Yeniden İman Etmeli
Herkesin birbirinden farklı olmak için çaba harcadığı, çabaladıkça birbirine benzediği bir dönemde yaşıyoruz. Bilinçli bir şekilde yapmıyoruz aslında bunu. Birileri gündemi belirliyor, biz de o gündemin peşinden gidiyoruz. Bizden farklı olmamız isteniyor. Biz de farklı olmak için çalışıyoruz. Filmler, diziler, reklâmlar ve sosyal medya aracılığı ile her birimizin nasıl özel ve farklı olabileceğimizi anlatıyorlar. “Farklı olmak için filanca markanın, senin için özel ürettiği kreasyonları almalısın.” “Farklı olmak için filanca lokantada yemeli, filanca mekânda oturup kalkmalısın.”
“Farklı olmak için çok kitap okumalısın, ama kapağı güzel olanı, sosyal medyada reklâmı yapılanı...” “Farklı olmak için sosyal medyanı aktif kullanmalısın, özgün içerikler üretmelisin, ama çok tıklanmalı. Çok tıklanmak için yapman gerekenler ise şunlar…” “Farklı olmak için yaldızlı cümleler kurmalısın, ama göze batmamalısın.” “Farklı olmak için filanca filmi, diziyi izlemeli, filanca müziği dinlemelisin.”
Bunları kim niye bize söylüyor düşünmüyoruz. Farklı olmak kelimesinin cazibesine kapılıyor, mesajın nereden geldiğini umursamadan denilen komutları uyguluyoruz. Hâlbuki hepimize aynı seçenekler sunuluyor ve başka bir seçenek hakkı bırakılmadığı için aşağı yukarı aynı tercihlerde bulunuyoruz. Düşünün ki farklı olacağını iddia eden bir mağazaya girdiniz, mağaza size ne sunuyorsa en fazla sunduğu seçenekler kadar farklı olabilirsiniz. Sonuç itibariyle hepimiz bir fabrikadan çıkmış gibi aynı giyinen, aynı şeyleri yiyen-içen, aynı yerden alışveriş yapan, aynı filmleri ve dizileri izleyen, aynı müziği dinleyen, aynı kitapları okuyan, aynı düşünen insanlar olup çıkıyoruz. Herkes birbirine benzemek durumunda başka seçeneğimiz yok. Aksini düşünmüyoruz. Aksini düşündürtmüyorlar. Nihayetinde bütün benzeşmeler de küreselleşme fotoğrafında bütünü oluşturuyor.
Farklı olmak uğrunda, farkında olmadan kapitalist sermayenin dişlilerinin dönmesine yardımcı oluyoruz. Hem de inançlarımızdan, inandığımız gibi yaşamaktan vazgeçme uğruna… Elhamdülillah Müslüman’ım diyebiliyor, ama Noel’in gelişiyle bir Hıristiyan gibi yeni yılı kutluyoruz. Her yeri süslüyor, yeni yıl alışverişleri yapıyoruz. Yeni yılda yapacaklarımızın listesini hazırlıyoruz. Dilekler tutuyoruz yeni yıl için. Kapitalizm dişlileri sadece ne yiyeceğimize ne içeceğimize ne giyeceğimize karışmıyor, inançlarımıza da karışıyor. Farklı olmak istiyoruz ama kimse farklı olamıyor. Farklı olmak uğruna kendinden bambaşka kimliklere bürünüyor, bambaşka hayatlar yaşıyoruz. Farklı olmak gündeminde kendi gündemimizden çok uzaklarda oyalanıyoruz. Sahi bizim gündemimiz neydi? Ya da şöyle sorayım; Müslüman’ın gündemi ne olmalıdır?
Belki de sorunu sağda solda aramaktansa kendimize dönüp bakmalıyız. Nasıl iman ediyoruz? İnancımız bizim hayatımıza ne kadar yansıyor? İnandığımız gibi mi yaşıyoruz yoksa yaşadığımız gibimi inanmaya başladık? Gündemimizi biz mi belirliyoruz, yoksa küresel sistemin bize dayadığı gündemi kendi gündemimiz mi sanıyoruz? En başa dönmeye ihtiyacımız var. “Ey iman edenler, yeniden iman ediniz” ayetinin gereğini yerine getirebilmeye ihtiyacımız var. Sağlam bir “la” diyebilmeye, “hayır” diyebilmeye ihtiyacımız var. Farklı olabilmek için farkında olmadan peşinden gittiğimiz, seçmek zorunda hissettiğimiz, onlar olmadan yaşayamazmışız gibi hissettiren tüm modern dünya putlarından vazgeçmeye ihtiyacımız var. Putları kırmaya ve yeniden iman edebilmeye ihtiyacımız var. İslam’ı bizim istediğimiz gibi değil, olması gerektiği gibi yaşamaya ihtiyacımız var. İslam’ı diğer tarafa sıkıştırdığımız bir inanç sistemi olarak görmekten vazgeçip, her iki dünyamıza yönelik bir inanç biçimi, bir yaşayış olduğunu hatırlamamız lazım. Evet, İslam bu dünyamızı da nizama sokar. İslam nasıl yaşayacağımıza, nasıl giyineceğimize, neleri yiyip neleri yemeyeceğimize, nereden alışveriş yapacağımıza, insani ilişkilerimizin nasıl olacağına varana kadar tüm hayatımızı düzenleyen bir dünya nizamıdır.
Tüm bunları yapabilmek için başkalarının istediği gibi olmak zorunda değiliz. Başkalarının dediklerini yaparak güçlenmez aksine zayıflarız. Gün geçtikçe kan kaybediyor oluşumuz da çağdaş olabilme, zamana ayak uydurabilme kaygımızın sonuçlarıdır. Bizim medeniyetimiz bizi tekrar ayağa kaldırabilecek kadar güçlü bir medeniyettir. Güçlü bir “la” demeli, yeniden iman etmeli ve inandığımız gibi yaşamak için çalışmalıyız.
Ancak inandığımız gibi yaşarsak küreselleşme fotoğrafının parçası olmaktan kurtuluruz. Kendi gündemimizi kendimiz belirler, kendi farkımızı kendimiz ortaya koyarız. Hiç kimsenin dayatması olmaksızın…