Gönderen Konu: Zafer Veya Yenilgi Tesadüf Eseri Olmaz  (Okunma sayısı 29 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 6004
Zafer Veya Yenilgi Tesadüf Eseri Olmaz
« : Mayıs 26, 2024, 07:55:07 ÖÖ »


Zafer Veya Yenilgi Tesadüf Eseri Olmaz

Müslümanların Uhud’da başlarına bir felaket geldi. Bu acı günde karşılaştıkları bunca yara ve acıların dışında ayrıca yetmiş şehid verdiler. Müslüman oldukları halde Allah’ın düşmanı müşrikler onlara galip geldi. Hâlbuki onlar Müslümandılar ve Allah yolunda cihad ediyorlardı. Bunun için Uhud günü aldıkları yenilgi nedeniyle panik ve hayret içinde, “Bu bizim başımıza neden geldi?” dediler.

Hiç şüphe yok ki; yüce Allah, Müslümanlara, bu olayla zafer ve yenilgi hakkındaki değişmez kanununu ve şartını öğretmişti. Sahabiler Uhud’da -bir an bile olsa- sünnetullaha yani Allah Teâlâ’nın her ümmet ve her millet için koyduğu değişmez yasalara uygun olmayan bir davranış biçimi ortaya koydukları için bu acı ve yaralarla karşılaştılar. Ancak mesele sadece bununla sınırlı değildir. Çünkü bu; Müslümanların acı çekmesinin ötesindeki asıl plan, saflardaki müminlerle münafıkların ayrılması, mümin kalplerin arındırılması, düşünce bulanıklığından, zaaf ve eksikliklerden temizlenmesine ilişkin Allah’ın kaderinin gerçekleşmesi olayıdır.

Hiçbir şey rastlantı sonucu ve boşuna meydana gelmez. Kuşkusuz Allah’ın hikmeti ve müminlere olan iyiliği, onları değişik koşulların etkisiyle saflarda çalkantılara sebep olan ve hiçbir zaman İslâm’ı sevmeyen münafıklardan ayırmayı gerektirmiştir. Bu yüzden yüce Allah, bu yolda pisi temizden ayırmak için davranışları ve düşünceleri nedeniyle onları Uhud’da bu şekilde imtihana tabi tutmuştur.

Bu din Allah katından değil midir? Hiçbir şeyin aciz bırakamadığı ve her şeye kadir güçten gelmedi mi?

Peki, niçin sadece insanın gücü dâhilinde hareket ediyor? Hareket etmesi için beşerin çabasına neden ihtiyaç duyuyor? Sonra niye her zaman galip gelmiyor? Niçin müminler sürekli zafer kazanmıyor? O halde, ona uyanların zaman zaman, tabiatın, şehvetlerin ve maddi olguların ağırlığına yenik düşmesi neden? Kimi zaman, batılın taraftarlarının, hak mensuplarına galip gelmesinin sebebi nedir?

Bütün bu sorular; bu dinin tabiatının ve onun uygulanış biçiminin en başta gelen ve en basit gerçeğini kavrayamamaktan ya da unutmaktan kaynaklanan sorular ve kuşkulardır.

Bunun sebebi Müslümanların yaptığı hatalardır. Bu hataların tümü de, bu dinin tabiatını kavramamaktan ya da unutmaktan doğmaktadır. Yine beşerin pratiğine dayanmayan, onu değiştiren, başka bir şekle sokan, insanın fıtratıyla, eğilimleriyle, yetenekleriyle, güçleri ve tüm maddi olgusuyla ilişkisi bulunmayan olağanüstü bir olayın gerçekleşmesi beklentisi içinde olmaktan kaynaklanmaktadır.

Herhangi bir çarpışmada hak taraftarlarının sınanması, bir zaman diliminde zayıf görünmesi, yüce Allah’ın onları yalnız bıraktığı veya unuttuğu ya da batıla dilediği gibi öldürüp eziyet etmesi için terk ettiği anlamına gelmez. Aynı şekilde batılın herhangi bir çarpışmada galip gelmesi ve bir zaman diliminde güçlü görünmesi, onun yenilmeyecek bir güç olduğu veya hakka, kalıcı ve öldürücü zararlar dokundurabileceği anlamına da gelmez.

Batılın yolun sonuna varması, en iğrenç günahları işlemesi, kötülüklerin en ağırını yüklenmesi ve böylece hak ettiği en şiddetli azabı tatması için batıla süre tanınmaktadır. Murdar (pis) olanın temizden ayrılması için, hak taraftarları da imtihana tabi tutulur. Böylece imtihan karşısında direnenler büyük sevaplar kazanırlar. Kuşkusuz bu, hak için bir kazanç, batıl için ise bir kayıptır.

Yüce Allah, Müslüman ümmeti, evrensel ve büyük bir rol üstlenmesi, muazzam ilahi metodu yüklenmesi ve yeryüzünde eşsiz bir hayat tarzı ve yepyeni bir düzen meydana getirmesi için ortaya çıkarmıştır. Bu önemli rol, samimiyeti, berraklığı, netliği ve titizliği gerektirmektedir. Aynı zamanda saflarda bozukluğun ve yapıda herhangi bir çatlaklığın olmaması da kaçınılmazdır. Kısacası, bu ümmetin tabiatının büyüklüğü bakımından, yeryüzünde yüce Allah’ın kendisine takdir ettiği role ve ahirette kendisine hazırladığı konuma uygun bir kapasitede olması lazımdır.

Yüce Allah’ın bu yeryüzü için koyduğu değişmez yasa, insan hayatında insanların çabaları ve onların gücü dâhilinde gerçekleşmesidir. Onun için insan, sarf ettiği çaba oranında ve pratik hayat koşulları dâhilinde hedefine ulaşır.

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in getirdiği şekliyle İslâm’da somutlaşan hayat metodu, sırf Allah tarafından indirilmiş olması yahut yalnızca insanlara tebliğ edilip açıklanması ile yeryüzünde insanların dünyasında hâkim olmaz. Aksine güçleri oranında ona uygun hareket etmeleri, onu hayatlarının ödevi ve en büyük gayeleri edinmeleri ile mümkün olur. Ayrıca diğer insanların da kalplerinde ve pratik hayatlarında gerçekleşmesi için çaba sarf etmeleri ve bu gaye için hiçbir çabadan kaçınmamaları ile mümkün olur. Bu topluluk hem kendilerinin hem de başkalarının ruhlarındaki beşerî eksiklikler, heva ve bilgisizliklerle mücadele eder. Bu metoda karşı koymak için beşeri eksiklik, heva ve bilgisizliği kışkırtanlara karşı mücadele eder. Bütün bunlardan sonra bu metodu, beşer fıtratının gücü oranında gerçekleştirmiş olur.

Bu metodun en güzel tecessüm ettiği yer Gazze’dir.

Yahudilerin havadan, karadan, denizden bomba yaydırdıkları Gazze’de bir avuç mücahit, katil Yahudi askerlerine kan kusturuyor. İki milyarlık Müslüman dünyanın sessiz bir şekilde izlediği vahşete karşı direniyor. Ne ile? Tabii öncelikle imanları ile ve sonra da yaptıkları askeri eğitim ve tahkimat ile. Demek ki sebepler dünyasına tevessül etmeden bir şey olmuyor.

Mustafa Kasadar.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41