* FANİ DUNYA FORUM HABERLER

Gönderen Konu: Asr Suresi  (Okunma sayısı 37 defa)

0 Üye ve 17 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı webtasarim

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 392
Asr Suresi
« : Dün, 08:46:42 ÖS »


Asr Suresi

  İbn Abbas, Zübeyr ve Cumhur’un kavlince, Mekkî'dir. Mücâhid, Katade ve Mukâtil, Medenî demişlerdir.

 Sûrede açıkça ve kesin bir uslub ile insanın kurtuluş yolunun ne olduğu, onun için felaket ve hüsran olacak yolun ise ne olduğunu bildirmiştir. İmam Şafiî bu sûre hakkında şöyle demiştir: Bundan başka hiçbir sûre nazil olmasaydı bu sûre insanlara yeterdi. Çünkü o Kur'an'ın bütün bilgilerini içine almıştır.

 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

 1) Asra and olsun ki; 

2) Muhakkak insan hüsrandadır.

3) Ancak iman edenler ve salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesnadır.

 1-2) Asr'a and olsun ki, muhakkak insan hüsrandadır. Asr, içinde âdemoğlunun hayır veya şer yönünde hareketlerinin gerçekleştiği zamandır. Ebu Müslim'e göre buradaki asr kelimesiyle, gündüzün iki ucundan biri kastedilmiştir.

 Bir görüşe göre de "Asr" peygamber efendimiz (s.a.s.) ın zamanı olduğu söylenmiştir. Allah (c.c.) sûreye, asr'a yemin ederek başlıyor ve şüphesiz insanın zarar içinde olduğunu bildiriyor. İnsanın ömrü (hayatı) dünyada geçirdiği zamandır. Bu zaman içinde insan Allah'a (c.c.) kulluk sınavını verecektir. O halde bu zaman, insan için çok kıymetlidir. Çok iyi kullanmak ve değerlendirmek gerekiyor. Allah (c.c.)’ın bizden istediği şey, O'na gereği gibi kulluk yapmaktır. Allah (c.c.)'a kulluk ise, hayatımızın her anının Allah (c.c.)’ın istediği şekilde düzenlenmektir.

 Zamana iyi dikkat edilmeli. Çünkü o geçtikçe insan, büyüyorum, çoğalıyorum ve yaşıyorum zannıyla sevinir. Hâlbuki o zaman sürekli onun ömrünü yemekte, her geçen gün onun vücudunu kemirmekte bu suretle her an hüsran içinde kalmaktadır. Zamanı boş yere geçirenler, israf edenler kesinlikle zarar ve helak içindedirler. Çünkü insanı helake götüren şey içine düştüğü mâsıyet, küfür ve günahlar sebebiyledir.

 Lügat olarak "hüsran" kelimesi, "kâr"ın zıddıdır. Kur'an-ı Kerim'de "hüsran" kelimesini özel bir ıstılah olarak "felah" kelimesinin zıttı olarak kullanılmıştır. İslam'ın felah düşüncesinin sadece dünyevi refahı değil, insanın gerçek dünyası olan âhireti de kapsadığı gibi, hüsran düşüncesi de sadece dünyevi başarısızlığı değil, aynı zamanda âhiretteki başarısızlığı da kapsar. Ayrıca şu da bilinmelidir ki Kur'an'a göre gerçek felah (kurtuluş) âhiret felahıdır ve gerçek hüsran da oradaki başarısızlıktır.

 İmam Râzî (r.a.) şöyle diyor. "Husr" kelimesinin manası noksanlık ve ana sermayenin elden gitmesidir. "İnsan hiçbir zaman, kendisini zarardan kurtaramaz." Çünkü "husr" kelimesi ana sermayeyi zayi etmek, elden çıkarmak demektir. Kişinin ana sermayesi ise ömrüdür. O halde kişinin, ömrünü zayi etmekten uzak durabilmesi hemen hemen imkânsızdır. Zira her an ve her dakika daima insanın üzerinden geçmektedir. Şimdi bu anlar ve dakikalar, insan tarafından günah için harcanmışsa bu kimsenin bir hüsran içinde olduğunda şüphe yoktur. Eğer bu anlar ve dakikalar mubah olan işlere harcanmışsa yine hüsran söz konusudur. Çünkü o mubah olan şeyler bittiğinde geriye hiç bir şey kalmamıştır. Hâlbuki insan, bu anlar ve dakikalar içinde, eseri devamlı olacak birtakım işler yapabilirdi. Eğer o an ve dakikalar taatle geçmiş ise hem yaptığı o taatin, ya da başka bir taatin en güzel şekilde yapılması da mümkün idi. Şimdi en güzelini bırakıp da en düşük ibadet ile yetinmek de, bir çeşit hüsrandır. Böylece insanın, her tür hüsrandan asla uzak kalamayacağı sabit olmuştur.(1)

 Seyyid Kutub (r.a.) şöyle der: Asırlar ve nesiller boyu insanlığın yeryüzündeki hayatı müddetince uzanan zaman çizgisi içinde doğru bir tek yol ve kurtarıcı bir tek nizam vardır. Bu da bu surenin hududunu çizmeye çalıştığı ve işaretlerini vermek istediği bu nizamdır. Bununu gerisinde kalan sistemlerin hepsi hüsran ve haybetle neticelenir.(2)

 3) "Ancak iman edenler ve Salih ameller işleyenler birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler böyle değiller."

 İmam Mevdûdî (r.a.) şöyle diyor: Kurtuluşa ermenin kendilerine bağlı olduğu dört sıfata bakalım.

 a) İman etmek: İman etmekten muradın birincisi Allah'a iman etmektir. Ancak sadece varlığına değil, aynı zamanda tek ilah olduğuna, şeriki olmadığına, insanların ibadet ve itaat edeceği yegâne zat olduğuna. İnsanların kısmetini düzenleyip bozanın ancak Allah olduğuna, dua ve tevekkül edilecek varlığın ancak O olduğuna, O'nun emirlerine uyulup ve ancak O'nun yasaklarından kaçınılacağına. O'nun farzlarının yerine getirilip O'nun men ettiklerinden uzak durulacağına. Her şeyi duyan ve görenin ancak O olduğuna, insanın sadece fiillerini değil, fiillerini harekete geçiren gizli niyetlerini de bildiğine inanmaktır.

İkincisi Rasûlullah'a inanmaktır. O'nun Allah tarafından tayin edilmiş yol gösterici olduğuna, getirdiği talimatın Allah (c.c.) tarafından ve hak olduğuna, O'na itaat etmenin zorunlu olduğuna inanmaktır.

 Risâlete iman etmek aynı zamanda meleklere, semavî kitaplara, peygamberlere ve Kur'an'a inanmaya da şamildir. Çünkü bunlar Allah Rasûlunün getirdiği talimatların bir parçasıdırlar.

Üçüncüsü âhirete inanmaktır. İnsan ölümünden sonra tekrar dirilecektir. Bu dünyada işlediği amellerin hesabını Allah'a verecek ve bunun sonsunda salih olanlar mükâfatlandırılacak, kötü olanlar cezaya çarptırılacaklardır. (3)  İman, umumiyetle sanıldığı gibi aklın, vicdanın dahli bulunmaksızın sırf taklitten ibaret olduğu halde kabul olunan mücerred mahiyet değildir. Bu çeşit iman peygamberlerin peygamberliğini gerçek saymış birçok milletleri hüsrandan kurtaramamıştır.

 İnsanların babalarından işiterek öğrendiği mahiyetini anlamaksızın diline doladığı imana gelince bunun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. İman olmadığı halde iman dedikleri şey ise ruhları tahrip eden, insanları felakete sürükleyen bir baş belasından başka bir şey değildir.

 Kur'an-ı Kerim gerçek imanın ne olduğunu şöyle açıklar: "Mü'minler onlardır ki Allah'a ve Rasûlune inandılar, sonra şüphe etmediler."(4)
"Rabbimiz Allah'tır deyip sonra doğru yolda sebat ederler."(5)

"Mü'minler o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir."(6)

"İnananlar en çok Allah'ı severler."(7)

"Hayır, Rabbin hakkı için onlar aralarında çıkan çekişmeli işlere seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkça inanmış olmazlar.  8

 Seyyid Kutub şöyle diyor: İman her türlü hayır dalının dal budak sayıldığı, meyve verdiği büyük hayatın köküdür. İman olmadan hayat kökü kurumuş bir ağaç gibidir. Kısa zamanda kuruyup yok olur. İman olmadan hayatta elde edilen neticeler şeytanidir. Zaten Kur'an temeline dayanmayan, iman mihverine bağlanmayan ve bu nizamdan neşet etmeyen bütün hareketlerin değerini yok sayar. Nitekim İbrahim sûresinde Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "Rablerine küfredenlerin işleri fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. Yaptıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu uzak bir sapıklıktır.(9)

 Yine Nur sûresinde Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "Küfredenlerin işleri engin çöllerdeki serap gibidir. Susayan kimse onu su zanneder. Fakat oraya geldiğinde hiçbir şey bulamaz. Orada Allah'ı bulur ve O da hesabını görür. Allah hesabı çabuk görendir."(10)

 b) Salih ameller işlemek: insanın hüsrandan kurtulması için gerekli olan imandan sonra salih ameldir. "salih" kelimesinin anlamı bütün iyiliği kapsar. Ama Kur'an'a göre iman kökü olmayan hiçbir amel salih amel sayılmaz. Onun için Kur'an-ı Kerim'de nerede salih amelden söz edilmişse orada iman da zikredilmiş ve salih amel imandan sonra anılmıştır. İman ve salih amel ilişkisi, tohum ve ağaç ilişkisi gibidir. Eğer toprakta tohum yoksa ağaç meydana gelmesi söz konusu olmaz. Ama eğer toprakta tohum olduğu halde ağaç meydana gelmiyorsa onun anlamı tohumun toprakta gömülü kalmasıdır. Onun için Kur'an'da verilen müjdeler, iman etmenin yanında salih amel işleyenler içindir.

 Bu konuda Seyyid Kutub (r.a.) şöyle diyor: Ameli salih imanın tabii semeresidir. İmanın gerçekten bir kalpte yerleşmesi anında kendiliğinden bir hareket başlar. Bir vicdanda iman yer eder etmez hemen kendi varlığını insanını dış dünyasında salih ameller şeklinde tahakkuk ettirmeye başlar. İşte İslam'ın anladığı iman budur. Bu iman durgun ve atıl kalmaz. Canlı bir şekilde kendini göstermeden duramaz. Eğer bir iman bu tabii harekatı sağlayamıyorsa o ya sahtedir yahut da ölüdür. İman bir çiçek gibidir, kokusunu katiyen içinde tutmaz. Kendiliğinden çevreye yayılır. Yayılmadığı zaman kokusu yok demektir.

 Evet, insanın hüsrandan kurtulabilmesi için imandan sonra ikinci şart olan salih amellerin yapılmasıdır.

 c) Hakkı tavsiye etmek: Hüsrandan kurtulmanın üçüncü şartı birbirlerine hakkı tavsiye etmektir. "Hak" kelimesi "bâtıl"ın zıddıdır. Genellikle bu iki manada kullanılır. Birincisi, doğruya adalete uygun ve gerçek sözdür. İkincisi insanın yerine getirmesi vacib olan haktır. O, Allah'ın hakkı, insanların hakkı veya nefsinin hakkı olabilir.

 Bu konuda Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır şöyle diyor: Hüsran olmayacak iman ve amelde ancak Hakk'a iman ve Hak yolunda ameldir. Onun için bunlar, büyük küçük birbirlerine, hemcinslerine, riyakârlık, münafıklık, ziyankârlık, dalkavukluk etmeyip bütün iyilik, Hakk'ın yedinde olduğunu bilerek ve fani, geçici, aldatıcı, hüsrana götürücü şeylere aldanmayıp her şeyin hakkını gözeterek hep birbirlerine hak tavsiye etmişlerdir. Hakkı tavsiye etmek, salih ameller çerçevesi içindedir. Hakkı tavsiye eden kimse de hak üzere olması gerekir. Yoksa kendisi yapmadığı halde başkasına hakkı tebliğ etmesi onu hüsrandan kurtarmaz. Zaten davet etse de muvaffak olamaz. Kendileri münker olan şeylerden çekinmedikleri halde insanları "ma'ruf" olan şeylere sevk etmek isteyenlerin muvaffak olmaları şöyle dursun, insanları vardırmak istedikleri gayeden büsbütün tiksindirirler.(11)

 Kur'an-ı Kerim'de ziyandan kurtuluşun evvela herkesin hak üzere olmasına, sonra o hakkı tavsiye etmesine bağlamaktadır. Seyyid Kutub (r.a.) şöyle diyor: Birbirine hakkı tavsiye etmek bir zarurettir. Çünkü hakka sarılmak zordur. Hakkı engelleyen pek çok engeller vardır. Nefsin arzuları, menfaatler, toplumun düşünceleri, azgınların zulmü, karanlık düşünceler ve zalimlerin adaletsizliği bunlar arasındadır.

 Birbirlerine tavsiye etmek, birbirlerine hatırlatıp teşvik etmek gaye ve hedef birliğini iş'ar edip emanet ve mesuliyette ortak olduğunu belirtmektir. Böylece birlikte çalışıp güçlenmelerini sağlar. Hakkın kendisi olan bu din, birbirine bağlı, birbirini destekleyen, birbiriyle yardımlaşan ve birbirine tavsiyede bulunan bir topluluğun bekçiliği altında ancak gerçekleşebilir.(12)

Kısaca hakkı tavsiye, Allah (c.c.)'ın dininin yeryüzünde hâkim olması için mücadele verilmesidir. Hüsrandan kurtuluş da ancak Allah (c.c.)'ın dininin hâkim olmasıyla mümkündür.

 d) Sabrı tavsiye etmek: Hüsrandan kurtuluşun dördüncü şartı sabrı tavsiye etmektir. İman ve ameli salihi gerçekleştirmek hak ve adaletin bekçiliğini yapmak, ferdin ve toplumun karşı karşıya bulunduğu en zor şeylerden biridir. Çünkü sabrı gerektirir. Başkalarıyla cihad için sabır, eziyet ve meşakkatlere katlanmak için sabır, yolun uzaklığına, zorluğuna, işaretlerin sönüklüğüne ve neticenin gecikmesine karşı sabır.
 Sabrı tavsiye gücü artırır. Hedef birliği, gaye birliği, toplu dayanışma gibi duygular verir. Sevgi, azim ve sebatla donatır ruhları. İslam ancak cemaat gerçeği altında yaşar. Aksi takdirde yokluk ve hüsran baş gösterir.

 Hakkın hâkim olması için başımıza gelecek olan bela ve musibetlere karşı ferd olarak sabrettiğimiz gibi diğerlerine de sabrı tavsiye edip cesaret vermeliyiz.

Bu sure yolu kesin olarak gösteriyor. İnsanlığın hüsran içerisinde bulunduğunu bildiriyor. Ancak iman edenlerle salih amel işleyenler, birde birbirlerine hakkı tavsiye edenler bunun dışındadır.

 Ashabdan iki kişi karşılaştıklarında biri diğerine "Asr" suresini okuyup birbirleriyle selamlaşır, öyle ayrılırlardı. (13)

---------------------------------------------------------------------------------------------

 Dipnotlar:

1) Tefsiri Kebir Cilt 23

2) Fizilâl’il-Kur'an, Cilt 16

3) Tefhimu'l Kur'an 

4) Hucurat/15

5) Fussilet/30

6) Enfal/2

7) Bakara/165

8 Nisa/65

9) İbrahim/18

10) Nur/39 1

11) İbn Kesir Cilt. 15

12)  Fizilâl’il-Kur'an, Cilt. 16 1

3) Taberanî

İNTERNET RADYOMUZ FANİDUNYA FM 24 SAAT YAYINDADIR.

YENİ SİTE GİR,İŞİMİZ.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Kurtuluş Yolundaki Engeller Gönderen: webtasarim
[Dün, 09:05:53 ÖS]


Asr Suresi Gönderen: webtasarim
[Dün, 08:46:42 ÖS]


islam Kardeşliği Cennete Doğru Bir Yoldur Gönderen: webtasarim
[Dün, 08:06:31 ÖS]


Zor İmtihan Gönderen: webtasarim
[Dün, 08:01:51 ÖS]


Öfkeme Hakim Olamıyorum Gönderen: webtasarim
[Dün, 07:52:19 ÖS]


Çocuğun Zihinsel Duygusal Gelişiminde Babanın Rolü Gönderen: webtasarim
[Dün, 07:37:54 ÖS]


Gençliğin Sosyal Medya İle İmtihanı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:38:32 ÖÖ]


İyiliğe Öncülük Etmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:25:28 ÖÖ]


Üç Kişi Vardır Ki Kıldıkları Namaz Okudukları Kur'an Allah'a Arz Olunmaz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:07:50 ÖÖ]


Kutsal Değerleri Koruma Kanunu 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:30 ÖÖ]


Yüzünü Görmesen Bile Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:47:28 ÖÖ]


Din Kardeşin Hakkında Onun Hoşlanmadığı Şeyi Söyleme Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:38:49 ÖÖ]


Mustafa Özcan Güneşdoğdu - Karma İlahiler 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Temmuz 03, 2025, 07:16:35 ÖS]


Türk Gururu Karma - 320 kbps - NETTE İLK FANİDUNYA NETTE Gönderen: fanidunya NET
[Temmuz 03, 2025, 12:44:45 ÖS]


Osman Gündüz - Yürüyelim Kudüse Doğru 320 kbps - NETTE İLK - ÖZEL SERİ Gönderen: fanidunya NET
[Temmuz 03, 2025, 12:33:28 ÖS]


İnsan Yetiştirmek Gönderen: türkiyem
[Temmuz 03, 2025, 12:19:44 ÖS]


Ahiret Yolunun En Hayırlı Yoldaşı Gönderen: türkiyem
[Temmuz 03, 2025, 12:13:35 ÖS]


Son Nefeste İman İçin Gönderen: türkiyem
[Temmuz 03, 2025, 12:09:12 ÖS]


Gönül Huzuru ile İbadet Etmek Gönderen: türkiyem
[Temmuz 03, 2025, 12:06:11 ÖS]


Nefse Karşı Büyük Cihad Gönderen: türkiyem
[Temmuz 03, 2025, 12:01:18 ÖS]