Allah’ın Ayetlerini Düşünmek
“O Allah’dır ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir. Rahmân Rahîm olan O’dur.
O Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Melik’tir, Kuddûs’tür, Selâm’dır, Mü’min’dir, Müheymin’dir, Azîz’dir, Cabbar’dır, Mütekebbir’dir. Allah, (müşriklerin) şirk koşmalarından çok yücedir.
O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, şekil ve sûret verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Azîz, Hakîm’dir.” (59/Haşr, 22-24)
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, kendisini, insan kullarına böyle tanıtıyor ve buyuruyor ki:
“Allah. O’ndan başka ilâh yoktur. Diridir, Kaimdir. O’nu, uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmaksızın, O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) dileği kadarının dışında, O’nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. Onların korunması, O’na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür.” (2/Bakara, 255)
Aklı ve Selim hisleri dumura uğramamış, düşünebilen, düşündüklerini akledebilen bir insan ya da insanlar, zikredilen ayetleri okuyup üzerlerinde tefekkür edince, hakikatı kavrayıp en doğrusunu anlamış olur.
“O Allah’dır! O’ndan başka ilâh yoktur!”
Hak ilâh ancak Allah’tır. Allah’tan başka insanların İlâhlaştırdıkları nesnelerin hepsi batıl ve sahtedir. Bu batıl ve sahte ilâhlar, bu yalancı rableştirilenlerin hiçbir şeye güçleri yetmeyen, âciz ve muhtaç varlıklar olduklarını gördükleri hâlde idrak edemeyenler, Allah’ı bırakıp onlara itaat etmekle ibadet edenler, onların hükümlerini, Allah’ın hükümlerine tercih edenler, böylece onları, kendilerine rabler ve ilâhlar edinenler, birbirlerine rab ve ilâh olanlar, birbirlerinin kulları olup birbirlerine kulluk yapanlar...
“Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini ve rahiblerini rabler (ilâhlar) edindiler.” (9/Tevbe, 31)
“Kendi istek ve tutkularını (hevâsını) ilâh edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?
Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sanıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler. Hayır, onlar, yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar.” (25/Furkan, 43-44)
“Kalbleri vardır, bununla kavrayıp anlamazlar. Gözleri vardır, bununla göremezler. Kulakları vardır, bununla işitemezler. Bunlar, hayvanlar gibidirler, hattâ daha aşağılıktırlar. İşte bunlar, gafil olanlardır.” (7/A’râf, 179)
Kendisinden başka ibadete lâyık hak ilâh bulunmayan Rabbimiz Allah Teâlâ, kendisiyle ilgili hakikatları apaçık beyan buyurduğu hâlde hâlâ inkâr edip inanmayanları uyarmayı emretmektedir:
“De ki: ‘Gerçekten siz mi yeri iki günde yaratanı inkâr ediyor ve O’na birtakım eşler kılıyorsunuz? O, Âlemlerin Rabbidir.’ Orda(yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip arayanlar için eşit olmak üzere oradaki rızıkları dört günde takdir etti. Sonra duman hâlinde olan göğe yöneldi. Böylece ona ve yere dedi ki: ‘isteyerek veya istemeyerek gelin.’ İkisi de : ‘İsteyerek (itaat ederek) geldik dediler. Böylece onları, iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti. Biz, dünya göğünü de kandillerle süsleyip donattık ve bir koruma (altına aldık). İşte bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)’ın takdiridir.” (41/Fussilet, 9-12)
Gökleri ve yeri yaratan, onları ve onlardaki varlıkları yaratıp düzenleyen, herbirine emrini vahyeden Allah Teâlâ, yeryüzünde yalnızca ve şirk koşmadan kendisine ibadet etsinler, yani itaat eylesinler diye yarattığı insan kullarına da yapmaları gerekli olan şeyleri vahyetmiş, emrini bildirmiştir. İnsanlardan hidayete talib olup iman edenler, yegâne Rabbleri Allah Teâlâ’nın davetine icabet etmiş, Allah’ın dostu, Nebîsi ve Rasulü İbrahim(as) gibi:
“Âlemlerin Rabbine teslim oldum.” (2/Bakara, 131) demişlerdir.
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’nın davetini reddedip inkâr eden ve Allah’a şirk koşanlar ise:
“Dediler ki: ‘ Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı kalblerimiz bir örtü içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda bir perde vardır.
Artık sen, (yapabileceğini) yap, biz de gerçekten yapıyoruz.” (41/Fussilet, 5)
O inkâr edenlerin bu itirazlarına ve iman etmemek konusundaki bilinçli kaçışlarına karşılık, Âlemlerin Rabbi Allah, yine onlara hitab ederek şöyle buyurur:
“Sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah’ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip yaymasında, rüzgârların estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.” (2/Bakara, 163-164.)
Kendi yaratılışını, varlığını ve etrafındaki tabiat olaylarını düşünebilen, onları inceleyip araştıran bir kişi ya da kişiler, Âlemlerin yegâne Rabbi ve İlâhı Allah Teâlâ’nın her biri bir kesin delil olan ayetlerini görecektir… Allah’dan başka yaratıcı olmadığı gibi, O’ndan başka ibadet edilmeye lâyık hak ve ilâh ve rab da yoktur…
“Allah O’dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti, onları görmektesiniz. Sonra Arş’a istiva etti ve güneş ile aya boyun eğdirdi. Her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedir. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız.
Ve O, yeri yarıp uzatan, onda sarsılmaz dağlar ve ırmaklar kılandır. Orda ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır. Geceyi, gündüze bürümektedir. Şübhesiz bunlarda, düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır. Üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki bunlar, aynı su ile sulanır amma ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını, bağzısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz bunlarda, aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.” (13/Ra’d, 2–4)
“Taneyi ve çekirdeği yaran şübhesiz Allah’dır. O, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. İşte Allah budur. Öyleyse nasıl oluyor da çevriliyorsunuz? O, sabahı yarıp çıkarandır. Geceyi bir sükûn (dinlenme), güneş ve ay’ı bir hesab (ile) kıldı. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen Allah’ın takdiridir.
O, karanın ve denizin karanlıklarından yolunuzu bulmanız için size yıldızları var edendir. Bilebilen bir topluluk için Biz, ayetleri birer birer (bölüm bölüm) açıkladık. O, sizi tek bir nefisten yaratandır. (Sizin için) bir karar (kalış) ve emanet (olarak konuluş) yeri vardır. Kavrayabilen bir topluluk için ayetleri birer birer açıkladık. O, gökten su indirendir. Bununla her şeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üstüne bindirilmiş taneler türetiyoruz. Ve hurma ağacının tomurcuğundan da yere sarkmış salkımlar,- birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden, zeytin ve nardan bahçeler (kılıyoruz). Meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin. Şübhesiz inanacak bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır.” (6/En’âm, 95-99)
“Allah, gökleri ve yeri yaratan ve gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü ürünler çıkarandır. Ve O’nun emriyle gemileri, denizde yüzmeleri için size, emre âmâde kılandır. Irmakları da sizin için emre âmâde kılandır. Güneşi ve ay’ı hareketlerinde sürekli emrinize âmâde kılan, geceyi ve gündüzü de emrinize âmâde kılandır. Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışırsanız, Onu, sayıp bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki insan, pek zalimdir, pek nankördür.” (14/İbrahim, 32-34)
Âlemleri yaratan ve zerreden küreye onları düzenleyen, her varlığa hükmünü geçiren, onun için kanun koyan ve koyduğu kanuna tabi olunan Rabbimiz Allah Sübhanehu ve Teâlâ, bütün bu nimetleri ayetlerinde beyan etmekle, insan kullarına eşsiz, muazzam gücünü-kuvvetini anlatmaktadır. O’ndan başka yaratıcı olmadığı gibi, O’ndan başka hüküm koyucu ve hükmüne itaat edilici rab ve ilâh da yoktur. İnsan kulları, bu hakikatı kavrasınlar diye onlara birçok misaller getirmekte ve bunların üzerinde düşünmelerini emretmektedir. Ne yazık ki, Allah’ın bunca nimetlerine karşı nankörleşen zalimler, bütün bunları görmelerine ve şahid olmalarına rağmen kalb körlüğünden dolayı idrak etmeden baş gözleriyle bakıp geçmektedirler.
“Yeryüzünü gezip dolaşmıyorlar mı, böylece onların kendisiyle akledebilecek kalbleri ve işitebilecek kulakları oluversin? Çünkü doğrusu gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalbler körelir.” (22/Hacc, 46)
Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ, şu ayetlerinde, insan kullarına başka bir hakikatı beyan edip onları, yaratılış gayeleri olan şirk koşmadan yalnızca Allah’a ibadet etmeye davet ediyor:
“Gaybın anahtarları, O’nun katındadır. O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir. O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi(ve her şey) apaçık bir kitab’dadır.
Sizi, geceleyin öldüren (uyutan) ve güç yetirip etkilemekte (yapıp kazanmakta) olduklarınızı bilen, sonra adı konulmuş ecel doluncaya kadar onda sizi dirilten (uyandıran) O’dur. Sonra en son dönüşünüz O’nadır. Sonra yapmakta olduklarınızı size, O haber verecektir.
O, kulları üzerinde kahredici (Kahhar) olandır. Size, koruyucular gönderiyor. Sonunda sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, elçilerimiz onun hayatına son verirler. Onlar, (bu işte, ne noksan, ne fazla) Kusur etmezler.
Sonra gerçek Mevlâları olan Allah’a döndürülürler. Haberiniz olsun, hüküm, yalnızca O’nundur. Ve O, hesab görenlerin en süratli olanıdır.
De ki: ‘Sizi, karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz(açıktan ve) gizliden gizliye O’na yalvararak duâ etmektesiniz: Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz.’
De ki: ‘ Ondan ve her türlü sıkıntıdan sizi, Allah kurtarmaktadır. Sonra siz yine şirk koşmaktasınız.’
De ki: ‘O, size üstünüzden ya da ayaklarınızın altından azab göndermeye veya sizi parça parça birbirinize kırdırıp kiminizin şiddetini, kimine tattırmaya güç yetirendir.’ Bak, iyice kavrayıp anlamaları için ayetleri nasıl çeşitli biçimlerde açıklıyoruz.” (6/En’âm, 59-65)
“O,size şimşeği korku ve umut olarak gönderen, (yağmur yüklü) ağırlaşmış bulutları (inşâ edip) ortaya çıkarandır.
Gök gürültüsü, O’nu hamd ile, melekler de O’na olan korkularından tesbih ederler. O, yıldırımları gönderip bununla dilediğine çarpar. Onlar ise, Allah hakkında çekişip tartışırlar. O, gücü (cezası) pek çetin olandır.
Hak olan çağrı (duâ, ibadet) yalnızca O’na (olan)dır. Onların Allah’dan başka çağırdıkları ise, onlara hiçbir şeyle cevap veremezler. (Onların durumu) yalnızca ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. İnkâr edenlerin duâsı, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir.
Göklerde ve yerde her ne varsa- isteyerek de olsa, istemeyerek de olsa- Allah’a secde eder. Sabah- akşam gölgeleri de (O’na secde eder).” (13/Ra’d, 12-15)
Bu apaçık ayetler üzerinde derin derin düşünmeli! Allah Teâlâ’nın bu ayetlerde beyan buyurduğu hakikatler iyice kavrandığında O’nun eşsiz ve ortaksız yaratıcı olduğu anlaşılacağı gibi, yine eşsiz ve ortaksız hüküm koyucu ve hükmünü yaratmış olduğu varlıklar üzerinde geçerli kıldığı da anlaşılacaktır. O’ kâinatı yarattı ve her yarattığı varlığa hayat verdi. Hayat verdiği varlığa hayat düzeni koydu ve öyle yaşamasını emir buyurdu.
O varlık, kendisini yaratan, tabiatına uygun hayatını düzenleyen ve bu düzenin sağlıklı devamı için hükümler koyup emir buyuran Rabbi Allah’ın emrine tabi olur, fıtratına aykırı davranmaz ve tabiatını bozmazsa, var oldukça huzurlu ve mutlu yaşar. Onun sıhhatli yaşaması, Rabbi Allah’ın hükümlerine tabi olmasıyla sağlanır. Bu, Sünnetullah’dır ve Sünnetullah’da hiçbir değişme olmaz.
“(Bu,) Allah’ın öteden beri sürüp giden Sünnetidir. Sen, Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın.”( 48/Fetih, 23)
Düşünebilen kişiler ve toplumlar için Rabbimiz Allah, gerçekleri böyle birer birer beyan buyurmakta, insan kullarını bunları kavramaya davet etmektedir. İnsanlar, Allah’ın kendilerine verdiği akıl ve zekâ nimetlerini bu yönde kullanacak oldukları takdirde, “enfusî ve afakî” ayetleri idrak edecek, kendilerini yaratan Rabbleri Allah’ı tanıyacak, yegâne Rabb ve İlâh olarak O’na iman edeceklerdir. Çünkü Allah Teâlâ, yegâne yaratıcı olduğu gibi, yegâne hüküm koyucudur da. Yaratma konusunda eşi, benzeri ve ortağı olmadığı gibi, kulları üzerinde hüküm koyucu olarak eşi, benzeri ve ortağı yoktur.
“Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra Arş’a istiva eden Allah’dır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da emir de (yalnızca) O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah, ne yücedir.” (7/A’râf, 54)
Yaratmak ve yarattığına bir düzen vermek, yalnızca Allah’a mahsustur. Yarattıklarına nasıl davranacağını emreden de O’dur. İnsan kullarını, yalnızca kendisine ibadet etsinler diye yarattı (51/Zariyat, 56) ve onların nasıl inanıp, nasıl davranacakları konusunda emrini buyurdu.
Yaratılanlar, yaratıcıları Allah’ın emrine göre davranmalıdırlar. Böylece inanıp teslim olduklarında ve Rabblerinin emrine göre hareket ettiklerinde, yeryüzü onlar için huzur ve mutluluk yurdu olur. Emre isyan edip kendi hevâlarına uydukları takdirde, kendilerini, toplumların ve yeryüzünü ifsâd ederler. Huzursuz ve mutsuz bir diyar hâline getirirler. Bundan dolayı şöyle buyurur Allah Teâlâ:
“Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesâd) çıkarmayın. O’na, korkarak ve umut taşıyarak duâ edin. Doğrusu Allah’ın rahmeti, iyilik yapanlara pek yakındır.” (7/A’râf, 56)
Allah’a ve Allah’ın imam edilmesini emretmiş olduklarına katıksız iman eden Mü’min Müslüman şahsiyetler de, Allah’ın bayan buyurduğu ayetleri üzerinde hakkıyla düşünmeli, basiret ve firasetle hakikatı kavramalıdırlar. Rabbleri Allah’a iman edenler, O’na itaat etmelidirler. Allah ile beraber bir başka hüküm koyucular kabul etmemeli ve Allah’tan başka hüküm koyucuların kabul edilmesi, onlara itaat edilmesi hâlinin bir şirk hâli ve ameli olduğunu bilip idrak etmelidirler.
“Ey iman edenler, Allah’a ve Rasulüne itaat edin. Siz de işitiyorken, ondan yüz çevirmeyin. Ve: ‘Biz işittik, dedikleri hâlde, gerçekte işitmeyenler gibi olmayın.
Gerçek şu ki, Allah katında, yerde debelenenlerin en kötüsü (bir türlü) akıl erdirmez olan sağırlar ve dilsizlerdir.” (8/Enfal, 20-22)
Bugün, zalim tağutlar tarafından işgal edilen İslâm topraklarında esaret altında yaşayan Müslüman kitleler, Âlemlerin Rabbi Allah’ın ayetlerini tefekkür edip, iman ve amel bakımından üzerlerine düşen görevlerini yerine getirecek olurlarsa, zilletten kurtulup izzete ulaşırlar. Mahkûm olmaktan kurtulup hâkim konumuna geleceklerdir! Bu hayata kavuşmak için, davete icabet gerekir!
“Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’a ve Rasulüne icabet edin!”(Enfal, 8/24)