Gönderen Konu: Müslümanların Birlikteliğinin Önündeki Engeller  (Okunma sayısı 1170 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Müslümanların Birlikteliğinin Önündeki Engeller
« : Ocak 06, 2015, 10:50:19 ÖÖ »
MÜSLÜMANLARIN  BİRLİKTELİĞİNİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER

 İlk ve en büyük engel kişisel zaaflar ve nefisler

Allah(c.c.), yeryüzüne gönderdiği bütün insanları ve cinleri sadece kendisine kulluk etmeleri üzere gönderdiğini belirtmiş, bu yolda gerekli bütün donanımı da kulunda yaratmıştır. Ahsen-i Takvim üzere yaratılan kul(95/4), kendisine gelen peygamberler aracılığı ile ya hakkı kabul etmiş hidayete tabi olmuş, ya da ret ederek sapmıştır. Ahsen-i Takvim, her bakımdan en güzel şekilde olarak ifade edilmiştir.

Konumuz bütün insanlardan ziyade, iman ettiği iddiasında bulunan Müslümanlardır.  Muvahhitler bilirler ki, Müslüman demek bir cemaati, bir devleti olan demektir, çünkü imanın esasları, bireyselliği kabul etmeyen bir anlayışın temelleri üzerine oturmaktadır. Toptan Allah’ın ipine sarılmak yaratıcısı olan İlah ve Rab tarafından emredilmiş, bunun bir fariza olduğu kati nalsa noktalanmıştır.

Günümüzde, Müslümanların birlikteliği her ne kadar ütopya, mümkün olmayan(olmayacak) şeklinde ifadelere maruz kalsa da bütün bunların ciddiye alınır bir düşünce olmadığı çok açıktır. Çünkü bu tür ifadeleri gündeme getiren, savunan bir nostalji gibi görenlerin ilk önce kendilerini sorgulamaları, nefis muhasebesi yapmaları gerekir. Allah’ın(c.c.), “Yapacaksınız” dediği bir emre bu tarz yaklaşımlar kişinin kendi nefsinden ve zaafından kaynaklanan düşünceleridir.

Biz burada, Geleneksel Dini anlayışın ve geleneksel cemaatlerin dışında, umut olması gereken Müslümanların durumundan bahsedeceğiz. Çünkü bir araya gelme ihtiyacını sürekli zikreden, dillendiren buna rağmen bir araya gelme sorunu yaşayan zümre bu adreste mevcut. Ama ne yazık ki, bir araya gelmenin bir ütopya olduğu, bir araya gelme çabalarının da bir nostalji olarak dillendirildiği adreste burası.

Bende uyanan kanaatleri, gözlemlerimi, vardığım naçizane sorunları, sorunların sonundaki sonuçları paylaşmak istiyorum. Bütün söyleyeceklerime öncelikle kendi nefsimi de dahil ederek.

İhtilafların, yargılamaların, yazmaların, makalelerin, farklı düşüncelerin cirit attığı bizim mahallede, her şeyin bilincinde olup da, hiçbir şey bilmiyor gibi davranılması, sonra da olanlardan şikayet edilmesi, çok mantıklı bir savunma oluşturmuyor. Çok güzel edebi cümlelerle tespitlerin yapılması, tahlillerde bulunulması, ama sonuçta herhangi bir tedavinin sunulmaması, tespitin ve tahlilin havada kalmasına neden oluyor. Tahlil ve   tesbitlerin sonucunda aynı kara düzen yola devam ediliyor. Bu durumda bir yerde hata yapılıyor ki, bu hata ne Allah’ın kitabında nede Resulün örnekliğinde, tamamen kişilerin kendi nefislerinde bulunmaktadır.

Bu durumda kendimizi Kur’ana göre güzel bir tahlil etmemiz, kendi kendimizi değerlendirmemiz gerekmektedir. Yoksa kıyamet kapımıza dayanacak, keşke Allah’a itaat etseydik(33/66) diyeceğiz.

Öncelikle problemlerimizi tespit etmemiz gerekmektedir. Benim acizane tespit ettiklerim arasında bazılarını paylaşmak istiyorum ki, bunlar bizim önümüzde duvar olanları ve her seferinde toslayıp durduklarımızdır.

Allah(c.c.), Kur’anda Bakara 213 ve Ali İmran 19. Ayetlerde bir durum tespiti yaparak kullarının dikkatlerini buraya çekmektedir.

1.Ayetimiz hepimizin bildiği Bakara 213.ayet, şöyle buyuruyor Kur’an:

“İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerineapaçık ayetler geldiktensonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık, çekememezlik, haset ve kıskançlıkları’yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe Kendi izniyle eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğruya yöneltir. (Bakara Suresi, 213)

Apaçık ayetlerin gelmesinden sonraki ihtilafın sebebini, hepimizin okuduğu, üzerinde tahliller yaptığı, farklı yorumlar getirdiği Kur’an böyle tanımlıyor. “kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık, çekememezlik, haset ve kıskançlıkları yüzünden anlaşmazlığa düşenler”

Bu anlaşmazlığı düşünlerin kimler olduğunu ayet devamında zikrediyor: “o, (kitap) verilenlerden başkası değildir.”  Şimdi bazıları diyebilir, “Bu ayet kitap ehline hitap ediyor” diye, eh bize de bir kitap verildiğine göre bizde kitap ehlinden oluyoruz doğrudan. Burada, şu müfessir şunu dedi, bu müfessir bunu dedi gibi teferruata girmeye hiç gerek yok, her Müslüman kendine lazım olanı elbette alacaktır Allah’ın ayetinden, yeter ki alırken samimi ve Salih olalım, mutlaka kendimize bir pay çıkaralım.

Bu Kur’anın tespiti, daha çok ilim ehli olanların, önde gidenlerin bir zaafı olarak görülmektedir. Kendilerine apaçık ayetler geldikten ve bu ayetlerin manasını içeriğini bildikten, neleri kast ettiğini anladıktan sonra, insanların önde gidenlerinin nefsinde beliren egoları, maalesef hasede dönen bir algı oldu, kendi dışında diğerlerine karşı. Çünkü, önde olmak, oyun kurmak, oyun kurucu olmak, lider olmak, her dediğinin yapılmasını istemek, şeyh, şıh, abi, olmak duygusu insana ancak bu ayetleri anlayıp başkalarına karşı anlatması ve bunun sonucunda da nefsinin kendisini kıskançlığa doğru itmesiyle gerçekleşiyor. Başkalarının kendi önüne geçmesine, kendisinden fazla konuşmasına, kendisinden daha iyi tahlil ve tespit yapmasına bu kıskaçlığı müsaade etmiyor. Sonuçta Hak ile Batılı ayıramaz duruma düşüyor. Bu duruma düşmesi de yine Kur’anın belirttiği durumu ortaya çıkarıyor, bu da “Allah’tan hakkıyla sakınmamak”

Allah’tan hakkıyla sakınmayınca, Allah’ın verdiği anlayış ve başarıyı olması gereken davranış biçimlerinden başka şekillere kanalize eder hale düşülüyor. Edindikleri bilgi ve beceri, nefislerindeki kıskançlığı ve hasedi tetikler hale geliyor, tam tersi olması gerekir iken.

2.ayet ise hepimizin bildiği, Al-i İmran 19.ayet

“Hiç şüphesiz din, Allah Katında İslam'dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki " azgınlık, çekememezlik, haset ve kıskançlıkları yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkar ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir.” (Ali İmran Suresi, 19)

Bu ayette aynı merkezde bilgiler vermekte, ilim ehlini ciddi bir şekilde uyarmaktadır. Hatta buradaki ifade biraz daha sert olarak tezahür ederek ciddiyetin sınırını daha üst seviyeye çekmekte, tehdide varan anlam içermektedir.

İki ayette de ifade edilen, “İlim geldikten sonra” beyanını bütün Müslümanların çok iyi tahlil etmesi, bu merkez üzerinden kendilerini sorgulaması gerekmektedir. İlim geldikten sonra ihtilafa düşmenin nedeni, olarak belirtilen, “Kıskançlık, haset, çekememezlik, azgınlık” vasıflarını uzunca tefekkürlerle tahlil etmeli, bütün iman edenler kendilerini sorgulamalıdır.

Bu durumda karşımıza sanırım, kişinin kendisini müstağni görmesi, başkalarına ihtiyacının olmaması yatmaktadır. Çünkü azgınlık, kıskançlık ve haset istiğna duygusundan sonra başlamaktadır. Bunun tedavisi de, nefsimizi arındırmaktan ve Allah’tan(c.c.) hakkıyla sakınmaktan geçmektedir.

Nefis, takvayı da fücuru da içeren bir yapıya sahiptir(93/8), fücurdan arındırıp takvaya ermekse ancak nefsi fücurdan arındırmakla gerçekleşecektir(93/9). Kurtuluş ancak bu şekilde olacaktır, yok eğer fücuru ayakta tutar ve öyle davranmaya devam ederse yıkıma uğrayacaktır.

Hak ile batılı ayırmada nasıl bir yol izleneceğini de belirten Allah(c.c.), Enfal 29.ayette bize yol göstermekte, bunun gerçekleşmesi için, hakkı ile Allah’tan(c.c.) sakınmamız gerektiğini bildirmektedir. Ayette dikkat edilmesi gereken taraf ise, hitabın iman edenlere olmasıdır. “Ey iman edenler, Allah'tan sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir. (Enfal Suresi, 29)

İman edenlerin Allah’tan(c.c.) sakınmasını istiyor ayet, düşüncelerimizin, amellerimizin, sözlerimizin, konuşmalarımızın, tercihlerimizin istikametinin haktan yana belirlenmesinde, hakkı temsil etmesindeki isabetin ancak Allah’tan sakınmakla olacağını, hakkı bulmada ölçü olacağını çok net olarak bildiriyor. Yani tersten okuduğumuzda, içimizde beliren, hasedin, çekememezliğin, azgınlığın nedeni olarak, Allah’tan sakınmamak olduğu anlaşılıyor. Allah(c.c.) kendisinden sakınmakla, İman edenlere sadece hakkı batıldan ayıran bir Furkan(anlayış) vermekle kalmayacağını, kötülüklerini örtüp, günahlarını da bağışlayacağını müjdelemektedir.

İman edenlerin Her konuda hakkı ve doğruyu bulma, haset ve kıskançlıktan, azgınlık ve çekememezlikten kurtulma hususunda, titizlikle müracaat edeceği merci  Allahtan(c.c.) sakınmaktır. Ali İmran suresindeki ayet yine iman edenlere sakınmanın üst seviyesini bizlere bildirmekte, “Ey iman edenler, Allah'tan nasıl sakınmak gerekiyorsa öylece sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin. (Ali İmran Suresi, 102) demektedir. Müslüman olabilmenin ve Müslüman kalabilmenin yolu yine Allah’tan sakınmaktan geçmektedir diyor kitap.

Şunu ifade edelim ki, her türlü kötülükten, nefsin vesveselerinde, şeytanın dürtmelerinden, azgınlıktan, haset ve kıskançlıktan, yanlış yollara sapmaktan bizi koruyacak olan tek yol, Allah’tan(c.c.) sakınmak, takva sahibi olmaktır. Nefislerimizin bize verdiği olumsuz telkinden sadece Allah’tan sakınıp korkarak kurtulabiliriz.

İman edenler için şeytanın sağdan yaklaşması en tehlikeli durumdur. “Sen ilim ehlisin, çok şey biliyorsun” der, “Sen olmadan bu işler yürümez” der, “Senini yaptığın tespitleri kimse yapamaz” der, der, der. Sonuçta kişinin nefsi hayatının merkezine oturur, ondan sonra da önü alınmaz olumsuzluklar alır başını gider.

Bu noktadan sonra ortaya çıkan durum, kişinin sadece kendisine zarar vermesiyle kalmaz, diğer kişilere, kardeşlerine, yol arkadaşlarına da zarar verir duruma ulaşır.

Allah(c.c.) bizlere kitabımızda sürekli olarak kendisinden sakınılması gerektiğini, doğruyu ve güzeli bulmanın şartının kendisinden sakınılması yoluyla kazanılabileceğini sık sık belirtmektedir. Üstte belirttiğimiz iki ayette çıkan sonuç,  haset, çekememezlik, kesinlikle Allah’tan gereği gibi sakınılmamasından dolayı meydana gelmekte, bu durumun imanı zedeleyen bir hal olduğu ortaya çıkmaktadır.

Allah kendisinden sakınılmasını sadece biz Müslümanlara değil, bize olduğu gibi bizden önce kendilerine kitap verilenlere de emretmiştir. “Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Andolsun, Biz sizden önce kitap verilenlere ve sizlere: "Allah'tan sakının" diye tavsiye ettik. Eğer inkara saparsanız, şüphesiz, göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, hamde layık olandır. (Nisa Suresi, 131) Allah’tan sakınmamanın inkara sapmaya yol açabileceği beyan edilmiştir.

Rabbimiz bize “Galu Bela” sözümüzü hatırlatmakta, “Allah'ın üzerinizdeki nimetini ve: "İşittik ve itaat ettik" dediğinizde sizi, kendisiyle bağladığı sözünü (misakını) anın. Allah'tan sakının. Şüphesiz Allah, sinelerin özünde olanı bilendir. (Maide Suresi, 7) diyerek verdiğimiz misaka bağlı kalmaya çağırmaktadır, bununda ancak kendisinden sakınmakla gerçekleşeceğini söylemektedir.

Müslümanların birbirlerine olan kininin bile adaletsizliğe sebep olmaması gerektiğini yine Kur’an Müslümanlara hatırlatmakta, “Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (Maide Suresi, 8) diyerek sakınmanın hayatı kuşatan bir yaşam modeli olması gerektiğini bildirmektedir.

Allah(c.c.) iman edenlere sürekli olarak kendisinden sakınılması gerektiğini defalarca hatırlatarak ikazlarda bulunmakta, adeta bir şeyleri ezberletmeye çalışmaktadır. Bir ayet daha örnek verecek olursak, “Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin ve sakının.Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki, elçimize düşen, ancak apaçık bir tebliğdir. (Maide Suresi, 92) itaatin ancak sakınma ile olacağını kuluna hatırlatmaktadır.

Allah(c.c.) kitaba tabi olmanın dahi sakınmakla gerçekleşeceğini, “Bu indirdiğimiz mübarek bir Kitap'tır. Şu halde ona uyun ve sakının. Umulur ki esirgenirsiniz. (En'am Suresi, 155) diyerek bağışlanmanın yolunun da sakınmaktan geçtiğini söylemektedir.

Kulun kafasına vuran ayetlerden birine de, Mü’minun 52.ayette rastlıyoruz. “İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim;  öyleyse Benden sakının.(Mü'minun Suresi, 52) İman edenlerin tek bir ümmet olduğunu ve kardeşliğini bizlere adeta gözümüzün içine sokarcasına anlatmakta, illaki de sakınılması gerektiğini de ayrıca hatırlatmaktadır.

“Gönülden katıksız bağlılar' olarak, O'na yönelin ve O'ndan sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden olmayın.” (Rum Suresi, 31) Bu ayetin demek istediğini de okuyucuya bırakıyorum.

Kur’an, nefis kötülüğü emreder(12/53) demekte ve “Her nefis, kazandıklarına karşılık bir rehinedir.”(74)38) diyerek kişinin kazandığına karşı mesuliyeti olduğu söylenmektedir. Kötülüğü emreden bir nefisten ancak Allah’tan sakınarak ve korkarak kurtulabileceğimiz de yine kitabımızın beyanıdır.

Unutmayalım ki, Allah(c.c.) bu dünyaya bizleri kendisine kulluk için göndermiş(51/56) ve hangimizin daha güzel amellerde bulunduğunu görmek için hayatı ve ölümü yaratmıştır.(67/2) Nefsimizin bizi her zaman olumsuza yönlendirir ve imtihanı kaybetmemize sebep olur, bu nedenle Müslüman uyanık olmalı gerekli tedbirleri almalıdır. Buda ancak Allah’tan gerektiği şekilde sakınmakla olacaktır.

Bu bölümde, Müslümanların arasındaki vahdetin gerçekleşmesindeki en büyük engel olan, “Nefsi Davranma” faktörünü dilimizin döndüğü kalemimizin yazdığı kadarı ile gündeme getirmeye çalıştık. Konu aslında bu kadarla kalacak bir konu değil ama meramımızı anlatabildik sanırım diye düşünüyorum.

Bütün bunlar ne yazık ki, bizim mahallede olmaması gereken ama olan olumsuzluklar. Hepimizin aynı kitabı okuduğu anladığı, aynı şeyleri söylediği halde, ütopyadan gerçeğe, nostaljiden günümüze gelemiyorsak, bundan tek engel kişisel zaaflar ve nefislerin hakimiyetidir.

YAKUP DÖĞER.

 


* BENZER KONULAR

2014 - Ahmet Yağmur - Medine'ye Hasret Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:03:52 ÖS]


Asıl Derdimiz Dertsiz İnsanlar Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:27:42 ÖÖ]


Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:17:49 ÖÖ]


Bizi Aldatan Bizden Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:53:08 ÖÖ]


BenimKkim Olduğumu Biliyor musun Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:42:56 ÖÖ]


Çocuklarımıza Sahip Çıkmalıyız Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:35:33 ÖÖ]


Zulmün Zararları Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:22:59 ÖÖ]


Kutsal Yolculuğun Heyecanı Başlarken Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:22:37 ÖÖ]


Hac Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 11:14:26 ÖÖ]


Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Sahip Çıkalım Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:49:10 ÖÖ]


Yalşayan Hurafeler Karşışında Müslümanların Tavırları Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:40:06 ÖÖ]


Yalanın Zararları Gönderen: gurbetciyim
[Nisan 27, 2024, 10:02:40 ÖÖ]


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:49:11 ÖÖ]


Hicr Süresi Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:32:26 ÖÖ]


Güven Duygusunu Nasıl Elde Ederiz Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:22:28 ÖÖ]


Korku ve Ümit Ahiret İnancından Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:09:23 ÖÖ]


Süleyman Aleyhisselam Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 27, 2024, 07:00:28 ÖÖ]


Zikir İbâdeti Kalbin Cilâsıdır Gönderen: fanidunya NET
[Nisan 26, 2024, 09:45:16 ÖS]


Müslüman’ın Müslüman’a Muamelesi Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:47:12 ÖS]


Ölüm Hadisesi ve Mümin’in Tutumu Gönderen: KOYLU
[Nisan 26, 2024, 08:42:28 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41