www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ

FANİDUNYA NET GENEL => KUR'ANI KERİM => Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Açıklaması => Konuyu başlatan: anadolu - Mayıs 25, 2025, 07:21:01 ÖS

Başlık: Kafirun Süresi
Gönderen: anadolu - Mayıs 25, 2025, 07:21:01 ÖS
(http://www.fanidunya.net/resimler/besmele.png)

Kafirun Süresi

Müslim'in Sahih'inde, Cabir'den nakledilir ki; Rasulullah(s.a.s.) tavâf yaparken iki rek'attan birinde bu sûreyi, diğerinde de ihlâs sûresini okurmuş. Yine Müslim'in Sahih'inde, Ebu Hüreyre'den nakledilir ki; Rasulullah(s.a.s.) bu iki sûreyi sabah namazında okumuştur.

 Ebu'l-Kâsım et-Taberâni.. Cebele İbn Hârise'den nakleder ki; Rasulullah(s.a.s.) şöyle buyurmuş: Yatağına uzandığında, Kâfirûn sûresini oku. Sonuna geldiğinde bu şirkten beraattır.

 Taberâni Şureyk kanalıyla nakleder ki; Rasûlullah(s.a.s.) yatağına uzandığında Kafirûn sûresini okurmuş.

 Seyyid Kutup bu sûreyi sunarken şunları söyler: "Araplar Allah'ı inkar etmiyorlardı. Ancak O'nu, O'nun kendisini nitelendirdiği mahiyette tek ve samed olarak tanımıyorlardı. Bu yüzden O'na ortak koşuyorlar ve meleklerin sembolü olarak yaptıkları putları O'na ortak koşuyorlar ve meleklerin Allah'ın kızları olduğunu, Allah Teâlâ ile cinler arasında bir yakınlık bulunduğunu kabul ediyorlardı. Yahut putların bir sembol olduğunu unutuyor ve bunlara ibadet ediyorlardı. Öyle veya böyle onlar putlara kendilerini Allah'a yaklaştırmaları için tapıyorlardı. Nitekim ezZümer sûresi onların bu konudaki sözlerini nakletmektedir: "Biz onlara sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz."(1)

 Yine Kur'ân-ı Kerim'in Araplardan hikâye ettiğine göre onlar, gökleri ve yeri yaratanın Allah(c.c.) olduğunu, Ay'ı ve Güneş'i O'nun buyruğu altında tuttuğunu, gökten suyun O'nun indirdiğini kabul ediyorlardı.

 Ankebût sûresinde Allah(c.c.) şöyle buyuruyor: "Andolsun ki onlara: Gökleri ve yeri yaratan, Güneş'i ve Ay'ı buyruğu altında tutan kimdir? Diye sorsan şüphesiz Allah'tır derler.

(2) "Andolsun ki onlara: Gökten su indirip onunla ölümünden sonra yeri dirilten kimdir? Diye sorsan şüphesiz Allah'tır derler." (3)

 Onlar kendilerinin İbrahim peygamberin dininde olduklarını ve Ehli kitaptan daha doğru yolda bulunduklarını kabul ediyorlardı. Çünkü yahudiler "Üzeyr, Allah'ın oğludur" hiristiyanlar da "İsa, Allah'ın oğludur" diyorlardı. Halbuki onlar kendi yanlış kanaatlerine göre Allah'a yakınlıkları açısından meleklere ve cinlere ibadet ediyorlardı. Bu bakımdan kendilerini daha doğru yolda sayıyorlardı. Çünkü melekleri ve cinleri Allah'a Uzeyr ve İsa'dan daha yakın kabul ediyorlardı. Bunların hepsi şirktir. Şirkte de tercih söz konusu değildir.

 Muhammed(s.a.) gelip dininin İbrahim(a.s.)'ın dini olduğunu söyleyince, onlar: "Biz zaten İbrahim'in dini üzerindeyiz. O halde üzerinde bulunduğumuz dini terk edip Muhammed'e uymaya ihtiyacımız yok" dediler. Aynı zamanda onlar Peygamber(s.a.s.) ile kendi aralarında orda bir yol bulmaya çalışıyorlardı.

 Bu konuda ona şu teklifi sundular: "Bizim senin ilahına secde etmemize karşılık sende bizim ilahlarımıza secde et, bizim ilahlarımızı ve onlara ibadet etmeyi kınamaktan vazgeç. Bizim hakkımızda ve aleyhimizde dilediğin şartı ileri sür."

 İbn Kesir, el-Kâfirûn sûresi hakkındaki sözlerine şöyle başlar: "Bu sûre, müşriklerin işlediği amellerden uzaklaşma sûresidir. Sürede geçen "kafirler" kelimesi yeryüzündeki bütün kafirleri kapsar. Ancak bu hitaba muhatap olanlar Kureyş kâfirleridir. Denilmiştir ki: Onlar cehaletlerinden dolayı Rasulullah(s.a.s.)'e, bir yıl sûreyle kendi putlarına ibadet etmesini, buna karşılık kendilerinin de bir sene onun tanrısına ibadet etmelerini teklif etmişlerdi. Bunun üzerine Allah Teâlâ bu sûreyi indirmiş ve onda, Rasûlune onların dininden bütünüyle uzak durmasını emretmiştir.

 İbn Abbas'ın rivayetine göre, Kureyşliler Rasulullah'a şöyle diyorlardı: "Biz sana o kadar mal veririz ki Mekke'de herkesten zengin olursun. Eğer bir kadın istersen onunla seni evlendiririz. İstersen seni önder olarak kabul ederiz. Yalnız tanrılarımızı kötülemekten vazgeç. Eğer bu teklifi kabul etmezsen başka bir teklifimiz var. Bu senin içinde bizim içinde hayırlı olur. "Rasulullah onlara "o nedir?" diye sordu, Onlar: "Sen bir sene tanrılarımız olan Lat ve Uzza'ya ibadet et. Bizde bir sene senin tanrına ibadet edelim" dediler. Rasulullah: "Bekleyin Rabbim ne emir verecek" dedi.(Bunun anlamı Rasulullah'ın, müşriklerin teklifini bir yere kadar kabul etmek için düşünmek istediği değildir. Allah korusun. O(s.a.s.) Allah'ın bunu teyid edecek bir vahiy göndermesini beklemek için "bekleyin demişti.)
 Bu olay üzerine bu süre nazil oldu.

 Ayrıca Zümer suresinde Allah(c.c.) şöyle buyurdu: "De ki ey cahiller, bana Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emredersiniz.(4)

  Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla.

1)  De ki: Ey kâfirler!

2)  Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam.

3)  Benim taptığıma da sizler tapmazsınız.

4)  Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim.

5)  Benim taptığıma da sizler tapacak değilsiniz.

6)  Sizin dininiz size, benim dinim banadır.

 "De"…Allah'ın bu kesin emri bu akide meselesinin yalnız ve yalnız Allah'ın meselesi olduğunu ima etmekte ve Hz. Muhammed'in (s.a.s.) bu işte bir dahilinin olmadığını ima etmektir, bu emri veren Allah'tır. O'nun emrini reddetmek imkanı yoktur. O'nun verdiği hüküm reddedilemez.

 1)  De ki: Ey kâfirler!

  Bu emir "kafirlere açıkça de!" şeklinde Rasulullah'a verilmiştir. Ama sonraki muhteva bu emrin bütün Müslümanlara olduğunu ve kafirlere, bu ayette gösterildiği şekilde yönelmeleri gerektiğini işaret etmektedir. Burada "Ey kafirler" denilmiştir, "Ey müşrikler" denilmemiştir. Bu nedenle ayetin muhatabı yalnız müşrikler değil, Rasulullah'ı Allah'ın(c.c.) elçisi kabul etmeyen ve getirdiği talimatın Allah'tan olduğunu reddeden herkestir.

 2) "Ben sizin taptıklarınıza tapmam.

  Bu ifade kafirlerin ibadet ettiği ve halen de ibadet etmekte oldukları bütün mabudlardır. Onlar: melekler, cinler, nebiler, veliler, ölmüş insanların ruhları, güneş, ay, yıldız, hayvanlar, ağaçlar, nehirler, hayali tanrılar da olabilir. Burada Arap müşriklerinin Allah'ı da mabud olarak tanıyorlardı.

Ancak Allah'a ibadetin yanında bu putlarına da ibadet edip ortak koşuyorlardı. Halbuki Tevhid'e inanan bir kişi için Allah, mabudlardan bir mabud değil, ancak ve ancak tek mabuddur. İlahlara topluca ibadet etmenin içinde Allah'a ibadet de girse bile, bu aslında Allah'a ibadet değildir. Kur'anı Kerim'de açıkça Allah'a ibadetin O'nunla birlikte bir başka şeye ibadet etmemek olduğu bildirilmiş ve sadece Allah'a ihlasla yönelmek emredilmiştir: "Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a halis kılarak, Allah'ı birleyenler olarak O'na kulluk etmeleri(…) emredilmişti (6)

 Yine aynı konuda Hadisi Kudsi'de Rasulullah(s.a.v.) buyurmuştur ki, Allah(c.c.) şöyle diyor: "Ben bütün ortakların şirkinden münezzehim. Eğer birisinin amelinde benden başkasına da niyet varsa, ben ondan beriyim. O amel bana ortak koştuğu şey içindir.(7)

 3)"Benim taptığıma da sizler tapmazsınız."

 Çünkü benim ibadetim sizin ibadetinizden farklıdır. Benim mabudum sizin mabudunuzdan farklıdır. Ben Allah'ın hoşnud olacağı şekilde yalnızca O'na ibadet ederim. Sadece onun hükümlerine boyun eğerim. Onun dışında hüküm koyucu kabul etmem.

 Sizler ise benim ilahıma boyun eğmezsiniz. O'nun emir ve yasaklarına uymazsınız. Kendiliğinizden uydurduğunuz sahte ilahlara uyarsınız.
 Nitekim Allah Teala bir başka ayette buyurur ki: "Onlar kuruntudan ve nefislerinin arzu ettiği hevadan başkasına uymuyorlar. Halbuki kendilerine Rablarından hidayet gelmişti." (8)

 4)"Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim."

 Küfürde dönüşü olmayan bir dereceye varmanız sebebiyle, ileride de siz benim taptığıma ibadet edecek değilsiniz. İlk defa geçen ibadetle şimdiki zaman; ikinci defa geçen ibadetle de gelecek zaman kastedilmiştir.

 5) Benim taptığıma da sizler tapacak değilsiniz. Buda ikinci bölümü şüphe ve tahminlere yer bırakmamak için tekrar etmektedir. Bunca mükerrer tekidden ve bütün tekid vasıtalarına baş vurduktan sonra şüphe ve tahminlere yer kalır mı hiç?

 Sonra da buluşulması mümkün olmayan ayrılığın, benzerliği bulunmayan ihtilafın, birleşilmesi imkansız bölünmenin, karışması imkansız ayrılışın hakikatini özetliyor ayeti kerime:

 6) "Sizin dininiz size, benim dinim banadır"

  Seyyid Kutup(r.a.) şöyle der: Doğrusu herhangi bir şekilde yolun ortasında buluşma imkanı yoktur. Çünkü ihtilâf inançalrın özünde, düşüncelerin esâsında, nizamın hakikatinde yolun mahiyetindeydi.

 Tevhid ayrı yoldur, şirk ayrı bir yoldur…Ve ikisi asla birleşmez. Mümin yolda yürürken gizli veya açıkça hiçbir şekilde karşılaşamaz.

 Şurası muhakkaktır ki; câhiliyet câhiliyettir, İslâm İslâm'dır… Aralarında çok büyük farklar vardır. Gidilecek yol, bütünüyle cahiliyetten çıkıp ve yine bütünüyle İslâm'a girmektir… Takip edilecek metod, bütün şekilleriyle cahiliyetten sıyrılıp çıkmak ve bütün emirleriyle gelip İslâm'a sığınmaktır.

 Yolda atılacak ilk adım, dava adamının cahiliyet sisteminden, nizamından ve hareketlerinden tam olarak sıyrılıp ayrılması ve bunun şuuruna ermesidir.

 Yama yok, taviz yok…Yolun ortasında buluşma yok, câhiliyet ne kadar İslam kılığına bürünüme bürünsün Müslüman olduğunu ne kadar iddia ederse etsin anlaşma yok…Bu şeklin, dava adamının şuurunda kesin olarak yer etmesi, konulması gereken ilk temel taştır. Bugün İslâm davasına bağlanan ve bu daveti yürütenler böylesine kesinliğe, böylesine ayrılığı ve böylesine farklılığa ne kadar muhtaçtırlar.

 Verilecek tavizlerinin bulunmadığını, yolun ortasında buluşmalarının imkânsız olduğunu, ayıpları düzeltmenin, yırtıkları yamamanın ve nizâmları birbirine iliştirmenin mümkün olmayacağını kabule ne kadar muhtaçtır…İşte benim dinim. Düşüncesini, değer ölçüsünü, inancını ve şeriatını her şeyini bütünüyle Allah'tan…Başkasına ortak koşmayan…Hayatın bütün yönlerini ve davranışlarını Allah'a yönelten sâf tevhid akidesi…

 Bu kesin ayrılık olmadan karışıklık devam edecek, tavizler sürecek ve karanlıklar kalkmayacaktır.

 İşte davete giden yol:"Sizin dininiz size, benim dinim banadır." (9)

 O halde İslam'ı yeryüzünde hakim kılmak, ancak islami metodlarla mümkündür. Bu konuda Müslümanlar çok dikkatli olmak zorundadırlar.

-------------------------------------------------------------------------------------------

 1) Ez-Zümer süresi ayet 3.

2)El-Ankebut süresi ayet 61.

 3) El-Ankebut süresi ayet 63.

4) Ez-Zümer süresi ayet 64.

5) Müsnedi Ahmed İbn. Mace.

 6) Beyine süresi ayet 5.

 7) Müsnedi Ahmed İbn. Mace.

8) Necm süresi ayet 23.

9) Seyyid Kutup: Fizilal'il Kur'an, 16. 409-411.

İNTERNET RADYOMUZ 24 SAAT YAYINDADIR
www.fanidunya.net