Hayal Değil Hayat
Kimileri, İslam denilince bir ütopyadan söz açılıyormuş gibi bir izlenime kapılıyor. Sanki İslam, yaşamamız için indirilmiş bir din değil de, zihinsel bir spekülasyon!
Bu niçin böyle oluyor? Sanırım, ilkin, İslam’ın hayatımızdan (yalnız bireysel olarak değil, daha da önemlisi toplum hayatımızdan) uzaklaşmış olması gerçeği ile ilgili bir olaydır bu. Hâlen yaşamadığımızı, yaşayamadığımızı gördüğümüz İslam, sanki bir daha hiç yaşanamayacakmış gibi bir duyguya yakalanıyoruz. İslam dışı düzenin şartlarına uyum sağlayan yaşama biçimimiz içinde, öyle geliyor ki, İslami hayatı yaşamak hayalden ibarettir.
Burada, iki bakımdan çözümlemeye açık bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz. İlkin, farkına varmadan adeta Müslümanca yaşamayı kendimize yakıştıramıyoruz. Yani İslam öylesine yüce bir yaşama tarzı açıyor ki önümüze, kendi süfli hayatımıza bakarak bu yüce hayatı yaşamayı kendimize layık görmüyoruz. Burada, yanlış bir tenzih söz konusu. Aslındaysa, mevcut hayatın bize kazandırdığı yaşama alışkanlığından vazgeçmeme gibi bir sebep var bilinç altında. Şeytanın değil, doğrudan doğruya nefsimizin kurduğu bir tuzak içindeyiz. Bu bir.
Öte yandan, İslam’dan bahsedilirken, sanki herhangi bir dünya görüşünden söz ediliyormuş gibi bir duygu taşıyoruz. Herhangi bir dünya görüşünü, herhangi bir felsefi akideyi yaşamak veya yaşamamak nasıl elimizdeyse, İslam’ı sanki böyle görmeye yatkın bir zihin yapısı geliştirilmiş. Böyle bakılınca, İslam’ı yaşanabilir (yaşanması gereken) bir olay olarak değil de, zihnî bir kategori gibi alıyoruz. Sonuçta da, İslam’ı yaşamak, itiraf etmekten kaçınsak bile, adeta zihinsel bir olay kimliğinde görünmeye başlıyor.
Bir de, bu bireysel psikolojinin dışında toplumsal bir olgu var. Mevcut İslam dışı hayatı, ister istemez bir veri (mu’ta) olarak kabul ediyoruz. Bir yandan İslam dışı hayatın sunduğu nefsani hevesleri hayatımızın vazgeçilmez unsurları hâline getirmişken, bir yandan da yabancı unsurları hayatımızdan kovmak zor görünmektedir. Dahası var: Mevcut hayat şartları içinde yaşarken, bu hayat tarzımızı değiştirmeden İslam’ı yaşayamayacağımızı hissediyoruz, böyle bir hayat tarzını yaşarken İslam’ı yaşamanın bir hayal olacağını anlıyoruz, fakat yaşadığımız İslam dışı hayatı değiştirmeyi göze alamıyoruz.
İslam’ı kavramak derken, belki her şeyden önce onun yaşanabilir bir olay olduğunu, İslam’ın bir zihin fantezisi değil, bir hayat tarzı olduğunu anlamak gerekiyor. İslam’ı yaşama çabasının bulunmadığı bir yerde, ona gerçekten layık olunmayacağı ve İslam’ın hep ütopya gibi görüneceği, söylenmeden de bilinebilecek bir gerçek olmalıdır.
Rasim Özdenören. “Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler” kitabından alınmıştır.