Nerede Benim Ruh Eşim
Kulağa ne güzel geliyor “ruh eşi” kavramı. Bir gün ruh eşimizi bulup onunla masal gibi bir yaşam kurma hayali kalbimizi şenlendiriyor… Hangimizin yok/yoktu ki böyle bir isteği? Hatta bazen gücümüzü bu hayallerden alıyoruz.
Ruh eşimizi bulmak, beraberce her zorluğa göğüs germek, hep anlayışlı davranmak ve sonsuza dek mutlu olmak… Hayal kurmak dünyanın en güzel şeyi ama hadi biraz gerçeklere dönelim.
Önce şu sorulara bakalım: Ruh eşi ne demek? Evliliğe karar verirken karşıdaki kişinin ruh eşimiz olduğunu nasıl anlıyoruz? Bizi hep anladığını düşündüğümüzde mi, aynı şeylerden hoşlandığımızda, aynı müzikleri dinlediğimizde, aynı şeyleri hissettiğimizde mi?
Aynı ve aynı. İki insanın aynı olması ne kadar mümkün? Ve bu aynıların hep aynı şekilde devam etmesi… Dilimizde bu durumu tanımlayan çok güzel bir söz var aslında; “Aşkın gözü kördür.” Gerçekten de öyle. Aşk bir noktada karşımızdaki kişide kendimiz ile aynı olan noktaları ya da hoşumuza giden özelikleri görmemizi sağlar. Bu durum evliliğe karar verme noktasında işlevseldir de. Sonrasında çiftimiz evlilik yolunda ilerler. Nişanlanma, ailelerin sürece daha fazla dâhil oluşu ile yeni bir evre başlar. Çünkü özellikle nişanlılık süreci çoğu çift için bir kriz dönemi olabilmektedir. İlişki krizden çıkabilecek mi, yoksa daha başlamadan mı bitecek? Ailelerin uyuşup uyuşmaması, bu durumun ilişkiye yansıyışı ilişkiyi bir sınavdan geçirir. Her şeyin güzel ve sorunsuz olması bütün çiftlerin ortak hayalidir. Bu isteğin olması anormal mi? Hayır. Ama çiftimizin bu hayal ve isteğe fazlasıyla tutunup sorunlarla karşılaştıklarında hayal kırıklığı yaşamaları hatta yıkılmaları çok sık rastlanılan bir durumdur. Bu noktada ihtiyaç duyulan şey ise dengedir. Hem bu isteğin doğallığını kabul etmek hem de sorunlar karşısında beraberce en etkili çözümleri bulabilmek.
Nişanlılık döneminin kriz dönemi olarak görülmesinin başka bir nedeni de her şeyin kusursuz gideceği, aynı zevkler, duygular ve düşüncelerin devam edeceği hayalinin çatırdamaya başlamasıdır. Farklılıklar özellikle bu evrede ortaya çıkmaya başlar. Hem evlenecek iki kişi arasındaki farklılıklar hem de aile üyelerinin farklılıkları, farklı talepleri ve hatta bazen çatışan ihtiyaçlar… Düğün şurada olsun, şu kişileri de çağırmamız gerekir, bunların mutlaka alınması gerekir… Bu durum çiftin hem farklılıkları kabul edebilmesini hem de kendi sınırlarını çizebilmesini gerektirir.
Ve evlilik… Hayallerin gerçek olması mı, yoksa gerçeğe dönüş mü? Belki ikisi birden. Evlilik ve ortak yaşam; ortak sorumluluklar, yepyeni roller, yeni algılar ve yeni özellikler demektir. Belirli bir süreden beri tanıdığımız kişiyi yeniden tanımak demektir.
Evlilik aşkı öldürür mü ? Ya da aşkın ömrü 3 yıl mı? Ne kadar fazla duyuyoruz bu soruları. Her şeyin hunharca tüketildiği günümüz toplumlarında duygulara da bir son kullanma tarihi belirleniyor ne yazık ki. Aşk, evlilikle beraber zamanla sevgiye dönüşür veya dönüşemez. Aşk, daha kör ve inişli çıkışlı bir duyguyken sevgi, farklılıkların görüldüğü, kabul edildiği, ortak bir yol bulunmaya gidildiği, saygı ve emeği de barındıran daha dengeli bir duygudur. Aşkın sevgiye dönüşemediği durumlarda ise yıpranma ve hayal kırıklıkları daha fazla olur.
Evlilik aynı zamanda yeni bir aile de demektir. Şayet kişiler, bir yandan kendi aileleri ile bağlılıklarını devam ettirirken bir yandan da gerekli mesafeyi koruyamaz ise (kendi ayakları üzerinde durmak, bağımlılıktan bağlılığa geçmek) yeni bir aile de kuramazlar. Yani kendi anne, baba ve kardeşlerinden ayrılıp yeni bir aile oluşturmak söz konusudur. Bu ayrılık sadece fiziksel olarak ayrılmayı değil duygusal olarak da sınır çizebilmeyi gerektirir. Ailelerin, yeni ailenin sınırlarını tanımayıp ev içindeki süreçlere müdahale etmeleri, yeni çiftlerin bir yapı oluşturmalarını zora sokabilir. Bu anlamda da artık üç farklı ailenin ve üç farklı yapının olduğunun kabul edilmesi, yani bu durumda üç ailenin farklılıklarının kabul edilmesi oldukça önemlidir.
Kısaca durumu toparlayacak olursak, evlilik gibi bir yolculuğa çıkarken hayallerin olmaması mümkün değil elbette. Ancak bazı hayaller hem karşımızdaki kişiyi hem de ortak yaşamı anlamamıza engel oluşturabilir. “Ruh eşi” kavramı da böyle bir illüzyondur. Sağlıklı bir evlilik için hem hayallerin olması hem de bu hayallerin gerçeklikle bağlantıyı koparmaması gerekmektedir. Yani kriter olarak “ruh eşi” beklemek yerine farklılıklarla zenginleşebileceği; bu farklılıklardan keyif alabileceği; aşkın, kişisel sınırlara saygının ve sevginin olduğu bir ilişki yapısı aramak evliliğin sağlıklı ve keyifli bir şekilde yürümesi için elzemdir. O zaman dilerim ki hayalle ve sevgiyle kalın!
Hanife Uğur
Kural Uzman Klinik Psikolog
FANİ DUNYA RADYO FORUM
