BERAT KANDİLİMİZ BERATIMIZ OLSUN
Rabbimiz, mekânlar içinde mukaddes mekânlar; zamanlar içinde de mukaddes zamanlar yaratmıştır. Zamanlar içinde yarattığı mukaddes zamanlardan birisi de; Müslümanlarca ‘üç aylar’ olarak bilinen “Receb, Şaban ve Ramazan” aylarıdır. Şaban ayının 15. Gecesi “Berat Gecesi” veya “Berat Kandili” olarak kabul edilmiştir.
‘’Aslı “Beraet” olan ve Türkçe’ye “Berat” olarak giren bu kelimenin sözlük anlamı: “Borçtan, hastalıktan, suç ve cezadan kurtulmak”. Dînî literatürde ise: “Günahlardan arınmak, temize çıkmak, ilahî af ve rahmete nail olmak” manasını ifade etmektedir. Buna göre Berat gecesi, Allah Teâlâ’nın affı ve bağışlaması ile Müslümanların günahlardan arınmasına ve kurtuluşlarına bir vesiledir.
Berat gecesinde üç önemli hatırlatma vardır.
Birincisi: Ramazanın yaklaştığını ve hazırlık yapılması gerektiğini haber vermesi.
İkincisi: Şirkten, isyandan, küfürden, bâtıldan, dalâletten ve günahlardan, kâfirlerden inanç ve tasavvur açısından ne kadar beri olduğumuzun gözden geçirilmesi.
Üçüncüsü: Mahşerde gerçek beratı alıp alamayacağımızın muhasebesini yapmaya yahut orada o beratı burada kazanmaya niyet etmeye vesile olması.
Bu gibi zamanlar Müslümanlar için tevbe ve istiğfar, yeniden toparlanma, bilinçlenme ve tezkiye (arınma) için güzel fırsatlardır. Böyle gün ve geceler bizleri, Cenab-ı Hakk’ın kulluk kapısına daha iştahlı ve daha heyecanlı olarak yaklaştırmalı ve yeniden tazelenmeliyiz. Esasen bütün gecelerimizi değerlendirmemiz, belli gün ve gecelere tahsis etmememiz icab eder. Ancak mü’minin hayatı için böyle zamanlar, ayrıca yenilenme fırsatı olarak kabul edilmeli, ümidini kesmemeli. Şu âyete dikkat ederek: “De ki: ‘Ey kendi aleyhlerine günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah dilerse bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer, 39/53)
Peygamber Efendimiz bir kutsî hadiste şöyle buyurmuştur: “Şaban ayının on beşinci gününü oruçlu geçirin. Gecesinde ise ibadete kalkın. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teala keyfiyetini bilemediğimiz bir halde en yakın semaya tecelli ederek fecir doğuncaya kadar: ‘Bağışlanma dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Rızık isteyen yok mu, ona rızık vereyim! Musibete uğrayan yok mu, ona afiyet vereyim…’ buyurur.
Ömür, bizim en kıymetli sermayemizdir. Her saatimiz hazine, her dakikamız servet değerindedir. Berat gecesi de hayat yolculuğumuzun en bereketli duraklarından biridir. Berat bizlere varlığımızı yeniden gözden geçirme, muhasebe ve tefekkür imkânı kazandıran bir fırsat gecesidir. Berat, mağfirettir. İlahî rahmetin tecelli ettiği gündür. Berat, nedamet ve umut zamanıdır. Berat gecesi ellerin duaya, gönüllerin semaya açıldığı gecedir. Rabbimize yönelip mağfiret iklimine girmenin adıdır Berat. Berat, kırılan kalpleri onarma, dargınlık duvarlarını yıkma, kin, nefret ve intikam duygularını aşma günüdür. Berat, arzularımızın, hevâ ve heveslerimizin, bencilliklerimizin etkisinden, nefsimizin esaretinden kurtulma gecesidir. Nefis ve şeytanın hile ve tuzaklarına karşı teyakkuzda olma bilincini diri tutma vaktidir. Her yıl gelen Berat gecesi, bizlere, nefs muhasebesi yapmamızı, her türlü kötülük, zulüm, haksızlık ve adaletsizlikten uzak kalmayı öğretir. Berat gecesi bize sadece Allah’ın affına mazhar olmayı değil, affedici olmayı da hatırlatır. Zira Allah’tan af bekleyen affedici olur. Kendisine, ailesine, din kardeşlerine, çevresine ve bütün kâinata karşı affedici ve hoşgörülü olur. Allah’ın hoşnutluğunu isteyen, hiç kimseyi hor ve hakir görmez. Allah’ın sevgisine ulaşmak isteyen, daima yüreğinde sevgi ve merhamet taşır.
Haşir suresi 10. âyetteki duayı unutmayalım. Tabii gereğini yaparak.
“Sahibimiz (Rabbimiz)! Bizi ve bizden önce inanıp güvenmiş olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde müminlere karşı bir kin oluşturma; Rabbimiz! Şüphesiz Sen çok şefkatlisin ve ikramın boldur.” Âli İmran 110. âyeti de unutmayalım. “İnsanlık için gönderilmiş hayırlı bir ümmet” olma yolunda hepimize ayrı ayrı sorumluluklar düşmektedir. Zira etrafımızda olup bitenlere karşı duyarsız kalarak salih bir mümin olmamız mümkün değildir.
Geliniz bu bereketli zaman diliminde unuttuğumuz ve terk ettiğimiz sorumlulukları yeniden hatırlayalım. Dünyayı ahirete tercih eder hale gelmişsek, dünyevileşme hastalığına bulaşmışsak, en yakınlarımızdan dahi esirgediğimiz sevgi ve merhamet için tövbe edelim. Yetim ve öksüzleri, mazlum kardeşlerimizi yalnız bırakmışsak tövbe edelim. İhmal ettiğimiz kulluğumuzu gözden geçirelim. Hırpalanmış şu gönül dünyamızı dua, ibadet ve tefekkür ile taçlandıralım. Günaha ve kötülüğe giden yollara set çekelim. İyiliğin güzelliklerin, hayır ve hasenatların hâkim olduğu bir dünya inşa edelim. O inşayı gerçekleştiren erlerden olalım. Kur’an-ı Kerim’de Müslüman vasıflarını (iyiliği emretme, kötülükten nehyetme) kırmadan, dökmeden incinmeden ve incitmeden yerine getirelim. Bütün bunları belirli gün ve gecelerde değil, her hal ve şartta her zaman. Berat kandilimiz ve diğer kandil günlerimiz kendimizi hesaba çektiğimiz günlerimizin adı olmalı.
Allah’ın rahmetinin bolca tecelli ettiği bu günleri en güzel şekilde değerlendirelim. Taatimizle, teslimiyetimizle, salih amellerimizle… Tevbelerimizi, istiğfarlarımızı yalnız O’na arz edelim. Hatalarımızdan, kusurlarımızdan, günahlarımızdan bir daha dönmemek üzere yüz çevirelim.
Öyleyse şimdiye kadar kılamadığımız namazları kılmaya, bir daha da namazı bırakmamaya karar verelim. Verilmemiş zekâtlarımızı, sadakalarımızı verelim, öncelikle farzı/farz-ı ayınları, hadislerle/sünnetlerle amelleri nafilelerden öne alalım. Haramlardan, küçük ve büyük günahlardan uzak durmakla hayatımızı ve sağlığımızı koruyalım. Küsmüşsek barışalım, incitmişsek helallik alalım, incinmişsek affedelim, incittiğimiz alim-ulema varsa, özür dileyelim, af isteyelim, ana-babamızın ellerini öpelim, ihtiyaçlarını karşılayalım, dualarını alalım, kibirden, gururdan, şımarıklıktan uzak duralım. Kula yakışır şekilde, mütevazı olup, herkese şefkatle, merhametle muhabbetle kucak açalım. Çaresizlere çare olalım, Allah’ın dinini yaşayalım, O’nun koruması altına girelim. Ancak bu şekilde gecemiz mübarek olur, evimiz, gönlümüz, yurdumuz huzur ve bereketle dolar. Allah Teâlâ’nın affı ve bağışlaması Müslümanların günahlardan arınmasına ve kurtuluşlarına bir vesile olur inşallah.
Böyle gün ve geceler bizleri, Cenab-ı Hakk’ın kulluk kapısına daha iştahlı ve daha heyecanlı olarak yaklaştırıp, diri tutmalı, Rabbimize kurbiyet hasıl etmeli. Aslında bütün gecelerimizi değerlendirmemiz, ibadetlerimizi belli gün ve gecelere tahsis etmememiz icab eder. Belki mü’minin hayatı için böyle zamanlar, ayrıca yenilenme fırsatı olarak kabul edilmeli.
Mü’min bu gecede öncelikle Allah Teâlâ’nın şu âyetini düşünerek eğilmeli ve hayatı boyunca onu unutmayacak şekilde kendisine rehber edinmelidir.
“Siz Ey iman edenler! Allah’a karşı sorumlu olduğunuzu bilin. Şimdi herkes, kendisine malum olmayan bir yarın için (kıyamet günü için) neler hazırladığına bir baksın. Ve bir defa daha sorumlu olduğunuzu bilin. (Allah’ın yasakladığı her şeyden Allah adına uzak durun ve) Allah’tan sakının. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan (en ince noktasına kadar) haberdardır.” (59 Haşr 18). Görülüyor ki, Cenab-ı Hakk, insana yaptığı işlerine ve ibadetine göre değer vermekte ve bu işleri ne maksatla yaptığına bakmaktadır. Sevgili Peygamberimize hitaben: “(Habibim) de ki: Eğer duanız ve ibadetiniz olmasa, Rabbiniz size ne diye değer versin...” (25 Furkan 77) Hz. Aişe validemiz anlatıyor: Resulullah Aleyhi ve Sellem:
- “Bu gece Şaban ayının yarısıdır. Bu gece cehennemden azat edilenlerin sayısı; Kelb kabilesinin koyunları sayısı kadardır. Bu gece bana izin verir misin? Rabbimle baş başa kalayım.” - “Olur” dedim. Kalkıp namaza durdu. Ayakta durması hafif oldu. Fatiha suresini okudu; sonra da küçük bir sure okudu. Gecenin yarısına kadar secdede kaldı. Daha sonra ikinci rekâta kaktı. Ayakta iken, birinci rekatta okuduğu kadar bir şey okudu. Sonra yine secdeye vardı. Bu secdede dahi, tan yeri ağarıncaya kadar kaldı. Secdede o kadar kaldı ki, Yüce Allah ruhunu aldı sandım. Kendisine yaklaştım. Hatta ayaklarına elimi sürdüm. Hareket ettiğini görünce rahatladım. Sonra kendisine sordum: “Ya Resulullah, bu gece secdende bir şeyler okuduğunu duydum. Bunları daha önce okuduğunu hiç duymamıştım. Böyle demem üzerine, bana sordu: “Sen onları öğrenebildin mi”?
Bu sorusuna karşılık: “Evet” deyince, şöyle buyurdu: “Onları hem sen öğren, hem de başkalarına öğret” dedi. Secdesinde Rabbimize şöyle yalvarıyordu: (Yazımı Efendimizin o dualarıyla bitirmek istiyorum) “Allah’ım! Gazabından rızana, cezandan affına, Sen’den yine Sana sığınıyorum. Sana övgüleri saymakla bitiremem. Sen kendini nasıl övdüysen öylesin. Allah’ım, Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana en güzel şekilde ibadet etmek için bize yardım eyle.”
Amin.