www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ

FANİDUNYA NET iSLAMİ YAŞAM HAYAT TOLUM VE AİLE => İSLAMİ YAŞAM HAYAT TOLUM VE AİLE => İslamda Çocuk Yetiştirme => Konuyu başlatan: KOYLU - Nisan 09, 2019, 08:44:17 ÖÖ

Başlık: Kız Çocuğu Yetiştirmenin İncelikleri
Gönderen: KOYLU - Nisan 09, 2019, 08:44:17 ÖÖ
Kız Çocuğu Yetiştirmenin İncelikleri

Kadın ve erkek olmak üzere iki farklı cins olarak doğduğumuz bu dünyada, karşılaştığımız birçok şeyi “kız işi-erkek işi” olarak tanımlarken ve ayırırken bulabiliyoruz kendimizi. Her toplumun kendine özgü bir kültürü olmakla birlikte her kültür kendi içerisinde kadın ve erkeğe yüklediği farklı görev ve tanımlamalara sahiptir. Kimi işlerde kadınlar, kimi işte erkekler daha iyiyken, kimi işte de her iki cins iyi performans sergileyebilmektedir.

Şüphesiz, fizyolojik ve psikolojik olarak kadın ve erkekler farklı şekilde yaratılmışlardır ve neleri kimin daha iyi yapabiliyor olduğu da bu kriterlere göre değişebilmektedir. 0-6 yaş arasındaki çocukluk döneminde dahi, ruhsal gelişimin gidişatı kız ve erkek çocuğa göre farklılıklar göstermektedir. Dolayısıyla, kız ve erkek çocuğu aynı kefeye koymak her iki cinsiyetteki çocuğun sahip olduğu farklı fıtratlar açısından adaletsiz bir durum ortaya çıkaracaktır.

Kız çocuklarının nasıl yetiştirilmesinin fizyolojik ve psikolojik gelişim, aile yapısı, toplum ve kültür açısından daha iyi olabileceğinden bahsedeceğiz.

Kadın, vücudu dünyaya yeni bir insan getirebilmek üzere tasarlanmış müthiş bir varlıktır. Doğurgandır. Ergenlikten itibaren bedeni doğurganlık açısından gelişmeye başlar ve vücudu anne olabilmek için hazırlanır. Anne olabilmek aynı zamanda sevgi, şefkat, merhamet gibi duyguların çocuk yetiştirmek ve dayanıklılık ile sabır açısından erkeklere göre daha fazla sahip oluşluğu da beraberinde getirir.

Günümüzde kadınlar ve erkekler neredeyse eşit düzeyde iş hayatında bulunmaktadırlar. Kadın yönetici sayısının da gittikçe arttığını görmekteyiz.

Lakin yöneticilik zaman zaman kişide daha az duygusallık, daha sert oluşluk gerektirmektedir.

Alınan hayatî kararlarda, ciddi anlaşmalarda duygusal bireyler zorluk çekmektedir. Bu durum içerisine giren kadınlar, iş dünyası gereği duygularını törpülemekte, daha sert bir tutuma doğru bir gidişat sergilemektedir. Bu durum annelik fıtratına uygun olan süreçlerin de zarar görmesi anlamına gelmektedir. Yalnızca yöneticilik değil, diğer iş alanlarında da kadınlar stresli ve yoğun bir tempoda çalışabilmekte ve bu durum da ev içi yatırımın az olmasına neden olabilmektedir. Bunun yanı sıra çocuğun sağlıklı gelişimi açısından alması gereken anne sütünü dahi, annelerin gerek yoğun çalışma saatleri gerek stres sebebiyle sütün azalması gibi nedenlerden dolayı alamamaktadır. Bunun sonucunda, çocuklar yapay mamalara maruz kalmaktadır. Ve en önemlisi, çocuğun anneyi emme yoluyla kurduğu iletişim de sekteye uğramaktadır.

Kadının çalışması yalnızca anne çocuk ilişkisi açısından değil, eş ilişkileri açısından da zaman zaman problemler meydana getirmektedir. Kadın yoğun çalışma temposundan dolayı eşine de gerekli zamanı ayıramamakta ve eş ilişkileri de sekteye uğramaktadır. Bazı ailelerde ev içindeki kadın-erkek otorite rolleri değişmekte ve bu durum aile yapısının gittikçe bozulmasına sebep olmaktadır. Zira, çocuğun sağlıklı ruhsal gelişimi için evdeki esas otoritenin baba olmasını beklemekteyiz.

Bunun yanı sıra aileler de artık kız çocuklarını gelecekte yalnızca iş hayatında iyi yerlere gelebilmesi yönünde yetiştirmektedir. Örneğin birçok aile çocuklarının ders çalışması için çocuğuna yemek, ev işi vb. becerileri ve sorumlulukları kazandırmamakta, çocukları tamamen iş hayatına hazırlamaktadırlar.

Bu ortamda büyüyen kız çocukları evlendiklerinde evin sorumluluğunu alamamakta, evin ekonomik geçimini kendisine de zorunluluk olarak yüklemekte, çocuk sahibi olduğunda yeterli bakım sağlayamama, gerekli şefkat, sabır duygusu gösterememe durumları yaşamaktadır.

Ailelerle yaptığım görüşmeler göstermektedir ki; birçok çalışan anne, çocuklarının gelişimi noktasında daha çok vicdan muhasebesi yapmakta ve çocuklarının mutlulukları için kural ve sınırları az koymakta veya hiçe indirmekte, sevgilerini sürekli oyuncak, hediye vb. şeyler alarak göstermeye çalışmaktadır. Birçoğu “Zaten az görüşüyoruz, ben de ağlamaması, üzülmemesi için istediklerini yapıyorum/alıyorum” ifadelerinde bulunmaktadır.

Bu durumda çocukların, sağlıklı ruhsal gelişim açısından sınırları öğrenememesi, doyumsuz olmaları gibi diğer problemleri de doğurmaktadır.

Yine birçok anne, görüşmelerde, yoğun çalışma hayatının, çocuklarına olan yatırımlarının az olmasına sebep olduğunu belirtmektedir.

Bir çocuğun temel ihtiyacı anne ilgisi ve sevgisidir. İngiliz Psikanalist Jonh Bowlby’nin “güvenli bağlanma” (secure attachment) kuramında, bir çocukta güvenli bağlanmanın sağlanmasının, erken çocukluk döneminde (0-2 yaş) annenin (bakıcının) çocuğuna düzenli ilgi ve sevgi göstermesiyle mümkün olabileceğini belirtmiştir. Maalesef ki günümüzde birçok anne ve çocuk, annelerin yoğun çalışma temposundan dolayı bu ilişkiyi gerekli düzeyde sağlayamamaktadır. Güvenli bağlanma, yalnızca anne ile değil çocuğun hayatında var olan sabit bir bakıcı ile de gerçekleşebilmektedir. Bu durumda da çocuk, annenin değil bakıcının kendi değerleriyle yetiştirdiği bir birey olmaktadır.

Birçok ülke, doğum yapan annelerin izin sürelerini bağlanma dönemlerini ve anne çocuk ilişkisinin önemini göz önünde bulundurarak ayarlamaktadır.

Doğum yapan annelere kolaylaştırıcı imkânlar sağlanmakta, ne iş hayatından tamamen kopmasının, ne de iş hayatı yoğunluğundan çıkamama durumda olmasının önüne geçilmektedir.

Anne demek, çocuğun sağlıklı bir şekilde büyütülmesi demek; çocuk demek, geleceğe hazırladığımız bir birey demektir. Çocuklar ne kadar annelerin bozulmamış fıtratında olan sevgi, sabır ve merhamet ile büyütülürse gelecekte de toplumda bu özellikleriyle var olurlar. Böylece toplumun bekâsı da bu yönde güzelleşecek ve gelişecektir. Kadınlar için çalışma hayatı eş, çocuk, aile kavramlarının önüne geçmemelidir. Kadın, evin manevi havasını güzelleştirme ve aile bireylerini bir arada tutma gücüne sahip bir varlıktır. Bu, sadece kadınların değil, kadın gücüne ihtiyaç duyan şirketlerin de düşünce yapısı olarak yerleştirmeleri gereken önemli bir vurgudur.

Dolayısıyla, toplum açısından kadın fıtratının ve anneliğin öneminin farkına varmak, kadınların çalışma şartlarını buna uygun şekilde tasarlamak ve en önemlisi kız çocuklarımızı bu önemle yetiştirmek bu topraklarda yaşayan her ferdin sorumlulukları arasındadır.

Psk. Banu