Gençliğin Değerlerle Buluşmasında Doğru Örneklik
Gençler güven verici kişilerin etrafında bulunmaktan hoşlanırlar. Güven duyduğu kişinin adil olduğunu da görürse böylesi bir durum gencin o kişiye tutku ile bağlanmasını beraberinde getirir.
Çocukluktan yetişkinliğe her yaş döneminde insan, farklı duyarlılık dönemleri ile yaşama tutunur. Bu duyarlılıklar aynı zamanda kişinin temel ihtiyaçlarını da oluşturur. Örneğin, erken çocukluk döneminde çocuğun duyarlılığı “anneye” yöneliktir… Anneye yönelik bu duyarlılık aynı zamanda onun temel ihtiyaçlarının giderilmesini de beraberinde getirir.
Bu dönemde çocuğun şefkate ihtiyacı vardır ve çocuk sevgi ve şefkat ihtiyacından dolayı kendini anneye “bağlayarak” bu ihtiyacını giderir. Ya da 4 yaş döneminde çocuğun artık anneye doyumsaması geçmiş, kardeş veya arkadaş ihtiyacı başlamıştır. Bu nedenle, bu dönemdeki çocuklar “kardeş” ihtiyacını veya “okul” ihtiyacını dile getirir. Artık anne çocuğuna yetemediğini fark eder. Veya çocuk 10 yaş dönemine geldiğinde, merak ve maceraya karşı bir duyarlılığı gelişir ve böylece kâinatı öğrenme, çevresindeki olayların nedenlerini araştırma ihtiyacını hisseder.
Çocukluk döneminde duyarlılıklar tek tek oluşup kapandığı hâlde, gençlik döneminde aynı anda birkaç duyarlılık birden uyanır. Bu duyarlılıkların en belirgin iki tanesi; adalet ve emniyettir. İşte bundandır ki gençler, çevresinde adaletli görmedikleri kişilere karşı yıkıcı ve isyankâr davranışlar sergilerler. Yetişkinlerin gençlerle anlaşabilmesinin en önemli şartı “güvenilir” yani “emin” olmalarıdır. Gençler güven verici kişilerin etrafında bulunmaktan hoşlanırlar. Güven duyduğu kişinin adil olduğunu da görürse böylesi bir durum gencin o kişiye tutku ile bağlanmasını beraberinde getirir.
Günümüz ebeveynlerinin temel eksikliği, gençlere “adaletli” bir anne baba görüntüsü sunamamalarıdır. Anne ve babasının bazen “yalanlarına” ve bazen kendi çıkarları adına “adaletsiz” davranışlarına şahit olan genç için ebeveynin itibarı düşmeye başlar. Bir gencin gözünde kendi anne babasının itibarının düşüyor olması, o gencin üzerinde anne baba tesirinin kalkıyor olmasını da beraberinde getirir.
Yetişkinler ile genç arasında oluşan bu tesir zafiyeti, o gencin sosyal, dinî, kültürel ve ahlaki kuralları öğrenmesinin önündeki en büyük engeli oluşturur.
Bir genç, güven duymadığı hiçbir yetişkinden “din” veya “ahlak” kuralları edinemez. Ediniyor gibi görünse de o kuralları bir yaşam tarzı olarak hayatında uygulayamaz. İşte bu açıdan bakıldığında, gençlere din ve dinî değerler aktarılırken o değerleri aktaracak kişinin hassasiyetlere ne kadar dikkat ettiği hayati önem taşır. Birçok genç vardır ki, kendisine dinî bilgiler anlatan kişilerde gördükleri “adaletsiz” ve “güvensiz” davranışlar nedeni ile dinden de uzaklaşmıştır.
Günümüzde bir gencin hassas terazisi karşısında dengeyi hiç bozmadan durabilmek oldukça zordur. İşte bu açıdan, gençlere din ve dinî değerler anlatılırken, belli bir bilgi basamağından sonra artık sahabe ve peygamberlerin yaşamları anlatılmalıdır. Sahabenin adalet ve emniyet konusunda ne kadar titiz oldukları onların yaşam öyküleri ile birlikte anlatılmalıdır. Gençlerin sahabe yaşamlarını öğrenmeleri, onların dinî değerlere daha sıkı sarılmasını da beraberinde getirecektir…
Bununla birlikte, gençlik dönemi, “fıtrat tetiklenmesi” dönemidir. Şöyle ki, gençler çevrelerinde gördükleri insan tiplemelerini çok çabuk taklit eder, onlar gibi olmaya özen gösterirler. İşte tam da bu dönemde, gençler Peygamber Efendimiz ve sahabilerin kişilik özelliklerini öğrenmeye başladığında kendi fıtratına uygun olan bir sahabi modelini kendine örnek olarak alır ki, buna çocuğun özünde bulunan fıtratın, bir model şahıs ile gün yüzüne çıkması olarak bakabiliriz.
Gençlerin dinî değerleri benimseyebilmesi, ancak “adalet” ve “emniyet” duygularını zirvelerde yaşamış olan ve kendi karakterine uygun olan sahabe efendilerimizin yaşamlarını öğrenmesi ile mümkündür. Bu açıdan bakıldığında, sahabe yaşamlarını anlatan eserler, sohbetler veya filmler gençlere dinî değerlerin aktarılmasında önemli enstrümanlardır.