MİRAÇ HEDİYESİ BEŞ VAKİT NAMAZ
Rasûlüm!) Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı dosdoğru kıl. Muhakkak ki; namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı zikretmek ebette en büyük (ibadet)tir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebût Suresi, 29/45)
Bu ayet-i kerime, günaha götüren isteklerin baskısından kurtulmanın ve ruh yüceliğine erişmenin en sağlam yolunu göstermektedir. Şüphesiz bu, en geniş manada “Allah’ı zikretmek” tir. Kur’an tilaveti ve namaz, bunun en başta gelen şekilleridir.
Gerçekten, Kur’an-ı Kerim’in manalarını düşünenler için, Kur’an tilaveti, daha önce farkına varılamayan birçok manaların açığa çıkmasını sağlar; kişiyi ulvi bir âleme götürür.
Hakkı verilerek kılınan namazın da, ruhu ulvileştireceği ve mutlaka kötülükten alıkoyacağı, bu ayet-i kerimede ve birçok hadis-i şerifte ısrarla belirtilmektedir. İyiliğe sevk etmeyen, kötülüklerden alıkoymayan bir namaz ise, İslam büyükleri tarafından, sırtta taşınan bir vebal olarak nitelendirilmiştir.
Büyüklerden Hâtim namaz kılışını şöyle anlatıyor:
“Sanki ayaklarım sırat köprüsü üzerinde. Sağımda cennet. Solumda cehennem. Azrail başımın ucunda bu vaziyette korku ve ümit arasında namazımı kılarım.” Şüphesiz ki bu şekilde huşu ve huzur içerisinde kılınan namaz her türlü fuhuş ve kötülüklerden alıkoyar.
Sahabe-i kiramdan İbn Mesud ve İbn Abbas (r.anhuma) şöyle demişlerdir: “Namaz, insanları her türlü kötülüklerden vaz geçirir. Eğer bir kimsenin kıldığı namaz onu iyiliğe sevk edip kötülükten men etmiyorsa kılmış olduğu bu namaz, kendisini Allah’tan uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramaz.”
Hasan Basri ve Katade hazretleri de namaz konusunda diyorlar ki: “Kişinin namazı, hareketlerini edepsizlikten ve münkerden vazgeçirmiyorsa bu namaz, onun sırtında bir vebaldir.”
Enes (r.a)’ın rivayetine göre ensardan bir genç Rasûlullah (s.a.v)’in arkasında namaz kılar, sonra her türlü kötülükleri yapardı. Durum Rasulüllah (s.a.v)’a anlatılınca buyurdu ki: “Onun namazı bir gün kendisini fenalıklardan vazgeçirecektir.” Aradan çok zaman geçmedi, o genç tevbe etti. İyi bir hal sahibi oldu.
Her halükarda; namaz kılanlar, namaz kılmayanlara göre kötülüklerden daha uzak dururlar. Bazı istisnalar olsa dahi, bu umûma şâmil değildir. Bundan dolayı birçok namaz kılan insan, kötülüklerden uzak durmanın gayreti içerisindedir. İhlâsla namaza devam edenler Allah (c.c.)’ın yardımıyla eninde sonunda kötülüklerden muhafaza edilirler.
Ayet-i kerimede geçen “zikrullah”tan maksat namazdır. Yani namazın diğer bir ismi zikirdir. Namaz, diğer ibadetlerden daha büyüktür. Çünkü namazın esası, Allah’ı zikretmek, hatırlamak ve gafletten uzak olmaktır. Bundan dolayı kul bir kötülük işleyeceği zaman Allah’ı hatırlar, Allah’ın bu kötülüğü yasak ettiğini düşünür, O’na karşı gelmenin ne büyük bir felaket olduğunu anlar ve derhal bu kötülükten vazgeçer.
İbn Abbas (r.a): “Allah’ı zikretmek elbette en büyük (ibadet)tir.” şeklinde tercüme edilen ayet-i kerimenin bu kısmına şöyle mana vermiştir: “Allah’ın sizi rahmetiyle anması sizin O’nu itaatle anmanızdan daha büyüktür.”
Hiçbir mü’min Allah katında kötülükle anılmayı arzu etmez. Bundan dolayı devamlı, Allah’ın (c.c) rızasına kavuşmak için, O’nun emirlerini yerine getirir, yasaklarından uzak durmaya çalışır. Özellikle namazda mânen Allah’a kavuşmak ve böylece miracı gerçekleştirmek için bütün gücüyle gayret eder.
Allah (c.c), kendini görüyor şuuru içerisinde büyük bir dikkatle namazını kılar. Şüphesiz ki; bu ihsan makamıdır. Yani biz Allah (c.c)’ı görmüyorsak da O’nun bizi gördüğünü düşünerek ibadetlerimizi yerine getirmek ve hayatımızı razı olacağı şekilde geçirmek.
Şüphesiz ki; bu makamdaki insanlar kolay kolay kötülük işleyemezler. Kur’an-ı Kerim’de Allah (c.c)’ın Firavun gibileri lanetle anarken Peygamberleri ve gerçek mü’minleri rahmetle andığını düşünerek rahmetle anılanlar arasına katılmanın gayreti içerisinde olurlar.
Namazın birçok mertebeleri vardır:
Bedenin namazı: Bilinen rükünleri yerine getirmekle olur.
Nefsin namazı: Korku ve ümit arasında huşu ve itminan içinde olur.
Kalbin namazı: Huzur ve murakabe ile kılınan namazdır.
Sırrın namazı: Münacat ve mükâleme ile olur.
Ruhun namazı: Müşahede ve muayene ile olur.
6- Hafinin namazı: Mülatafe (dostluk, şefkat) ve münağat (fısıldamak; hoşa gidecek şekilde konuşmak) şeklinde olur.
Şüphe yok ki; her namaz kendi mertebesinde kötülüklerden alıkoyar. Namaz hayat gibidir. Terk edildiğinde insan mânen ölür. Namazı terk etmenin manası, Allah’a, zikirle yönelmeyi O’nunla beraber olmayı terk etmektir. Namazda esas olan kâmil manada uyanık olmaktır. İnsan gaflete düştüğünde hayat damarları kesilir ve gaflet sebebiyle ölür.
Gaflet içerisinde namazlarını kılan ve Allah’ı zikredenlerin durumu budur. Fakat namazlarında gafletten uzak huşu ve huzur içerisinde olanlara gelince böylelerinin bedeni ölür batınlarına ölüm gelmez. Onlar gerçekten ölü değillerdir. Onlar bir âlemden başka bir âleme göç etmişlerdir.
Zikir gafleti ortadan kaldırmaktadır. Bundan dolayı demişler ki, Cennette zikir yoktur. Çünkü orada gaflet yoktur. Cennettekiler devamlı huzur içerisindedir.
Ayet-i kerimenin sonunda “Allah, yaptıklarınızı bilir.” buyruluyor. Bazı İslam büyükleri şöyle diyor: Bir Müslüman, Allah’ın bütün hallerde ve makamlarda yaptıklarını bildiğine kesinlikle inanırsa kötülüklerden ve Allah’ın yasaklarından uzak durur, bütün varlığıyla, gizli ve kapalı her şeyi bilen Allah (c.c)’a itaat ve ibadete yönelir. Özellikle namazda bütün gücüyle Allah (c.c)’a yönelmeye çalışır. Bundan dolayı kalbi Allah’ı hatırlamaktan alıkoyan her türlü meşguliyetten kurtarmak gerekir.
Kalp huzuru ile kılınan bir namaz gaflet içerisinde kılınan bin namazdan daha faziletlidir. Bunun için batını ıslah etmek en mühim iştir. Bunun sayesinde insan manen yükselir ve hakiki kurtuluşa erer. Her şeyi bilen Allah (c.c)’a kavuşmak için şeriatın esaslarını yerine getirip tarikat-ı aliyenin edeplerine riayet eden kimse ne büyük mükâfata kavuşacağını idrak edemez. Allah (c.c) kuluna, azametine yakışır lütfu keremiyle muamele eder.
Allah (c.c)’tan, İslam’ı en güzel şekilde yaşayıp en büyük mükâfatları ve en üst makamları bize lütfetmesini niyaz ediyoruz.