Babalar ve Anneler
Allah celle celalüh, yavrularınızla beraber iki dünyanızı güzel eylesin
Gamdan, kederden, stresten, üzüntüden, sinirden, sıtmadan, görünür-görünmez belalardan uzak eylesin.
Bunların olabilmesi için bizim de adım atmamız gerekir.
Çocuğunuzun yeme, içme, giyme, barınma ve sağlığına dikkat etme konusunda sizden ileri bir insan yoktur yeryüzünde.
Daha hastanede doğumdan sonra çocuğunuzdan haberi olan siz, doktor ve hemşireler vardır.
Ve siz anne olarak tenine ilk gıdayı, bağrınızdan süt çıkarıp veriyorsunuz. Eşiniz de ruhunun gıdası olarak kulağına ezan okuyor.
Sütü de kendimizden bilmeyelim.
Çocuk doğmadan bir gün önce bir damla bile çıkaramazken doğunca süt de geliveriyor.
Yalnız siz değil, dünyanın en ünlü doktorları bir araya gelseler bir damla süt çıkaramazlar.
Okula gidinceye kadar altı yıl teninin gıdasını veriyoruz, sağlığına dikkat ediyoruz da neden altı yıl ruhunun gıdasından mahrum bırakıyoruz?
Bu, bizim çağımızın sorunudur.
Son gıdayı da cenaze namazında vermeye kalkmayalım.
İmanımız, alacağımız maddi gıdadan önce gelir.
Çünkü o İslam’ın tarif ettiği iman, bizim ve çocuğumuzun ahirette sonsuz senelerde yanmamızı engelleyecektir.
Parmağının ucu yansa, bizim ciğerimiz yanan çocuklarımızı, en fazla imani konulardaki gıdasını vermekte hassas olalım.
Babam Elif-ba’yı da bilmezdi, alfabeyi de bilmezdi.
Ama bir tek tokat vurduğunu hatırlamıyorum. Severek kontrol ederdi ve kaç yaşındaydım bilmiyorum ama ilkokuldan önceydi. Kucağında severken sorardı, cevaplarını verir ve bana ezberletirdi:
- Müslüman mısın?
- Elhamdülillah
- Ne zamandan beri?
-Kalü bela’dan beri.
- Kalü bela diye neye derler?
- Allahü azım’üş-şan, bütün ruhları yarattı ve “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” dedi, bütün ruhlar da “Bela/Evet Sen, bizim Rabbimizsin” dediler. İşte o zamandan beri Müslümanım.
Şimdi durun ve bu bölümü biliyorsanız, bugün evdeki bilmeyenlere sohbet havasında ezberletiniz ve topluca sesli olarak tekrarlayınız.
Babam, Elif-ba’yı okumak yasak olduğu için öğrenememiş. “Kur’anımı öğretmediniz, ben de bu alfabeyi öğrenmem” diye diretmiş ve öğrenmemiş.
Ben ilkokulu bitirince beni doğru yatılı Kur’an kursuna götürürken “Oğlum iyi çalış, altı ayda Kur’an’a mana ver” diye de tembih etti.
Sözünü tuttum, derslerime çok iyi çalıştım ama Kur’an’a hakkıyla mana verecek duruma gelemedim. Yine de Allah’ıma hamdolsun.
Kur’an’ın manasıyla uğraşırken gördüm, babamın öğrettiğini Rabbimiz şöyle haber veriyor:
“Hani Rabbin, Adem oğlunun sırtlarından zürriyetlerini almış ve kendilerine şahit kılmıştı. "Ben, sizin Rabbiniz değil miyim" (demişti de) "Evet, (sen bizim Rabbimizsin) şahidiz" demişlerdi. Kıyamet gününde "Biz bundan habersizdik" demeyesiniz diye. (Dünyaya gelen ve gelecek olan her insanda İslâm’ın mührü Rabbimiz tarafından vurulmuştur.) (A’raf süresi, ayet 7/172)
Anne, baba, kardeşleriniz, dedeniz, nineniz ve şu anda yaşayan bütün insanlarla Hazreti Adem aleyhisselamdan hepimiz, hem kardeşiz, hem ruhlarımız baba-oğul, anne-kız aynı yaştayız ve biz yaşıtız.
Türk, Arap, Acem, Japon, İngiliz... gibi ırklar yokken birlikte biz, hepimiz, milyarlarca insanın ruhu bir arada kaynaşmış ve fikir ayrılığı olmadan Yaratanımıza topluca “Bela/ Evet, Sensin bizim Rabbimiz” diyerek insanın insana hakimiyetine karşı olduğumuzu toplu halde ilan etmişiz.
Çocuklarımıza, ayetin sorulu cevaplı halini ezberletelim.
Bu pandemi/salgın hastalık döneminde, imanımızın köklerinin, insan düşüncesinden önce ruhumuza yerleştiğini anlatalım.
Bütün çağlarda, inkâr fırtınası estiren zalimlerin en korkunç mikroplarından daha tehlikeli olan insani düşünce akımlarına karşı çocuklarımızı “Rabbimiz Allah” zırhıyla korumaya alalım.
Mahmut Toptaş.