Gönderen Konu: İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet  (Okunma sayısı 392 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KOYLU

  • *****
  • İleti: 2131
İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet
« : Nisan 26, 2024, 08:31:26 ÖS »


İnsan Hakları, Kadın-Erkek Eşitliği ve Adalet

Cemiyet halinde yaşayan insanların itikadi, siyasi, hukuki, iktisadi ve ahlâki hükümlere ihtiyaçları vardır. Kaynağı farklı da olsa bu hükümlerin, insanlara belirli vazifeleri ve mes’ûliyetleri yüklediği malûmdur. Farklı ideolojileri savunan ve İslâm ahkâmını hafife alan kimseler, insanın ilâhlığını ön plâna çıkarmaktadırlar. İdeolojik anlamda şüphelere dayanan bâtıl din (modernizm) fitne ve fesadın yayılmasına vesile olmaktadır. İnsan hakları, kadın-erkek eşitliği veya eşitsizliği konusunda keyiflerine göre konuşan kimseler, aydınlanma felsefesine dayanan modern bâtıl dinin müntesipleridir. Onların hidâyetine vesile olabilmek için elimizden gelen gayreti sarf etmemiz gerekir. Onlar İslâm milletinin kaybolmuş çocuklarıdır. Aşağılık duygusuna kapılan ve İslâm âlimlerini suçlamak için ‘erkeksi fıkıh’ gibi tabirleri kullanan Müslümanların da tövbe etmelerinde fayda vardır.

“Üniversite öğrencileri arasında ihtilâf konusu olan, daha doğrusu tartışılan aktüel konuların başında; insan hakları ve kadın-erkek eşitliği veya eşitsizliği meselesi gelmektedir. Birleşmiş Milletler Teşkilâtı tarafından kabul eden manifestoda, ‘insanın kişiliğine bağlı olan dokunulmaz, vazgeçilmez ve başkalarına devredilmez haklarının bulunduğu’ ifade edilmektedir. Sosyalizmi ve feminizmi savunan öğrenciler; İslâm Şeriatı’nda ‘kadın-erkek eşitliğinin kabul edilmediği, mirasın taksiminde kadına erkeğin hissesinin yarısının verildiğini, iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk tutulduğunu’ ileri sürerek, çağımızda bunun kabul edilemeyeceğini söylüyorlar. (.) Onlarla meseleyi müzakere ederken ‘İslâm dininin eşitliği değil, adaleti esas aldığını, kadınların evlenirken mehir aldıklarını ve ailenin nafakasını temin etme noktasında sorumluluklarının olmadığı, bu sebeple miras hisselerinin farklı olduğunu, kadınların şahitliğinin muteber olduğunu, doğum, bekâret ve kadınlara mahsus bazı hallerde erkeklerin değil, sadece kadınların şahitliği geçerli olduğunu. Bunları gerekçe göstererek; ‘İslâm dini, bazı meselelerde erkeklerin şahitliğini kabul etmemiştir’ demenin de doğru olamayacağını’ ifade ediyoruz. (.) Aşağılık duygusuna kapılan bazı Müslüman öğrenciler ‘İslâm’da erkek ile kadın cinsi birbirine eşittir. Fakat erkek olan İslâm âlimleri; bazı âyetleri ve hadisleri yorumlayarak ‘erkeksi fıkıh’ anlayışının yayılmasına sebep olmuşlardır’ diyerek, adetâ özür dileyici bir tavır takınmaktadırlar.

İnsan hakları meselesini müzakere ederken nelere dikkat etmeliyiz? Bu meselenin modern zamanlarda ortaya çıktığını ve İslâm âlimlerinin kul hukuku ile ilgili yorumları ile insan hakları probleminin çözülemeyeceğini söylemenin hükmü nedir? Kitap ve sünnette kadınlar ile erkeklerin eşitliğinin esas alındığını, fakat erkek olan âlimlerin bunu gizlediklerini ileri sürmenin herhangi bir delili var mıdır?” diyorsunuz.

İnsan hakları meselesini müzakere ederken, on dokuzuncu yüzyıla damgasını vuran Büyük Fransız Devrimi’ni ve bu devrimin getirdiği siyaset anlayışını dikkate almamız gerekir. Zira mazi, hal ve istikbal unsurlarını dikkate almadan, ne bugünü değerlendirmek, ne de yarınını plânlamak mümkün değildir. Çünkü ‘bugün’ dediğimiz zaman dilimi, dünün bir devamı, ‘yarın’ ise içinde yaşadığımız günün varisidir. Büyük Fransız Devrimi’ni gerçekleştiren burjuva filozofları; kiliseye karşı mücadele verirken, modern teslis itikadını (yani ‘özgürlük, eşitlik ve kardeşlik’ ilkelerini) siyasetin merkezine yerleştirmiştir. Özgürlüğü esas alan liberal filozoflar ile eşitliği savunan sosyalist filozoflar, münzel kitaba dayanan bütün dinleri tebdil, tağyir ve tahkir etmek için birbirleriyle yarışmışlardır. Tanzimat ve meşrutiyet dönemi aydınlarının; bu modern teslis itikadını, ‘hürriyet, müsavat ve uhuvvet’ kavramlarıyla ifade ettikleri malûmdur. İnsan hakları ve hukuk devleti terimlerinin, on dokuzuncu yüzyılın başlarında kullanılmış olması, daha önce bu keyfiyetin dikkate alınmadığının delili değildir. Bazı hukuki metinlerde; insan hakları yerine, temel haklar ve hürriyetler kavramı tercih edilmekte ve kullanılmaktadır. BM Teşkilâtı’nın manifestosunda ve Uluslararası sözleşmelerde kullanılan terim, insan hakları terimidir. İnsan haklarının; Temel-Klasik Haklar ve İktisadi-İçtimaî Haklar şeklinde ikili tasnife tabi tutulduğunu söylemek mümkündür. Temel-Klasik Haklar; genellikle yaşama (hayat) hürriyet ve mülkiyet hakları şeklinde tasnif edilmiştir. Üniversite öğrencileri arasında; fikir plânında ‘insan hakları, kadın-erkek eşitliği veya eşitsizliği’ gibi meselelerin müzakere edilmesi mümkündür. Fakat yürürlükte olan kanunlarda yer alan hükümler, bu meselenin müzakeresinin lüzumsuz olduğunun delilidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilerek 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren Yeni Türk Medeni Kanunu ile “aile reisi kocadır” hükmü kaldırılmış, yerine “evlilik birliğini eşler beraber yönetirler” hükmü getirilmiştir. Eski Kanunda evlilik birliğini temsil hakkı bazı haller dışında kocaya ait iken, yeni Medeni Kanunda evlilik birliğinin temsili eşlerin her ikisine birden verilmiştir. Evin seçimini kocanın yapacağı hükmü değiştirilerek, eşlerin oturacakları evi birlikte seçecekleri hükmü getirilmiştir. Dolayısıyla medeni Kanun yeni şekliyle, ‘kadın-erkek eşitliğini esas alan, cinsiyet ayrımcılığına son veren ve kadınları aile içerisinde erkekler ile eşit kılan’ bir düzenlemedir. Zina yasağının kaldırılması, eşcinselliğin (kişinin cinsi tercihi adına) savunulması, İslâm ahkâmının hafife alınması; aile içi şiddetin ön plâna çıkmasına ve ‘kadın cinâyetlerinin’ yayılmasına vesile olmuştur. Bu genel izahtan sonra ‘İslâm âlimlerinin kul hukuku ile ilgili yorumları ile insan hakları probleminin çözülemeyeceğini söylemenin hükmü nedir?’ sualine geçebiliriz . Kur’an-ı Kerim’de ‘Hak’ kelimesinin ve türevlerinin 285 âyette yer aldığı malûmdur. Muteber fıkıh kitaplarında haklar/hukuk; Allah’ın (cc) hakları (hukûkûllah), insanların hakları (Hukûkû’l ibad) ve müşterek keyfiyete haiz olan haklar olmak üzere üçlü tasnife tabi tutulmuştur. (1)

Günümüzde adalet ile müsavat (eşitlik) kavramlarının birbirinin müradifi gibi kullanıldığı malûmdur. Hukuk önündeki eşitliğin; bütün alanlara teşmil edilmesi, lüzumsuz tartışmaların yaşanmasına (demagojiye) sebep olmaktadır. Fizyolojisi ve psikolojisi birbirinden farklı olan iki cinsin (erkek-kadın) birbiri ile kıyaslanması doğru değildir. Hatta aynı cinse mensup olan insanlar dahi fizyolojik ve psikolojik açıdan birbirinden farklıdır.

İslâm dininin temel hedeflerinden birisi; kadın-erkek eşitliğini sağlamak değil, dünya görüşü ve inancı ne olursa olsun insanların haklarını ve zaruri maslahatlarını muhafaza etmektir. Peygamberimiz Efendimiz’in (sav); “Müslümanın her şeyi diğer müslümana haramdır; kanı, malı, ırzı. Bu yüzden müslüman, İslâm dininin himayesi altındadır. Bu konuda zimmet ehli (anlaşmalı gayri müslim) olanlar da müslüman gibidir”(2) buyurduğu malûmdur.

İnsanların haklarını, vazifelerini ve sorumluluklarını haber veren Kur’an-ı Kerim, insanlar için bir hidâyet rehberidir. Müslüman olan mükellefin, Kur’an-ı Kerim’in hükümleri karşısındaki tavrı “İşittim ve itaat ettim” sözü ile sınırlıdır. İmam-ı Şafii (rh. a) Kur’an-ı Kerim’in keyfiyetini izah etmiş ve şu tesbitte bulunmuştur: ‘Şanı yüce olan Allah’ın (cc) kitabında ne varsa; hepsi bizim için rahmet ve hüccettir. Bunu gerçek ilim sahipleri anlar.

Cahiller ise cehli sebebiyle anlamaz. Bilmek istemeyenlere gelince, onlar idrak edemezler”(3)

Bütün peygamberler insanları; tevhide, ihlâsla Allah’a (cc) ibadete ve adalete riâyet etmeye davet etmişlerdir. Kur’an-ı Kerim’de; “Andolsun ki biz peygamberimizi beyyinâtla gönderdik ve insanların adaleti ayakta tutmaları için beraberinde kitabı ve mizanı da indirdik” (El Hadid Sûresi: 25) hükmü beyan buyurulmuştur. Adaletin ayakta tutulabilmesinden maksad, Allah’ın (cc) indirdiği hükümlerle amel edilmesidir. Mizan’dan murad; muamelelerde alış-verişte ölçü ve adalet terazisidir. Kitaba bağlı olarak zikredilmiştir. İslâm fıkhının uygulandığı, beldelere “Darû’l İslâm” vasfı verildiği gibi “Darû’l Adl” (adalet ülkesi) vasfı da verilmiştir. (4)

Darû’l İslâm’da dünya görüşü, cinsiyeti, rengi, dili ve inancı ne olursa olsun, her insanın haklarının muhafaza edilmesi farzdır. Bu noktada ‘hak’ kelimesi üzerinde de kısaca duralım. Arapça olan hak kelimesi “hakkında şüphe bulunmayan şey, yâkin, sabit, hisse ve fasıl” gibi manâlara gelir. Bazı fıkıh usûlü âlimleri:”Her bakımdan sabit ve şüphesiz bir mahiyette mevcut olana hak denir”(5) tarifini esas almışlardır. Hakkın iki unsuru vardır: Birincisi:

kesin olarak sabit olmaktır. İkincisi: gerekli olduğunun (vücûbunun) yakinen bilinmesidir.

Darû’l İslâm’da; zimmet ehli olan bir Gayr-i Müslimin, Devlet Başkanı (Mü’minlerin emiri) makamında bulunan kimseyi mahkemeye vermesi mümkündür. Bu hukuku bir tez değil, fiilen gerçekleşmiş olan bir vakıadır. Halife Hz. Ali (ra) ile Yahudi olan bir zimmî arasında, mülkiyeti meşkuk ‘at eğeri’ yüzünden hukuki bir ihtilâf ortaya çıkmıştır. At eğerinin kendisine ait olduğunu iddia eden Yahudi, Kadı Şureyh’e müracaat ederek Hz. Ali’den (ra) davacı olur ve dilekçe verir. Meselenin vuzûha kavuşması için Hz. Ali (ra) ile Yahudi, şehrin kadısı olan Hz. Şureyh’in (r. ha) huzuruna çıkarlar. Hz. Ali (ra) dava konusu at eğerini satın aldığını, Yahudi’nin iddiasının doğru olmadığını söyler. Kadı Şureyh (rha) halife’den bunu isbat için şahit getirmesini isteyince; Hz. Ali (ra) oğlu Hz. Hasan (ra) ile kölesi Kanber’i şahit olarak gösterir. Kadı Şureyh (rha) Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) “çocuğun babası ve babanın çocuğu için yaptığı lehte şahitliğin kabul edilmeyeceğini’ beyan buyurduğu için, Hz. Hasan’ın (ra) şahit olamayacağını, velâ akdi sebebiyle Kanber’in de şahitliğini kabul edemeyeceğini, başka şahit getirmesini” söyler. Hz. Ali (ra) başka şahidi bulunmadığı için: “Hz. Hasan’ın adil ve yüksek seciyeli bir kimse olduğunu, mutlaka doğruyu söyleyeceğini, bu hususların dikkate alınarak şahitliğinin kabulünü” tekrar istirham eder. Kadı Şureyh yine kabul etmez. Bunun üzerine Hz. Ali (ra) Resûl-i Ekrem’in (sav) ‘Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin cennet ehlinin gençlerinin efendileridirler’ hadisini hatırlatır. Kadı Şureyh (ra): “Evet! Peygamberimiz Efendimizin (sav) onlar hakkındaki sitayişli sözlerine vakıfım. Fakat yine sen başka bir şahit getir” diyerek, kararında ısrar etmiştir. (6)

Bu murafaanın gerçekleştiği anda Hz. Ali (ra) halife’dir. İhtilâfa düştüğü kimse ise zimmet ehli olan sıradan bir Yahudidir. Kadı Şureyh; bunların inançlarını veya makamlarını değil, birbiriyle ihtilâf eden iki insanın durumunu dikkate almıştır. Netice şudur: Şahit bulamadığı için halife mahkemeyi kaybetmiş ve dava konusu olan atın eğeri Yahudi’ye verilmiştir. Meselenin bir başka boyutu da şudur: İnsanların haklarına riâyet etmek ve adaletle hükmetmek, bütün peygamberlere verilen bir emirdir. Kur’an-ı Kerim’de:

“Ey Davûd! Biz seni yeryüzüne halife yaptık. O halde insanlar arasında hak ve adaletle hükmet! (Sakın) hevâna tabi olma ki, bu seni Allah yolundan saptırır. Hesap gününü unuttukları için, Allah yolundan sapanlara (hevalarına tabi olanlara) çetin bir azab vardır” (Es Saad Sûresi: 26) hükmü beyan buyurulmuştur. Adaletin gerçekleşmesine engel olan hevâ; hakkı inkâr edip, nefs-i emmarenin şehvetlerine tabi olmaktır. (7)

Hayvani ihtirasları ifade için de kullanılır. Hevâya tabi olmak; insanın adaletten uzaklaşmasına, amellerinde zulüm ve bağy etmesine sebeb olur.(8)

Mektubunuzun sonunda yer alan ‘Kitap ve sünnette kadınlar ile erkeklerin eşitliğinin esas alındığını, fakat erkek olan âlimlerin bunu gizlediklerini ileri sürmenin herhangi bir delili var mıdır?’ sualine gelince: İlâhi tekliflerin muhatabı olan insanlar; ilk yaratılış döneminde, aynı anne ve babanın çocukları oldukları için birbirlerine eşittirler. Peygamberimiz Efendimiz’in (sav); “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdemin çocuklarısınız. Âdem ise topraktan yaratılmıştır. Araplar ile Arap olmayanların birbirine karşı üstünlüğü yoktur. İnsanlar arasındaki üstünlük sadece takva iledir”(9) buyurduğu ve bu hakikati tebliğ ettiği malûmdur.

Müslüman erkeklerin amel açısından birbirlerine eşit olmadıkları da muhkem nassla sabittir:‘Mü’minlerden özürsüz olarak evlerinde oturanlarla, Allah yolunda malları ve canları ile cihad edenler eşit değildirler. Allah malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır.’ (En Nisâ Sûresi: 95) Eşitliği bozan salih amel, sadece mekruh vakti olmayan cihadın edâ edilmesiyle sınırlı değildir. Meselâ: İlim ehli olan müslüman, diğerlerinden üstündür.

Kur’an-ı Kerim’de ilme büyük önem verilmiş ve “Hiç bilenler ile bilmeyenler eşit (bir) olur mu?” (Ez Zümer Sûresi: 9) suali sorulmuştur. Elbette ilim, sadece erkeklere tahsis edilmiş değildir. Hz. Aişe (r. anha) validemiz gibi kadınların ilim ehli olmaları ve ümmete yol göstermeleri mümkündür. Cinsiyeti ne olursa olsun (erkek veya kadın) ilim ehli olan insanlar, diğerlerinden üstündür. İbn-i Abidin, bu mesele ile ilgili olarak şu tesitte bulunmuştur: “Alim genç, yaşlı cahilin önüne geçebilir. Çünkü âlim cahilden üstündür.

Remli fetevası’nda:’cahilin, âlimin önüne geçmesinin haram olduğunu’ açıkça ifade etmiştir. Çünkü bu halk arasında âlimin derecesinin düşük oluşu hissini verir. Bu da ’Allah sizden inananlarla, (bilhassa) kendilerine ilim verilenlerin derecelerini artırır’ âyetine muhaliftir. Dolayısıyla cahili, âlime takdim etmek haramdır. Bu üzerinde icma edilen bir husustur. Âlimin önüne geçen cahil günah işlemiştir, ta’zir olunur.  Âlimin cahil üzerindeki hakkı, hocanın talebe üzerindeki hakkına eşittir. O da kendisinden önce konuşmaya başlamamak, hazır olmasa bile yerine oturmamak, sözünü reddetmemek ve yürürken önüne geçmemektir”(10)

İmtihan dünyasında insanların birbirlerine eşitliğini (veya kadın ile erkek arasındaki eşitliği) ortadan kaldıran manevi unsurun takva olduğunu söylemek mümkündür. Takva; ilâhi teklifleri (emirleri ve yasakları) titizlikle edâ etmeyi ve Allah’ın (cc) himayesine girmeyi ifade eden vücûh bir kavramdır. Takvaya uygun hareket eden insanlara, Kur’an ve sünnette muttaki vasfı verilmiştir.(11)

İslâm’ın tayin ve tespit ettiği sınırları korumakla ilgili olan takva, imtihanı kazanmanın zaruri şartlarından birisidir. Peygamberimiz Efendimiz’in (sav); “İnsanın cennete girmesine vesile olan şey, onun takvasıdır”(12) buyurduğu malûmdur.

Takva unsuru dikkate alındığı zaman, saliha bir kadın ile fasık olan erkek birbirine eşit değildir. Feteva-i Hindiyye’de; ”Fasık olan bir erkek, saliha olan bir kıza kefâet noktasından eşit değildir. Mecmaa’da da böyledir.”(13) hükmü kayıtlıdır. Yani saliha olan kız, fasık olan erkekten daha üstündür.

Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Cemiyet halinde yaşayan insanların itikadi, siyasi, hukuki, iktisadi ve ahlâki hükümlere ihtiyaçları vardır. Kaynağı farklı da olsa, bu hükümlerin insanlara belirli vazifeleri ve mes’ûliyetleri yüklediğini gizlemek mümkün değildir. Farklı ideolojileri savunan ve İslâm ahkâmını hafife alan kimseler, insanın ilâhlığını ön plâna çıkarmaktadırlar. İdeolojik anlamda şüphelere dayanan bâtıl din (modernizm) fitne ve fesadın yayılmasına vesile olmaktadır. İmam Fahrüddin-i Razi ‘ Hak din; birincisi ilim, ikincisi salih amel olan iki unsurdan meydana geldiği gibi, bâtıl din de birincisi şüpheler, ikincisi de çirkin fiiller olmak üzere iki şeyden meydana gelir”(14)
diyerek bir inceliğe işaret etmiştir.

İnsan hakları, kadın-erkek eşitliği veya eşitsizliği konusunda keyiflerine göre konuşan kimseler, aydınlanma felsefesine dayanan modern bâtıl dinin müntesipleridir. Onların hidâyetine vesile olabilmek için elimizden gelen gayreti sarf etmemiz gerekir. Onlar İslâm milletinin kaybolmuş çocuklarıdır. Aşağılık duygusuna kapılan ve İslâm âlimlerini suçlamak için ‘erkeksi fıkıh’ gibi tabirleri kullanan öğrencilerin de tövbe etmelerinde fayda vardır. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.

----------------------------------------------------------------

(1)   Şeyh Nizamüddin ve Heyet- El Feteva-i Hindiyye- Beyrut:1400 C:3 Sh:346.

(2)   Sünen-i Tirmizî-İst:1401 K. Birr: 18; Ayrıca Sünen-i İbn- Mâce-K. Fiten: 2; İmam Ahmed b. Hanbel-El Müsned- C:2 Sh:277- 360 C:3 Sh:391

(3)   İmam-ı Şafii- Er Risale- Kahire: 1979 (2 bsm). Sh:17vd, Madde:43

(4)   Ömer Nasûhi Bilmen-Hukuki İslâmîyye ve Istılâhat-ı Fıkhiyye Kamusu-İst: 1976, C:3 Sh: 512, Madde:526/1.

(5)   İmam Abdülaziz El Buhari- Keşfû’l Esrar- İst:1308, C:4, Sh:134

(6)   İmam-ı Serahsi-El Mebsut-Kahire:1324 Baskısından Ofset-Beyrut: ty C:16 Sh:122.

(7)   Ragıp El Isfahani- El Müfredat- İst:l986, Sh:548

(8)   İmam-ı Kurtubi-El Camii Li Ahkâmi’l Kur’an-Kahire: 1967, C:5, Sh:412

(9)   Sünen-i Ebû Davud- İst:1401 C:5 Sh:340 Had. N0:5116, Ayrıca Sünen-i Tirmizi- K, Tefsir:50, Ahmed Zeki Safve- Cemheretû Hûtebi’l-Arab-Kahire: 1962, C:1, Sh:157

(10)   İbn-i Abidin- Reddü’l Muhtar Ale’d Dürri’l Muhtar- İst:1988, C:17, Sh:313

(11)   Rağıb el-İsfahânî- a. g. e. Sh:530

(12)   İmam Ahmed b. Hanbel-El Müsned-İst: 1401, C:2, Sh:392, 442

(13)   Şeyh Nizamüddin ve Heyet- A. g. e. C:1, Sh:291

(14)   İmam Fahrüddin-i Razi- Mefatihûl Gayb-Ank: 1989, C:5, Sh:13

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Nasıl Bir Mümin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:26 ÖÖ]


Nesline Kim Sahip Çıkar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:39:56 ÖÖ]


Öfkeden İntikam Hırsı Hüzünden Dert Doğar Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:26:40 ÖÖ]


Büyük Düşünenlerin Kelime Hazinesi Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:19:04 ÖÖ]


Peygamberlerin İnsanlığa Hizmetleri Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:08:59 ÖÖ]


Cuma Günü ve Cuma Namazının Faziletti Gönderen: webtasarim
[Dün, 11:03:55 ÖS]


Zulme Rıza Zulümdür Gönderen: webtasarim
[Dün, 10:57:11 ÖS]


Elem ve Zoorlklara Karşı Sabır Gönderen: webtasarim
[Dün, 10:47:42 ÖS]


İyilikleeri Yok Eden Haset Gönderen: webtasarim
[Dün, 10:39:51 ÖS]


Gençlik Gönderen: webtasarim
[Dün, 10:33:40 ÖS]


Mehmet Kemiksiz - Dert Söyletir 320 kbps + Flac Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:10:00 ÖS]


Gülbe Şeker - Ellerim Küçük Daha 2 - 320 kbps + Flac Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:02:48 ÖS]


Mutsuzluk Kilo Aldırıyor Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:26:02 ÖÖ]


İslâm Ahlâkı-Ahlâkı Güzelleştirmenin Yolu Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:16:18 ÖÖ]


Çocuklarda Çalma Davranışı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:10:15 ÖÖ]


Ayrılığın Acısı ve Tatlısı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:03:45 ÖÖ]


Son Peygamber Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:38:32 ÖÖ]


Abdullah Akbulak - Kutlu Doğum 320 Kbps + Wav Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:30:08 ÖÖ]


Sana sığınırız Ya Rabbi! Gönderen: melek
[Mayıs 05, 2024, 06:33:30 ÖS]


Kabirdeki Kişi Tekrar Dünyaya Gelse Sizce Ne İle Uğraşır Ne Yapardı Gönderen: melek
[Mayıs 05, 2024, 06:19:41 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42