Ramazan Ayı ve Kazanımları
Ramazan Sevgi ve Merhameti Çoğaltır Kalpleri Birleştirir
Huzurlu ve sağlıklı bir toplum öncelikle ahlaken iyi eğitilmiş bireylerle sağlanır. Ahlaken iyi eğitilmiş olmak ise nefsin kötü huylarıyla mücadele etmeden elbette ki olmaz. Nefsle mücadele de öncelik olarak nefsi bilmeyi, kötülüklerinin farkında olmayı gerekli kılar. Maalesef bu mesele İslam âleminde ciddi bir yara, ciddi bir problemdir ki İslam’ı yaşamak deyince akla gelen namaz, oruç, hac gibi ibadetlerdir. Sadece bunları yapabilen, en iyi Müslüman pozlarındadır. Şüphesiz bunlar mühim ibadetlerdir ve farzdır, buna bir itirazımız yok. Ama İslam’ın geliş amacı “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8; Ahmed b. Hanbel, 2/381) hadisinde ifade bulduğu gibi güzel ahlaktır. Nitekim “Ve şüphesiz sen büyük bir ahlak üzerindesin.” (Kalem, 68/4)
“Şüphesiz ki Allah’a, ahiret gününe iman edenlerle Allah’ı çok anan kimseler için Allah’ın elçisinde güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb, 33/21) ayetleri de bu hadisi kuvvetle desteklemektedirler.
Güzel ahlakı kâmilen elde etmek ise; “Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır.” (Şems, 91/7-10) ayetinde ifade bulduğu gibi nefsi arındırmakla mümkündür.
Kur’ân-ı Kerîm’in iniş sebeplerinden birisi kalplerdeki kin, intikam, düşmanlık gibi başta bizzat insanın kendine zarar veren kötü duyguları temizleyerek kalplerin sevgiyle birbirine kaynaşmasını sağlamaktır. Yani açıkça müminleri kardeş yapmak İslam’ın nihai hedefidir. Yani “…Şayet yeryüzündeki şeyleri tümüyle harcasaydın, sen onların kalplerini uzlaştıramazdın. Fakat, Allah onların arasını uzlaştırdı. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Enfal, 8/62-63) ayetinde anlatıldığı gibi.
İşte gölgesi üzerimize düşmüş bulunan Ramazan ayı bu amaca ulaşmada önemli bir zaman dilimidir... Öyle ki Ramazan’ın rahmet iklimi, feyz ortamı içerisinde yapılan tüm ibadet ve iyilikler hep bu amacı kolaylaştıran eylemlerdir. Yani oruç ve bu ayda yapacağımız diğer tüm güzel davranışlar, temelde bireyin arınmasını ve genel olarak toplumsal dayanışmayı ve kardeşliği sağlayan en önemli ibadetlerdir. Ramazan kelimesinin bir anlamı da “güz mevsimi yağmuru”dur. Yağmurun yeryüzünü yıkaması gibi, iyi değerlendirilen Ramazan ayı, müminlerin günahlarını yıkayacak, kalpleri kötü düşüncelerden temizleyecektir inşallah.
Ramazan İman ve İradeyi Güçlendirir
Özellikle günahlara düşmek ve kötülüklerden uzak kalmak güçlü bir irade ister. Malumdur ki irade zayıflığı kötülüklerin kapısıdır. Zayıf iradeli insanlar, rüzgârın önündeki yaprak gibidirler. İnsanı kendine esir eden içki, kumar vs. gibi tüm zararlı alışkanlıklar ancak güçlü bir iradenin karşısında erir gider. İşte iradeyi güçlendirme ve bilinçlenme noktasında özellikle oruç ibadeti, başka hiçbir motivasyonun gerçekleştiremeyeceği kazanımları bireylere sağlar. Şu bir gerçek ki bilmek başka, iman etmek başkadır. Yani bizleri sadece bilgilerimiz imanlı yapmaz. Veya çok okumak çok bilgili olmak da bizi güçlü iman sahibi yapmaya tek başına yeterli sebep değildir. İnsanlar bilgilerine göre değil, imanlarının kuvvetine göre amel yaparlar; amele dönüşmeyen bilgi ise zaten bir anlam ifade etmez. Dinî ve imanî konular, bilmekle beraber ameli gerekli kılar ki bu sebeple bilgiyi imana taşıyalım ve amellerle süsleyip imanı güçlendirelim. Evet, inançlarımızın gereği ile amel edebilirsek şüphesiz ki imrendiğimiz salih insanlardan, Allah dostlarından birisi de biz olabiliriz; böyle olmaması için bir sebep yok. Çünkü Rabbimiz ilmi isteyene vereceğini vaad etmiştir. Bilgimiz imanla, imanımız güzel ahlak ve ihlaslı ibadetlerle taçlanmalı ki bir değer ve anlam ifade etsin.
Daha açıkçası Kur’ân ve sünnetin ortaya koyduğu kesin hükümlere, manevi büyüklerin imanı gibi iman edebilirsek bu iman kesinlikle hem günahlardan kaçınmamız hem ibadetlerimizi daha ihlaslı ve güzel yapmamız noktasında bize büyük bir motivasyon kazandıracaktır. İşte Ramazan ayı, feyz ve bereketiyle, kalplerde imanın kuvvetlenmesi ve vicdanileşmesi için manevi atmosfere haiz önemli bir zaman dilimdir.
Ramazan Kur’an Üzerinde Düşünmeyi Sağlar
Rahmet ve mağfiret ayı olan Ramazan, aynı zamanda Kur’ân ayıdır; çünkü Allah’ın insanlığa son mesaj olarak gönderdiği Kur’ân-ı Kerîm Hz. Peygamber’e (sav) bu ayda inmeye başlamıştır.
“(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’ân’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır...” (Bakara, 2/185)
Cebrail Aleyhisselam ile Hz. Peygamberimiz’in (sav) Ramazan ayı gelince, o güne kadar inen ayetleri karşılıklı olarak okuduklarını biliyoruz.
Elhamdülillah, bu sünnet, Ramazan ayında camilerde ve evlerde okunan mukabele ve Kur’ân hatimleri ile devam ettiriliyor. Bununla beraber Kur’ân’ın anlamını da meallerden veya tefsirlerden okuyarak öğrenmemiz gerekir. Kur’ân’ın ruhu elbette ki içinde verilen mesajlarda ve anlamalarda gizlidir.
Ramazan ve Oruç
Orucun tıbben bedene faydaları saymakla bitmiyor; tababet ilmindeki gelişmelerle bunu çok açık bir şekilde öğreniyoruz. Ruhumuza, ahlakımıza yönelik faydalarını tartışmak ise zaten yersiz. Bunlar mucize, İslam’a ait, Hazreti Peygamber’e (sav) ait mucizeler. Ancak, özellikle ruhumuza yönelik oruçtan beklenen faydalar için dikkat edilmesi gereken önemli hassasiyetler var. Şöyle ki: Bilindiği üzere oruç, tan yerinin ağarmasından (imsaktan) itibaren, güneş batıncaya kadar yeme, içme, cinsel ilişkide bulunma gibi konularda kendini tutma, nefsi frenleme ameliyesi... Ancak kâmil anlamdaki oruç, bundan fazlası, yani bütün organların iştirakiyle tutulan oruç anlamına geliyor. Yani demek istiyoruz ki oruç tutan kişi mideyi yemek içmekten koruduğu gibi, dili de yalandan, gıybetten, kötü ve boş sözlerden, gözünü haramdan, kulaklarını gıybet ve dedikodudan, gönlünü çirkin duygu ve düşüncelerden mümkün mertebe Ramazan ayına yakışır bir hürmetle korumalıdır ki istenen budur. Açıkçası yalan söylemenin ve başkasını çekiştirmenin, mide orucunu bozmasa da kalbin ve duyguların orucunu bozacağını bilmek gerekir. Evet, duyguları oruca iştirak etmeyi başaramayan kişi şeklen oruç tutmuşsa da oruçtan beklenen gayeye bütünüyle ulaşamamıştır. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyuruyor: “Nice oruç tutanlar vardır ki oruçtan onlara kalan sadece açlık ve susuzluktur.”
Orucun Faydaları
Oruç, öncelikli olarak Allah’ın emri olduğu için onun rızasını kazanmak maksadıyla tutulmalı, başka hiçbir dünyevi beklentiye girilmemelidir.
Buna rağmen bütün ibadetlerin aslında yüce Yaratıcı’ya hiçbir faydasının olmadığı muhakkaktır. Bütün ibadetler aslında insanı yüceltir, değiştirir, terakki ettirir. Oruç da böyledir. Sırf Allah’ın emri olduğu için yapılan bir ibadet olmakla birlikte fert ve topluma yönelik faydaları çoktur. Orucun insana ve topluma yararları kısaca şöyle sıralanabilir:
1) “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmamız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” (Bakara, 2/183)
Bu ayette ifade edildiği gibi hakkıyla tutulan oruç, kişiyi kötülüklerden korur. Hz. Peygamber de (sav) orucun bu özelliğini şöylece dile getirmiştir: “Oruç bir kalkandır. O halde oruçlu kötü söz söylemesin. Oruçlu kendisiyle çekişip kavga etmek isteyen kişiye ‘ben oruçluyum, ben oruçluyum’ desin...”
2) Oruç nefsi terbiye eder, ruhu olgunlaştırır.
3) Oruç sabır ve irade gücü kazandırır.
4) Oruç ahlâkı güzelleştirir.
5) Oruç sağlığı korumaya yardımcı olur.
Yukarıda da değindiğimiz gibi orucun insan sağlığı üzerindeki olumlu etkileri tüm dünyada bilinen ve kabul edilen bir gerçektir. Resulullah’ın (aleyhissalâtü vesselâm) günümüz tıp ilminin geldiği bu noktada tam olarak idrakine vardığı bu hakikati, o günlerin tıp bilgisi içerisinde “Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız.” şeklinde ifade etmesi mucizedir.
Orucun ahirete yönelik kazanımları ise çok fazladır. Bunları aşağıdaki hadislerden anlayabiliriz:
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resulullah (aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: “Ademoğlunun her ameli katlanır. Zira Cenab-ı Hakk’ın bu husustaki sünneti şudur: Hayır ameller en az on misliyle yazılır, bu yedi yüz misline kadar çıkar. Allahu Teâlâ Hazretleri (bir hadis-i kudside) şöyle buyurmuştur: Oruç bu kaideden hariçtir. Çünkü o sırf benim içindir, ben de onu (dilediğim gibi) mükâfatlandıracağım. Kulum benim için şehvetini, yiyeceğini terk etti.”
“Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbi’ne kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (halüf), Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.”
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: “Kim Allahu Teâlâ yolunda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.” (Tirmizî)
Ebu Ümâme (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ey Allah’ın Resülü dedim, bana öyle bir amel emret ki (yaptığım takdirde) Allah beni mükâfatlandırsın. O da buyurdu ki: Sana orucu tavsiye ederim, zira onun bir eşi yoktur.” (Nesâi, Sıyam, 43, 4, 165)
Sehl İbnu Sa’d (radıyallahu anh) anlatıyor: Resulullah (aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: “Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır. Oradan sadece oruçlular girer. Oruçlular girdiler mi artık kapanır, kimse oradan giremez.” (Buharî) Tirmizi’nin rivayetinde şu ziyâde vardır: “Oraya kim girerse ebediyyen susamaz.”
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resulullah (sav) buyurdular ki: “Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz.” (Tirmizî)
Yine Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: ResuluIIah (sav) buyurdu ki: “Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.” (Buharî)
Rabbim mübarek Ramazan ayını en güzel şekilde geçirebilmeyi cümlemize nasip etsin.
Amin.