Kur'an'ın Bize Verdiği Mesajlar
1. Kur’ân-ı Kerîm Allah’ın (cellecelâluhu) kelâmıdır, kadîmdir; kul sözü değildir.
2. Bilgi, kültür, inanç olarak doğru ve yanlış olanlar onda gösterilmiştir. Doğru ve sahih olanlarla yanlış olanları Kur’ân ölçüsüyle anlarız.
3. Aksiyonla yâni yapılan şeylerle ilgili iyi ve kötü işleri Kur’ândan anlarız.
4. Güzelin ve çirkinin ölçüsü de Kur’ândadır.
5. Kur’ân bizim düstûrumuzdur.
6. Yapacağımız şeylerin icâzetini Kur’ândan alırız.
7. Kur’ân Yüce Yaratan ile aramızda bir bağdır. Onu okuyarak, ona uyarak, onun hüküm ve ilkelerini hayata uygulayarak Allah’a (cellecelâluhu) mânen yaklaşmış ve rızâsını kazanmış oluruz.
8. Kur’ân, kendisine uyduğumuz takdirde bizi edebî mutluluğa eriştirir.
9. Dünya üzerinde haysiyetli bir hayat sürmemiz Kur’âna uymakla olur.
10. İlim ve icâzet bakımından ehil değilsek, kendimiz doğrudan doğruya Kur’ân-ı Kerîm’in yorumunu/tefsirini yapamayız, ondan kendi kafamıza göre hüküm ve mâna çıkartamayız. Bu işi “ilimde râsih olanlara” yâni gerçek müfessirlere bırakırız.
11. Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmı Kur’ânın birinci müfessiri ve onun Sünnetini Kur’ânı açıklayan ikinci ana kaynak olarak kabul ederiz. Ancak bu sahada da kendi kafamıza göre hüküm vermez, gerçek din âlimlerinin, gerçek müfessir ve muhaddislerin açıklamalarını kabul ederiz.
12. Kur’ânı kabul etmeyenleri, Kur’âna cephe alanları kesinlikle dost ve velî ittihaz etmeyiz.
13. Kur’ânı okuyup da ondaki emirlere, yasaklara, hükümlere, öğütlere riayet etmeyenlerin büyük bir çelişki içinde olduklarını biliriz.
14. Kuru kuruya “Biz Kur’ânı rehber ve düstûr edindik” diyorlar, sonra o Yüce Kitap’taki hükümlere aykırı işler
ediyorlar… Böyleleri münâfıktır veya günahkârdır. Her hâl u kârda onlar iyi Müslüman sayılmaz.
15. Muhkemâta ait Kur’ânî hükümlerin ve bilgilerin bir tekini bile inkâr eden dinden çıkmış olur.
16. “Men fessere’l-Kur’âne bi-re’yihî feqad kefer…” buyurulmuştur, yâni “Kur’ân-ı Kerîm’i kendi re’yi, hevesi ve kafası ile yorumlayıp açıklayanlar ya dinden çıkarlar, yahut küfrân-ı nimette bulunmuş olurlar.”
17. Kur’ân akıl ve ilimle anlaşılır, yorumlanır. Ancak akıl bir âlet ve vasıtadır. Aklı öne çıkartmak yanlıştır.
18. Reformcuların, dinde yenilik isteyenlerin, değişimcilerin kendi re’y, heva, heves ve kafalarıyla Kur’ândan çıkardıkları mânaları kabul etmeyiz.
19. Kur’ân mukaddestir, ticarete âlet edilemez. Mushaf, tercüme, meâl ve tefsir neşriyatında esas olan hizmettir. Bu hizmet ticarî müesseseler vasıtasıyla yapılıyorsa, ticaretin kesinlikle ön plana çıkartılmaması gerekir.
20. Müslümanların gerçek ve icazetli âlimleri, seçkinleri, önde gelenleri, güç sahibi olanları Kur’ân-ı Kerîm’in mesajını, her kavmin ve topluluğun anlayacağı bir lisan ve zihniyetle bütün insanlığa ulaştırmakla vazifeli ve yükümlüdür. Bu vazife ve mükellefiyeti yerine getirmezlerse günahkâr olurlar.
21. Câhil ve mukallid bir Müslüman, müctehid/fakih sözüyle nass arasında bir aykırılık görürse müctehid/fakih sözüne tâbi olur. Çünkü onun aykırılık gibi gördüğü şey kendi bilgisizliğinden kaynaklanmaktadır. Nesh olabilir, tahsis olabilir, tevcih olabilir. Meselâ: Gece namazı (teheccüd) Peygamber aleyhissalâtü vesselâm için farzdır, Ümmet’i için sünnet ve müstehabdır. (Ehl-i Sünnet fakihlerinin telif ettiği usûl-i fıkıh kitaplarına müracaat oluna).
22. Kur’ânın değil bir âyetini, bir hükmünü; bir kelimesini, hatta bir harfini bile inkâr eden kâfir olur.
23. Şeriat-ı Garra-i Ahmediyye, Kur’ân ve Sünnet’ten çıkartılmış dînî bilgilerin tamamına verilen isimdir. Binaenaleyh Şeriat’ı inkâr veya tahkir, Kur’ânı inkâr ve tahkir demektir.
24. “Ümmet’in en şereflileri Kur’ân hâmilleridir” buyurulmuştur. Hâmillerden maksat, Yüce Kitab’ı kuru kuruya ezberlemiş olup kuru kuruya okuyanlar değil, onu kendilerine hayat düstûru edinen ve onun ahkâmını ve nasihatlerini uygulayan, onun gösterdiği ahlâkla ahlâklanmış olanlardır.
25. Kur’ân biz insanlara ötelerden sarkıtılmış bir kurtuluş ipidir. Kur’ân kendisine yapışanları selâmete çıkartan sağlam bir kulptur. Kur’ân nurdur, şifâdır. Kur’ânın gölgesine girenler necat bulur. Kur’âna sarılan ve onun hükümlerini hayatına uygulayan kişi ilâhî yardım ve inâyete nâil olur. Kur’ân, kendisine tutunanları zilletten izzete, esaretten hürriyete, karanlıktan aydınlığa, dalâletten hidâyete, şekavetten saadete çıkartır. Kur’ânlı, zindanda da olsa izzet sahibidir, hatta darağacında sallansa bile… Dünya imtihanında başarı Kur’ânlı olmakla, Kur’âna uymakla, Kur’ânla aydınlanmakla, Kur’ânın gölgesi altında bulunmakla mümkündür.