar, oruç tutup aç ve perişan insanların halini, açlığın, fakirliğin ne demek olduğunu anlamaya çalışırlar, zekât ve her türlü sadaka ve infak görevlerini yaparlar, Kur’an’ı teenni ile, tefekkür ile okurlar, kainatı okuyarak Allah’ın (cc) büyüklüğünü ve azametini idrak etmeye çalışırlar, gönül incitmezler, hak ve hukuka riayet ederler, kimseye zulmetmezler, ölçüde ve tartıda kul hakkını gözetirler, selam verirler, güler yüzlü kimselerdir.
Temiz kalpli insanlar yalan konuşmazlar, kimseyi kandırmaz, sözünde dururlar, emanete ihanet etmez, affedici olurlar, hoşgörülü olur, kibir ve gururdan uzaklaşıp mütevazı olurlar. Fıtratı bozulmamış temiz yürekli insan; yardımlaşmayı ve paylaşımı sever, insanlara iyilik yapmaktan hoşlanır, zevk alır. Sabırlı olur, teşekkür etmesini bilir, vefalı olur, gönlünü sadece Rabbine hazırlar, gönül dergâhı ilahidir der, halkın içinde işiyle gücüyle uğraşırken bile Rabbiyle beraberdir, O’ndan asla gafil olmaz. Halk içinde HAK İle beraberdirler. Kimseye bağırıp çağırmaz, derdini, sıkıntısını güzel ve yumuşak bir lisanla anlatır, güler yüzlüdür. Temiz kalpli insan emindir, güvenilirdir, Rabbine ve topluma karşı kendisini sorumlu hisseder. Kimseye zarar vermez, kimseye zulmetmeyeceği gibi gücü yeterse zulme engel olur. Temiz kalpli insanlar yufka yürekli ve merhametlidirler. Mazlum ve mağduru kollayıp gözetirler ve ona karşı görevini yapar, kalbinde kötülük yoktur. Müslüman kardeşlerine karşı mütevazı, din düşmanlarına karşı ise onurlu ve şahsiyetlidir.
Gönül, tertemiz bir yüzeye benzer. Siyah ve kirli noktalar onu karartır. Bir haram, bir günah, hatta bir mekruh fiil ve davranış, gönlü kirletir. Bir nazar, bir yalan, bir gıybet hatta fuzuli bir konuşma bile kalbi karartır. Bu yüzden dilimize, elimize, göz ve kulağımıza dikkat etmek zorundayız. Fıtrat üzere tertemiz yaratılan insanı, biz zamanla kirletiyoruz. Gönlünü, kalbini karartıyoruz, gaflete düşürüyor, Rabbinin makamı olan kalbimize, gönlümüze dünyayı, dünya malını, şan şöhret ve makamı yerleştiriyoruz maalesef. Aklımızı başımıza alıp, ticaretimizi iyi yapmalıyız, kâr ve zararımızı iyi hesaplamalıyız. En çok kâr veren ve hiçbir zaman vadinden dönmeyen Rabbimizle ticaretimizi geliştirmeli, aklımızı, gönlümüzü, fikrimizi O’na çevirmeliyiz. Yüce Mevla’ya hakkıyla iman edip teslim olanlar, az konuşup çok iş yapanlar, az uyuyup sürekli cehd ve gayret içinde olanlar, her türlü bedeli vermeye hazır olanlar, her açıdan tertemiz ve fıtratı bozulmamış kimselerdir.
İyi bir Müslüman, hem maddi hem manevi temizliğe dikkat eden kimsedir. Çocuklarımızı haramdan, mekruhtan ve hatta şüpheli şeylerden uzak bir şekilde, maddeten ve manen tertemiz bir tarzda yetiştirmeliyiz. Helal gıda konusunda çok hassas olmalıyız. Ebeveynler olarak her konuda olduğu gibi temizlik konusunda da örnek insan olmalı, çocuklarımıza üsve-i hasene olmalıyız. Basit gibi gelebilir ancak misalen, bizler tırnak, diş, el, ayak… temizliğine dikkat etmeli, tırnaklarımızı uzatmamalı ve temiz tutmalı, dişlerimizi sürekli fırçalamalı, misvaklamalı, kokan çorapları değiştirmeli, uzayan kıllarımızı tertemiz bir şekilde tıraş etmeli, burnuyla, kulağıyla oynamamalı (özellikle toplumda), yanında mendil ve temizlik araçları bulundurmalı, makas, cımbız, ayna, tıraş bıçağı… gibi alet ve edevatın bulundurulması gibi hususlarda bir eğitimci gibi çocuklarımıza vücut diliyle adeta eğitim vermeliyiz, yol göstermeliyiz.
Abdest nasıl alınır, boy abdesti ne zaman ve nasıl alınır uygun zaman ve zeminde münasip bir dille anlatılır. Başta bu konularda rol model ve iyi örnek olmak zorundayız.
Çocuk, ebeveyninden gördüğünü alır ve hemen kapar. Okullarda da temizlik eğitimi ısrarla verilmeli, bir kazanım, bir kültür olarak yaşatılmalıdır. Özellikle alt sınıflarda, anasınıfında ve ilkokulda bu eğitimin önemi daha da önem arz etmektedir. Sabun kültürünü yaygınlaştırmalı, yemeklerden önce ve sonra ellerin yıkanması alışkanlığı kazandırılmalı, üst ve baş temizliği konusunda ısrarcı olunmalıdır. Mümkünse aileler tarafından kokmayan, kokutmayan ayakkabılar alınmalı, duş alma, gusletme melekesi özellikle ailelerde, toplumda yayılmalıdır. Okulun bu işte katkısı çok olmalı ve özellikle din kültürü ve ahlak bilgisi gibi derslerde ve daha önceki sınıflarda (anaokulu ve ilkokul) bu temizlik konusu meleke haline getirilmelidir.
Cuma günü camiye gitmeden önce banyo yapmak, temiz elbiselerimizi giymek, güzel bir koku sürmek sünnettir. Müdessir Sûresi’nde Cenab-ı Hakk, “Elbiselerini temizle” diye Efendimiz’e ve O’nun şahsında bütün insanlara ve cinlere üst baş temizliğini emretmektedir.
Yıllar önce Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da birkaç gün kalmıştım. Tertemiz güzel bir şehir. Çok turist alan ve tertemiz olan bu Avrupa şehrinde beni üzen bir hadise ile karşılaştım. O da şudur:
Sinopluların işlettiği ve bizim de her gidip yemek yediğimiz İstanbul Lokantası vardı, şehrin önemli ve merkezi bir yerinde. Ve hemen yakınında bir mescid bulunuyordu. Prag’da yaşayan Müslümanların önemli bir kısmı belli saatlerde bu bölgede bulunuyordu, yemek ve namaz için. Ve maalesef şehrin en kirli bölgesi burasıydı. Sigara izmaritlerinden ve çer çöpten geçilmiyordu. İslam dini bu kirli insanlar yüzünden olumsuz bir izlenim bırakıyor ve bunu hak etmiyordu. Bu kirli ve İslam’ı yaşamayan Müslümanlar, bu mübarek ve tertemiz İslam dinini hiçbir alanda doğru düzgün temsil etmediği gibi temizlik konusunda da iyi temsil etmiyor maalesef. Genel olarak ne maddi yönden ne de manevi yönden TEMİZ bir toplum değiliz.
İslam’ın diğer prensiplerini yaşamadığımız gibi temizlik konusunda da İslam’ı yaşamıyoruz maalesef. Çözüm ve kurtuluş ise İslamca bir hayattadır, İslam’ı yaşamaktadır. Temiz bir toplum olmak istiyorsak İslam’a dört elle sarılmalıyız.
Dünyayı da isteyen İslam’a sarılsın, ahireti de isteyen İslam’a sarılsın, her ikisini de isteyen yine İslam’a sarılsın ve yaşasın. İslam hayat dinidir, yaşansın diye bu mübarek din gönderilmiş, Kur’an-ı Kerim son İlahi mesaj ve bizlere rahmet olarak gelmiştir. Ve hem de âlemlere rahmet olarak gönderilen son elçi Habib-i Kibriya Muhammed Mustafa’nın (sav) elçiliğinde, O’nun risalesinde bizlere hidayet rehberi olmuştur. Kur’an ve sünnetin ve bu aziz dinin bilinmesi, yaşanması ve yaşatılması dileğiyle. Allah’a emanet olunuz.
Rum Suresi 39. ayet: “İnsanların malları içinde artsın diye faizle her ne verirseniz, Allah katında artmaz. Ama Allah’ın hoşnutluğunu isteyerek her ne zekât verirseniz; işte bunu yapanlar sevaplarını kat kat artıranlardır.”
Bu ayetlerden de anlaşılacağı üzere Yüce Allah kesin bir dille FAİZİ haram TİCARETİ helal kılmıştır. İslam’da el emeği, alın teri, göz nuru önemsenmiştir. Efendimizin (s.a.v.), “İşçinin hakkını alın teri kurumadan ödeyiniz” talimatı, İslam’da EMEĞİN ne kadar önemli olduğunun bir ifadesidir. Vefat etmeden önce Resulullah (s.a.v.) Efendimizin son üç tavsiyesinden birisi de, günümüzün ifadesiyle çalıştırdığınız kimselere, elinizin altında çalışan yardımcılara ihtimam göstermemiz konusundaki son tavsiyesidir. Emek değerlidir ve kutsaldır. “Zaruratı Diniyye” veya “Zaruratı Xamse” denilen ve korunması ısrarla istenen beş değerden birisi MALdır. Can gibi mal da Rabbimin teminatı altındadır. Yüce Allah’ın bu kadar önem verdiği MAL, ancak emekle elde edilmelidir. Bu amaçla dinimiz, ticareti helal, emeksiz elde edilen FAİZİ ise haram kılmıştır. Ticarette, sanayide, sanatta EMEK vardır, alın teri ve el emeği vardır. Faizde emek yok SÖMÜRÜ vardır, kul hakkı ve fırsatçılık vardır.
“Hikmetinden sual olunmaz” diye bir söz vardır Türkçemizde. Ayrıca “bila keyf” keyfiyetine bakılmaz ifadesi de benzer bir anlam taşımaktadır. Allah (c.c.) yasaklamışsa FAİZİ bu bize yeter, hikmetini, neden ve niçinini aramayız, araştırmayız demektir. Keyfiyetini ve hikmetini bilmemekte olur Rabbim yasaklamışsa bize itaat düşer, faize bulaşmamak düşer. O bizim Rabbimizdir, Halıkımız ve Razıkımızdır. Hâkim’dir, Rahim’dir, Sanı-ı Zülcelal’dir. Bizi bir hikmete binaen yarattı ve sorumluluklar verdi. Emir ve yasaklar koydu. Bize düşen görev, bu emir ve yasaklara sorgusuz sualsiz icabet etmektir. Çünkü O, merhametlilerin en merhametlisidir ve bize zarar vermek istemez. Bu nedenle biz İBADET ve İTAAT amacıyla faizden, ribadan şeytandan kaçar gibi uzaklaşmalıyız. Ancak yukarıda değindiğimiz gibi emirlerinde bizim için maslahat, yasaklarında ise yine bizim için mazarrat vardır. Emirlerinde ve yasaklarında mutlaka fert ve toplum açısında fayda ve zararlar vardır. Yüce Allah bizim için bu kuralları, emir ve yasakları vazetmiştir, ilahi ferman olarak bildirmiştir. Yüce Mevla’ya ne kimse zarar verebilir nede fayda. O her şeyi bizim için yapar, hem dünyamız için hem de ahiretimiz için. İşte FAİZ yasağı da bu mantıkla yasaklanmış, haram kılınmıştır. Toplumun ekonomik yapısını İFSAD ettiği için, bizi bu zülüm ve sömürüden korumamız ve bu mağduriyete maruz kalmamamız için, kısaca MAL EMNİYETİMİZ için yasaklamıştır.
Son söz olarak diyoruz ki, dinimize kulak verelim ve itaat edelim. Faize dayalı ekonomik düzene itibar etmeyelim. Her zaman ve her yerde faiz belasıyla mücadele edelim. Rabbimize kulak vermiş olan salih kişilerle beraber olalım. Faizi meşru görenlerin Allah’a isyan eden kişiler olduğunu unutmayalım. Dünyayı da istiyorsak faizden uzaklaşmamız lazım, ahireti istiyorsak yine faizden uzaklaşmamız lazım, hem dünyayı ve hem de ahireti birlikte istiyorsak yine FAİZDEN ŞEYTANDAN KAÇAR GİBİ kaçmalı ve uzaklaşmalıyız. Söylemesi bizden, hidayet ve muvaffakiyet Rabbimdendir. Allah’a emanet olunuz. Selam ve dualarımla…