Aile Özelinde Sorumluluklarımız
“Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Adem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.” (A’raf,172)
İslam, hem dünya hem de ahireti kapsayan mükemmel bir nizamdır. İnsanların yaptıklarından dolayı sadece dünyada değil, ahirette de sorumlu olduklarını bildirmiştir. Yüce Allah’ın huzurunda, hesaba çekileceğinin şuurunda olan kişi, dünyanın geçici zevklerine dalıp boğulmaz ve önceden ahiret için hazırlık yapar.
İslam’da sorumluluk akıl-baliğ olmuş herkes içindir. Peygamberler bile yaptıklarından hesaba çekileceklerdir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:”Andolsun ki kendilerine elçi gönderilenlere soracağız. Peygamberlere de soracağız” (A’raf 6). Peygamberlerin bile hesaba çekileceği gün için hazırlık yapmak, Rabbimizin buyruklarını yerine getirmek en baş görevimizdir. Dinimiz, insanın irade sahibi/seçme hürriyeti olduğunu ve bundan dolayı da hesaba çekileceğini belirtmiştir.
“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minun,115). Şayet sorumluluk olmasaydı, dinimizdeki farzlar, haramlar vb.nin anlamı kalmazdı.” Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür. “ (Zilzal 7,8)
Dünya imtihan alanıdır. ”O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.” (Mülk,2) Sağlığımızdan, gençliğimizden, gücümüzden, zenginliğimizden, güzellik ve fakirliğimizden…kısaca sahip olduğumuz her şeyden sorumluyuz. Rasulullah (SAV) şöyle buyurmuştur: ”Kişi kendisine bahşedilen nimetleri nerelerde ve nasıl kullandığından, elde ettiği serveti nereden ve nasıl kullandığından, nerelere sarfettiğinden sorguya çekilecektir.” (Tirmizi, Kıyame 9)
Müslümanın en temel vasfı nedir? Şeklinde bir soruya verilebilecek en güzel cevap belki de; Sorumluluk bilincine sahip kişi denilebilir. Sorumsuzca davranmak, canının istediğini yapmak, ağzına geleni söylemek yani hevaya tabi olmak bırakın bir Müslüman için, fıtratı bozulmamış bir insana yakışmayan özelliklerdir.
Peki, kime karşı sorumluyuz?
Kişi ‘Rabbine, kendisine, ailesine, komşularına, emri altındakilere, nebatata, hayvanlara…’ karşı sorumludur. Kısaca “yaratana ve yaratılanlara” karşı sorumluyuz.
Rabbimiz Allah Azze ve Celle’ye karşı ilk ve en önemli görevimiz O’nu Tevhid etmek/tek-bir olduğuna şehadet etmek ve hayatımızı bu doğrultuda yaşamaya çalışmaktır. Tevhid ehli kişi, Allah’tan bağımsız yaşayamaz. Allah’la ilişkileri iyi olmalıdır. Bizler için Allah neyi ifade ediyorsa bizler de Allah için onu ifade ediyoruz. Biz Allah’ı sürekli gündemimizde tutarsak Allah’ta bizi gündeminde tutar. Allah’a muhtaç olduğumuzu unutmamalıyız. Allah Samed’tir yani hiçbir şeye muhtaç değildir. Ama herkes ona muhtaçtır.
“İlâhınız bir tek ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, rahmândır, rahîmdir.” (Bakara, 163)
“Allah ile birlikte başka bir ilâh edinip tapınma. O’ndan başka hiç bir ilâh yoktur.” (Kasas, 88)
Allah’ın birliğine –Tevhide- inanmanın kaçınılmaz gereği olan hayatın O’na tahsis edilmesi ve “(Rasûlüm! ) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Al-i İmran 31) vb. ayetlerin gereği olarak, Rasulullah (SAV)’e tabi olunması gerekmektedir. Bakınız Allah Azze ve Celle, Tevhid’den uzak şirk ehli insanları nasıl tavsif ediyor:
“Kendisine ortak koşmaksızın Allah’ın hanifleri (O’nun birliğini tanıyan müminler olun). Kim Allah’a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış, yahut rüzgâr onu uzak bir yere sürüklemiş (bir nesne) gibidir.” Hacc 31.ayet
Rabbimize karşı görevlerimizi bu kadarcık cümlelerle anlatmak tabii ki mümkün değildir. Konumuz daha çok aile özelinde sorumluluklarımız olduğu için, bu kadarla kifayet etmek istiyorum.
Özellikle modernizmin ya da post-modernizmin (ikisi de cahili şirk düşüncesidir) ifsadı ile aile üzerinde çok büyük oyunlar oynanmaktadır.
Aile; nesep ve evlilik yoluyla bir araya gelmiş, ana-baba ve çocuklarda oluşan topluluğun adıdır. İslam aileyi esas alan bir dindir ve Cennet’te kurulan bir müessesedir. Temel gayesi; sıhhatli nesiller yetiştirmek suretiyle insan soyunun devamını sağlamaktır. Yüce Rabbimiz Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:” Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (Nisa,1)
Rasulullah (SAV) efendimiz de şöyle buyurmuştur: ”Nikah benim sünnetimdir. Benim sünnetimi yapmayan benden değildir. Evlenin! Zira ben, diğer ümmetler karşısında sizin çokluğunuzla övüneceğim.” (Buhari, Nikah 1) Kadın ve erkeğin birbirlerine duydukları his, arzu ve meyiller sünnetullah gereğidir.(Bak.: Al-i İmran,14)Ancak bu duyguların fıtrata uygun olarak meşru bir şekilde karşılanması gerekmektedir. Eşler birbirlerini maddi ve manevi yönden tatmin ettiklerinden dolayı, evlilik sükûnet ve huzur vesilesidir. Efendimiz(SAV):Yüzüne baktığı zaman içini mutlulukla dolduracak bir eşe sahip olmayı erkek için en değerli nimetlerden/canlı hazine saymıştır.(Ebu Davud, Zekat 32) Yine “Zikreden bir dil, şükreden bir kalp ve saliha kadın”ın, bir Müslüman için en değerli nimetlerden olduğunu belirtmiştir.
Temeli Cennet’te atılan ve yine ahirette Cennet’te ebediyen devam edecek olan, bu kadar önemli bir müessesenin sağlıklı ve huzurlu devam edebilmesi için bazı hususlara dikkat edilmesi gerekmektedir.
İslam ahlakı hayatın diğer alanlarında olduğu gibi aile kurumunda da başıboşluğa hiç izin vermez. Bu yüzden ailede bir nizam olmalıdır. Yüce Rabbimiz Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:” Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah’ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.”(Nisa,34) Bu ayetle ilgili şöyle bir açıklama yapılmıştır: Erkeklerin maddi ve manevi özellikleri ile ekonomik rolleri onların aile reisi olmalarını tabii kılmıştır. Aile küçük bir toplumdur. Toplum düzenle yaşar. Düzen ise bir reisi, bir idareciyi zaruri kılar. İslam’da devlet başkanından aile reisine kadar her idareci ilahi talimata göre hareket etmek, yönetmek mecburiyetindedir; şu halde onlara itaat bu talimata itaat demektir. İdare eden veya edilen bu talimatın dışına çıkar, itaatsizlik ederse müeyyide uygulanır. Burada bahis mevzuu olan zevcenin itaatsizliğidir. Çare olarak önce öğüt vermek, sonra yatak boykotu ve daha sonra dövme tavsiye edilmiştir. Kur’an’ı bize tebliğ eden Hz.Peygamber (s.a.) hiçbir zaman kadın dövmediği gibi, “Kadını eşek döver gibi dövüp de günün sonunda onu koynunuza alıp yatmanız olacak şey midir?” buyurarak ümmetini uyarmıştır. Dövme müeyyidesi kullanıldığı taktirde kadının canını yakmayacak ve vücudunda iz bırakmayacak şekilde uygulanması gerektiğini de ifade buyurmuştur. Şu halde dayağı İslam getirmemiş, aksine onu hafifleterek ortadan kaldırmaya yönelmiştir. Ayrıca kadına da, kocasından şikayetçi olması halinde hakem ve hakime başvurma, hakkını arama imkanı vermiştir.(Diyanet Vakfı Meali)
Dünyayı bir denize/okyanusa benzetirsek; aile de bu okyanusta yüzen bir gemi gibidir. Her geminin bir kaptanı olduğu gibi, aile gemisinin kaptanı da erkektir/babadır. Kadın/anne ise bu geminin vip yolcusudur. Çocuklar ve ailenin diğer fertleri de özel yolculardır.
Kaptana/erkeğe/babaya düşen görev, gemiyi/aileyi sahili selamete/Cennet’e ulaştırmak, kadının/annenin görevi ise kaptana yardımcı olmaktır. Kadın bu dümeni ele geçirmek isterse ve her şeye karışırsa o gemi yürümez ve batmaya mahkum olur. Kadının kocasına itaat etmesi ile ilgili Efendimiz(SAV)’den rivayet edilen bazı hadis-i şerifler şunlardır:
“Kadın kocasının hakkına riayet etmedikçe, Rabbinin hakkını yerine getirmiş olamaz.” (İbn Mace)
“Kocasını memnun bırakmış olarak ölen kadın Cennet’e gider.” (İbn Mace)
“Eğer bir insanın insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim.” (Ebu Davud, Nikah 40)
Zikrettiğimiz ayeti kerime ve hadisi şerifler ışığında kadının kocasına karşı vazifelerini şöyle sıralayabiliriz:
Meşru emirlerde itaat ve saygılı olmalı.(İtaat maruftadır.)
Kocasının malını, aile sırlarını, namusunu ve çocuklarını korumalıdır.
Kocasından izinsiz evinden ayrılmamalıdır.
Kocasını memnun etmeyi (Allah ve Rasulüne itaatin gereği olarak) en önemli vazifesi olarak bilmelidir.
(Varsa)Zenginliği ve güzelliği ile övünmemelidir.
Kocasından –mazeretsiz olarak- ayrılmak istememelidir. Meşru bir özür olmadan kocasından ayrılmak isteyen kadına Cennet’in kokusunun bile haram olduğunu Efendimiz(SAV) haber vermiştir.(Ebu Davud, Talak 18; Buhari, Nikah 116)
Tabii şimdi bazılarının, ”Kardeşim kadınların hiç mi hakkı yok?” dediğini duyar gibi oluyorum. Olmaz olur mu! Adalet üzerine kurulu bu Din, herkesin hakkını muhafaza etmiş, kimseye zulmedilmesine izin vermemiştir.
Kadının kocası üzerindeki haklarını da şöyle ifade edebiliriz:
Hanımına -Allah’ın bir emaneti bilerek- iyi davranmalı, onu kırmamaya çalışmalı, kaba davranmamalıdır. Efendimiz(SAV):”Ey ümmetim! Kadınlara hayırla muamele etmenizi tavsiye ederim. Çünkü onlar sizin emriniz altındadır…Ancak açıkça fuhuş irtikap etmiş olsalar o zaman durum değişir.” (Riyazü’s Salihin 1/319)
Hanımına ilgi göstermeli, saadeti evinde aramalıdır. İffet ve namusu konusunda titiz olmalıdır.
Hanımına İslami hükümleri hatırlatmalı, onu eğitmelidir.
İmkanları ölçüsünde nafakasını sağlayıp, her türlü meşru ihtiyacını gidermekle yükümlüdür.(Ebu Davud)Erkek/kaptan bu konuda cimrilik yaparsa, kadının kocasına danışmadan onun malından harcama yapma hakkı vardır.
Erkek, hanımına asla ‘Sen çirkinsin! vb’ dememeli, kusur aramamalı, hanımını dövmemelidir.(Buhari, Nikah)
Hanımını sürekli zan altında tutup, onu gizlice takip etmemelidir.(Müslim, İmare 56)
Allah’ın, anne babalara birer lütfu olan çocuklara karşı da anne-babaların bir takım görevleri vardır. Öncelikle, batı(l)ılar ve onlardan beslenen bir takım eğitim(!)ciler “çocuk hakları” deyince, hep “hoplamak, zıplamak, eğlenmek” diye telkin ederek, çocuğu bir nevi rableştirmekte, büyüklere; “Çocuğa karışmayın, müdahale etmeyin, onlar istedikleri gibi davransınlar.” diyerek, yeni nesilleri başıboşluğa, kültürsüzlüğe itmektedirler.
Çocuk cinayetlerinde, eroin, içki, sigara vb. kötü alışkanlıkların artmasında bu terbiye(!)nin rolü çok büyüktür.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da, İslami terbiyeyi esas alarak şu hususları belirtebiliriz:
Onların ihtiyaçlarını karşılamalıdır.
“Bir adamın hayır için harcadığı paranın en faziletlisi, ailesine sarfettiği parayla, Allah yolunda kullanacağı atı için verdiği ve bir de Allah rızası için (mücahid) arkadaşlarına sarfettiği paradır.” Riyazü’s Salihiin 1/329
Çocuklar arasında ayrım yapmamalı/adaletli olmalıdırlar.
Güzel isimler koymalıdırlar. Taş, kaya, siyah, azgın, senem vb. garip isimlerden uzak durmalıdırlar.
Sünnet ettirmelidirler.
Sevgi ve şefkatle muamele etmelidirler. Efendimiz(SAV),bir dizine Usame’yi diğer dizine Hasan’ı oturtur ve:”Allahım! Bunlara rahmet et ve saadet buyur. Çünkü ben bunların hayır ve mutluluğunu diliyorum.” Buyurmuştur.(S.Buhari Tecrid-i Sarih xıı,127)
Evlenme çağına geldiklerinde, temiz ve ahlaklı kişiyle evlendirmelidirler.
Güzel bir şekilde eğitmelidirler. Çocukların dini, ilmi, ahlaki ve mesleki bakımdan eğitilip öğretilmesi ebeveynin en önemli ve en zor görevidir.
“Hiçbir baba, çocuğuna güzel ahlaktan/terbiyeden daha değerli bir miras bırakamaz.” (Et’Tac V,8) yine “Çocuğu olan çocuklaşsın.” (Deylemi) buyurmuştur.
Çocuğa büyük adam gibi sevgi ve saygı ile muamele edilmeli; büyük davranışı beklenmemelidir.
Çocukların eğitimi konusunda çok çarpıcı bir hadisi şerif rivayet edilmiştir:
“İnsanlara öyle bir zaman gelir ki, çocukların eğitimi/terbiye konusunda şeytan onlara ortak olur. Sahabe: “Ey Allah’ın Rasulü! Bu gerçekten olur mu?” diye sordular. Efendimiz(SAV): “Evet” buyurdu. Sahabe: Peki, şeytanın çocuklarımızın eğitimi konusunda ortak olduğunu nasıl anlayacağız? Efendimiz(SAV),Çocuklarınızda haya, merhamet ve acıma duygularının az olduğunu görürseniz, bilin ki, şeytan onların eğitimi konusunda size ortak olmuş demektir.” buyurmuştur. (Kenz’ul Ummal, Kitabu’l Ahlak 5792)
Maalesef günümüzde bir çok eğitimci ve anne babanın şikayeti de öğrencilerin ve çocuklarının haya, merhamet ve acıma duygularından oldukça uzak olduklarını göstermektedir. Bu durum tespiti, anne babalara ve eğitimcilere çok büyük görevlerin düştüğünü göstermektedir. Bu konuda çok ciddi araştırma ve çalışmaların yapılması gerekmektedir.
“Ebeveynin evladı hakkında duasının icabeti, peygamberin ümmeti hakkındaki icabet olunan duası gibidir.”(Suyuti, C.Sağir)
“Çocuğunun kendisine evlatlık vazifesini yerine getirmede ona yardımcı olan babaya Allah rahmetini bol etsin.” (C.Sağir)
“Çocuklarla muhabbet etmek, ateşten korunmaya sebeptir. Onlara ikram sırattan geçmeye vesiledir. Onlarla birlikte yemek yeme cehennemden kurtuluş beratıdır.” (Kelamı kibar)
Bu konuda belki söylenecek çok söz var. Bu kadarla kifayet ettikten sonra bu bölümde çocukların ebeveynine (anne-babasına) karşı görevleri nelerdir onu görelim inşaallah.
Dünyaya gelmemize vesile olan kıymetli anne-babalarımız (kadın-erkek değil) Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
“Biz, insana, ana-babasına iyilik etmesini emrettik.” Ankebut, 8
“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine “of!” bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.
Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: “Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!” diyerek dua et.” (İsra 23,24)
(Bak.Bakara83,Nisa;36,Enam;151, Ahkaf;15)
Rasulullah(SAV) Efendimiz:
“Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? diye sordu. Oradakiler:
”Buyur ya Rasulullah” dediler. Efendimiz(SAV) de şöyle buyurdu:
“Allah’a şirk koşmak ve anne-babaya asi olmak…”
Rahmet peygamberi Efendimiz(SAV), çok az beddua etmiştir. Onlardan biri de şudur:
“(Üç kere) Burnu yere sürtülsün ki,(kişi) ebeveynin sağlığına yetişir de (onları memnun etmemiş olmasından dolayı) Cennet’e giremez!” Müslim, Birr 8
Abdullah İbni Mes’ud anlatmış ve şöyle demiştir:
Peygamber (SAV)’e sordum ki, amellerin hangisi, aziz ve celil olan Allah’a daha sevgilidir?
Buyurdular ki:
“Vaktinde kılınan namaz.” Sonra hangisidir? dedim.
“Ana-babaya iyilik etmek,” dedi. Sonra hangisidir? Dedim
“Allah yolunda cihad etmektir,” buyurdu.
Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre, Rasulullah Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“ Çocuk, hiç bir iyilikle babanın hakkını ödeyemez; ancak onu köle olarak bulur da onu satın alarak hürriyetine kavuşturursa eder.” (Edebu’l Müfred, İmam Buhari)
(Hadis külliyatımızda birçok hadis bulunmaktadır.)
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz:
Erdemli insanlar, erdemli davranışların meydana gelebilmesi için:
Adaletli bir devletin olması gerektiğine, adaletli bir devlet olabilmesi için faziletli bir toplumun olması gerektiğine, faziletli bir toplumun olabilmesi için, sağlam temellere oturmuş ailelerin olması gerektiğine, sağlam temellere oturmuş ailelerin olabilmesi için de, iyi insanların olması gerektiğine inanırlardı.(Konfiçyus)
İslam’ın yeniden, bütün müesseseleriyle ihyasının gündeme geldiği günümüzde, işe temelden başlamanın gereğine inanıyoruz.
İnsanı düzeltmeden dünyayı düzeltemeyiz.
“Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler (Kıblegâh evler) yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa!) Müminleri müjdele!” (Yunus 87)