www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET GENEL => İBADETLERİMİZ => İman Amel Ecel => Konuyu başlatan: KOYLU - Ekim 10, 2022, 09:14:05 ÖS
-
İman ve imtihan
Cenâb- Hak, dünya ve içindekilerini insan için yaratm (Bkz., el-Bakara, 2/29) ve musahhar klmtr (Bkz., el-Câsiye, 45/13). Ki insan bunlar kullanmak suretiyle yaratl maksad olan Yaratan’na kar kulluk gِrevini tam bir ekilde yerine getirsin ve Rabbinin rzasna kavusun.
Hz. Allah (c.c.), zatna iman, itaati ve kulluًu kuru bir iddia olmaktan çkarmak, bu yِndeki ilâhî bilgisini zhar etmek için her dِnemde iman ehlini imtihan etmitir. Nitekim âyet-i kerimede: “فnsanlar, ‘فmân ettik’ demekle braklacaklarn ve kendilerinin imtihan edilmeyeceklerini mi sand(lar)? Andolsun ki biz, onlardan ِncekileri de imtihan ettik. Allah elbette sadk (doًru) olanlar da bilir, elbette yalanc olanlar da bilir.” (el-Ankebût, 29/2-3); "Andolsun ki sizi biraz korku ve açlkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele." (Bakara, 2/155) buyrularak bu hakikat haber verilmitir.
Elbette ki Rabbimiz, olmu ve olacak her eyi hakkyla bilendir. Fakat kullarn mazeret sunma ihtimalini ortadan kaldrmak ve herkese ameli mukabilinde ceza ya da mükâfat vermek amacyla onlara; hicret ve cihat gibi meakkatli amelleri emretmitir. Namaz, oruç, hac vb. ibadetleri farz klm; can, mal, evlat ve ürünler¬de birtakm musibetlerle imtihan edeceًini haber vermitir. Bu ekilde, iman ehliyle münafklar, sadklarla yalanclar, itaatle isyan ehli birbirinden ayrlm olur.
Nitekim ilk Müslümanlar, iman etmeleriyle birlikte çok aًr imtihanlara tabi tutuldular. Bir yandan maddî imkânszlk; fakirlik, açlk, susuzluk. Diًer yandan müriklerin eziyetleri. Kavurucu scak altnda ate parças hâline gelmi kzgn kumlara yatrlan ve gًِsüne koca kaya parçalar konan Hz. Bilâl. Atee yatrlarak derileri kavrulan ve kzgn demirlerle ba daًlanan Habbâb b. el-Eret. Gِzleri ِnünde mü’min olan babas Yâsir ve annesi Sümeyye ehit edilen, birçok ikenceye maruz kalan Ammâr b. Yâsir ve diًerleri… Ashâb- Kirâm, her türlü meakkate raًmen sabretmi ve imanda sebat etmitir.
فTAAT, TESLفMفYET ve RIZA
فslâm tarihi açsndan bir dِnüm noktas olan Hicret hadisesi, bandan sonuna Peygamberimiz (s.a.v.) ve Sahâbesi için imtihanla doludur. Bata Rasûlullah Efendimiz ve Güzide Ashab, dinlerinin muhafazas ve imanlarnn selameti için kendilerine “hicret edin!” emri geldiًinde hiç tereddüt etmeden yola dümüler, فslam’n emirlerini güzelce yaayabilmek için çocuklarn, mallarn, mülklerini ve her eylerini geride brakmlardr. Ashab- Kiram efendilerimiz bunu Allah’a ve Rasûlüne imanlarndaki güzelliklerinden dolay yapabilmilerdir.
Ashâb- Kiramn büyüklerinden Suheyb-i Rûmî (r.a.), yllarca müriklerin eziyet ve ikencelerine maruz kalm kimsesiz Mekke ehlinden olmayan bir kimseydi. Medine'ye hicret hususunda izin verilince o da hazrlklarn tamamlayp yola dümütü. Bunu haber alan baz mürikler peine düüp yetitiler ve: "Sen Mekke’ye geldiًinde fakirdin. Yanmzda zengin oldun! قimdi kendinle birlikte servetini de alp gitmek istiyorsun. Buna müsaade etmeyiz!" dediler. Bunun üzerine Suheyb onlara: “Size servetimin yerini gِsterir, onu size brakrsam; beni brakr msnz?" dedi. Mürikler: "Evet!" dediler. Bunun üzerine Suheyb, servetini onlara brakarak yoluna devam etti. Nihayet Küba'ya gelip Peygamberimiz (s.a.v.)’e kavuunca bandan geçenleri anlatt ve “Servetimi vermek suretiyle kendimi ve ailemi satn aldm!" dedi. Peygamberimiz (s.a.v.): "Suheyb kazand! Suheyb kazand! Ebu Yahya! Sat kârl çkt! Sat kârl çkt!" buyurdu ve onu müjdeledi. Hemen akabinde ise: “فnsanlardan ِyle kimse de vardr ki Allah’n rzasna ermek için nefsini satn alr. Allah ise kullarna çok merhametlidir.” (el-Bakara, 2/207) âyeti nazil oldu.
Mekke’de ve hicret yolunda Sahâbe Efendilerimizin ortaya koyduًu sadakat ve fedakârlk, Medine’de de artarak devam etmitir. Onlarn, inen bir âyet karsndaki tutumlarn, Allah’n emrine gِsterdikleri ehemmiyeti u hadise çok açk bir ekilde zhar etmektedir.
Ebû Talha (r.a.), Medine'de hurmalk mal cihetiyle Ensâr'n en zengini idi. Kendisine mallarnn en sevimlisi de ‘Beyruhâ’ ismindeki bahçe idi. Bu bahçe Mescid'in karsndayd. Rasûlullah (s.a.v.), buraya gelir ve tatl suyundan içerdi. “Sevdiًiniz eylerden (Allah yolunda) infak etmedikçe iyiliًe asla eriemezsiniz…” (آl-i فmrân, 3/92) âyeti inince Ebû Talha kalkp doًru Rasûlullah (s.a.v.)'e geldi ve: “Yâ Rasûlallah! قüphesiz Al¬lah Tebârake ve Teâlâ, “Sevdiًiniz eylerden (Allah yolunda) infak etmedikçe iyiliًe asla eriemezsiniz…” buyuruyor. Bana malmn en sevgili olan ise Beyruhâ'dr. Beyruhâ, Allah için sadakadr. Bu sadakann hayrn ve onun Allah katnda bir âhiret azً olmasn ümit ediyorum. Yâ Rasûlallah! Bu bahçemi, Allah'n sana gِsterdiًi münasip yِnde sarf et.” dedi. (Buhârî, Zekât, 44)
Sahâbe’den sِz edilince hatra; nice aًr imtihanlara, nefsin ve dünyann süslü hilelerine raًmen Hakk'n rzas yolunda ahireti arzu eden, Allah (c.c.) ve Rasûlü’ne (s.a.v.) teslimiyetleri ve itaatlerinde en ufak bir tereddüt ve zayflama bulunmayan o güzide insanlar gelmektedir. Zira onlar, ikamesi ve muhafazas için canlarn ortaya koyduklar bu dine smsk tutunmulardr. Bu dinin düsturlaryla hayatlarn tanzim etmi, ilerinde, sِzlerinde Allah ve Rasûlü’nün emrine muhalif kl kadar bir yer brakmamada azami gayret sarf etmilerdir.
Râfi‘ b. Hadîc anlatyor. Biz Rasûlullah (s.a.v.) zamannda araziye muhâkale yapar; onu üçte bir, dِrtte bir ve belirli miktarda yiyecek karlًnda kiraya verirdik. Derken bir gün amcalarmdan bir kimse bize geldi ve: “Rasûlullah (s.a.v.) bizi, bize faydal bir iten menetti. Ne var ki Allah ve Rasûlü’ne itaat, bizim için daha faydaldr. Araziye muhâkale yapp onu üçte bir, dِrtte bir ve belirli miktarda yiyecek karlًnda kiraya vermemizden bizi menetti. Ve arazinin sahibine, onu ekmesini veya ektirmesini emretti. Kiraya verilmesini ve bundan bakasn kerih gِrdü.” dedi. (Müslim, Buyû‘, 18; Buhârî, Muzâra‘a, 18)
Evet, fayda, eytann telkini, nefsin arzusu istikametinde deًil, ancak ve ancak Allah ve Rasûlü’ne itaattedir. Sahâbe Efendimizin rivayette geçen: “Allah ve Rasûlü’ne itaat, bizim için daha faydaldr.” ifadesi, Ashâb’taki imann hangi temel üzere bina edildiًini bizlere açkça gِstermektedir ki “Allah rzasnn ve ebedi saadetin yolu, Allah ve Rasûlü’ne rza yollu itaatten geçer” bilgisi, hakikatiyle onlarda tezahür etmitir.
Bugün baz kesimlerin telaffuzunda dahi zorlandklar, nefislerine aًr gelen “itaat ve teslimiyet”, Sahabe’nin kalbini ِyle sarmt ki, muhalefet nedir bilmiyorlard. Allah ve Rasûlü’ne en küçük bir muhalefette klçlar knndan çkyor, tepki en sert bir ekilde ortaya konuyordu. اünkü onlar biliyorlard ki; kulluk yolundaki aًr imtihanlarda Allah’n rzas ancak tereddütsüz itaat, eksiz bir teslimiyetle tahakkuk eder.
KULLUK SADECE NAMAZ VE ORUا'TAN فBARET DEذفLDفR!
Allah'a kulluk sadece ibadetlerle snrl deًildir. Kulluk mükellefiyeti, hayatn her sahasn içine alr. ضyle ki yaantmz içerisinde karlatًmz her hususu Cenâb- Hakk'n rzasna muvafk bir ekilde yerine getirmek de kulluk çerçevesindedir. Yani bir mü’min, her zaman ve mekânda kullukla mükelleftir.
Yukardaki misallerde de gِrdüًümüz gibi iman yaamak sadece namaz ve oruç ile deًildir. فnsan hayatn çevreleyen her ey mümin için imtihan vesilesi olabilir. Bu nedenle ِnümüze bu ve benzeri imtihanlar çktً zaman, namazda Allah'a itaat ettiًimiz gibi itaat hali üzere bulunmamz gerekir ki bu da kulluk dairesindedir.
İbni ضmer (r.a.)'dan rivayet edildiًine gِre Rasûlullah (s.a.v.) ِyle buyurdular: "Bir kadn ِlünceye kadar hapsettiًi bir kedi yüzünden azâb edildi ve bu sebeple cehenneme girdi. Hayvan hapsettiًinde ona bir ey yedirmemi, içirmemi, yerdeki haereleri yemesine bile izin ve imkân vermemiti." (Buhârî, Enbiyâ 54)
“Susuzluktan ِlmek üzere olan bir kِpek bir kuyunun etrafnda dolap duruyordu. فsrailoًullarndan günahkar bir kadn onu gِrdü; hemen çizmesini çkard ve onunla kِpek için kuyudan su çekerek onu sulad. Bu yüzden o kadn baًland.” (Buhârî, Enbiyâ 54)
Bu iki hadis-i erifte akibeti dile getirilen kadnlarn durumu da, namaz klp klmamalar ya da oruç tutup tutmamalar cihetiyle deًil anlatlan hadiseler karsndaki iyi ya da kِtü tutumlar sebebiyle olmulardr. Bu da kulluًun ümulünü anlamaya fayda veren iki nebevi haberdir.
AHİRETف DـNYAYA TERCİH ETMEK KULLUذUN ESASIDIR
Kur’ân ve Sünnet’te yer alan emir ve nehiyler, istisnasz mü’minin 24 saatine, evine, iyerine, her sِz ve hareketine, ksacas hayatnn her alanna hitap eder. Hakikat bu iken, bugün bazlarnn dinin emirlerini yaantnn bir bِlümüne hasrettiklerine ahit oluyoruz. Bu kimseler, camide Müslümanca hareket ederken, ِrneًin düًünlerinde فslâm’n izi gِrülmüyor. Toplantlarnda çok rahat bir ekilde dinin emirlerini çiًneyip, yasaklarn alenen ileyebiliyorlar. Houna gitmediًinde, nefsine aًr geldiًinde dinin emrini kolaylkla terk edip nefsinin arzusu istikametinde hareket edebiliyorlar.
Halbuki dünyevi ve uhrevi bütün ilerimizde ِncelikle ahiret saadetini temin edecek ekilde tercih yapmak kulluًun esas ve mutluluًun kaynaًdr. Bu istikameti muhafaza etmek her kulun asli vazifesidir. Bِyle bir tercihi ise, zahirde ve batnda bütün istek ve arzusu Cenâb- Hakk'n rzas olan ve varlًn bütün yِnleriyle Hz. Allah’a çeviren kalp sahibi kullar hiç sknt duymadan yerine getirebilir. Nefsin hilkatinde var olan kibir, ucup, itiraz, dünya sevgisi gibi çirkin ahlâklar sebebiyledir ki iman zayf, kalbi bitap, nefsi mutmain olmam kullar bu ulvi istikamete yِnlerini çeviremezler. Nefsin tezkiyesi ve ruhun tasfiyesiyle hakiki sevgi ve marifete erememi kullarn, Allah ve Rasûlü’ne itaat ve teslimiyetlerinin ِnünde de daima zulümât perdeleri gerilidir.
Binaenaleyh nefis, Allah ve Rasûlü’nün emrine boyun eًmeli, raz olmal, sknt duymakszn itaat etmelidir. Allah'ü Azîmü'-ân (c.c.) bu hususta ِyle buyurur: “Hayr! Rabbine yemin olsun ki onlar, aralarnda çkan anlamazlk hususunda seni hakem klp, sonra da senin verdiًin hükümden dolay nefislerinde hiç bir sknt bulmadkça ve tam bir teslimiyetle teslim olmadkça iman etmi olmazlar.” (en-Nisâ, 4/65)
NEFSفN ISLAHI ve KULLUذUN HAKفKATفNE AاILAN KAPI
Bir kul, Sahâbe efendilerimizde var olan ve en üstün haliyle tezahür eden itaat ve teslimiyete, ancak nefsini bu ahlâklardan arndrmakla sahip olabilir. Kii, benliًinden vazgeçmedikçe, Hakk’a kِlelik manasna gelen kulluًun hakikatine eremez.
Bِyle bir kalbin ve nefsin sahibi olmann yolu ve metodu nedir? فin asl ve sِzün ِzü; akl, ruhu, nefsi ve bütün varlً daima ebedi hayatn saadetini celbeden yِne çevirmektir. Peki nefsinin çirkinliklerine batm, eytann iًvalarna teslim olmu bir insann kendi bana tesbihatla, nafile ibadetlerle meguliyeti ile bu nimet bulunabilir mi? Elbette Allah'n rahmeti ve dilemesiyle kulun zikir ve ibadetlere yِnelmesi baz müküllerine derman olacaktr; lakin tertemiz bir nefis ve safi bir kalbe kavumak, ihlasn ihsann hakikatine kavuup zulumat ve rahmet perdelerini aralayarak Hakk'n seçkin kulu olmak rehbersiz, müritsiz mümkün deًildir. Bu imkanszlk Cenâb- Hakk'n taksimatnn bir gereًidir. Hz. Pîr Abdulkadir Geylanî (k.s.) bu hakikati u veciz sِzleriyle dile getirmitir:
"اalnz, tâ ki, kalbinize O'nun yaknlk kaps kapanmasn. Akll kimselerden olunuz. قu anda içinde bulunduًunuz hâl, hiçbir ie yarar deًil. Akl banda olan, büyük kimse ile olunuz. Allah'n hükmünü bilen ve O'nun bilgisine inanm olan zâtla sohbete devam ediniz. Felah bulmu kimseyi gِrmeyen, felah yolunu bulamaz. O kimse ki, âlim ve ilmi ile âmil olan zâtlarla olmaz, o ancak bir kesek¬ten -kurumu çamur parçasndan- ibarettir. Onun ne ِnderi, ne de bir ana merkezi vardr. O ki, Hak ile sohbet eder, onu bulunuz.
Sizden kim olursa olsun, ortalً gece karanlً kapladً zaman, halkn sesi çekildiًi ve uyuduklar anda kalksn. Abdest alsn ve iki rekât namaz klsn. Ve desin: “Allah'm, kullarndan sâlih olan, Zât’na yaknlk bulan birini bana gِster. O, beni Sana iletsin ve Zât’na varan yolu gِstersin.”(el-Fethu'r-Rabbânî ve'l-Feyzu'r-Rahmânî, 62. Meclis)
Hakikat bu iken onu arzulamamak, rza ve yaknlً kِtülüًü emreden nefsin serabnda aramak ne yaman bir yanlgdr.
"Bu yol uzundur, menzili çoktur
Geçidi yoktur, derin sular var."
RADYO DİNLEME LİNKİMİZ
www.fanidunya.net