Gönderen Konu: Kuran'da Tarif Edilen Allah Korkusu  (Okunma sayısı 1891 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Kuran'da Tarif Edilen Allah Korkusu
« : Eylül 17, 2014, 05:10:09 ÖS »
Kuran'da Tarif Edilen Allah Korkusu

Ayette belirtilen "Allah'tan nasıl korkup sakınmak gerektiği" Kuran'da son derece açık ve ayrıntılı bir biçimde tarif edilmiş bir konudur Korkunun ne şekilde, nasıl bir ruh halinde ve ne şiddette olması gerektiği de Allah'ın ayetlerinde bir bir anlatılmıştır Zaten Kuran'ın indiriliş amaçlarının en önemlilerinden biri de budur: İşte bu (Kur'an) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O'nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurma (bir belağ)dır (İbrahim Suresi, 52)
Kuran'da Tarif Edilen Allah Korkusu Şimdi Allah korkusunun nasıl olması gerektiğini yine Kuran ayetlerinden görelim
Gücünün Yettiği Kadar Allah'tan Korkmak
Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin (Tegabün Suresi, 16)
Allah Kuran'da insanlara sonsuz kudretini, makamının yüceliğini ve üstünlüğünü, Kendisi'ne karşı gelenler için hazırladığı azabın şiddetini ve büyüklüğünü detaylı olarak anlatmıştır Artık bundan sonra kişiye düşen bu gerçekleri samimi olarak ve derin derin tefekkür etmesi, niyetinde ve yaptığı işlerde hep bu gerçeklerin bilincinde bir tavır göstermesidir Bunu da ayette belirtildiği gibi gücünün yettiği derecede yapmaya çalışmalıdır Yani gücünün yettiğince Allah'ın büyüklüğünü takdir etmeli, gücü yettiğince Rabbimizin tehdit ettiği azabın -cehennem azabının- büyüklüğünü, boyutlarını ve sonsuzluğunu tefekkür etmelidir Bunun sonucunda kalbinde doğal olarak Allah korkusu oluşacaktır Böylece mümin Kuran'da emredilen ibadetleri yapmamaktan, haram kılınan şeyleri ise yapmaktan gücü yettiğince korkup sakınacaktır Zira korkup sakınacağı şeyler de Kuran'da kendisine detaylı olarak bildirilmiştir:
Böylece Biz onu, Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onda korkulacak şeyleri türlü şekillerde açıkladık; umulur ki korkup-sakınırlar ya da onlar için düşünme (yeteneğini) oluşturur (Taha Suresi, 113)
Burada belirtilmesi gereken çok önemli bir nokta daha vardır: Allah korkusu elde edilmesi zor olan, birtakım aşamalardan geçerek kazanılacak bir his değildir Aksine şuuru açık, düşünen her insanın aksi mümkün olmayacak şekilde derinden hissettiği bir duygudur Bir insanın gerçek Allah korkusunu elde edebilmesi için tek bir samimi tefekkürü bile yeterli olabilir Kişi yalnızca bir an ölümü, ölümden sonra karşılaşacaklarını düşünüp, Allah'a karşı saygı dolu bir korku hissedebilir Bu, tamamen insanın düşünmesine ve aklını kullanmasına bağlıdır
İçi Saygı ile Titreyerek Korkmak
Allah diğer dünyevi korkularla karıştırılmaması için, Kuran'da Kendisi'nden korkan bir müminin hislerini ve ruh halini de tarif etmiştir Müminin Allah korkusu başka hiçbir korkuya benzemeyen, son derece içli ve saygı dolu bir korkudur Bu korku diğer korkular gibi insana sıkıntı ve azap veren bir korku türü değildir Tam tersine, insana kulluğunu ve aczini hatırlatan, onun aklını ve şuurunu açıp geliştiren, insanı çok üstün bir ahlak seviyesine ulaştıran bir korkudur
Bu korku müminin ahirete olan özlemini artıran, ümit ve şevkini körükleyen bir korkudur Allah korkusu, müminin Allah'a olan yakınlığını ve sevgisini kat kat artıran, ona büyük manevi hazlar yaşatan asil bir duygudur Kuran'da iman edenlerin taşıdıkları bu içli ve saygı dolu korkudan pek çok ayette bahsedilir:
Gerçek şu ki, Rablerinden gayb ile (O'nu görmedikleri halde) içleri titreyerek-korkanlara gelince; onlar için bir bağışlanma ve büyük bir ecir vardır (Mülk Suresi, 12)
 Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar (Rad Suresi, 21)
Görmediği halde Rahman'a karşı 'içi titreyerek korku duyan' ve 'içten Allah'a yönelmiş' bir kalp ile gelen içindir (Kaf Suresi, 33)
Ki onlar (o peygamberler) Allah'ın risaletini tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek-korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır Hesap görücü olarak Allah yeter (Ahzab Suresi, 39)
Umutla Beraber Korku Duymak
Mümin Allah'tan korkarken Allah'ın şefkatini, merhametini, bağışlayıcılığını, O'nun lütfeden, tevbeleri kabul eden olduğunu da hatırından çıkarmaz Bu da onun korkarken, bir yandan da içinde çok şiddetli bir umut taşımasına sebep olur İçindeki Allah korkusu, Allah'ın bu sıfatlarını da çok derin ve geniş bir biçimde tefekkür etmesine, Allah'ın üstünlüğünü ve büyüklüğünü çok daha iyi takdir edebilmesine, dolayısıyla Allah'a daha fazla yakınlaşmasına vesile olur Allah'ın merhametinin, şefkatinin, bağışlamasının büyüklüğünü daha iyi idrak eder
İşte gerçek mümin Allah'a korku ve umut dolu bir ruh hali içinde yönelir ve dua eder:
Onların yanları yataklarından uzaklaşır Rablerine korku ve umutla dua ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler (Secde Suresi, 16)
Bu da Allah korkusunun hiçbir zaman ümitsizliğe, karamsarlığa düşürmeyen bir duygu olduğunun göstergesidir Müminlerin sürekli bir umut içinde olmaları gerektiği Kuran'ın pek çok yerinde belirtilmiştir:
 O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin Doğrusu Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır (Araf Suresi, 56)
De ki: "Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir" (Zümer Suresi, 53)
Umutsuzluğun ise inkar edenlerin bir vasfı olduğu yine ayetlerde bildirilmiştir:
Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı 'yok sayıp inkâr edenler'; işte onlar, benim rahmetimden umut kesmişlerdir; ve işte onlar, acı azab onlarındır (Ankebut Suresi, 23)
Ey iman edenler, Allah'ın kendilerine karşı gazablandığı bir kavmi veli (dost ve müttefik) edinmeyin; ki onlar, kafirlerin mezar halkından umut kesmeleri gibi ahiretten umut kesmişlerdir (Mümtehine Suresi, 13)

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: Kuran'da Tarif Edilen Allah Korkusu
« Yanıtla #1 : Eylül 17, 2014, 05:12:24 ÖS »
Allah Korkusu Yedi Yerde Belli Olur, Allah Korkusu nasıl Belli Olur?

Allah Korkusu Yedi Yerde Belli Olur Allah Korkusu nasıl Belli Olur
Kişi Allah'tan Korktuğunu Nasıl Belli eder?
Mümin, vücudunun bütün âzaları ile Allah'tan korkandır Nitekim büyük ahlâk ve fıkıh bilgini Ebu Leys es-Semerkandi, Allah korkusunun yedi alameti olduğunu haber verir Bunlar şöyledir:

Dil yalandan uzaklaşır

Allah korkusu taşıyan kul dilini yalandan, dedikodudan, koğuculuktan, iftiradan ve boş konuşmaktan alıkor, bunlar yerine onu zikirle, Kur'an okumakla ve ilmî konuşmalarla meşgûl eder

Kalbten kıskançlık kalkar

Allah korkusu taşıyan kul başkalarına karşı kalbinde düşmanlık, iftira ve kıskançlık barındırmaz Çünkü kıskançlık iyilikleri mahveder Nitekim Peygamberimiz (sas) şöyle buyurur: Ateş odunu nasıl yerse (yakarsa) kıskançlık da iyilikleri öyle yer (yok eder)

Bilesin ki, kıskançlık, kalb hastalıklarının başlıcalarından biridir ve bu hastalıklar da ancak ilimle ve iyi ameller işleyerek tedavi edilebilir

Göz harama bakmaz

Allah korkusu taşıyan kul, haram yiyeceğe, haram içeceğe, haram giyeceğe vb (kısacası) haram olan hiçbir şeye bakmaz Dünyaya aç ve muhteris gözlerle değil, ibret almak amacı ile bakar Helal olmayan şeylerden bakışlarını uzak tutar Nitekim Peygamberimiz (sas) şöyle buyurur: "Kim gözünü haramla doldurursa Allah da onun gözünü kıyamet günü ateşle doldurur"

Haram lokma yemez

Allah korkusu taşıyan kul, karnına haram lokma sokmaz; çünkü haram lokma yemek, ağır günahlardan biridir Nitekim Peygamberimiz (sas) şöyle buyuruyor:
"İnsanoğlunun karnına haram bir lokma inince, lokma midesinde kaldığı sürece yerde ve göklerdeki melekler tekrar tekrar üzerine lanet yağdırırlar O lokmayı hazmederken öldüğü takdirde varacağı yer cehennemdir"

Eller Allah rızası için çalışır

Allah korkusu taşıyan kimse, ellerini harama değil, Allah'ın rızasına uygun şeylere doğru uzatır Nitekim sahabilerden Kâ'bul Ahbar'ın (ra) şöyle dediği rivayet edilir: Allah, her bir bölümü yetmiş bin gözlü yetmiş bin bölümü olan yakuttan yapılma bir köşk yaratmıştır Kıyamet günü bu köşke; ancak önlerine çıkan haram şeylerden Allah korkusu ile uzak duranlar girebileceklerdir

Ayaklar Allah için yürür

Allah korkusu taşıyan kimse, günah işlemeye değil, Allah'ın emrine uygun ve O'nun rızasını kazandıracak işlere doğru yürür, alimlerle ve iyi amel işleyenlerle buluşmak gayesi ile adım atar

İbadete riya karışmaz

Allah korkusu taşıyan kimse ibadetini sırf Allah rızası için yapar, riyadan ve münafıklıktan kaçınır, böylelikle Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerden biri olur: "Rabb'inin katında ahiret, günahlardan korkanlar içindir" [1]
"Günahlarından sakınanlar, hiç şüphesiz, cennetlerde ve pınarlar(ının başların)dadırlar"[2] "Günahlardan sakınanlar cennet ve nimetler içindedirler"[3] "Günahlardan sakınanlar emin bir makamdadırlar"[4]

Mü'minin korku ile ümit arasında bulunması gerekir Buna göre bir yandan ümit kesmeksizin Allah'ın rahmetini beklerken diğer yandan ibadet hali içinde çirkin hareketlerden vazgeçerek Allah'a tevbe eder Nitekim Allah (cc) "Sakın Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin"[5] buyurmaktadır,

---------------------------------------------------

[1] Zuhruf/35
[2] Zariyat/15
[3] Tur/ 17
[4] Duhan/51
[5] Duhan Suresi/ 5

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: Allah korkusu ve Allah sevgisi nedir, nasıl anlaşılmalıdır?
« Yanıtla #2 : Eylül 17, 2014, 05:13:50 ÖS »



Allah korkusu ve Allah sevgisi nedir, nasıl anlaşılmalıdır?

 
Allah'a iman eden kimse Onu tanıdıkça hem çok sevecek hem de çok korkacaktır. Bu nedenle Onu sevmenin ve ondan korkmanın yolu Onu, Sıfatlarını, İsimlerini ve Eserlerini tanımakla olacaktır. Ayrıca ibadetleri yamakla ve günahlardan sakınmakla da artacaktır.

Muhabbetullah, Allah-ü Teâlâ'nın kemâl ve cemâlini idrak ve takdir oranında kalpte oluşan ilâhî bir nurdur. Bu muhabbet ile insan ruhu, kederlerden ve hüzünlerden kurtulur. Safî neşe ve huzura kavuşur. İnsan ruhunu yüksek erdeme ulaştıran sebeplerin en sağlamı, Allah sevgisidir.

Cenâb-ı Hak, insanın kalbine sonsuz bir muhabbet kabiliyeti yerleştirmiştir. Bu sonsuz muhabbet, ancak zât ve sıfatlarıyla nihayetsiz kemâlde bulunan Allah içindir. Yâni, insana lütfedilen bu sevgi kabiliyeti Allah'ı sevmek içindir.

İnsan bir şeyi ya ondaki kemâl, yahut ondan aldığı lezzet ve gördüğü menfaat için sever. Meselâ, bir Müslüman peygamberleri, evliyaları, irfan ve fazilet sahibi zâtları, onlardaki “kemalât-olgunluk-erdem” için sever. Kendisine ihsan eden kimseleri, onlardan gördüğü lütuf ve ikramları için sever. Yediği yemek ve meyveleri ise lezzetleri için sever. İnsan, aklen ve vicdanen bilir ki, kemâllerini takdir ettiği, ihsanlarından memnun olduğu ve lezzet aldığı bütün bu varlıklar Allah'ındır. Hepsini O yaratmıştır. Bunlarda tecelli eden bütün kemâl, cemâl ve ihsanlar, hep O'ndan gelmektedir.

Öyleyse, insan kendindeki bu nihayetsiz muhabbet kabiliyetini, evvela ve bizzat Allah'a verecek, diğer bütün muhabbete lâyık zâtları, nimetleri ve ihsanları da Allah için sevecektir. Bozulmamış her akıl, tefessüh etmemiş her vicdan, bu hakikati kabul eder.

Buna binâen, biz Müslümanlar başta Peygamberimiz (s.a.v) olmak üzere, Dört Halifeyi, Âl-i Beyt'i, bütün sahabe-i kirâmı Allah nâmına, “Allah onları sevdiği ve sevmemizi istediği” için seviyoruz. Eğer bu zâtları, Allah için değil de, sırf kendi şahsiyetleri için sevsek, o zaman Hıristiyanların düştüğü tehlikeye biz de düşmüş oluruz. Zira, onlar Hz. İsa'yı (as) Allah'ın bir Resulü, elçisi olarak Allah namına değil de, - hâşâ - Allah gibi seviyorlar. O'nu, Allah'a ortak koşmakla dinden çıkıyorlar.

Her Müslüman, şu konuyu dikkatle göz önüne almalıdır: Kur'ân-ı Kerim, insanların dünyevî ve uhrevî bütün durumlarına ölçü getirmiştir. Konuşmalarına, yiyip içmelerine, ticaretlerine... ölçü koyduğu gibi, fikir ve his âlemlerine de ölçüler koymuştur.

Meselâ, konuşmaya ölçü getirmiştir: Müslüman yalan konuşamaz. Düşünce tarzına ölçü getirmiştir: İnsan Cenâbı Hakk'ın Zâtını, mahiyetini ve nasıl olduğunu düşünemez. Aynı şekilde Allah'ı sevmeye ve O'ndan korkmaya da ölçü getirmiştir. Allah sevgisinin ölçüsü, “iyi amel işlemek”, Allah korkusunun ölçüsü ise, “takvâ” yâni günahlardan sakınmaktır.

Konumuzla ilgili olarak “sevgide ölçü” üzerinde biraz durmakta fayda görüyoruz.

Biz Müslümanlar sonsuz ve şartsız olarak ancak Allah'ı severiz. Sonra Peygamberimizi (s.a.v) severiz. Ama, O'nu (s.a.v) hâşâ Allah gibi değil, Allah'ın kulu ve Resulü olarak severiz. O'ndaki bütün kemalâtın kendi zâtından değil, Allah'tan olduğuna iman ederiz. O'nun, Cenâb-ı Hakk'ın isim ve sıfatlarının tecellisine en geniş bir ayna olduğunu bilir ve bu itibarla kendisini canımızdan, malımızdan ve akrabalarımızdan kısaca her şeyimizden daha çok severiz.

Allah ve Resulünden sonra diğer peygamberleri, sonra dört halifeyi, sonra diğer sahabeleri severiz. Sonra da derecelerine göre, bütün evliyaları ve müminleri severiz... Sonuç olarak, sevgimizde İslâmîyet’in koyduğu ölçülere dikkat ederiz.

Allah'ı sevmenin nasıl olacağına gelince, bu hususta Kur'ân-ı Kerim şu ölçüyü koymuştur:

“De ki: Eğer Allah'a muhabbetiniz varsa hemen bana uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve suçlarınızı affetmekle örtsün. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (Âl-i İmrân, 31 )

Yukarıdaki ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle buyurulmaktadır:

“Allah'a (c.c.) imanınız varsa, elbette Allah'ı seveceksiniz. Madem Allah'ı seveceksiniz, Allah'ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise Allah'ın sevdiği zâta benzemelisiniz. O'na benzemek ise, O'na ittiba etmek (tâbi olmak)tır. Ne vakit O'na ittiba etseniz Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah'ı seversiniz; tâ ki, Allah da sizleri sevsin” (Lem’alar,21)

Bu ayet-i kerime ve izahından anlaşıldığı gibi, Allah'ı sevmenin yöntemi, Peygamber Efendimize (s.a.v) uymaya çalışmaktır. Bir mümin, itikat, ahlâk ve ibadette Resulüllah'a benzemek ve O'nun getirdiği bütün hükümleri mümkün olduğu kadar uygulamakla Allah'ı sevmiş olur. Ashâb-ı kirâmın büyüklüğü, Resulüllah'a tâbi olmakta en ileri seviyede olmalarındadır. Bu vadide, Hz. Ali (r.a) ve Âl-i Beyt'in de çok özel bir yeri vardır. Öyleyse onları seven her mümin de, onlar gibi Peygamberimize (s.a.v) tâbi olmakla sorumludur. Sonuç olarak, Peygamberimiz (s.a.v) Allah'ın sevdiği, razı olduğu insan modelidir. Bir mümin O Rehber-i Ekmel'e benzediği ölçüde Allah'ı sevmiş ve O'nun muhabbetini kazanmış olur.

Peygamberimize benzemek ise, fiilleriyle, sözleri ve emirleriyle, davranışlarıyla O'nun bütün Sünnet-i Seniyye'sine tâbi olmakla mümkün olur.

Buna göre, Sünnet-i Seniyye'ye tam uymak isteyen bir mümin, Resulüllah Efendimiz (s.a.v) gibi - farz, vacip, sünnet - bütün namazlarını kılacak, orucunu tutacak, zengin ise hacca gidecek ve zekât verecek, Kur'an'ı okuyacak, O'nun sevdiklerini sevecek, sevmediklerini sevmeyecek. O'nun ahlâkına mümkün olduğu kadar uymaya çalışacaktır.

Allah korkusunu nasıl anlıyoruz?

İşlenen suçların ve günahların çoğunu, bunları yapan kişilerde Allah korkusunun bulunmayışına bağlarız. “Bu kimseler Allah’tan korkup Onun azabından çekinselerdi, bu işleri yapmazlardı” deriz. Acaba Allah korkusu nasıl olmalıdır? Yalnızca dehşet ve korku üzerine kurulmuş bir disiplini, İslâmın hoşgörü muhtevası ve Cenab-ı Hakkın sonsuz rahmetiyle nasıl bağdaştırabiliriz?

Kur’ân-ı Kerim’de mü’minler şöyle anlatılır:

“Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah’ın adı anıldığı zaman kalbleri titrer. Kendilerine Onun âyetleri okunduğunda imanları artar ve onlar yalnız Rablerine tevekkül ederler.” 1

Bu âyetten anlaşıldığı gibi, iman nurunun artmasıyla Allah korkusunun kalbde yerleşmesi arasında çok yakın bir ilgi ve irtibat vardır.

Allah’ın âyetleri okundukça imanın ziyadeleşmesi ne demektir? Bu hususu merhum Elmalılı şöyle izah eder:

“İlim ve amel cihetinden gelen deliller arttıkça tahkikî iman inkişaf eder. Yakîn ve iman ziyadeleşir.”2

Tahkikî imanın da mertebeleri vardır. Bunlardan ilmelyakîn mertebesi, delillere dayanarak şüphelere karşı koyar. Taklidî, yani anne ve babadan devralınan ve derin bir araştırmaya dayanmayan bir iman bazan tek bir şüphe karşısında bile mağlûp olabilirken, delillere dayanarak elde edilen bir iman sayısız şüphe karşısında dahi sarsılmaz.

Tahkikî imanın ikinci bir mertebesi aynelyakîndir ki, onun da kendi içinde mertebeleri mevcuttur. Allah’ın kâinatta tecellî eden güzel isimleri ve bu isimlerin mertebeleri kadar mertebesi vardır. Mü’min o tecellîleri görüp okuyabilme kabiliyeti nisbetinde sağlam ve sarsılmaz bir imana sahip olur. Bu safhanın en yüksek mertebelerinde artık kâinatı bir Kur’ân gibi okuyabilecek dereceye gelmiştir. Yani, meselâ bir çiçek üzerinde Cenab-ı Hakkın Halık, Musavvir, Müzeyyin, Mülevvin, Cemil, Rahim gibi isimlerini okur. Onu yaratan, sûret veren, süsleyen, renklendiren, güzelleştiren ve şefkat ve merhamet gösteren bir yaratıcısının isimlerinin tecellilerini seyreder.

Üçüncü mertebe de hakkalyakîn olarak isimlendirilir. Bu dereceye ulaşan bir kimse artık varlık âlemlerini saran perdeleri geçmiş ve şüphelerin ordular halinde hücumu karşısında dahi sarsılmayacak bir imana erişmiştir.3

Peygamberlerin ve maneviyat rehberlerinin ima-nı bu derinliğe sahiptir. Miracda Cenab-ı Hakkın cemâl ve kelâmına muhatap olan Resul-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) ve onun izinden giderek yerde iken Arş-ı Âlâyı temâşâ edebilecek kadar ruhen terakkî eden Abdülkadir Geylanî Hazretlerinin kuvvetli imanları bu mertebeye misal olarak verilebilir.

Bu umman misali imana ancak ilim yoluyla ulaşılabilir. Tabiî ki, bu ilmin, insanı imana götüren bir ilim olması şarttır. İşte her an ilimle bu iman mertebelerinde yükselenlerin, Cenab-ı Hakkın huzurunda imişçesine duydukları haşyet ve ürpertiyi tarif etmek mümkün müdür?

“Allah’tan ancak ilim sahipleri korkar”4 meâlin-deki âyet-i kerimede bu hakikat ifade edilmektedir. Bu hürmet ve haşyet, her mü’minde imanın derecesine göre tecellî eder.

Çünkü insan ilim vasıtasıyla Rabbini tanıdıkça Ona olan sevgisi ve saygısı artmaktadır. Zira bütün kemâl mertebelerinin üzerindeki sonsuz bir kemâl, elbette ki sonsuz bir hürmete lâyıktır.Üstün vakarıyla ve eşsiz şahsiyetiyle erişilmez bir mertebeye sahip bir maneviyat büyüğünün huzurunda nasıl içimizi sevinçle karışık bir ürperti kaplıyorsa, onun sayısız defa üstünde bir kemâlin sahibi olan Cenab-ı Hak katında nasıl bir ruh hali içine gireceğimizi düşünelim.

Allah sonsuz rahmet ve şefkat sahibi olduğu gibi, sonsuz derecede gayret ve izzet sahibidir aynı zamanda. Pekçok Kur’ân âyetinde tekrarlandığı üzere, Allah hem Rahîm’dir, hem Azîz’dir. Rahîm isminin gereği olarak bütün varlık âlemini sonsuz şefkat ve rahmetiyle kucaklarken, Azîz ismiyle de, kanunlarına isyan edenleri ve bu isyanlarıyla izzetine dokunanları cezalandırmaktadır.

Bu itibarla, Cenab-ı Hakkın huzurunda olan bir kul, bir taraftan o sonsuz rahmetin câzibesiyle kendisinden geçmiş, diğer taraftan da gazabının dehşeti karşısında kalbi titrer bir vaziyettedir. Böyle bir insanın Allah’ın emirlerine isyan edip yasaklarını çiğnemesi mümkün müdür?

Bu korku da, tıpkı sevgi gibi, insanı Allah’a götürür. Bediüzzaman’ın izah ettiği gibi, “Halik-ı Zülce-lâlinden havf etmek [korkmak>, Onun rahmetinin şefkatine yol bulup iltica etmek demektir. Havf [korku> bir kamçıdır, Onun rahmetinin kucağına atar. Mâlûmdur ki, bir vâlide, meselâ bir yavruyu korkutup sînesine celb ediyor. O korku, o yavruya gayet lezzetlidir. Çünkü şefkat sinesine celb ediyor. Halbuki, bütün vâlidelerin şefkatleri, rahmet-i İlâhiyenin bir lem’asıdır. [parıltısıdır> Demek, havfullahta [Allah korkusunda> bir azîm [büyük> lezzet vardır.” 5

Şu halde, korkunun veriliş maksadı da insanı Allah’a götürmektir. Bu bakımdan, bu duygumuzu başka yerlerde kullanıp asıl maksadından uzaklaştırırsak, büyük zararlara uğrarız. Nasıl sevgimizi yanlış yerlerde kullandığımızda, sevdiklerimizden karşılık görmemek; aksine onlar tarafından tahkir edilmek ve kalbimizdeki onca sevgiye rağmen onlardan ayrılmak gibi acılarla o sevgi bizi ıztıraplar içinde boğan bir duygu haline gelir.Aynı şekilde, korku duygusunun yanlış yerde kullanılması da, insanın hayatını zindana çevirir. Çünkü korkulmaya değmediği halde korktuğumuz varlıklar bize gayet sıkıntılı bir zillet yaşatmaktan başka hiçbir şey yapamazlar. Ne yardımcı olabilirler, ne de korkumuzu teskin edebilirler. Aksine, duygusuz bir merhametsizlikle sırtlarını çevirerek veya hücumlarını şiddetlendirerek bizleri perişan ederler.

Korku hissinin iman ve tevekkülle olan alâkası Sözler’de şöyle anlatılır:

“Tam münevverü’l-kalb bir âbidi [kalbi nurlanmış bir mü’mini> küre-i arz [dünya> bomba olup patlasa, ihtimaldir ki, onu korkutmaz. Belki, harika bir kudret-i Samedâniyeyi [Allah’ın kudret tecel-lîlerini> lezzetli bir hayret ile seyredecek. Fakat meşhur bir münevverü’l-akıl denilen [aklını ilim ve düşünce ile aydınlattığı iddia edilen> kalbsiz bir fâsık feylesof ise, gökte bir kuyruklu yıldızı görse yerde titrer. ‘Acaba bu serseri yıldız arzımıza çarpmasın mı?’ der, evhâma düşer. (Bir vakit böyle bir yıldızdan Amerika titredi. Çokları gece vakti hânelerini terk ettiler.)” 6
_____________________
1. Enfâl Sûresi, 2.
2. Hak Dini Kur'ân Dili, 3:2367
3. Bediüzzaman Said Nursi. Emirdağ Lahikası, 1:102-3.
4. Fâtır Sûresi, 28
5. Sözler, s. 331
6. A. g. e.

 


* BENZER KONULAR

Arkadaşlık ve Dostluk Gönderen: webtasarim
[Dün, 08:34:41 ÖS]


Komşuluk İlişkileri Gönderen: webtasarim
[Dün, 08:24:14 ÖS]


İslam'da Kanaat Gönderen: webtasarim
[Dün, 07:00:27 ÖS]


Geleceğimizin Teminatı Çocuklarımız Gönderen: webtasarim
[Dün, 06:51:54 ÖS]


Kul ve Kamu Hakları Gönderen: webtasarim
[Dün, 06:43:40 ÖS]


İman ve Hayat Gönderen: webtasarim
[Dün, 06:32:41 ÖS]


Güzel Ahlak Kurallarında Nezaket Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:24:01 ÖS]


İnsanın İmtihanı Helal Gıda İledir Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:31:58 ÖÖ]


Kur’an-ı Kerim ve Şehidlik Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:24:17 ÖÖ]


Ümmet Bilinci ve Camilerimiz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:20:29 ÖÖ]


Yahudiler ve Yahudilik 26 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:08:47 ÖÖ]


Kur’an-ı Kerim’i Oku’maya Devam Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:35 ÖÖ]


Düşünerek Konuşan İnsanların En Akıllısıdır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:46:17 ÖÖ]


2024 - Umut Mürare - The_Piano Tones Of Emotions_320_Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Ekim 30, 2024, 03:04:54 ÖS]


Umut Mürare - Kırık Kalpler 2024 - 320 kbps - FANİDUNYA NET'TE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Ekim 30, 2024, 11:41:38 ÖÖ]


Ağzımızdan Çıkanı Kulağımız Duyuyor mu Gönderen: fanidunya NET
[Ekim 30, 2024, 08:17:08 ÖÖ]


Âhiret Zarurîdir 3 Gönderen: fanidunya NET
[Ekim 30, 2024, 08:08:09 ÖÖ]


Müslümanların Bütünlüğü Farzdır Gönderen: fanidunya NET
[Ekim 30, 2024, 07:56:24 ÖÖ]


Hastalıklarımıza Çare Gönderen: fanidunya NET
[Ekim 30, 2024, 07:46:00 ÖÖ]


Çalışıp Helâl Kazanmak İbadet Olur Gönderen: fanidunya NET
[Ekim 30, 2024, 07:32:22 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49