www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET TARİH, KÜLTÜR, SANAT, EDEBİYAT => KÖŞE YAZARLARI - KARMA => Mahmut Tobtaş => Konuyu başlatan: fanidunya NET - Mart 27, 2024, 07:29:34 ÖÖ
-
(http://www.fanidunya.net/resimler/besmele.png)
İslam Gariplerin Dinidir
Doğruluğunuz, dürüstlüğünüz, İslam’a uygun yaşamınız nedeniyle dışlanıyorsanız, size müjdeler olsun.
“Eline geçen haram imkânları kendi çıkarı için kullanmadı enayi” diyorlarsa sevinin.
İnsanların can attığı şu makamı teklif ettiklerinde, “Orada o haram işlerin idaresini ben yapamam” dediğiniz için dışlanmışsanız, ne mutlu size.
Sevgili Peygamberimiz diyor ki:
“İslâm garip başladı, tekrar yine garip olarak dönecektir” diyor. Ne anlıyoruz bundan?
Benim ilk duyduğumda anladığım veya bunu anlatan hocanın anlattığı şu idi: İslâm ilk başladığında fakirler, boynu bükükler, parası olmayanlar bu dine sarılmışlardı; onlarla yücelmişti, şimdi yine günümüzde de aynı.
Camiye gelenler fakir, boynu bükük adamlar. Garip geldi, garip gidiyor.
Hadis böyle anlaşılıyor, fakat yanlış.
Hadisin devamında:
“Gariplere müjdeler olsun” deniyor.
– Ya Rasülallah garipler kim?
“Bir kısım insanların bozduğunu düzeltenlerdir” (Müslim, Sahih, K. İman, bab 65 beyenü enne’l-İslame bedee, Ahmed, Müsned, Abdürrahman bin Senne hadisi)
İslâm’a sarıldığı için ailesinden, eşlerinden, dostlarından uzak tutulmuş insanlardır.
Peygamberimiz’in hayatına bakıyoruz. İlk Müslümanlar arasında zenginler de var, köleler de var, kadınlar da var.
Her tipten insanlar var. Yani gariplerden kasıt yalnız Bilali Habeşi, Ammar bin Yasir değil.
Hz. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hamza, Abdurrahman bin Avf da gariptir. (Allah hepsinden razı olsun)
Abdurrahman İbnül Avf Müslüman olunca annesi çıkmış meydana, “Dininden dönmedikçe, bu meydanda kalacağım ve yemek de yemeyeceğim.” demiş.
Bizim tarihimizdeki ilk açlık grevini kâfir bir kadın yapmış.
Anne, burada en sevdiği oğlunu terk ediyor, yalnız bırakıyor ve oğlu garip kalıyor.
Türkçede kullandığımız “garip” de doğrudur. Vatanından uzak yere gidene de “gurbete gitti” denir.
Gurbette, herkes gariptir.
Bizde sevdiklerinden ayrılan insana garip denmez mi? Bunlar da iman ettiğinden dolayı sevdikleri tarafından terk edilmiş ve garip kalmışlar.
Kendi yurtlarında garipler.
Herkes yakınından tepki görmüştür, işte bunlar gariptir.
20. asırda da bir genç, İslâm’ı hakkıyla yaşamaya başlayınca annesinden, babasından tepki görür, yalnız kalır ve garip olur.
“İslâm, tekrar garip olarak dönecektir”in manası budur. İşte Allah, bizi de gariplerden kılsın.
Peygamber Efendimiz, o garipler eliyle İslâm devletini kurmuştur.
Rabbimizden, Peygamberimize:
“En yakın akrabalarını uyar.” (Şuara Süresi, ayet 26/214) ayet-i kerimesi nazil olmuş.
Peygamberimiz bu defa Hz. Ali’ye durumu bildirmiştir; akrabalarını topluyor ve onlara bir yemek veriyor.
Siz, bu sünneti yerine getirdiniz mi?
Farz olan akrabalık bağlarını kuvvetlendirmek için en iyi yol, onları bir yemekte buluşturmaktır.
Yemeğe Ebu Leheb’i çağırmamışlar, sabote eder diye. Peygamberimiz, durumu ilk defa arz edecek.
Ebu Leheb, “Bütün sülaleyi çağırdılar, beni niye çağırmadılar?” diye kendisi gitmiş.
Allah’ın elçisi, “Allah’ın var olduğunu, bir olduğunu, ondan başkasına ibadet yapılmaması gerektiğini, kendisinin Allah’ın elçisi olduğunu” söyleyince, Ebu Leheb kalkıyor, “Bunun için mi çağırdın? Allah kahretsin” diyor. Bunun üzerine Tebbet/Mesed suresi nazil oluyor.
Şair de öyle diyor:
“Ta ezelden akrabaydık
Şimdi akrep olduk biz bize
Sırrımız meydana çıktı
Bakmaz olduk yüz yüze
Kimse bilmez akrabanın akrabadan çektiğin
Akrep etmez akrabanın akrabaya ettiğin.”
Sonra Efendimiz, bir dağın tepesine çıkıyor, küçük bir tepecik, Kureyşlileri ve diğer kavimleri davet ediyor ve ilk defa açıktan davet, tebliğ yapıyor.
Peygamber Efendimiz’e Ebu Leheb’in yaptığını, Ebu Cehil yapmamıştır.
Peygamberimiz’in başına gelenler, hiçbirimizin başına gelmiyor.
Düşünün, İslâm’ı anlatmak için bir yere girdiniz, arkanızdan da bir akrabanız giriyor, siz bir şeyler anlatıyorsunuz, o yalanlıyor, “İnanmayın” diyor. Peygamberimiz’e işte bu yapılıyor.
Peygamberimiz tebliğini yapıyor, amcası peşinde, “İnanmayın, yeğenimdir, delidir, hastadır, cinler hasta yaptı” diyor, “Sihir yapanlar tedavi için uğraşıyorlar, inanmayın” diyor.
Aynı durumda biz olsak ne yaparız?
Peygamberimiz, anlatmış, adam etmek istemiş, o da peşinden gelmemiş, sonunda cehenneme yuvarlanmış.
Cenazesini bile varisleri kaldırmamış. Çiçek hastalığı olmuş, kiralık iki köle, çukura atıvermiş. Malı, çocuğu ona fayda vermemiştir.
Ekonomik bakımdan çok güçlü olan Mekke, bir yetimin karşısında mağlup oldu.
Bugün de Amerika, Akdeniz’i savaş gemileriyle doldursa,
Rusya, savaş uçaklarıyla yeryüzünü karartsa,
Çin, kimyasal silahlarla havamızı zehirlese,
Biz, Sevgili Peygamberimiz’in ümmeti olarak, yeri, göğü, havayı, rüzgârı, denizi, yıldızı yaratan Rabbimizin kulu olarak, o putperestlerin hiçbirine boyun eğmeyeceğiz.
Yürü diyen, Rabbimizdir. Onun için endişe yok.
Biz Allah’a (c.c.) güveniyoruz.
Tedbirimizi alacağız, üzerimize öldürme kastıyla gelen din düşmanlarının da cehennemde yanmaması için biz de onları yüreklerine yerleşmesi için İslam’ı tebliğe devam edeceğiz.
Kudurmuş kuduz köpek gibi saldırmaya devam ederse, Bedir, Hayber hareketi, kıyamete kadar örneğimizdir.
Mahmut Toptaş.
RADYO FANİDUNYA FM
www.fanidunya.net