www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET iSLAMİ YAŞAM HAYAT TOLUM VE AİLE => İSLAMİ YAŞAM HAYAT TOLUM VE AİLE => İnaç Ahlak => Konuyu başlatan: melek - Mayıs 18, 2017, 11:42:54 ÖÖ
-
Ahlakta İstikamet
Sözlükte “kalkmak, ayakta durmak, düzeltmek, mutedil olmak, devam ve sebat etmek” gibi anlamlara gelen istikamet, dini bir terim olarak inançta, niyette, düşüncede ve bütün işlerde, Allah’ın istediği ve emrettiği şekilde hareket edip dürüst ve temiz bir kalple Allah’a yönelmektir, haktan uzaklaşmamak demektir.
Ahlak ise ‘Hulk’ kelimesinin çoğuludur. ‘Hulk’ din, tabiat, huy, karakter, seciye, fiil, kazanım, hal ve hareket gibi manalara gelmektedir. Terim olarak ise, “insanın iyi veya kötü olarak nitelendirilmesine sebep olan manevî vasıfları, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlarının bütününe” verilen addır. Dolayısıyla ahlak iyi ve kötü olmak üzere iki kısımdır. Ahlakta istikametimiz güzel ahlak üzerine olmalıdır.
Ahlak kelimesi Hz. Muhammed aleyhisselam’a peygamberlik görevi verilmesiyle ve Kur’an ayetlerinin indirilmeye başlanmasıyla kullanılan İslami bir kavramdır. Cahiliye devri Arap toplumunda bu kelime hiç kullanılmamıştır.
Cenab-ı Hak; “Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, şunu bilsin ki o, edepsizlikleri ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse temize çıkmazdı. Fakat Allah, dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.” (Nur, 21) buyurmaktadır.
Bir başlangıcı bir de sonu olan şu kısacık dünya hayatında Allah Teâlâ’nın biz kullarında görmek istediği güzel huylar ahlakta istikametimizin temelini oluşturmaktadır. İslam fıtratı üzerinde sapmadan ilerleyebileceğimiz yol, bizi ahlakta istikamet üzere götürecek yoldur. Bu yolda şeytanlar bize vesvese verebilir, kötülükleri bize güzel gösterebilir, nefsimiz kendisine hoş gelen şeyleri isteyebilir ve menfaatlerimizle dinimiz çatışabilir. İşte ahlakta istikamet üzere olmak bizi yoldan saptıran şeylere uymamayı gerektiriyor. Allah’a bağlılığımızın en bariz alameti olan güzel ahlakta sebat göstermeyi gerektiriyor.
İstikametimiz insanın izzet ve haysiyetini teşkil eden ve güzel ahlakla kulluğumuzu taçlandıran ulvi bir kıymet olmalıdır, iman ettiklerimizi hayat tarzı haline getirebilmek olmalıdır.
Ahlakta istikametimiz; çağa ayak uydurmak değil, hangi çağda olursak olalım ruhlar aleminde Allah’a verdiğimiz ahdi yerine getireceğimizin ifadesidir. Menfaatlerimizi arka plana atıp, dinimizi ön plana çıkarmak, aklımızı hak ve hakikat yolunda kullanıp her zaman hakkı söyleyebilmek olmalıdır.
Ahlakta istikametimizi Allah Resulü’nün; “Ey mü’minler size iki emanet bırakıyorum, onlara sımsıkı sarılıp uydukça doğru yoldan sapmazsınız. Birisi Allah’ın kelamı Kur’an, diğeri de benim sünnetimdir.” (Müslim, Hac, 147) sözleriyle bizlere bıraktığı iki emaneti, yani Kur’an ve sünneti hayatımıza tatbik edersek doğru yöne ulaştırmış olacağız, aksi halde ahlakımız istikametinden sapmış olur.
KUR’ÂN AHLAKINA BÜRÜNMEK
Bizleri yoktan var eden Rabbimize gereği gibi kulluk yapmak için Kur’an’a göre yaşamak ve Kur’an ahlakına bürünmek zorundayız. Allah Kur’an’da insanlara nasıl bir ahlaka sahip olmaları, nasıl bir hayat yaşamaları gerektiğini detaylı olarak bildirmiştir. Kur’an ahlakı, Allah’ın emirlerinin eksiksiz olarak yerine getirilmesiyle yaşanır. Maalesef birçoğumuz bu ahlakı yaşamaya uzak kalıyoruz. Tam olarak Allah’ın hükümlerine teslim olamıyoruz, kendi nefislerimizin tatmin olacağı bir model oluşturmaya çalışıyoruz. Bunun için de kendilerince bazı kurallar ve prensipler oluşturup dinin de bu prensiplere uygun olması gerektiğini düşünenleri örnek alıyoruz. Kendi kuralları ve mantık örgüleriyle uygun olduğu müddetçe, din ahlakını yaşamayı kabul edenleri örnek alıyoruz. Oysa bu çok büyük bir yanılgı ve aldatmacadır. Çünkü gerçek din ahlakı, insanların dediği gibi değil, Allah’ın bildirdiği gibi yaşanır.
Bugün maalesef küçücük çocuklarımızı saatlerce televizyon karşısına hapsederek televizyon ahlakıyla yetişmelerine fırsat verirsek, gençlerimizi akıllı denen telefonla -gerçekten akıllıymış- ve internetle baş başa bırakırsak ahlakta istikametimizi Kur’an ahlakıyla nasıl bağdaştırabiliriz ki? Bugün gerek okullarımızda gerekse üniversitelerimizde gençlerin eğitiminde sadece bilgilendirme yöntemi takip edilmektedir. Uygulama yönü ise eksik kalmaktadır. Bizim uygulamada en fazla dikkat etmemiz gereken nokta ahlaki değerlerin hayata geçirilmesi değil midir? Bilgilerle donattığımız gençlik ahlaki yön itibariyle eksik kalırsa edinilen ilmin bir anlamı olur mu sizce?
Bugün insanları Allah’ın bildirdiği din ahlakını yaşamaktan alıkoyan en önemli unsurlardan birisi de akıl ve vicdanlarıyla değil, nefisleriyle düşünmeleridir. Diğer bir deyişle, kendi istek ve tutkularına göre hareket etmeleridir. Bu da söz konusu insanların hak olana değil, batıl olana uymalarına, hem kendilerine hem de çevrelerine maddi manevi büyük sıkıntılar vermelerine neden olur.
Kur’an ahlakını yaşamayan bir insan her şeyin kendi nefsine uygun olmasını ister. Oysa Allah Teâlâ Kur’an’da nefsin insanları hep kötülüğe yönlendirdiğini bildirmiştir. (Yusuf, 53)
Allah’ın bildirdiği dışında mantık örgüleri kurmak, yorumlarda bulunmak insana her zaman kayıp getirir. Allah “… Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma …” (Maide, 48) ayetiyle mü’minlerin ölçüsünün ve rehberinin, Allah’ın indirdiği hüküm olan Kur’an ahlakı olduğunu bildirmiştir. Bundan başka yol arayanların, doğruya ulaşmaları mümkün değildir. Allah “… En güzel sonuç takva sahiplerinindir.” (Kasas, 83) ayetiyle de kendisinin emrettiği ahlakı yaşayanların en güzel sonuca kavuşacaklarını bizlere müjdelemiştir.
PEYGAMBER AHLAKINI ÖRNEK ALMAK
Hamd olsun ki âlemlere rahmet olarak gönderilen ve yaşayan Kur’an diye nitelendirilen bir peygamberin ümmetiyiz. Böyle bir peygambere aleyhisselam sahip iken tabi ki de ahlakta istikametimiz böyle bir peygamberi aleyhisselam örnek almak olmalıdır.
Büyük meselelerin çözüm beklediği çok çetin günler içerisindeyiz. Birçok değerlerin alt üst olduğu, edindiğimiz ahlakın Kur’an ve sünnetten uzaklaştığı, kalbî ve ruhî hayatın iflas ettiği, Muhammedî bir havanın tamamen yok edilmeye çalışıldığı şu modern denilen çağda, önümüzde cereyan eden hadiseler hangi cinsten olursa olsun, bizler Hz. Peygamber aleyhisselam’a ittiba ettiğimizde, O’nu örnek aldığımızda ve O’nun ahlakıyla ahlaklandığımızda ancak kurtuluşa erebiliriz.
Biz Müslümanlar, ne bulduysak, Peygamber aleyhisselam’a ittiba etmekte bulduk, yine ne bulacaksak O’na yaklaşmada, O’nu anlamada ve O’nu örnek almada bulacağız.
Bizler Hz. Peygamber aleyhisselam’ı kaybetmekle her şeyimizi kaybettik. Bu uzun yolda kaybettiğimiz her şeye tekrar sahip olmamız, ahlaki kirlilikten temizlenebilmemiz Hz. Muhammed aleyhisselam’ı yeniden bulmaya ve gönüllerimizde O’na karşı coşkun sevginin yeniden uyanmasına bağlıdır. Aksi takdirde kurtuluşumuz mümkün değildir.
Zira Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de “Nitekim içinizden size bir peygamber gönderdik. O size ayetlerimizi okuyor, sizi temizliyor, size kitabı ve hikmeti öğretiyor. Size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor.” (Bakara, 151) “Allah’ı ve ahiret gününü arzulayan ve Allah’ı çokça zikredenler için, siz mü’minler için Allah’ın Resulünde pek güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 33) buyuruyor.
Cenab-ı Hak, Kalem suresi 4. ayet-i kerimesinde “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” buyurarak Efendimiz aleyhisselam’ın nasıl bir ahlaka ve değere sahip olduğuna vurgu yaparken bizler neden çağımızın sahteliğine, gösterişine kapılarak kendimize zulmediyoruz ki? Neden Kur’an’da ve sünnette yeri olmayan kişileri örnek ediniyoruz? Neden dinimizin tasvip etmediği huyları ediniyoruz? Acaba cenneti mi garantiledik? Yoksa şeytan cehennem azabını da mı bize süslü gösteriyor? Veya Kur’an’dan o kadar mı koptuk ki azap ayetlerinden habersizmiş gibi yaşıyoruz?
Halbuki Allah Resulü aleyhisselam hadis-i şeriflerinde buyuruyor ki “Kıyamet gününde mü’min kulun terazisinde güzel ahlaktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah Teâlâ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” (Tirmizi, Birr, 62/2002)
Başta ashab-ı kiram olmak üzere, bizi özenle yetiştiren ecdadımız “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.” (Muvatta, Husnü’l-Hulk.
1) diyen Allah Resulü’nün hayatını titizlikle izlemişler; ilkelerini hem kendileri için örnek almışlar hem de sonraki nesillere büyük bir gayret ve özenle nakletmişlerdir. Dolayısıyla peygamberimizi örnek almak, O’nun ahlakıyla ahlaklanmak Müslümanlar olarak ashab-ı kiram ve ecdadımız gibi bizim de öncelikli görevlerimiz arasında olmalıdır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki; hem Kur’an ahlakına bürünmek hem de Hz. Peygamber aleyhisselam’ın ahlakıyla ahlaklanmak, O’nu örnek edinmek yüce Rabbimizin biz kullarına bir emridir. Hangi asırda yaşarsak yaşayalım, hangi devirde ya da hangi ortamda bulunursak bulunalım, hangi işte çalışıyorsak çalışalım, sıkıntımız ya da derdimiz ne olursa olsun bize düşen görev Hz. Peygamber aleyhisselam’ın getirdiği prensipleri benimseyip, hayatımızı O’nun hayat felsefesine uygun hale getirip, O’nun gibi düşünen, O’nun gibi yaşayan, O’nun gibi ibadet eden iyi bir kul, iyi bir Müslüman olmaya ve bu uğurda elimizden gelen gayreti göstermeye çalışmaktır.
Kısacası ahlakta istikametimiz Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim ve O’nun Resulü’nün aleyhisselam sünneti olmalıdır. Rabbim bizleri güzel ahlak üzere olan kullarından eylesin.
Amin.
-
Kötülerle beraber olmak, arkadaşlık yapmak ahlakı bozar
Peygamberimiz (SAS): Kişi dostunun dini üzeredir uyarısında bulunarak iyilerle beraber
olmak, kötülerle arkadaşlık, ortaklık yapmamak gerektiğine işaret etmiştir.
Yüce Mevla mız da İnsanlardan bir takım adamlar cinnilerden bir takım adamlara
sığındılar, onlar da onların zalimliğini artırdı (Cin suresi 6) haberini
vererek cinlerin kötülerine sığınanların zalimleştiği gibi insanların
kötülerine de uyanların zalimleşeceği uyarısında bulunmuştur. Ayet-i kerimede
geçen cin cinlerin şerir olanlarını kastetmektedir. Bilindiği üzere İnsanların
atası Peygamber olmasına rağmen insanlardan kâfir olanlar bulunduğu gibi
cinlerin atası Şeytan olmasına rağmen cinlerden Müslüman olanlar vardır.
Ruh-ul beyan tefsirinde İsmail Hakkı Bursevi mealini
verdiğimiz ayeti şöyle açıklamıştır: İnsan cinlere boyun eğdiği ve onlara
sığındığı zaman cinler kendilerine sığınanları saptırarak azgınlaştırır. Bu
defa insanlar onlara sığıntı olur, güven duyarlar ve zannederler ki bu emniyet
cinlerdendir. Bunun üzerine şeytana itaate ve onların vesveselerini (algı
operasyonlarını) kabule rağbetleri artar
Gerçekten insanlar imanları zayıflayınca siyasi veya
ekonomik sebeplerle doğru yolda olup olmadığına bakmadan bazı kişilere
sığınırlar. Aslında tüm emniyet ve esenlikler Allah tandır; ama inanç ve
bilinci güçlü olmayanlar bu durumu onlardan zannederek onlara saygı duymaya,
onların her dediğini yapmaya başlarlar. Halbuki inancı güçlü ve şuurlu Müslüman
günahkarlara minnet etmez. Nitekim Peygamber efendimiz: Allah ım! Günahkâr
kimse için üzerimde bir iyilik yaratma (bana iyilik yapmasını nasip etme)!
Tutar da ona muhabbet beslerim şeklinde dua bile yapmıştır. Gerçekten sonucunu
hesap etmeden her hangi birinden maddi yahut manevi yardım alan o kişiye
muhabbet besler, sonra da onun girdiği yanlış yollara girebilir. Yine Peygamber
Efendimiz: Günahkârla arkadaşlık etme! Çünkü o senin de onun gibi olmanı
sever ; Günahkârla arkadaş olma! Zira farkına varmadan onun huyundan çalarsın
uyarılarında bulunmuştur.
Yukarıdaki uyarılar cemiyetler ve devletler için de
geçerlidir. Bir devlet veya bir hükümet Allah yolunda olmayan bir devlet veya
hükümetle işbirliği yaparsa, özellikle işbirliği yaptığı devlet güçlü ise onun
zulümlerine ortak olabilir, hatta onun gibi zalimleşebilir.
Sayın Müslüman oku ki ikram göresin
Dinimizin İlk emrinin oku olduğunu biliyoruz. Bu ilahi
emir ilk gelen beş ayet için iki kez geçmektedir. Ancak birincisinde Rabbinin
adıyla ifadesi geçmektedir. İkinci oku emrinin arkasından da Rabbin en çok
ikram edendir ifadesi vardır. Dikkat edilecek olursa her iki emirde de neyin
okunacağı belirtilmiyor. Ama Allah ın adıyla ancak onun uygun göreceği şeylerin
okunması gerektiği rahatlıkla anlaşılıyor. Zaten cami kürsülerinden ve dini
kitaplardan öğrendiğimize göre Yaratan ın adıyla haram, hatta mekruh bir iş
yapılamaz. Haram olduğu bilinen bir şeyi işlemeye başlarken bilerek besmele
çeken kişi dinden çıkacağı da İslami bilgiler arasındadır. Dolayısıyla
ayetlerdeki Oku emrini dikkate alan
Müslüman hep iyi şeyleri okur, kötü haber ve bilgileri de onlara karşı tedbir
almak niyetiyle okuyacak ve gereğini yapacaktır. Ayetlerde ikinci olarak geçen
oku emrinin arkasında Rabbin en çok ikram edendir ifadesi ise Rabbimizden
çok ikram görebilmemiz için okumamız gerektiğine işaret etmektedir.
Evet! Sayın Müslüman! Eğer yüce Yaratan dan çok ikram
görmek istiyorsak çok okumamız gerekmektedir.
Japonlar ve diğer kalkınmış ülkeler çok okudukları için
kalkınmışlardır. Gerçi onlar Allah adıyla okumuyorlar ama okumak da önemli bir
çalışmadır. Yüce yaratan ise ayırım yapmadan çalışana ikramda bulunacağını va d
etmiştir. Müslüman olmayanlar da bu ilahi vaatten yararlanmaktadırlar. Onlar
öbür âlemde cennet yüzü göremeyeceklerinden çalışmalarının karşılığını
almasalardı adaletsizlik olurdu. İlahi adalet gereği çalışan herkes bu dünyada
karşılığını alacaktır. Müslümanlardan dünyada çalışmasının karşılığını
alamayanlar gereği kadar İslami emirleri yerine getirmeyişlerinin cezasını
görmüş oluyorlar
Biz müslümanlar ise ancak okursak ikram göreceğiz.
Okumazsak İslam ın bu önemli emrini yerine getirmediğimiz için öbür âlemde
cezasını göreceğiz. Hatta onun adıyla okumayışımızın cezasını uyarı niteliğinde
bu dünyada görmekte ve çekmekteyiz. Nitekim oku emirlerinin geçtiği Alak
suresinin 6. Ayetinde yüce Mevla: Kendinize gelin! İnsan kendisini müstağni
(ihtiyaçsız) gördüğü zaman azar (ve şaşar) uyarısında bulunmaktadır. Şaşıran
insanın yanlış yapması doğaldır; yanlış yapanlar da cezaya müstahaktır.
Müslümanlar İslam ın dışında kalanlar gibi ipsiz değildir ve ipimiz Allah ın
elindedir. Yanlış yola saptığımızda ipimizi çekmekte yani cezalandırmaktadır.
Eğer bir müslüman İslam dışı bir yola sapığı halde bazı belalarla
karşılaşmıyorsa ipini koparmış demektir ki böyleleri acilen tövbe edip yine
Rabbine bağlanmalıdırlar.
Cabir (ra) hazretleri şöyle bir hadis rivayet etmiştir:
İnsanların en âlimi başkasının ilminden istifade ederek ilmini (bilgisini)
arttırandır (Camiu-s Sağir 1192 Nolu hadis). Başkalarını dinlemekten daha
kolayı yazılmış kitapları dikkatle okumaktır.
İmam Gazzali İhyaü- ulumiddin adlı eserinde okuma terk
edildiği zaman cehalet başlar diyor. Çünkü insan devamlı bilgisini artırmak
zorundadır. Okumadığı takdirde bilgisini artırmak şöyle dursun bildiklerini de
unutabilir.
Öyleyse geliniz! Camilerde, kütüphanelerde, hatta
evimizdeki kitaplıkta bizi bekleyen kitapları okuyalım ki hem dünyamızı ve hem
de ahretimizi kazanalım. Özellikle Ramazan da seher vaktinden biraz önce, daha
doğrusu sahur yemeğini hazırlayanla birlikte kalkıp teheccüt namazını kıldıktan
sonra evimizdeki kitaplardan okuyup bilgilerimizi artıralım. Özellikle
hatimleri tercümelerini de okuyarak yapalım! Ramazan ayını hakkıyla
değerlendirelim.